- Kâfir ve münafıkların cenaze namazını kılmak

Adsense kodları


Kâfir ve münafıkların cenaze namazını kılmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Tue 1 March 2011, 03:35 pm GMT +0200
Kâfir ve münafıkların cenaze namazını kılmak


›-61-� Kâfirlerin ve münafıkların (6) cenaze namazlarını kılmak, onlar için mağfiret ve rahmet dilemek haramdır.
 

Çünkü şanı yüce ALLAH şöyle buyurmaktadır:

 

"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma. Kabrinin başında da durma. Çünkü onlar ALLAH'a ve Rasûlüne kâfir oldular ve fasık olarak öldüler." (et-Tevbe, 9/84)

 

Ayetin nüzul sebebi Abdullah b. Ömer ile onun babasının rivayet ettiğine göre anlatım Ömer (r.a)'a ait olmak üzere- şöyledir:

 

"Abdullah b. Ubeyy b. Selûl ölünce Rasûlullah (s.a) onun üzerine namaz kılmak üzere çağrıldı. Rasûlullah (s.a) ayakta durunca ben ona doğru kendimi attım. [Tam karşısında durdum], [elbisesinden yakaladım] ve şöyle dedim:

 

Ey ALLAH'ın Rasûlü sen [ALLAH'ın düşmanı] İbn Ubeyy b. Selûl'ün namazını mı kıldıracaksın. Halbuki o filan günü şunları şunları söylemişti (diyorum ve onun neler söylediklerini tekrarlıyordum) (7) [ALLAH sana münafıklar üzerine namaz kılmanı yasaklayarak şöyle buyurmadı mı?] Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme sen onlar için yetmiş defa mağfiret dileyecek olsan dahi ALLAH asla onlara mağfiret etmeyecektir.] Rasûlullah (s.a) gülümsedi ve: Önümden çekil ey Ömer diye buyurdu. Ona ısrarımı arttırınca:

 

Ben seçim yapmakta serbest bırakıldım, ben de seçim yaptım diye buyurdu. [Bana: "Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlara yetmiş defa mağfiret dilesen dahi ALLAH onlara asla mağfiret etmeyecektir" diye buyuruldu.] Şâyet eğer yetmiş defadan fazla mağfiret dilediğim takdirde onlara mağfiret edileceğini bilsem yetmişden fazla dilerdim. [(Ömer): O bir münafıktır dedi.] (8 ) (Ömer) dedi ki: Rasûlullah (s.a) onun namazını kıldırdı. (9) [Biz de onunla birlikte kıldık], [Peygamber (s.a) onun

 

(6) Bunlar içlerinde küfrü gizleyip, dışa karşı müslüman olduklarını gösterenlerdir. Küfürleri şeriatın bazı hükümlerini tenkid, onları basit gören ifadeleriyle bunların şeriate aykırı olduklarını iddia etmeleri ile dışarıya sızar. İşte bu gerçeğe yüce ALLAH şu buyruğuyla işaret etmektedir:"Yoksa kalblerinde hastalık bulunanlar ALLAH'ın kinlerini asla meydana çıkarmayacağını mı sandılar? Eğer dilersek onları elbette sana gösteririz. Sen de onları muhakkak simalarından tanırdın. Yine de sen onları -andolsun- söyleyişlerinden de bilirsin. ALLAH yaptıklarınızı bilir." (Muhammed, 47/29-30) Bu gibi münafıklar çağımızda pek çoktur. ALLAH yardımcımız olsun.

 

(7) Bununla: "Rasûlullah'ın yanındakilere infak etmeyin ta ki dağılıp gitsinler" sözü ile: "Eğer Medine'ye dönersek elbetteki en şerefli ve kuvvetli olan en hakir olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." (el-Münafikun, 62/7-8) diye söyledikleri sözlerin nakledildiği buyruklara işaret edilmektedir.

