- Kainatın mayesi sevgi üzerine

Adsense kodları


Kainatın mayesi sevgi üzerine

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 21 September 2010, 05:23 pm GMT +0200
KAİNATIN MAYESİ SEVGİ ÜZERİNE


"Sevgi, dünyaya gelen her varlıkta en esaslı bir unsur, en parlak bir nur, en büyük bir kuvvettir. Ve bu kuvvetin yeryüzünde yenemeyeceği hiçbir hasım yoktur. Sevgi evvelâ bütünleşebildiği her ruhu yükseltir ve ötelere hazırlar. Sonra da bu ruhlar sonsuzluk adına doyup duydukları şeyleri bütün gönüllere hâkim kılmanın kavgasını vermeye başlarlar. Bu yolda ölür ölür dirilir; ölürken "sevgi" der ölür, dirilirken de sevgi soluklarıyla dirilirler.

Sevmek ne güzel, ne tatlı, ne mübeccel bir şey. Sevilmek, sevilmeye lâyık olmak da... İnsan sever. Kimi?
Sevmek duygusunu vereni.
Seven sevilir. Seven sevdiğinin yolunda olur ve ölür.
Sevme vardır insanı zelîl ve hakir, sevme de vardır insanı yüceltir; aziz ve şerefli hale getirir.
Allah'ı seven, her şeyi sever. Çünkü Allah, her şeyi güzel yaratmıştır.
Mü'min, Allah'ı sever. Çünkü sevdiği her şey Allah'a aittir.
Allah, mü'mini sever. Çünkü mü'min Allah'ı sevdiğini iman ve itaati ile ilân etmiştir.
Sevgi Nasıl Olmalı?
Sevgi, sun'î ve dilden olmamalı; gerçek ve gönülden olmalıdır. O zaman seven sevdiğine itaat eder.. "Habibim de ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (cc) bağışlayan, esirgeyendir' buyrulur" sûre-i Âl-i İmran'da.
İtaatiniz yoksa demek ki sevmiyorsunuz, ma'nâsı anlaşılmıyor mu?
Hakiki sevgi Allah'a olmalıdır. Allah'a olan sevgi ve itaat belâ ve musibetlere paratoner ve gerçek îmanın alâmetidir.
Cenâb-ı Hakk: "De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah'dan, Elçisinden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, o halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz) Allah, yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez" buyurmuyor mu? (Tevbe, 9/24).
Hz. Ebû Bekir (ra) öyle seviyordu ki, zerre şüphesi yoktu. İnsanlığı kurtuluşa davet eden Resûlullah (sav)'a hücum edenlere karşı, O'nu korumak istediği için bayıltıncaya kadar dövmüşlerdi de ayılırken kendi acılarını unutmuş, hep O'na birşey olup olmadığını soruyordu.
Hicrette hep O'na perdedarlık yapıyor, "zarar ilk evvel bana gelsin" diyordu.
Hz. Ömer (ra) bir gün Allah'ın sevgilisine, "Sen'i nefsim hariç her şeyden üstün seviyorum ya Rasûlallah", demişti.
Allah Rasûlü (sav) "Olmadı ya Ömer. Beni nefsinden de üstün sevmedikçe imanda kemâle eremezsin" buyurmuştu.
Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) "Vallahi Seni şu anda nefsimden de fazla seviyorum ya Rasûlallah" deyince "Şimdi oldu ya Ömer" buyurarak, gerçek imanın zirvesine işaret etmişlerdir.
Hz. Osman (ra), Kur'ân okurken muhâsara altına alınmış, hafifçe daldığı o anda Rasûlullah (sav) "Ya Osman bizimle iftar etmek istemez misin?" buyurunca, sinesinden yiyeceği hançerden kaçmıyor ve akan kan, "Allah, onlara karşı Sana yeter" âyetinin üzerine damlarken Rasûlullah'ın sofrasında iftar etmeyi tercih ediyordu.
Hz. Ali (ra) Allah Rasûlü'nün yerine, irâdesi ile ölüm döşeğine yatacak kadar Onu seviyor, yolunda canını fedâ etme pahasına itaat ediyordu.
