- Kabir ziyareti hususunda

Adsense kodları


Kabir ziyareti hususunda

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Wed 9 March 2011, 04:11 pm GMT +0200
Kabir ziyareti hususunda


›-116-  Kabir ziyareti hususunda müstehablık bakımından kadınlar da erkekler gibidir. Bunun birkaç sebebi vardır:
 

 

Birincisi Peygamber (s.a)'ın: "Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz" buyruğunun genel ifadesinin kapsamına kadınlar da girer.

 

Bunu şöylece açıklayabiliriz: Peygamber (s.a) işin başında kabirleri ziyaret etmeyi yasakladığında şüphesiz bu yasak erkekleri de, kadınları da birlikte kapsıyordu. Buna göre: "Ben sizlere kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım." buyruğundan onun her iki cinsi kastettiği anlaşılmakta idi. Bu zorunlu olarak böyle anlaşıldığına göre o onlara işin başında her iki cinse neyi yasakladığını bildirmektedir.

 

Durum böyle olduğuna göre hadisin ikinci cümlesinde yer alan hitab ki o "artık ziyaret edebilirsiniz" buyruğudur ile zorunlu olarak yine her iki cinsi (hem kadınları, hem erkekleri) kastetmiş olmaktadır. Bunu az önce kaydettiğimiz Bureyde yoluyla rivayet edilen hadisin Müslim'deki rivayetinde yer alan fazlalıkta sözü edilen diğer fiillerdeki hitab da pekiştirmektedir: "Ve size kurban etlerini üç günden fazla saklamanızı da yasaklamıştım. Artık uygun gördüğünüz kadarını alıkoyabilirsiniz. Yine size kabta olanı dışında nebizi içmeyi de yasaklamıştım. Artık bütün kablarda içebilirsiniz fakat sarhoşluk veren bir şey içmeyiniz."

 

Derim ki bütün bu fiillerde hitab kesinlikle her iki cinse (erkeğe ve dişiye) yöneliktir. Tıpkı birinci hitab olan: "Size ... yasaklamıştım" hitabında olduğu gibi. Eğer Peygamber efendimizin "artık onları ziyaret edebilirsiniz" buyruğunda yer alan hitab sadece erkeklere mahsustur denilecek olursa o vakit ifadenin düzeni bozulur, güzelliği kaybolur gider. Bu durum ise kendisine özlü sözler söyleme imkanı verilmiş ve dat lugatı (1) diye bilinen arabçayı konuşanların en fasihi olan kimseye yakışan bir durum değildir. Aşağıdaki hususlar bunu daha da pekiştirmektedir:

 

İkinci husus kadınların da kabir ziyaretinin meşru kılınmasına sebeb teşkil eden illette erkeklerle ortak özellikleri paylaşmalarıdır. O özellik de şudur: "Çünkü o (kabirleri ziyaret etmek) kalbi inceltir, gözü yaşartır ve ahireti hatırlatır." Üçüncü husus Peygamber (s.a) mü'minlerin annesi Aişe (r.anha)'ın bize belleyip aktardığı iki hadis-i şerifte kadınlara kabir ziyaretinde bulunmaları için ruhsat vermiştir:

 

  1. Abdullah b. Ebi Müleyke'den: "Aişe bir gün kabristandan geldi. Ben ona: Ey mü'minlerin annesi nereden geliyorsun? O kardeşim Abdu'r-Rahman b. Ebi Bekr'in kabrinden dedi. Ben ona: Rasûlullah (s.a) kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamamış mıydı dedim. O evet dedi. Sonra onları ziyaret etmeyi de emretti." Ondan gelen bir başka rivayette: "Rasûlullah (s.a) kabirleri ziyaret etme ruhsatı verdi."[2]

 

 

Derim ki: Hakim hadis hakkında bir değerlendirme yapmamıştır. Zehebi: "Sahihtir" demiştir. el-Busiri, ez-Zevaid (I, 988)'de: "İsnadı sahihtir, ravileri sikadırlar" demiştir. Hadis dedikleri gibidir. Hafız el-Iraki, Tahricu'l-İhya (IV, 418)'de şunları söylemektedir: "İbn Ebi'd-Dünya, el-Kubur'da ve Hakim ceyyid bir isnadla rivayet etmişlerdir." (2) 

 

(1) Bu Peygamber efendimizin niteliklerindendir. "Ben dat diliyle konuşanların en fasihiyim" rivayetine gelince Şevkâni, el-Fevaidu'l-Mecmua (321)'de belirttiği gibi hadis olarak aslı yoktur.

 

(2)  Derim ki İbnu'l-Kayyim hayret edilecek bir hususu illet diye göstermiştir. Daha doğrusu illet diye bir şey gösterememiştir. Tehzibu's-Sünen (IV, 350)'de şunları söylemektedir: "Beyhaki'nin rivayeti ise Bistan b. Müslim'in rivayeti ile gelmiştir. Eğer sahih olsa bile Aişe (r.anha) bu hadisi kadınların da bu kapsama girdiği hususunda başkalarının yaptığı tevili yapmış bulunmaktadır."