 

(8 ) Hafız İbn Hacer (ALLAH'ın rahmeti üzerine olsun), Fethu'l-Bari (VIII, 270)'de şunları söylemektedir:

 

"Ömer (r.a)'ın onun münafık olduğunu kesin bir ifade ile söylemesi, onun şahid olduğu hallerine binaen idi. Peygamber (s.a)'ın onun sözlerini kabul etmeyip, üzerine cenaze namazı kılması ise zahiren müslüman olduğu hükmünün gereğini yaptığından ve hükmün zahirini esas kabul ettiğinden dolayı idi. Ayrıca bu yolla onun oğluna da ikram edilmiş oluyordu. Böylelikle bu uygulamanın uygunluğu ve onun kavmini ısındırmak maslahatı ile ortaya çıkabilecek mefsedetin önlenmesi de gerçekleşmiş oldu. Peygamber (s.a) işin başında müşriklerin eziyetlerine sabrediyor, affedip geçiyordu.

 

Daha sonra müşriklerle savaşmakla emrolundu. Yine İslamı açığa vuran kimselere karşı affedip bağışlaması devam etti. İsterse içinde gizlediği bundan farklı olsun. Bu da onların kalblerini ısındırmak ve kendisinden uzaklaştırmamak maslahatına binaen idi. Bundan dolayı şöyle buyurmuştur: "İnsanlar Muhammed ashabını öldürüyor diye konuşmamalı." Fetih tahakkuk edip de müşrikler İslama girince kâfirler sayıca azalıp, zelil olunca münafıklara karşı herşeyi açık söylemekle ve onları acı gelen hakkın hükmünü kabul etmeye mecbur etmekle emrolundu. Bilhassa bu durum (Peygamberin namazını kılması) münafıklar üzerine namaz kılmasını açıkça yasaklayan buyruğun ve bunun dışında onlara karşı yüksek sesle söylemesi emrolunan hususların nüzulünden önce idi. İşte bu açıklamalar ile yüce ALLAH'a hamdolsun ki bu kıssa ile ilgili olarak görülebilecek müşküller ortadan kalkmaktadır."

 

(9) Derim ki: Onun cenaze namazını kabrine gömülmesinden sonra kılmıştır. Onun emri üzerine kabrinden çıkarıldı ve ona gömleğini giydirdi. İleride 94. meselede geleceği gibi. cenazesi ile birlikte yürüdü ve defin işi bitirilinceye kadar kabri başında durdu] sonra ayrılıp gitti. Aradan fazla zaman geçmeden Tevbe suresindeki şu iki âyet nazil oldu:

 

"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma..." buyruğundan itibaren: "Ve fasık olarak öldüler." buyruğuna kadar indi. [(Ömer) dedi ki: (Bundan sonra Rasûlullah (s.a) ALLAH onun ruhunu kabzedinceye kadar hiçbir münafıkın namazını kılmadı, kabri başında durmadı.) Ömer dedi ki: Daha sonraları o gün Rasûlullah (s.a)'a karşı cüretkarlığıma şaştım.] Doğrusunu en iyi bilen ALLAH ve Rasûlüdür."[20]

 

 

Birinci, üçüncü, beşinci, sekizinci ve dokuzuncu fazlalıklar Ahmed ve Tirmizi'ye aittir. Tirmizi sahih olduğunu da belirtmektedir.- Diğer fazlalıklar Buhari'ye aittir.Bundan altıncısı müstesna olup, o da Müslim'e aittir. Buhari bu hadisi İbn Ömer'den de rivayet etmiştir. İkinci fazlalık Fethu'l-Bari'de belirtildiği üzere Taberi'ye aittir.Diğer taraftan bu hadisi” Buhari (VIII- 268, 270, X, 218)'de Müslim (VII, 116,VIII, 120-121), Nesai (I, 269), Tirmizi (III, 118-119), İbn Mace (I, 464-465), Beyhaki (III, 402), Ahmed (4680)'de, İbn Ömer'den diye rivayet etmişlerdir. Bu rivayette ise ikinci ve altıncı fazlalıklar vardır.

 

el-Müseyyeb b. Hazm (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: " "Ebu Talib'in ölümü yaklaştığı sırada Rasûlullah (s.a) da yanına geldi. Yanında Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Umeyye b. el-Muğire'nin de olduğunu gördü. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: Amcacığım [şüphesiz sen insanlar arasında üzerimde hakkı en büyük olansın. Bana en güzel iyiliklerde bulunan sensin. Hatta senin benim üzerimdeki hakkın babamdan da fazladır.] O halde la ilahe illallah deyiver. Bu sözü söylediğine dair ALLAH'ın huzurunda lehine şahitlik edeyim. Bu sefer Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Umeyye şöyle dedi: Ey Ebu Talib sen baban Abdu'l-Muttalib'in dininden yüz mü çevireceksin.

