sidretül münteha
Fri 18 March 2011, 05:40 pm GMT +0200
13- Kadının Namazdaki Farklı Durumu
Aslında ibadetlerde mükellef olma bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur. Her ikisi de bulûğa erdikten ölünceye dek aynı ibadetleri yapmaktan sorumludurlar. Ma'bud'un aynı oluşu, ibadetlerin de aynı olmasını gerektirir. Zaten ibadet, ibadet edenle (abid), ibadet edilen (ma'bud) arasında ve daha çok öbür âleme bakan bir ilişki olunca; onun yerini, zamanını, şartlarını, rükunlarını ve sebeplerini belirlemek de sadece Ma'bud'un hakkı olmuş olur. Diğer bir ifade ile yaratılanların, ibadetlerin bu yönlerine müdahale hakları yoktur. Yani, bu noktalarda ictihad yapılamaz. Çünkü ictihad, akıl yürütme (nazar) yoluyla sebepler ve sonuçlar bulma ameliyesidir. Oysa ibadetlerin keyfiyet ve kemmiyetleri akılla kavranamaz. Ancak şartlar ve sebepler dışındaki konularda, yani bizzat ibadetin değil de onu en mükemmel şekilde gerçekleştirilen dış teferruatında daha doğrusu Sari tarafından belirlenen sebep, şart ve rükunların uygulama biçiminde yani, Şari'nin bu konudaki naslarını anlamada ictihad yapılabilir, yapılmalıdır. Fıkrhçıların, "Kıyasla taabbüd (ibadeti kıyasla belirleme) caizdir" [301] sözlerinin mânâsı da bu olsa gerektir. Bu teferruatta Resulullah Efendimizin (sav) zaman zaman farklı davrandığı da hesaba katılırsa bir uygulama farkı da bu farklı sünnetin müctehitlere ulaşmasından kaynaklanmış olacağı anlaşılacaktır.
Ayrıca cinsiyet farklılığının yükseldiği rol oranında değişikliklerin olması da tabiidir. Mesela kadın adetli iken namaz kılmayacak ve oruç tutmayacaktır. İşte bu cinsiyet rollerinden kaynaklanan durumların sadece namaza ait olanlarını tekrar yazmayı deneyeceğiz. Daha önce bir münasebetle yazmıştık. [302] Ancak onun eksik olduğunu muhterem bir hoca efendinin ikazından da anlamış olduğumuzdan meseleyi biraz daha aslına götürmeyi düşündük.
Tarih sırasına göre alacak olursak, Hanefi kaynaklarından "Tebyin"de, kadının, namaz konusunda erkekten on yerde farklı davrandığı söylenir ve şunlar zikredilir:
"Tekbirde ellerini omuz hizasına kaldırır, sağ elini memelerinin altında (doğrusu üstünde olacak) solunun üzerine koyar (kavrayıp tutmaz), secdede karnını uyluklarına değdirir, ayırmaz. Rükûda ellerini, parmak uçları dizine ulaşacak şekilde uyluğu üzerine koyar (dizini tutmaz) el parmaklarının arasını açmaz, secdede dirseklerini kaldırmaz, tahiyatta teverrük yaparak oturur (sol kalçası üzerine oturarak ayaklarını sağına doğru yan yatırır), erkeklere imam olamaz, kendi aralarında cemaat yapmaları da mekruhtur, yaparlarsa imamları önde değil ortada bulunur." [303]
İbn Nüceym (970/1562), kadının erkekten farklı olduğu hususları genel olarak sayarken namaz konusuna da değinir ve bunlara ilave olarak beş tane daha fark zikreder ki, şunlardır:
"...Ezanı ve kameti mekruhtur, cehri namazlarda sesli okumaz, rükûda ve secdede kendini toplu tutar, imamı uyarması gerekirse teşbihle değil, el çırpma ile ikaz eder, evde namaz kılması daha iyidir." [304]
Haskafi'nin onbeş fark zikrettiğini söylerken İbn Abidin (1252/1836) onun şerhine yaptığı haşiyede bunları yirmibeşe çıkarır ama bunların bir kısmını namazdan saymamız zordur. Dolayısıyla oradaki farklı maddeler sadece şunlardır:
"...ellerini yenlerinden çıkarmaz, rükûda az eğilir, dizlerini (rükûda) kırar... " [305]
el-Bahr"dan yaptığı bir nakille de kadının secdede ayak parmaklarını dikmeyeceğini söyler. [306] Buna göre kadın secdede ya ayaklarını parmakları üzerine dikmeyip, ayaklarının üstleri yere gelecek şekilde yatırır ya da "teverrük"e hazırlık olmak üzere ayaklarını parmak uçlarını sağa çevirerek ayaklarını yana yatırır. Bu konuda bir açıklık göremedik. Ancak alışılagelen birinci uygulamadır. Keza kadının rükûda ayaklarını dört parmak açmayıp bitiştireceğine dair de bir ifadeye rastlamadık. Ancak İbn Nüceym'in "rükûda ve secdede kendini toplu tutar" (büzülür) ve İbn Abidin'in de buna yakın ifadesi bir toplama ve büzülmenin ayakları da bir araya getirmeyi gerektireceği şeklinde anlaşılmış olabilir. Bu durumda kadın ayaklarını rükûda bir arada tutar, secdede dikmeyip üstleri üzerine ya da sağa doğru yan yatırır.