 

Derim ki Bistan bildiğim kadarıyla ihtilafsız olarak sika bir ravidir. Dolayısıyla İbnu'l-Kayyim'in üstü kapalı bir şekilde onu tenkid etmesinin anlamı yoktur. İbn Abdi'l-Berr, et-Temhid (III,234)'de rivayet ettiğine göre Ahmed bile onu delil olarak göstermiştir. Temhid'deki rivayet Ebu Bekir el-Eslem'den gelmekte olup, o şöyle demiştir: Ben Ahmed b. Hambel'e kabirleri ziyaret eden kadına dair soru sorulurken ve şu cevabı verirken dinledim: Ümid ederim inşaallah kadının kabir ziyaretinde bir sakınca yoktur. Çünkü Aişe kardeşinin kabrini ziyaret etmiştir." Abdu'l-Cebbar b. el-Vebb'de ona mutabaat ederek şöyle demiştir: İbn Ebi Muleyke'yi şöyle derken dinledim. Aişe bineğine bindi.

 

Onun kölesi yanımıza geldi. Ben: Mü'minlerin annesi nereye gitti diye sordum, o kardeşi Abdu'r-Rahman'ın kabrine ona selam vermek üzere gitti. Bunu İbn Abdi'l-Berr rivayet etmiş olup, senedi de hasendir. Tirmizi'nin (II, 157)'de zikrettiği şu rivayet bunun için bir illet teşkil edemez. İbn Cureyc, Abdullah b. Ebi Muleyke'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Abdu'r-Rahman b. Ebi Bekr (Mekke'ye oniki mil uzaklıkta bulunan) el-Hubşa denilen yerde vefat etti. Mekke'ye getirildi ve orada defnedildi. Aişe, Mekke'ye gelince Abdu'r-Rahman b. Ebi Bekr'in kabrine giderek şu beyitleri okudu: "Bizler Cüzeyme'nin iki yakın arkadaşı gibiydik bir süre O kadar ki bizim için bunlar asla ayrılmazlar dediler Ayrıldığımız vakit sanki ben ve Malik O uzun birlikteliğe rağmen tek bir gece birlikte geçirmemiş gibi olduk." Sonra şöyle dedi: Allah'a yemin ederim eğer ben senin vefatında hazır bulunsaydım, mutlaka vefat ettiğin yerde defnolunurdun ve eğer senin vefatında yanında olsaydım, seni ziyaret etmezdim." Aynı şekilde bunu İbn Ebi Şeybe, el-Musannef (IV, 140)'de rivayet etmiş, el-Heysemi de bu hadisi

 

 

   2. Muhammed b. Kays b. Mahreme b. el-Muttalib'den rivayete göre bir gün şöyle demiş: Size kendimden ve annemden sözedeyim mi? Biz onun kendisini dünyaya getiren annesini kastettiğini sandık. Dedi ki: Aişe (r.anha) dedi ki: Size kendimden ve Rasûlullah (s.a)'dan sözedeyim mi diye sordu. Biz evet dedik, şöyle dedi: "Peygamber (s.a)'ın yanımda kaldığı gece olan benim gecemde geldi ve ridasını çıkardı, ayakkabılarını çıkardı ve onları ayak tarafında bıraktı. İzarının bir ucunu yatağına açtı ve yanı üzere yattı. Fazla zaman geçmeden o benim uyuduğumu sandı, yavaşça ridasını aldı, yavaşça ayakkabılarını giydi, [yavaşça] kapıyı açtı ve çıktı. Sonra kapıyı yavaşça kapattı. Ben de carımı başımın üzerine saldım, başımı da örttüm. Sonra izarım ile de kapandım. Sonra onun izinden yola koyuldum. Nihayet Baki'e geldi. Uzunca ayakta durdu. Sonra üç defa ellerini kaldırdı, sonra yana saptı, ben de yana saptım. O hızlandı, ben de hızlandım. Koşmaya başladı, ben de koştum. Daha da hızlı koşmaya başladı, ben de daha da hızlandım. Onu geçtim, içeri girdim. Daha henüz uzanmıştım ki o da içeri girdi. Ne oluyor ey Aişe, göğsün inip kalkıyor, karnın da şişmiş bulunuyor. (Aişe) dedi ki: Anam-babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü dedim ve ben de ona [durumu] ona bildirdim. O benim önümde gördüğüm karartı sen miydin dedi. Ben evet dedim. Göğsüme bir yumruk vurdu, beni acıttı. Sonra şöyle dedi: Allah'ın ve Rasûlünün sana haksızlık edeceğini mi zannettin? Aişe dedi ki: İnsanlar her neyi gizlese Allah onu bilir.