 

Rasûlullah (s.a) bu sözü ona sunmaya devam etti ve [o ikisi] (10) ona aynı sözleri tekrarlayıp duruyorlardı. Nihayet Ebu Talib onlara son söz olarak şunu söyledi: O (yani ben) Abdu'l-Muttalib'in dini üzereyim. La ilahe illallah” (11) demeyi kabul etmedi. [(Ayrıca şunları] söyledi: Eğer Kureyş beni -onu bu sözü söylemeye iten ölümün acılarına tahammül edemeyişidir diyerek- beni ayıplamayacak olsalardı bu sözü söyleyerek senin gönlünü hoş ederdim. (Bu sefer Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: ALLAH'a yemin ederim bu işi yapmam bana yasaklanmadıkça senin için ALLAH'tan mağfiret dileyeceğim. (Müslümanlar müşrik olarak ölmüş bulunan ölülerine mağfiret dilemeye başladılar)].

 

Bu sefer yüce ALLAH: "O çılgın ateşlikler oldukları açıkça ortaya çıktıktan sonra akrabaları

dahi olsalar müşriklere peygamberin de, mü'minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir." (et-Tevbe, 9/113) buyruğunu indirdi. ALLAH Ebu Talib hakkında da buyruklar indirdi, Rasûlullah (s.a)'a şöyle buyurdu: "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin fakat ALLAH dilediğine hidayet verir ve O hidayet bulanları daha iyi bilir." (el-Kasas, 28/56)[21]

 

 

(10) Ebu Cehil ve İbn Ebi Umeyye'yi kastediyor.

 

(11) Bu hadiste âyetin nüzul sebebinin bundan önceki hadiste anılan sebebten başka bir sebeb olduğu anlaşılmaktadır. Aralarında bir tearuz yoktur. Çünkü birden çok âyet-i kerime ile ilgili olarak görüldüğü üzere nüzul sebebinin birden fazla olması mümkündür. Bu görüşü Hafız İbn Hacer Fethu'l-Bari (VIII, 412)'de desteklemektedir. etmiş ve sahih olduğunu belirtmiştir. Bu hususta Zehebi de ona muvafakat etmiştir.

 

Birinci: fazlalık da ona aittir. Bu fazlalık aynı şekilde İbn Cerir'de, Said b. el-Müseyyeb'in naklettiği mürsel rivayette de vardır. Ancak bu rivayet mevsul hükmündedir.

 

Çünkü el-Müseyyeb b. Hazn'den bu hadisi rivayet eden odur. el-Müseyyeb b. Hazn ise onun

babasıdır.Aynı rivayet Cabir'in rivayeti olarak da nakledilmiştir:Bunu yine Hakim rivayet etmiş olup, sahih olduğunu belirtmiş, Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir. Dördüncü fazlalık da bu rivayettedir. Yine bu rivayet İbn Cerir tarafından Mücahid ile Amr b. Dinar'dan mürsel bir rivayet olarak zikredilmiştir.

 

Ali (r.a)'dan da şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Bir adamın müşrik olan anne-babasına mağfiret dilediğini duydum. Ben: müşrik oldukları halde anne-babana mağfiret mi diliyorsun dedim. Adam: İbrahim de müşrik olduğu halde babası için mağfiret dilememiş miydi dedi. (Ali) dedi ki: Bunu Peygamber (s.a)'a söyledim. Bunun üzerine şu buyruklar indi:"O çılgın ateşlikler oldukları açıkça ortaya çıktıktan sonra akrabaları dahi olsalar müşriklere peygamberin de, mü'minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir. İbrahim'in babasına mağfiret dilemesi ancak ona verdiği bir sözden dolayı idi ama onun ALLAH'ın düşmanı olduğu açıkça kendisine belli olunca ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim çokça yalvarıp yakaran ve gerçekten yumuşak huylu idi." (et-Tevbe, 9/113-114)"[22]

 

 