Mü'min her şeyi, Allah’tan ötürü sever, öyle olunca her şey Allah için olur.
Evet, seven sevilir. Ve sevilecekler de... Gülbahçesinde diken istemeyen, sevecek kimse de bulamaz. Dikensiz gül zor bulunacağı gibi, kusursuz kul da zor bulunur, belki hiç bulunmaz. Kur'ân-ı mucizü'l-Beyanda:
"Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük de kendi işlediğin günah yüzündendir." (Nisa, 4/79)Birisi sana kötülük yapsa zahirî sebepler açısından sana zulmetmiş olsa bile hakiki sebep olarak nefsini hesaba çekip, kusuru kendinde aramalı ve istiğfar etmelisin. Çünkü o, gizli bir günahının neticesi olabilir.
Senin günah işlemene kapıyı açık tutan şeytana uymayacaksın. "Şeytanın adımlarını izlemeyin" (Bakara, 2/208).
Ve yine "Müminler inananları bırakıp, kâfirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir dostluğu kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek bir tehlikeden) korunmanız başka..." (Al-i İmran, 3/28)
"De ki : "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir..." (Al-i İmran, 3/29)Mü'min, hüsn-ü zanna memurdur. Nitekim Cenâb-ı Hakk:
"Ey inananlar, zandan çok sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşlerinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'dan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." (Hucurat, 49/12)
Diğer bir âyette ise:
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, (Allah'ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanızdır. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır." (Hucurat, 49/13)"Ameller niyetlere göredir." Bir mü'min Allah için bir iş yapar, sevap kazanır. Ama bu sû-i zanla değerlendirilir, kusur bulmak için dinlenir veya bakılırsa günaha girilmiş olur.
Rasûlullah (sav)'a, cephede müşriklerden iman etmiş birisini, sahabeden Üsâme (ra)'nin öldürdüğünü haber verdiler. Rasûlullah (sav) çok üzüldü. Derhal çağırıp:
- Niçin iman etmiş birisini öldürdün? diyerek Hz. Üsâme'yi sorguladı. Cevaben:
- Ya Rasûlallah, ölümden korktuğu için iman etti.
- Kalbini yarıp içine mi baktın? buyurunca Hz. Üsame, daha sonra o andaki hissiyatını:
- Keşke o güne kadar müslüman olmasaydım, o azarı işitmeseydim de daha sonra Müslüman olsaydım temennisinde bulundum.. ifadesiyle nakledecektir.
Bir göz hatırına çok gözler sevilir. Mü'min de Allah'ı ve Rasûlünü seveni sevmelidir. O, kendisini sevmese, aynı meşrep aynı cephede olmasa bile.
Evet seven güzel görür. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. Mü'min, mü'mini sever ve sevmeli. Çünkü; Allah (cc) onları kelâm-ı ezelîsi ile kardeş yapmıştır. Yine (Hucurât, 49/10); "Muhakkak mü'minler kardeştirler" sırr-ı teklifinin muktezası olarak beşer, fıtratının icabı günah işlemeye müsaid yaratılmıştır. Melekî ahlâk ve hayvanî duygular, süflî ve ulvî arzular tohum gibi fıtratına yerleştirilmiştir.
Bundan dolayıdır ki hata ve cürümlerine karşı, "Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin" fermanı buyrulmuştur. Bu ıslahın kavl-i leyyin ve mev'ize-i hasene ile yapılması emredilmektedir.
