- Kâfir dahi olsa defnedilmesi icab eder

Adsense kodları


Kâfir dahi olsa defnedilmesi icab eder

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Tue 1 March 2011, 08:23 pm GMT +0200
Kâfir dahi olsa defnedilmesi icab eder


›-87- Kâfir dahi olsa ölenin defnedilmesi icab eder. Bu hususta iki hadis-i şerif vardır:
 

 

Birinci hadis aralarında Ebu Talha el-Ensari -ki anlatım ona ait-'nin de bulunduğu Peygamber (s.a)'ın ashabından bir topluluktan rivayet edilmiştir:

 

"Rasûlullah (s.a) Bedir günü emir vererek Kureyş'in ileri gelen kâfirlerinden ondört kişi [ayaklarından sürüklendiler] ve Bedir'deki kuyulardan oldukça berbat ve kötü bir kuyuya [biri diğerinin üstüne] atıldılar. [Ancak Umeyye b. Halef atılmadı. Çünkü o zırhı içerisinde şişmiş ve zırhını büsbütün doldurmuştu. Onu yerinden oynatmak istediler. Birbirinden dağılacağı görülünce onu olduğu gibi bıraktılar ve üzerine cesedi görülmeyecek şekilde toprak ve taş yığdılar.] Peygamber (s.a) bir kavmin yakınlarına vardığı vakit oranın geniş düzlüğünde üç gece ikamet ederdi.

 

Bedir'in üçüncü günü olunca bineğinin yüke hazırlanmasını emretti. Sonra yürüyerek yola koyuldu. Ashabı da peşinden gittiler ve: Herhalde bir ihtiyacını görmek için gidiyor dediler. Nihayet kuyunun ağzı başında durdu ve onların ve babalarının isimlerini söyleyerek [onlar leş haline gelmişken] yüksek sesle seslenmeye başladı: [Ey Ebu Cehil b. Hişam, ey Utbe b. Rebia, ey Şeybe b. Rabia, ey Velid b. Utbe] Allah'a ve Rasûlüne itaat etmiş olmak sizi sevindirir miydi? Şüphesiz bizler Rabbimizin bize vaadettiğinin hak olduğunu gördük. Sizler de Rabbinizin size vaadettiğinin hak olduğunu gördünüz mü? (Ebu Talha) dedi ki: [Ömer, Peygamber (s.a)'ın söylediklerini duydu] ve dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü sen ancak ruhları bulunmayan birtakım cesetlerle konuşuyorsun. [Acaba onlar duyuyorlar mı? Aziz ve celil olan Allah: Sen ölülere sesini işittiremezsin] (diye buyurmuyor mu?) Bunun üzerine

 

Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: Muhammed'in canı elinde olana yemin ederim ki sizler benim bu sözlerimi onlardan daha iyi duyuyor değilsiniz. [Allah'a yemin olsun] [şu anda onlar benim kendilerine söylediklerimin hakkın ta kendisi olduğunu artık biliyorlar], (bir rivayette: Şüphesiz onlar şu anda işitmektedirler.) [Şu kadar var ki onlar bana hiçbir şekilde cevap veremiyorlar.] Katade dedi ki: Allah onları [onun için] diriltti ve onlara söylediği sözlerini onları azarlamak, küçültmek, intikam almak, hasret ve pişmanlık duymalarını sağlamak için işittirdi." [1]

 

 

Dördüncü ve beşinci fazlalık onlar [(Nesai, Müslim ve Ahmed'den ibaret olan) üçünü kastediyorum] tarafından kaydedilmiş ancak üçü de Velid b. Utbe yerine Umeyye b. Halef adını vermişlerdir. Ancak bu ravilerden birisinin bir hatasıdır. Çünkü Umeyye ikinci fazlalığın delalet ettiği gibi kuyuya atılanlardan değildir. Bu ileride hasen bir senedle geleceği üzere Aişe'nin rivayet ettiği bir hadistedir. Yine bu üçü altıncı ve onuncu fazlalığı kaydetmektedirler. Onbirinci fazlalığı da Ahmed zikretmektedir.

