- Kalbimizin Durgun Kıyısı Bayram

Adsense kodları


Kalbimizin Durgun Kıyısı Bayram

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 18 October 2011, 08:10 pm GMT +0200
Kalbimizin Durgun Kıyısı Bayram


Eylül 2011 - 153.sayı

Hüseyin KAYA
kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


Bayramlar peş peşe gelir ve geçer. Aslında bayram değildir gelen geçen; yürüdükçe yaşadıkça bizim yolumuz düşer bayramların kapısına. Attığımız adım, aldığımız nefes bizi hep yeni bayramlara taşır.

Çalkantılı dünya denizinde gönül gemimizin yılda iki kez sahiline vardığı rüya ile gerçek arasında bir adanın ismidir bayram. Dünyada sürüklenmekten yorgun ruhlarımız orda kurtuluşa erer, huzuru teneffüs eder. Orada dünyayı ve dünyanın telaşını uzaklarda bırakır, arınmışlığı hissederiz. İster hayatta ister dar-ı bekaya göçmüş olsun; kalbinin sesini duymak, yüzünün nurunu görmek istediğimiz, özlediğimiz herkesle o adada buluşur hemhal oluruz. Serçelere duyduğumuz şefkat, karıncalara duyduğumuz merhamet, bulutlardan kopup gelerek yüzümüzü okşayan rahmet hep oradan eserek gelir ve diriltir içimizi. Kervanlar oradan taşır uzak diyarlara, dünyaya; inceliği, kardeşliği.

. . .

Büyürüm de kimse anlamaz / Kolay yürürüm yollarda / Bayram yaklaşırken. (Fazıl Hüsnü)

Adı ve vakti herkes için aynı olsa da herkese başka türlü gelir bayram, gelir ve mekânları değiştirir, zamanı durdurur.

Yeni yeni aklı yeten küçücük bir çocuk için heyecandan uyunmamış bir gecenin sabahıdır bayram. Uzaktan gelecek akrabaların, yeni alınan kıyafetlerin mutluluğu küçücük kalplerde ümit yeşertir, sevinç çoğaltır. Çocuklar farkında olmasalar da en çok bayramlarda büyürler.

Hanımlar, genç kızlar için ellere boğum boğum kına yakılarak beklenen kutlu bir misafirdir bayram. Ve ayrılıklar hasretler, günlerle aylarla değil, geride bırakılan bayramlarla sayılır.

İhtiyarlar için ezelî bir tanıdıktır o; fakat yine de her seferinde bambaşka bir havayla gelir. Onunla fani ömür içerisinde bir kez daha karşılaşmak şükürlerin en büyüğünü gerektirir. Bayramlarda sayılır geride kalan yıllar, uzakta kalan dostlar, ebediyete uğurlananlar…

Bayramın selamladığı şehirlerde yetimlerin saçları arasında kutlu bir el dolaşır yoksulların sofrasına saadet misafir olur, kimsesizlerin kapısında sıraya girer bayramı kuşanmış yürekler.

Bayram geldiğinde takvimlerin sayfaları koparılacak kalır duvarlarda. Onunla her şeyin rengi değişir, rayihası farklılaşır, gecelerin karanlığı dahi bağrında bir nur; yarışır sabah vakitlerinin aydınlığı ile. Cennetten süzülüp gelen bir esinti dolaşır sokak aralarında, parklarda, dağların yamaçlarında. Her bayram öncesi özlediğimiz, hissetmeye çalıştığımız ve her bayramda içimize dolan cennetten gelen bu esintidir aslında. Adı ve vakti herkes için aynı olsa da herkese başka türlü gelir bayram, gelir ve giderken hep bir şeyleri yarım bırakarak gider.

. . .

Sabahın sevinci içimde / Bayramın sevinci içimde / Katar / Katarın içinde (Asaf Halet Çelebi)

Sofradaki bayram aşı, sokaktaki insanların saf ve temiz telaşı bayram sabahlarına mahsustur yalnızca. Seherle beraber süpürülen kapı önleri, pencerelerden eşiklerden hanelere dolan bereket ve rahmet havası yalnız bayram sabahlarınındır. Sabahın ilk ışıklarıyla vakti her geldiğinde yeniden tarif edilen tek namazdır belki de bayram namazı.

Cami bahçelerinden kaldırımlara taşan seccadelerin üzerinde yeni bir güne değil de hayata başlamanın heyecanıyla beklerken; yüzümüzü okşayıp kalbimizi titreterek geçer bayram serinliği.