Bütün bu farklılıkların dayanağına gelince:
Doğrusu bunun, Kur'ân-ı Kerîm'de zikredilmediği gibi, sahih hadis kitaplarında rastlanılması da zordur. Buna Hindiyye'de açıkça temas edilir:
"Namazın ne farzları ne vacipleri ne sünnetleri ne de edepleri konularında kadınla erkek arasında bir fark yoktur. Dolayısı ile bu zikredilen farklar kadını daha tesettürlü kılar gerekçesi ile fıkıhçıların güzel bulduğu farklardır."[307]
Ama bazı fıkıh kitaplarında bu farklara sünnetten bir delil bulmaya kadar gidilir. Meselâ Zeylai, Tebyin'de, Yezid b. Ebi Habib'den şu hadisi nakleder:
"Resulullah namaz kılan iki kadın gördü ve 'secdeye gittiğinizde vücudunuzu bir araya toplayın, çünkü kadın bu konuda erkek gibi değildir', buyurdu." [308]
Yine Tebyin haşiyesi Şelebi'de kadının tekbirde ellerini omuz hizasına kadar kaldıracağı zikredildikten sonra: Bunun hür kadınlar için sünnet olduğunu söyleyenler vardır, denir ki: [309] Bu ifade de farkın aslının sünnete kadar dayandığına işaret eder. Bu ifadeyi Kadıhan, "Bu konuda bir hadis de rivayet edilir" şeklinde verir ki, [310] bu işin aslının sünnet olduğu konusunda daha açık bir ifadedir.
Taberani'den alınan bir hadiste Resulullah Efendimizin bir sahabiye "Ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldır, kadın ise memelerinin hizasına kadar kaldırır" [311] dediği aktarılır. Görüldüğü gibi burada da bir farktan sözedilir, ama hadisin senedinde meçhul birisinin bulunması hadisi sahih olmaktan çıkarır. Yani bu hadis zayıf bir hadistir. Ancak Buhari'nin "elleri kaldırma cüzü" diye bir risalesinden yapılan bir nakilde, Ümmü Derda'nın ellerini omuz hizasına kadar kaldırdığının görüldüğü nakledilir. Bu hadisi nakledenlerin sağlam (sikat) oldukları söylenir. [312] Ama bu, kadınların hiç olmazsa bu konuda erkeklerden farklı olduğunu da göstermez. Çünkü Resulullah'ın kendilerinin de ellerini omuz hizasına kadar kaldırdığına dair pekçok sahih hadis vardır. [313]
İbn Kudame'nin (620/1223) sahabeye dayandırdığı şu (mevkuf) hadisler de farkın olduğunu bir ölçüde destekler: "Ali efendimiz, kadın namaz kıldığında derlî toplu dursun, azalarını gevşetmeyip biraraya toplasın, demiştir." "İbn Ömer de kadınlara namazda bağdaş kurmalarını emrederdi." [314] Ama İbn Kudame bunları nakletmesine rağmen şunları söyleme ihtiyacı da hisseder:
Bunlara şu rivayetleri de ilave ederek bir sonuca varmamız kolaylaşır:
"İlim (hadis) ehlinin benimsediği görüş erkeğin rükûda ve secdede ellerini yanlarından uzak tutmasıdır." [315]
Resulullah (sav) buyurdular ki, "Adam (racul) namaz kılarken rükûda ve secdede sırtını dümdüz yapmazsa namazı olmaz." [316] Buradaki "racul" ifadesi "kadına da erkeğe de şamil olan adam" anlamına gelebileceği gibi, kadın değil de erkek anlamına da gelebilir. İkinci durumda sanki kadınların sırtlarını rükûda ve secdede dümdüz yapmaları istenmemiş olur.
Şimdi bütün bu yazılardan şunları çıkarabiliriz:
1- Namaz, diğer ibadetler gibi kadına da erkeğe de aynı şekilde farzdır. Namazın şartlarında, rükünlerinde, farzlarında, vaciplerinde, sünnetlerinde, hatta edeplerinde kadınla erkek aynıdır.
2- Cinsiyet farklılığından doğan bazı ayrılıklar ise vardır. Mesela kadın, adet günlerinde namaz kılmaz, namazda sesli okumaz, erkeklerin arkasında saf tutar, sesli namazlarda da içinden okur. Namazda kapatacağı yerleri farklıdır. Ancak bu farklar bizzat namaz ölçü alındığında fark olmaktan çıkar. Şöyle ki, cünüpken erkek de namaz kılamaz, kadın da. Ne var ki, kadının hayız hali de cünüp hükmünde olduğu için, onun bu sebeple namaz kılamadığı zamanlar daha çok olur. Namazda erkek de avretini örter kadın da. Ne var ki, avret yerleri farklı olduğundan, örtecekleri yerler de farklı olacaktır.
