saniyenur
Sat 18 August 2012, 12:15 pm GMT +0200
İlâhî Rahmetin Sonucu Olarak Kâinat Nizâmı
Kâinat nizamının işleyişini sağlayan hayat unsurlarının her birine düzenli mükemmelliği sağlayan yetenekler verilmemiş olsaydı, bu hayat unsurları da olmazdı. Peki niçin bu istidat? Amaç, yok etmek değil var etmektir, anarşi değil ahenk sağlamaktır. Peki niçin böyle? İnsan zekâsı hayatın bu gerçeği üzerinde çok düşündü ve akla yatkın bir açıklama bulamadı. Fakat Kur'ân bunun rahmetten ve rahmetin ahenk üretmeyi talep etmesinden dolayı böyle olduğuna işaret etmektedir; öyle ki kâinatın oluşumunda ve oradaki her nesnenin İnşasında belirli bir tertip yatmaktadır. Her canlının belirli miktarlarda rızıklandırıl-ması dengenin veya nisbetin işaretidir. Her nesnenin yapısında bir denge vardır. Mükemmelliğe giden her şeyin büyümesinde ve gelişmesinde bir denge vardır. Her yaratıcı hareketi işaret eden de denge unsurudur.
Fakat kâinatın yapısında niçin böyle bir denge veya ahenk mavcuttur? Niçin elementler birbirleriyle belli ölçülerde karıştıkları zaman bu dengeye uymalı veya niçin madde tamamen oranlılık niteliğini göstermeli ve bunu ihlâl etmemeli? İnsan bilgisi buna cevap bulmakta yetersiz kalmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm, kâinatı yaratan Allah'ın rahmetinden dolayı bunun böyle olduğunu ve O'nun bu Rahmet'inin ifadesini aradığını, dolayısıyla ifade edilen her şeyin, güzellik, rahmet veya ahengin bileşimi olması gerektiğini ifade eder.
Felsefe, tabiattaki içgüdünün, biçimi ve güzelliği hedeflediğim söyler. Biçim orantıyı ve güzellik ahengi gerektirir. Bu ikisi hayatın zorlayıcı kanununu meydana getirirler. Peki niçin bu zorlayıcılık? Niçin ahenk de, niçin bunun tersi değil? Felsefe bu tür sorulara cevap vermekten uzaktır. Ünlü bir filozof, "niçin"in başladığı yerde felsefenin tükendiğini bildirmektedir. Kur'ân ise cevap olarak, bu zorlayıcıhğm, İlâhi Rahmet'ten olduğuna İşaret etmektedir. Allah'ın Rahmeti, yaratılan her şeyin iyi ve güzel olmasını dilemekte, o da öyle olmaktadır. Kur'ân şöyle sormaktadır: "De ki: 'Göklerde ve yerde olanlar kimindir?' 'Allah'ındır!' de. O, merhametli olmayı üzerine almıştır..." (6: 12). "...Rahmetim ise herşeyi kuşatır. Onu, kötülükten sakınanlara, zekât verecek olanlara ve âyetlerimize devamlı iman edecek olanlara vereceğim." (7: 156).
Kâinatta varolan veya yaratılan herşeyin ke dilerine mahsus niteliklere sahip olduklar ve bu niteliklerin bizim hayatımızın belirli İh' tiyaçlarını karşıladığını görüyoruz. Güneşi ayın, yıldızların, havanın, yağmurun, nehir] ' rin, okyanusların ve dağların kendilerjn~ mahsus nitelikleri vardır ve bunlar rahatımız katkıda bulunurlar. "Göklerde ve yerde n varsa hepsini kendinden (bir lütuf olarak) Size boyun eğdirdi. Elbette bunda düşünen bjr toplum için ibretler vardır." (45: 13). "Allah O'dur ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirip onunla size rızık olma üzere türlü ürünler çıkardı. Buyruğuyla denizde akıp gitmesi için gemileri emrinize verdi, ırmakları emrinize verdi. Güneş ile ay'ı da, ilâhî sünnet gereği yörüngelerinde seyreder oldukları halde hizmetinize verdi. Gece ile gündüzü de istifadenize âmâde kıldı. Ve O size, muhtaç bulunup dilediğiniz her şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. İnsan gerçekten çok zâlim, gerçekten çok nankördür!" (14: 32-34).
Yeryüzüne bakın! Üstünde meyvalar ve sebzelerle doludur. Üzerinden ırmaklar akmaktadır. Derinliklerinden altın ve gümüş çıkmaktadır. Yüzeyi kıvrım kıvrım olmasına rağmen öylesi bir biçim verilmiştir ki, bize düz bir zeminmiş gibi gözükür: "O'dur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar var etti, orada bütün meyvalardan bir çift yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için âyetler vardır. Arzda birbirine komşu kıt'alar (toprak parçaları), üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır; bunların hepsi bir su ile sulanır ama ürün(Ierin)de bunları, birbirinden üstün yapıyoruz. Şüphesiz bunda, aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır." (13: 3-4). "Doğrusu biz sizi yeryüzünde yerleştirdik, onda yaşamak için gerekli herşeyi size verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!" (7: 10).