Işıltılı bir pınar, duru bir ırmaktır bayram kana kana suyunu içtiğimiz, berraklığında arındığımız ve yeniden hayat bulduğumuz. Kuruyan yapraklarımız o suyun iksiriyle hayat bulur, çatlayan kalbimiz o iksirle giderir susuzluğunu.

. . .

Geride bıraktığımız günlerin özeti gibidir bayramlarda yaşadığımız hüzünler sevinçler. Ayrılıklar vedalar yaşamışsak bayrama ulaşıncaya kadar, lokmalar boğazımıza dizilir kalabalık bayram yemeklerinde. Ya da saadet dolu günler bırakmışsak geride ve yeni fertler katılmışsa ailemize, bayram günü artar sürurumuz, aydınlanır dünyamız. Sahip olmanın sevincini, yitirmenin hüznünü bayramlar tattırır bize ve yıllar geride kaldıkça yine bayramlar öğretir ki hakikatte ne sahip olma vardır, ne kazanma, ne kaybetme...

İster hüzünle çalsın kapımızı ister sevinçle, bayramın olduğu yerde takvimler silinir, saatler boşa döner duvarlarda. Zaman yalnızca bayrama ayarlıdır. Dünyanın telaşı bitip de kalbimiz durgun sularda sakin bir kuğuya döndüğünde hatırlama ve hatırlanma vaktidir bayram.

Küçücük bir çocuktur o; her arefe gününde kapımızı tıklatır ve sevecen bakışlarla kalbimizin en rikkatle dolu yerine dokunarak şeker ister, tebessümle süslenmiş merhamet dolu bir bakış ister.

Bayramda kapısı çalınmayan, eşiğinden içeri misafir atlamayan, çalacağı kapısı olmayan ve ziyaretine gideceği bir mezar dahi bulunmayan kimse gerçekten yalnızdır yeryüzü gurbetinde.

. . .

Babamızın boynuna uzun uzun sarılmak, annemizin göğsüne yaslanıp kalmak, damarları çıkmış kuru ellerini cennet çiçeklerini öper gibi öpmek için en güzel bahanedir bayram. Çocuklarımızın gözlerinden yüzlerinden doya doya öpmek ve kokularını içimize çekmek, onları caddelerde boyunlarımızda taşımak, tanımadığımız insanlara selam vermek, tebessüm etmek, ak sakallı dedelerin gül suyu kokan yüzüne yüzümüzü yaslamak için bulunmaz bir fırsat, kabul olunduğunu gördüğümüz duadır.

Hani sebepsiz ağlayan biri iseniz, saklamanıza gerek yoktur gözyaşlarınızı bayram sabahlarında. Zira sebebi sorulmaz bayramda dökülen gözyaşlarının.

Küskünlüğün, düşmanlığın içeri alınmadığı, her burcunda ebediyet arzusuyla işlenmiş bayrakların dalgalandığı bir kutlu şehir, bir mübarek ülkedir o.

. . .

Yıldızlara / Bahçelere bakıyorum / Her yer bayram / Dönüp içime bakıyorum (Mevlana İdris)

Bayramlar peş peşe gelir ve geçer. Aslında bayram değildir gelen geçen; yürüdükçe yaşadıkça bizim yolumuz düşer bayramların kapısına. Attığımız adım, aldığımız nefes bizi hep yeni bayramlara taşır. Zahirde sayılı olsa da eşiğine vardığımız bayramlar, türlü türlü küçücük bayramlar da vardır kapısı önünden geçtiğimiz, eşiğinden atladığımız. Gökyüzüne bakabilmenin, çiçeklerle sohbet edip, akan sularla söyleşmenin, hatta kimi vakitler nefes alıp verebilmenin dahi bizi o kapıların önüne taşıdığı olur. Bazen Eyyüb gibi sınanır ve yaralarımızdan kurtuluruz o günde. Bazen Yakup gibi hasretini çektiğimiz Yusufumuzu kucaklarız, fer gelir gözlerimize. Bazen Âdem gibi cennetimizde yitirdiğimiz Havva’yı yeniden buluruz, yeryüzü sürgününde.

Onca kıssa yalnız bizim yazgımızda tekrar etmez; kurt kuş, börtü böcek, bulut çiçek, dağ taş dahi cüssesince aynı hal üzre yürür ve benzer kapılardan geçer; bulutun yağmura döndüğü, ağacın meyveye durduğu, kelebeğin güneşi selamladığı, çiğdemlerin topraktan başını uzattığı, turnaların vatanına vardığı, ırmakların okyanusu bulduğu vakittir bayram.