 

İkinci Ömer b. el-Hattab'dır. Bu hadisi ondan yine Enes buna yakın ifadelerle rivayet etmiştir. Bu rivayette ikinci fazlalık yer almaktadır. Bunu Müslim, Nesai ve Ahmed (no: 182)'de rivayet etmiştir. Üçüncü şahıs Abdullah b. Ömer'dir. İkinci rivayet ona aittir. Dokuzuncu fazlalık da onda mevcuttur. Bunu Buhari (VII, 242-243), Ahmed (no: 4864, 4958, 6145)'de rivayet etmiştir. Onun kaydettiği bir rivayette de şöyle denilmektedir:

 

"Ben bunu Aişe'ye zikrettim de şöyle dedi: O yanılmıştır [İbn Ömer'i kastetmektedir]. Rasûlullah (s.a) onlar şu anda ...." demişti. Bu rivayetin senedi hasendir. Önceden geçtiği üzere ikinci fazlalık da bu rivayette bulunmaktadır.

 

Şunu belirtelim ki ilim adamları İbn Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği Peygamber (s.a): "Şüphesiz onlar şu anda işitmektedirler." dediğine dair rivayetinin doğru olduğunu kabul etmişler ve Aişe (r.anha)'ın onun hakkında kullandığı: "Yanılmıştır" ifadesini reddetmişlerdir. Çünkü İbn Ömer bir olayı olumlu olarak isbat etmekte, o ise nefyetmektedir. Ayrıca bu hususta İbn Ömer tek başına bu olayı rivayet etmiş değildir. Az önce geçtiği gibi babası Ömer, Ebu Talha ve Fethu'l-Bari'de belirtildiği üzere başkaları da ona mutabaat etmişlerdir. Geniş açıklama isteyenler oraya başvurabilirler. Doğrusu cemaatin naklettiği rivayetin doğru olduğu Aişe'nin de naklettiği rivayetin doğru olduğudur. Çünkü hepsi sikadırlar ve iki rivayet arasında çelişki bulunmamaktadır.

 

Hadisin anlatımında yaptığımız üzere bu rivayetlerin biri diğerine eklenebilir. Diğer taraftan bu hadisi Ahmed (VI, 276), İbn Hişam, es-Siyre (II, 74)'de hasen bir senedle rivayet etmişlerdir. Üçüncü fazlalık bu rivayette yer almaktadır.

 

Ali (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ebu Talib vefat edince Peygamber (s.a)'a gidip şöyle dedim: Senin o yaşlı [sapık] amcan ölmüş bulunuyor. [Onu kim gömsün] Peygamber: Git onu göm dedi. Yanıma gelinceye kadar da başka hiçbir şey yapma. [(Ali) dedi ki: O müşrik olarak öldü. (1) Git onu göm diye buyurdu.]  (2)  (Ali) dedi ki: Onu gömdüm, sonra ona gittim. Git guslet, sonra yanıma gelinceye kadar hiçbir şey yapma dedi. (Ali devamla) dedi ki: Guslettim sonra onun yanına gittim. (Ali) dedi ki: Bana bazı dualar yaptı ki onların karşılığında kırmızı ve siyah tüylü develere sahib olmak beni sevindirmez. (Hadisi Ali (r.a)-'den rivayet eden) dedi ki: Ali ölüyü yıkadı mı kendisi de guslederdi."[2]

 

(1) Bu ifadeler Ebu Talib'in kâfir bir müşrik olduğu hususunda açıktır. Bu hususta pekçok hadis vardır. Bunlardan birisi de Said b. Hazm'ın rivayet ettiği 60. meselede geçen hadistir. Hafız buhadisin şerhinde şunları söylemektedir: "Rafizilere mensub birisinin derlediği bir hadis cüzüne vakıf oldum. Bu cüzünde Ebu Talib'in müslüman olduğuna delalet eden güvenilemeyecek kadar gevşek çokça hadis kaydetmiştir. Bunların hiçbirisi de sabit değildir. Başarı Allah'tandır. Ben bunu el-İsabe adlı eserimde Ebu Talib'in biyografisini anlatırken özetledim."