Derim ki: Bu şekilde mağfiret dilemeyi yüce ALLAH İbrahim suresinin sonlarında onun duası olarak da bize zikretmiş bulunmaktadır: "Rabbimiz hesabın görüleceği gün beni ana-babamı ve bütün iman edenleri bağışla." (İbrahim, 14/41)

 

Müfessirlerin naklettiklerine göre o bu duayı babasının ölümünden ve Mekke'ye hicret etmesinden sonra yapmıştır. Zaten sözü geçen âyet-i kerimenin son olarak zikredildiği diğer âyetlerin ifadesi de bunu göstermektedir. Buna göre mağfiret dileme âyetinde sözkonusu edilen açıklama yine babasının ölümünden sonra olmuş olmalıdır. Bu da yüce ALLAH'ın ona

hükmü bildirmesi suretiyle olmuştur. Suyutî'nin fetvalarında (II, 419) belirttiği üzere İbn Ebi Hatim sahih bir sened ile İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "İbrahim babasına ölene kadar mağfiret dileyip durdu. O ölünce artık onun ALLAH'ın bir düşmanı olduğunu açıkça gördü, bundan ötürü ona mağfiret dilemez oldu."[23]

 

 

Derim ki: İşte buradan günümüzde bazı müslümanların kimi kâfirlere rahmet okumalarının ALLAH'ın onlardan razı olmalarını dilemelerinin ne kadar yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Hele bu kimi gazete ve dergi sahiblerinin çokça yaptıkları bir iştir. Dindar diye bilinen arab başkanlarından birisinin kendisi de, benimsediği görüşü de dinin en azılı düşmanlarından olan kominist Stalin'e rahmet okuduğunu duydum. Bu ise değindiğimiz bu başkanın sözü edilenin ölümü sebebiyle radyonun yayınladığı bir konuşmasında olmuştum. Fakat bunda hayret edecek bir şey yoktur. Çünkü böyle bir hükmü bilmez fakat asıl hayret edilecek durum bazı İslam davetçilerinin bu gibi hatalara düşmeleridir. Böyle birisi yazdığı bir risalesinde: "ALLAH Bernard Show'a rahmet eylesin..." demektedir. Güvenilir bir zat ilim adamlarından birisinin batıni İsmailî fırkaya mensub olup ölenlerin -onların müslüman olmadıklarına inanmakla birlikte- namazlarını kıldığını söyledi. Bunların müslüman olmayış sebebleri ise namazı da, haccı da kabul etmeyişleri, insanlara ibadet etmeleridir. Buna rağmen onlara karşı iki yüzlülük ve onlara yaranmak maksadıyla onların cenaze namazlarını kılıyordu. Şekvamız ALLAH'adır, yardımı O'ndan dileriz.



[20] Hadisi Buhari (III, 177, VIII, 270), Nesai (I, 279), Tirmizi (III, 117-118), Ahmed (no: 95)'de, Ömer (r.a)'dan rivayet etmişlerdir.

 

[21] Hadisi Buhari (III, 173, VII, 154, VIII, 274, 410-411), Müslim, Nesai (I, 286), Ahmed (V, 433), İbn Cerir, Tefsir (XI, 27) -anlatım ona ve aynı şekilde Müslim'e aittir. İkinci fazlalık bazı nüshalarda Müslim'e aittir. Hafız Kurtubi'nin zikrettiği üzere buna Buhari'nin ve başkalarının bu manadaki rivayeti de tanıklık etmektedir. Bu kıssa Ebu Hureyre'nin rivayeti olarak muhtasar bir şekilde Müslim ve Tirmizi (IV, 159)'de de zikredilmiştir. Tirmizi bu rivayetin hasen olduğunu belirtmektedir.Üçüncü fazlalık Müslim'de ve Tirmizi'de de vardır. Hakim (II, 335-336)'da bunu rivayet.

 

[22] Bu hadisi Nesai (I, 286), Tirmizi (IV, 120) -hasen olduğunu belirterek-, İbn Cerir (XI, 28), Hakim (II, 335), Ahmed (771, 1085) -anlatım ona ait- rivayet etmişlerdir. Senedi hasendir. Hakim: Senedi sahihtir demiş, Zehebi de bu hususta ona muvafakat etmiştir.