Mü'mine öfke, kin ve nefretle davranmak; sevgiyi değil, adâvet duygusunu besler ve geliştirir. Binâenaleyh haklı dahi olunsa bu yol, yol değildir. Eğer, gerçeğe, doğruya davet ediyorsan bu kahırla değil, lütufla, sinelere girmekle, gönülleri huzur ve itminana kavuşturmakla mümkün olur.
Allah (cc) insanı yaratırken temelde hepsini bir yaratmış. Vücudun uzuvları hep aynıdır. Nakışlarda farklılık vardır. Teferruatta birbirine benzetmemiştir. Aynen öyle de imanın temel rükünlerinde ittifak farz, ihtilaf haram. Ama fürûatta ihtilaf (müsbet ihtilaf) kabiliyetlerin gelişmesi, ilmin ilerlemesi, insanların dünya ve ahiret saadetine ermesi içindir.
Onun için; Peygamber Efendimiz (sav) "Ümmetimin ihtilâfı geniş bir rahmettir" fermaniyle müsbet ihtilâfı teşvik buyurmuşlardır. Yani müsbet hareket etmek, kendi meşrebi, mesleği yolunda yanıp tutuşmak, koşup yorulmak insanlığın dünya ve ahiret saâdetine katkıda bulunmak. Fakat başkalarının bâtıl olduğunu iddia ederek aleyhlerinde olmamak, yollarını kesmemek, varsa hataları, lütufla ıslahları için ikna yolunu seçerek çalışmaktır.
Mü'min bu alternatif mânâsındaki ihtilafın talibi ve sahibidir.
Menfî ihtilâfa gelince o, hasımlarımızın işidir ki; onu müzminlerin arasına zakkum tohumu gibi saçıyorlar. Tâ mü'min fertleri, Müslüman cemaat ve devletleri birbirine düşürüp, parça parça, bölük pörçük hale getirip yutmak ve kanlarını içmekle hayatlarını garantilemiş olsunlar.
Unutulmamalıdır ki bu, kâfirin asrımızda en büyük silahıdır.
Bu silahın paratoneri ve kal'ası, mü'minlerin birbirini Allah için sevmesi, hata ve içtihatlarına dinin genişliği içinde nazar-ı müsamaha ile bakması ve "Allah için kardeşlik" şuuruna sahip olmasıdır.
Mü'min, mü'min kardeşinin hata ve günahlarına karşı kızmak, nefret etmek değil, yalnız acıyıp "Ya Rabb şu kardeşimin ayağı kaymış çamura düşmüş. Onu o durumdan kurtar, beni de onun durumuna düşürme" deyip duâ etmeli, müsamaha ile karşılamalı ve lütufla ıslahına çalışmalıdır.
Cenâb-ı Hakk (cc) bu güzel hasletler zeminini şöyle açıklıyor:
"Kim Allah'a sarılırsa muhakkak ki o, doğru yola iletilmiştir." (Al-i İmran, 3/101) Ey inananlar, Allah’tan, O'na yaraşır biçimde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün. Ve topluca Allah'ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz kalblerinizi uzlaştırdı. O'nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size âyetlerim böyle açıklıyor ki, hak yola gelesiniz. İçinizden hayra çağıran, iyiliği buyurup kötülükten meneden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilâf edenler gibi olmayın. İşte onlar (evet) onlar için büyük bir azâb vardır. (Âl-i İmran, 3/102-105)Bir diğer âyette de :
"Hayır siz çabuk (geçen şu dünya)yı seviyorsunuz da, ahireti bırakıyorsunuz." (Kıyame, 75/20-21) buyrulur.
Halbuki, uykudan uyandığımız gibi kabirlerimizden kalkacak, tohumun yeşerdiği gibi ihyâ edileceğiz. "Sonra o gün (size verilen) nimetten sorulacaksınız." (Tekâsür, 102/8)Nimetin devamı ve ziyadesi şükre bağlıdır. "Şükrederseniz artırırım" fermanı unutulmamalıdır.
Mü'mini, hataları ile sevenin kalbinde Allah (cc) sevgiyi arttıracak, kalbleri te'lif buyuracaktır, inşaatları.
Rahmet-i Sonsuz'dan kalblerimizi te'lif edip, muhabbetle doldurmasını diliyoruz. (Amin).


Ali Haydar Polat