 

(2)  Bu hadiste dikkat çeken hususlardan birisi de Peygamber (s.a)'ın müşrik olan babasının vefatı dolayısıyla Ali (r.a)'ı taziye etmediğidir. Dolayısıyla müslüman bir kimsenin kâfir olan bir yakınının vefatı dolayısıyla taziye edilmesinin meşru olmadığına delil olabilir. Kâfirlerin kendileri gibi kâfir olan ölüleri dolayısıyla taziyesinin caiz olmayacağına ise öncelikli olarak delildir. Bunun da isnadı aynı şekilde sahihtir. Ravilerinin hepsi sika ravi olup, Buhari ve Müslim'in ravileridirler. Tek istisna Naciye b. Kâb'dır. el-İcli, es-Sikat adlı eserinde" [3]   şunları söylemektedir: "Kufeli olup, tabiîndendir ve sikadır." Hafız İbn Hacer, et-Takrib'de: "Sikadır" demiştir. Nevevi'nin el-Mecmu (V,81)'de söyledikleri: "Hadisi Ebu Davud ve başkaları rivayet etmiş olup, senedi zayıftır" sözüne gelince: Bu söz reddolunur. Çünkü bunun neye dayanarak söylendiğini bilmiyoruz. Ancak o bununla Ebu İshak'ın rivayetini kastetmesi müstesnadır. Ebu İshak ise Ebu İshak es-Sebii diye bilinen kişidir. O yaşı ilerledikten sonra hafızası değişikliğe uğradı. Eğer kasıt bu ise buna iki bakımdan cevap verilebilir:

 

A…Evvela bu Süfyan es-Sevri'nin ondan naklettiği bir rivayettir. Süfyan ise bu hususta insanların işini en sağlam tutanlarıdır. Tehzib'de olduğu gibi.

 

B…Ebu İshak tek başına (münferiden) bu hadisi rivayet etmiş değildir. Aksine az önce geçtiği gibi hadis birinci rivayet yoluyla da gelmiştir. Nevevi merhum bu rivayeti görmemiş ya da hadis hakkında sözünü söylerken hatırlamamış olabilir. Hadisin zayıf olduğunu söylerken Beyhaki'ye de dayanmış olabilir. Çünkü Hafız (İbn Hacer), et-Telhis (V, 149-150)'de bu hadisi Ahmed, Ebu Davud, Nesai, İbn Ebi Şeybe, Ebu Ya'la, el-Bezzar ve el-Beyhaki'ye,Ebu İshak yolu ile gelen bir rivayet olarak nisbet ettikten sonra şunları söylemektedir: "Beyhaki'nin sözünün odaklaştığı nokta bu rivayetin zayıf olduğudur. Ancak ne bakımdan zayıf olduğu açıkça ortada değildir. Rafiî: Bu sabit ve meşhur bir hadistir demiştir. O bu ifadelerini el-Emali adlı eserinde kaydetmektedir." Fethu'l-Bari (VII, 154)'de bu hadisin İbn Huzeyme ve İbnu'l-Carut tarafından da rivayet edildiğini zikreder.

 

Ek bir bilgi: Bu hadisi Beyhaki: "Müslüman akrabaları olan müşrikleri yıkayabilir, cenazesinin peşinden gidebilir, onu defnedebilir fakat üzerine namaz kılamaz." bahsinde zikretmektedir. Görüldüğü gibi hadiste yıkamaktan başka başlıkta sözettiklerinden herhangi birisi bulunmamaktadır. Hafız (İbn Hacer) onun bu sözleri ile alakalı olarak şunları söylemektedir: "Bir uyarı: Bu hadisin rivayet yollarının hiçbirisinde Ali (r.a)'ın onu yıkadığı açıkça ifade edilmemektedir. Ancak bu: "Bana emir vermesi üzerine ben de guslettim" ifadesinden çıkartılabilirse müstesna. Çünkü gusletmek ölünün yıkanmasından dolayı meşru kılınmıştır. Defnedilmesinden dolayı değil. Ancak Beyhaki de, başkası da ancak ölenin yıkanmasından dolayı gusletmeye dair delil göstermişlerdir. Bu hadisi Ebu Ya'la bir başka yoldan rivayet etmiş ve sonlarında şöyle denilmektedir: "Ali bir ölüyü yıkadı mı guslederdi."