Görüldüğü üzere, meseleye bu açıdan bakarsak, bu konuda da aralarında fark olmadığını söyleyebiliriz.
3- Sünnet, hatta edep derecesinde bile olmayan ve fıkıhçıların güzel bulması anlamında "müstehap" görülen bazı teferruatta kadınlar erkeklerden biraz farklı davranırlar ki, bu detay farklılıklar şunlardır:
Ayakta iken ellerini sağ solun üzerine konacak şekilde bağlarlar, tutmazlar, rükûda dümdüz olacak kadar eğilmezler ve elleriyle dizlerini kavramayıp, parmak uçları diz kapaklarına varacak biçimde uylukları üzerine koyarlar. Rükûda ayaklarını birarada tutarlar. Hem rükûda hem secdede vücutlarını olabildiğince toplu ve birarada tutarlar. Secdede karınlarını uyluklarına yaklaştırırlar ve kollarını yere koyarak toplu vaziyetlerini muhafaza ederler. Yine secdede ayaklarını parmakları üzerine dikmeyip üstleri üzere, ya da uçları sağa gelecek şekilde yanları üzere yatırırlar Oturuşta "teverrük" yaparlar, yani sol kalçaları üzerine oturarak ayak uçlarını sağdan dışarı çıkarırlar.
4- Bu farklılıkların esas sebebi (illeti) kadınların tesettür şartını tam olarak yerine getirmeleridir. Çünkü namazda tesettür farzdır. Ve sözü edilen farklılıkların yapılmaması durumlarında bu farzın zedelendiğine şahid olunmuştur. Ancak bu, kadın elbise biçimiyle de çok alakalıdır. Özellikle de bu farklılıkları sözkonusu eden fukaha zamanlarında bu durum daha belirgin idi.
Meselâ: Kadın ellerini fazla kaldırırsa cilbabından kolları acıtabiliyordu. Rükûda fazla eğilirse bacakları açılabiliyordu, secdede ayaklarını dikerse yine bacakları görülebiliyordu vb. Onun için fukaha sünnetlerle farzlar arasındaki çatışmalarda farzların ikmalinden yana tavır almışlar gibi gözüküyor. Yani elleri kulak hizasına kadar kaldırmak (Hanefilere göre) sünnet, ama avret bölgelerinin kapanması farzdır. Eğer bir sünnet işlenirken farza bir halel geliyorsa sanki onun icabına bakmak için sünnetten tamamen vazgeçmeyip ama onu biraz farklı uygulamışlardır.
5- Bu izahlardan şöyle bir mânâ da çıkar:
Madem ki, bu farklar sünnet, hatta müstehap derecesinde değildirler ve oluşmalarının illeti (sebebi) tesettürü daha iyi sağlamalarıdır, öyleyse bunun, meselâ elbise biçimini değiştirmekle sağlanması ve bu farklar olmadan dahi tam olarak uygulanabilmesi halinde bu farkların da olmaması gerekir. Çünkü hükümlerin illetleri bulunmadığında hükümler de bulunmazlar. Böyle söylemekte bir mahzur olmasa gerektir. Zaten İmam Ebu Hanife'den bir nakle göre "Kadın da tekbirde ellerini kulak hizasına kadar kaldırır, çünkü elleri avret değildir."[317] Hatta bu rivayet kadının namazda mutlak olarak erkek gibi olduğu şeklinde de nakledilmiştir. [318] Görüldüğü gibi mesele sadece tesettüre bina edilmiştir.
6- Ancak bu farkların bir kısmının en azından "mevcut hadis"lere dayandırıldığı düşünülürse adı geçen farklara kadınların her zaman riayet etmeleri yine de fukahanın müstahsen görmesi anlamında müstehaptır demek daha uygun olur. (Allahü alem) [319]
[301] Ebu'l-Vefa Ali b. Akil, Kitabu'l-cedel, 13.
[302] bkz. Hanımlara Özel Fetvalar, Nûn Yay, 53, 54.
[303] Zeyia'i, Tebyin, 1/118
[304] İbn Nüceym, el-Eşbah, 384.
[305] İbn Abidin, 1/504.
[306] agk.
[307] Hindiyye, 173.
[308] Zeyia'i, age, l/l 18.
[309] Şelebi, Haşiye, 1/118
[310] Fetava-yı Kadıhan, (Hindiyye kenarında) 1/85.
[311] Nemenkani, el-Fethu'r-rahmani, 1/251.
[312] age. Buhari'nin bu adla bir cüzünün olduğunu bilmiyoruz. Buhari nispetti başka birisiyle karıştırılmış olabilir. Buhari'nin Sahih'inde ise böyle bir rivayet yoktur.
[313] Buhari, salat, 4.
[314] İbn Kudame, el-Mugni, 1/36 (md.783).
[315] Tirmizi, salat, 193.
[316] Bahauddin İbn Şeddad, Delailü'l-ahkam, 1/287.
[317] Kasani, Bedayi', l/199; Merğinani, Hidaye, (Fethu'l-Kadir) l/283
[318] Hamevi, Şerhu'l-Eşbah, 11/171.
[319] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 127-134.