Hadice
Sat 22 January 2011, 11:24 pm GMT +0200
KADERE İMAN:
Mü’min gücünü inandığı kader’den alır. O bilir ki, başına gelen her musibet Allah’dandır. Ve bilir ki, insanlar ve cinler ona bir fayda sağlamak üzere toplansalar Allah’ın yazmadığı bir faydayı temin edemezler. Ve bir zarar vermek üzere toplansalar Allah’ın yazmadığı bir zamada bulumazlar. “De ki: Allah’ın yazmadığı bir şey başımıza gelmez. O bizim sahibimizdir. Mü’minler o’na tevekkül etsinler”.
Mü’min inanır ki rızkı belirlenmiş ve eceli tayin edilmiştir. Hiç kimse Allah’ın vereceği rızka mani olamaz ve ömrünü kısaltamaz. İşte bu inanç ona sonsuz bir güven ve yenilmez bir güç verir. Eskiden bir adam Allah yolunda cihada giderdi. Bozguncular yolunu keser onu çoluk çocuğu ile korkuturlardı. Onlara derdi ki: Bize düşen ona itaat etmek, O’na düşen de bize rızkımızı vermektir.
Ve bu bozguncular hanımına da gider çoluk çocuk ile aç kalacaklarını söylerlerdi. Hanım onlara gayet emin ve rahat derdi ki: ben kocamı rızık verici olarak değil, rızkını yiyici olarak tanımıştım. Eğer rızk yiyici gitti ise, rızk verici duruyor!!
Hz. Ali savaş alanına dalar ve şöyle derdi:
“Hangi günümde ölümden kaçayım, ölme kaderimde olmayan günde mi, ölmek kaderimde olan günde mi? Kaderimdi olmayan günde kokmam. Kaderimde olan günden de ben kurtulamam”.
Seyyid Cemaleddin Afgani diyorki: “Kadere iman -eğer içinde Cebriyecilik kokusu yoksa- insana yiğitlik ve atılganlık hasleti kazandırır. O zaman aslanların yüreğini titreten, kaplanları ödünü koparan tehlikelerin içine dalar. Bu itikaddır ki insana sebat verir zorluklara dayanma azmi veri. İnsana tehlikeni kapısın çaldırır, cömertlik ziynetini takdırır. Ve insanı en kıymetli varlığnı sarf etmeğe, hatta canını vermeğe, hayatından vaz geçmeye davet eder. Bütünbunları da inandığı hak uğrunda yapar...
Ecelinin mahdut, rızkının garantili olduğuna inanan; her şeyin Allah’ın elinde olduğunu ve istediği gibi evirip çevirdiğini bilen kimse hakkı müdafaa ederken, miletinin adını yüceltirken ve Allah’ın farzlarnı yerine getirirken ölümden nasıl korkar?
Müslümanlar ilk zamanlarda ülkelerin üzerine atılıp fethettiler, idareyi ellerine geçirdiler; miletlere baş eğdirmek, devletleri yenmekleakıllara hayret verdiler. Pirenelerden -İspanya ile faransa’yı birbirinden ayıran dağa silsilesi- Çin Seddine kadar olan yerleri hakimiyetleri altına aldılar. Üstelik sayıları az, hazırlıkları yoktu. Değişik havalara, ayrı iklimlere alışık değillerdi. Seksen seneyi geçmeyen bir müddet içinde kıraların burnunu yere sürdüler, Kisra ve Kayserleri hor-u zelil ettiler. Bu ise bir harika ve büyük bir mucizedir.
Ülkeleri yerle bir ettiler, zelzele gibi sarstılar. Yerin üstüne ikinci bir adalet yeri ve başka bir menefaat tabakası koyular. Dağ başlarını atlarının aykaları altında çiğnediler, hakimiyetlerini tanımayanların kafalarından kuleler yaptılar. Dünyayı titrettiler. Bütün bunları yaparken de onları sevk ve idare eden kaza ve kadere imandan başka bir şey değlidi.
Bu itikaddı ki yere, göğe sığmayan orduların karşısına biravuç Müslümanı dimdik durdurmuş ve bu bir avuç Müslüman onları yerlerinden sökmüş ve kovalamışlardı101.
(101) el-Urvetu’l,Vuska, Darularab el-Bustani neşri, S. 53.