 

Derim ki bu fazlalık aynı şekilde -az önce geçtiği üzere- Ahmed tarafından da, oğlu tarafından da kaydedilmiştir. Hafız'ın bunu nasıl görmediğine hayret edilir. Özellikle o görüldüğü üzere hadisi Ahmed'e de nisbet etmiştir. Diğer taraftan: "(Müşrikin) defnedilmesinden ötürü gusletmek meşru kılınmamıştır." ifadesi su götürür. Çünkü birisi şöyle diyebilir: Hadisin zahiri bunun meşruiyetine delalet etmektedir. Hadisin sonlarında görülen fazlalık da buna aykırı değildir. Çünkü o yeni bir cümledir, ondan öncekilerle bir ilgisi yoktur. Yani hadiste Peygamber (s.a) kendisine gusletmeyi emrettiği için Ali (r.a)'ın yalnızca ölüyü "Derim ki İbn Ebi Şeybe, Musannef'inde şu lafızlar geçmektedir:

 

"Derim ki:Senin kâfir yaşlı amcan öldü. Hakkındaki görüşün nedir? (Peygamber) buyurdu ki: Onu yıkayıp, gömmen görüşündeyim. Bir başka rivayette onu yıkadığı da varid olmuştur.

Bunu İbn Sad, Vakidi'den rivayet etmektedir."

 

"Derim ki: Vakidi yalancılıkla itham edilmiş metruk (hadisi alınmayan) bir ravidir. Dolayısıyla onun eklediği fazlalığın değeri yoktur. Ancak İbn Ebi Şeybe'nin eklediği: "Onu yıkamanı" ifadesi de münker bir ifadedir. Çünkü o bunu (IV, 142)'de Eclah'den, o eş Şabi'den diye mürsel bir yolla rivayet etmiştir. Bu mürsel bir rivayet olmakla birlikte Eclah nisbeten zayıf bir ravidir. Dolayısıyla onun da zikrettiği fazlalığın delil olacak bir tarafı yoktur.



[1] Derim ki: Hadisi ashab-ı kiram'dan bir topluluk rivayet etmiştir. Bu onlardan birisinin rivayetidir. Bunu rivayet edenler: Birincisi Ebu Talha el-Ensari'dir. Bunu ondan Katade şöylece rivayet etmektedir: Enes b. Malik bize Ebu Talha'dan zikretti deyip, hadisi kaydeder. Bunu Buhari (VII, 240-241) -lafız ona ait-, Müslim (VIII, 164), Ahmed (IV, 129) -beşinci fazlalık ona ait ve bu Müslim'in şartına uygundur- Nesai de (I, 293)'de rivayet etmiş fakat o senedinde Ebu Talha'yı zikretmemiştir. Bu aynı zamanda Müslim'in (VIII, 163), Ahmed'in (III, 104, 145, 182, 219, 287)'deki rivayeti olup, birinci ve yedinci fazlalığı o zikretmektedir. Her ikisinin de senedi Müslim'in şartına göre sahihtir.

[2] Hadisi Ahmed (no: 807) ve oğlu Müsned'in zevaid'inde (1074)'de Ebu Abdu'r-Rahman es-Sülemi'den, o Ali'den diye rivayet etmiştir.Derim ki senedi sahihtir. Ayrıca Ebu Davud (II, 70), Nesai (I, 282-283), Beyhaki (III, 398) yine Ahmed (no: 759), Ebu İshak'ın rivayet yoluyla rivayet etmişlerdir. Ebu İshak dedi ki: Ben Naciye b. Kâb'ı, Ali'den hadis naklederken dinledim deyip, ona yakın ifadeleri zikretti. Fazlalıklar Ahmed'e aittir. Yalnız ikinci fazlalık Nesai'ye aittir.

 

[3] Bu kitabı büyük ilim adamı Ali b. Abdu'l-Kâfi es-Sübki alfabetik sıraya göre tertib etmiştir. Haleb, el-Evkafu'l-İslamiyye kütüphanesinde bulunan bir asıldan istinsah edilmiş bir nushası bizde mevcuttur. Daha sonra bendeki nüshayı asıl ile karşılaştırdım, ilgili nakilleri de bendeki nüshadan yaptım. yıkamaktan ötürü guslettiğine dair delil bulunmamaktadır. Aksine bu bir iş, öteki bir başka iştir. Evet şâyet bundan sonraki rivayet sabit ise Hafız'dan naklen az önce kaydettiklerimizi kabul etmekten başka yol yoktur. O az önce kaydedilen ifadelerinin arkasından şunları söylemektedir: