hafiza aise
Fri 25 May 2012, 01:44 pm GMT +0200
KAFKASLARDAKİ SAVAŞ KARADENİZ’İ YAKACAK
İbrahim KARAGÜL • 43. Sayı / KAPAKTAKİLERKAFKASLARDAKİ SAVAŞ KARADENİZ’İ YAKACAK
Gürcistan’ın kendi sınırları içindeki Güney Osetya’ya yönelik operasyonu, yeryüzünün fay hatlarındaki küçük sorunların bile ne denli büyük çatışmalara yol açabileceğinin yeni ve ürkütücü bir örneğini sundu. Dünyanın etnik olarak en karmaşık bölgelerinden biri olan, yüzyıllardır sorunların hiç eksik olmadığı Kafkasya’daki gerilim bir anda dünyanın en büyük krizi hâline dönüşüverdi. 21. yy’ın dünyasını şekillendiren merkez güçler, küçücük G. Osetya üzerinden karşı karşıya geldiler. Rusya, Sovyetlerin çözülmesinden bu yana kendisine yönelen çevreleme politikasına ilk kez bu kadar sert, âni ve kararlı reaksiyon gösterdi. ABD ve NATO, Balkanlar’ı dizayn etme girişimindeki başarısını Kafkasya üzerinde denemeye çalışırken, Balkanlar’da sessiz kalmak zorunda kalan Moskova’nın bu kadar sertleşeceğini düşünemedi.
Kafkasya’daki etnik sorunlar, Güney Kafkasya-Kuzey Kafkasya ayırımı, Çeçenistan sorunu ve daha birçok bölgesel kriz, son olayı anlamak için yeterli değil. Merkez güçler, yerel sorunlar üzerinden küresel bir çatışma şekillendiriyor. Son gelişme, hem enerji savaşlarıyla hem İran kriziyle, hem Rusya-NATO rekabetiyle hem Türkiye’nin pozisyonuyla hem Ortadoğu’da oluşturulacak statükoyu tamamlaması düşüncesiyle hem de bizim için hayatî bir konu olan Karadeniz tartışmasıyla ele alınması gereken bir durumdur.
Çünkü Kafkaslar’da hiçbir sorun tek başına çözülemez. Osetya, Abhazya, İnguşistan, Çeçenistan, Dağıstan, Hazar’ın altında yatan zenginlikler ve Karadeniz tartışması, Rusya ile NATO’nun bölge üzerindeki satranç oyunun parçalarıdır. Karabağ meselesi de öyle. Hatta İran-ABD ilişkilerinin bir boyutu da Kafkasya’dır, Hazar’dır; Rusya-İran stratejik ortaklığıdır.
Rusya ile ABD arasında yıllardır zımnî bir kabullenme vardı. Güney Kafkaslar Batı etkisinde kaldı. Kuzey Kafkaslar’a kimse karışmıyordu. Çeçenistan’dan destek bu yüzden çekilmişti. Şimdi bu zımnî anlaşma bozuldu. Herkes her yere karışacak. Bu olunca da sadece Abhazya ve Güney Osetya değil, Çeçenistan, İnguşistan, Dağıstan da karışabilecek. Belki de son dönemlerde Türkiye ile Ermenistan arasındaki yumuşama dönemi kapanacak. Karabağ’da rüzgâr yeniden sertleşecek. Abhazya’dan Hazar kıyısına uzanan, aynı zamanda Batı-Rusya sınırı olan kuşak keskin çatışmalara ev sahipliği yapacak.
Çatışmalara sadece Gürcistan ya da Osetya penceresinden bakmak aslında olanlar ve olacaklar için bize hiçbir ufuk açmayacaktır. Satrancın yeryüzünün değişik bölgelerinde kendini gösteren hamlelerine bakalım. ABD ve NATO Balkanlar’ı istediği gibi dizayn etti, Rusya hiçbir şey yapamadı. Aynı güçler Hazar çevresine odaklandı. Doğu Avrupa’yı füze üsleriyle donattı. Orta Asya’ya, Afganistan’a girdi. Bölgenin güçleri hiçbir şey yapamadı. Eski Sovyet Cumhuriyetleri NATO’ya alındı ve Rusya’yı çevreleme stratejisinde garnizon ülkelerine dönüştürüldü. Rusya hiçbir şey yapamadı.