Aynı şekilde denizlere bir bakın! Üzerinden gemiler akıp gitmektedir, altlarında balıklar yaşamakta ve daha derinlerde mercanlar ve inciler yaratılmıştır: "O, denizi de (hizmetini-xe) râm etti ki ondan taptaze et yiyesiniz ve ondan kuşanacağınız süsler çıkarasınız. Görüyorsun ki gemiler, denizi yara yara akıp «İtmektedir. (Bütün bunlar) Allah'ın lûtfunu aramanız ve O'na şükretmeniz içindir." (16: 14).
Hayvanlar âlemini gözleyin! Yerde dolaşan hayvanlar, havada uçan kuşlar ve denizdeki balıklar hep bizim faydamız içindir: "Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için ısın-nıa(nızı sağlayan şeyler) ve daha birçok yararlar vadır. Ve onlardan kimini de yersiniz. Ve akşamleyin mer'adan getirdiğiniz sabahleyin mer'aya götürdüğünüz zaman onlarda sizin için bir güzellik de vardır. (Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk verir). Ağırlıklarınızı da öyle (uzak) şehirlere taşırlar kî, (onlar olmasa) canlar(mız), büyük zahmetler çekmeden oraya varamazdınız. Doğrusu Rabb'iniz, çok şefkatli, çok merhametlidir. Binmeniz ve bir de zînet olmak üzere atları katırları ve merkepleri de yaratmıştır." (16: 5-8). "Hayvanlarda da sizin için ibret vardır. Onların karınlarından, fers (yan sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından (çıkardığımız) hâlis, içenlere (içimi) kolay süt içîriyo-ruz." (16: 66). "Allah, evlerinizi bir huzur ve dinlenme yeri yaptı; hayvanların derilerinden de, göç ettiğiniz ve konup yerleştiğiniz günlerde kolay taşıyabileceğiniz çadırlar meydana getirdi; yün, tüy ve kıllarından da, bir süreye kadar kullanacağınız giyimlik, ev eşyası ve ticaret malı sağladı." (16: 80).
İnsan, hayatı ne kadar dar ve kültürden yoksun olsa da, çevresini saran nimetlere karşı duyarsız olamaz. Mütevazi bir orman köylüsünü düşünün. Kulübesinin önünde otururken çevresinde müşahade ettiği şeyleri yorumla-yamaz belki, ama çevresindeki herşeyin rahatına katkıda bulunduğunu kesinlikle hisseder. Hastalandığı zaman, iyileşmek İçin çevresinden topladığı şifalı bitkileri yer. Güneşin sıcaklığını hissettiği zaman ağaç gölgesinde uzanır. Bu serin ortamda dinlenirken çevresindeki yeşile ve güzel çiçeklere bakarak gözlerinin dinlendirir. Çevresindeki ağaçlar ona meyvalarını sunar. Kurudukları zaman ona odun temin ederler. Bunları yemek pişirmek ve başka amaçlar için kullanır: "O ki, yaş ağaçtan sizin için ateş çıkmasını sağladı da, siz onunla ateşinizi yakıp durursunuz." (36: 80).
Bütün bu nimetlerden faydalanırız. Fakat tabiatın sunduğu tüm nimetleri kim bilebilir? İnsan onlardan çok azını bilmektedir. "...Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir..." (74: 31).
Bütün yaratıklar tabiatın nimetlerinden ihtiyaçlarına göre aynı anda faydalanmaktadırlar. Bir sarayda yaşayan insan bile, yaratılmış her şeyin kendisinin istifadesine sunulmuş olduğunu hissedebilir. Bir karınca dahi herşeyin kendi ihtiyaçlarını karşıladığını söyleyebilir. Bunu kim inkâr edebilir? Gerçekte güneş karıncaya ısı temin etmek için, yağmur ona nem sunmak için ve hava şeker kokusunu onun burnuna taşımak için var değil midir? Yer, bu karıncanın mevsimlere göre barınma ihtiyacını karşılamak için var değil midir? Kâinattaki nimetler, var olan herşeye ihtiyaçlarını evrensel bir biçimde ve aynı anda karşılayan bir kanunu takıp etmektedirler: "Yerde yürüyen ne kadar hayvan, kanatlarıyla uçan ne kadar kuş varsa, bütün bunlar sizin gibi bir toplulukturlar..." (6: 38).