Ancak Soğuk Savaş’tan bu yana devam eden sürecin bir kırılma noktasına geldiği, ABD ve müttefiklerinin artık birçok bölgede çetin dirençlerle karşılaşacağı kesinleşti. Son kriz bölgedeki gerilimin tırmanacağına, İran kriziyle besleneceğine, Hazar çevresinde gergiliğin artacağına, Orta Asya’da hamlelerin sertleşeceğine işaret ediyor. Bölge, Soğuk Savaş sonrası ilk kez bu kadar tehlikeli hâl aldı.
Artık Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü sağlamak imkânsızlaştı. Yakın gelecekte Çeçenistan’da çatışmaların yeniden patlayacağı neredeyse aşikâr hâle geldi. Bakü-Ceyhan dışında ABD’nin enerji projelerinin ağır darbe alacağı, Türkiye’nin de ortak olduğu Nabucco projesinde Rusya’nın etkin hâle geleceği kesinleşti. Rusya Gürcistan’dan çekilirken Tiflis’in NATO üyeliği daha da güçlendi. Bu, sanıldığı gibi Gürcistan’ı korumayacak, bilakis daha açık bir hedef hâline getirecektir. ABD ile Rusya arasındaki sert sözler bunun bir başka işaretidir.
Ortada iki senaryo var: ABD Rusya’yı tuzağa düşürdü. Böylece daha sonraki girişimlerine yönelecek reaksiyonunu ölçtü. Ya da Rusya, beklenenden sert cevap vererek dünyayı şaşırttı. Kendini göstermek istedi. Her iki durum da Kafkasya’da durumun kötüleşeceği endişemizi haklı kılıyor.
Türkiye, hem Gürcistan hem de genel olarak bölgede ABD-NATO ekseninde politikalar uyguluyor. Ankara’nın Kafkas politikası Rusya’yı mümkün olduğunca kendi sınırlarının uzağında tutma düşüncesine dayanıyor. Ancak Türkiye, Rusya ile de tarihinin en yakın ilişkilerini kurmuş durumda. Ve bu ilişkiler sanıldığı gibi sadece ticaret hacmiyle ölçülebilir değil. Bu ilişkilerin riske girmesi istenmiyor. Moskova’ya açık tavır alınmıyor. Bunun yerine Kafkas Paktı adı altında bölgedeki sorunların çatışmasız çözülmesi, en azından dondurulması üzerinde duruluyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Moskova ve Tiflis ziyaretlerinde üzerinde durulan konu bu. Şimdilik iki ülke de bu teze sıcak bakıyor. Ancak ABD ve NATO’nun yaklaşımı bu denli sert ve riskliyken bölgede bir istikrar paktından söz etmek zorlaşabilir.
Üzerinde durması gereken bir başka konu, belki de en önemlisi, Karadeniz’dir. Uzun zamandır ABD’nin Karadeniz’de askerî bir varlık tesis etme düşüncesinin olduğu biliniyor. Yer yer sıcak tartışmalara konu olan bu talebe, Rusya sert reaksiyon gösterdi. Türkiye de Karadeniz’de yabancı bir gücün olmasını iyi karşılamadı. Ancak Washington Romanya ve Bulgaristan’la güçlü ilişkiler kurdu. Bu bölgelere askerî üsler inşâ etti. Ukrayna ve Gürcistan’da Kadife Devrimler organize etti. Böylece Karadeniz’e bir anlamda girmiş oldu.
Rus-Gürcü çatışmasında “Bölgeye askerî yardım gönderilmesine Türkiye’nin izin vermediği” şeklindeki söylentiler doğru olmasa bile derin bir gerçeğe işaret ediyor. ABD şimdi Gürcistan’ı hem NATO’ya üye yapmak istiyor hem de korumak için Karadeniz’e donanma yerleştirmek zorunda olduğu gerekçesini kullanıyor.
Karadeniz, Kafkas petrollerinin ulaşımı açısından giderek küresel bir tartışma alanı oluyor. Bir nevi Amerikan Gölü olması için yıpratıcı tartışmaların içine çekiliyor. Güney Osetya sorunu belki de en büyük sonucunu Karadeniz üzerinde gösterecektir. Çünkü özellikle Doğu Karadeniz, dünyanın en önemli enerji kavşaklarından biri olan Doğu Akdeniz’e benzemeye başladı.
Son dönemde PKK saldırılarının Doğu Anadolu ve Karadeniz’e kaymasına vurgu yapmak gerekiyor. Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan 25 Kasım 2004 tarihli, “Karadeniz Amerikan Gölü” hâline geliyor...” ve 23 Ağustos 2005 tarihli “Neden Karadeniz? Terör neden Trabzon’a ulaşmaya çalışıyor?” yazılarıma özellikle dikkat çekmek istiyorum.