 

O evet [diye buyurdu]. (Devamla) buyurdu ki: O gördüğün vakit Cibril bana geldi, bana seslendi. Sesini senden gizledi. Ben de ona karşılık verdim. Ona verdiğim karşılığı da senden gizledim. Sen burdayken yanına girmezdi. Çünkü elbiselerini çıkarmıştın. Ben senin uyuduğunu sanmıştım. Seni uyandırmak hoşuma gitmedi ve yalnızlıktan korkacağından çekindim. Cebrail bana dedi ki: Rabbin sana Baki'dekilere gitmeni onlar için mağfiret dilemeni emrediyor. (Aişe) dedi ki: Peki ey Allah'ın Rasûlü nasıl söyleyeyim diye sordum.

 

Şöyle buyurdu: Deki: "( ): Selam size ey mü'minlerin ve müslümanların diyarında bulunanlar. Allah bizden önden gidenlere de, geriye kalanlara da rahmet buyursun. Bizler de -inşaallah- size elbette yetişeceğiz."[3]

 

 

Peygamber (s.a)'a: Kabirlere selam vermek halinde nasıl diyelim diye sormuştum. O da şöyle buyurdu deyip selam şeklini zikretti. Hafız et-Telhis (V, 248)'de bu hadisi kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin caiz olduğuna delil göstermiştir. Hadisin buna delaleti de açıktır. Ayrıca bu hadis ruhsatın Mecmau'z-Zevaid (III, 60)'de naklettikten sonra şunları söylemektedir: "Bunu Taberani el-Kebir'de rivayet etmiş olup, ravileri sahih hadisin ravileridir." Bu hadisi Tirmizi rivayet ettiğinden ötürü ve ravileri Buhari ile Müslim'in ravileri olduğundan dolayı Heysemi bu hadisi bu şekilde zikretmekte yanılmıştır. Ancak hadiste İbn Cüreyc vardır ki o da tedlis yapan bir ravidir ve bunu anâne ile rivayet etmiştir. İşte hadisin illeti budur. Bununla beraber İbnu'l-Kayyim (IV, 349) "mevcut hallerine rağmen mahfuz" olduğunu iddia etmiştir. Evet o böyle demektedir fakat hadis belirttiğimiz husus dolayısıyla münkerdir. Ayrıca bu hadis Yezid b. Humeyd'in rivayetine de muhaliftir. Yezid ise İbn Ebi Müleyke'den yaptığı rivayetlerde sika ve sağlam bir ravidir.

 

Hadisin sağlam rivayete muhalefeti "eğer vefatında yanında bulunsaydım seni ziyaret etmezdim" ifadesinde açıkça görülmektedir. Bu onun kabrini ziyaret etme sebebinin vefatı esnasında yanında bulunmaması olduğu hususunda açık ifade taşımaktadır. Eğer vefatında hazır bulunsaymış onu ziyaret etmeyecekmiş. Halbuki diğer taraftan İbn Humeyd'in rivayet ettiği hadis ise onun Peygamber (s.a) kabirleri ziyaret etmeyi emrettiğinden dolayı ziyaret ettiği hususunda açık ifadeler taşımaktadır. İbnu'l-Kayyim -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'in kabul ettiğinin aksine mahfuz olan İbn Humeyd'in hadisidir. Sözünü ettiği Aişe (r.anha)'nın yaptığı tevile gelince, bu da ihtimal dahilindedir fakat diğer bir ihtimal onun Peygamber (s.a)'ın bu husustaki emri dolayısıyla ziyaret ettiğidir.

 

Böyle olması bundan sonra gelen ve onun rivayet ettiği ikinci hadisin şahidliği ile daha kuvvetli bir ihtimaldir. erkeklerle birlikte kadınları da kapsadığını desteklemektedir. Çünkü olay Medine'de olmuştu. Zira bilindiği gibi Peygamber (s.a), Aişe (r.anha) ile Medine'de gerdeğe girmiştir. Yasak ise işin başında Mekke'de olmuştu. Her ne kadar bu hususta bunu destekleyecek bir tarihi bilgi bilmiyor isek dahi biz bunu kesinlikle söylüyoruz. Çünkü sağlıklı bir şekilde çıkarttığımız sonuçlar buna tanıklık etmektedir. O da Peygamber (s.a)'ın: "Size... yasaklamış idim" buyruğundan çıkmaktadır. Zira böyle bir yasağın Mekke dönemi bir tarafa Medine döneminde teşri kılınmış olmasını aklım kabul etmemektedir. Çünkü Mekke döneminde teşri edilen hükümlerin büyük çoğunluğu tevhid ve akide ile alakalı idi. Kabir ziyaretinin yasaklanması da bu kabildendir. Çünkü böyle bir yasak seddu'z-zerai türünden bir yasaktır. Bunun teşri edilmesi de Mekke dönemine uygun düşen bir iştir. Zira insanlar o dönemde henüz İslama yeni girmişler ve şirkten yeni kurtulmuşlardı. Bunun için Peygamber (s.a) onlara şirke götüren bir yol olmaması için kabir ziyaretini yasaklamıştı. Nihayet tevhid onların kalblerinde iyice yer edip, ona aykırı olan şirk çeşitlerini öğrendiklerinde kabir ziyareti için onlara izin verdi.

 

Mekke dönemi boyunca onları (cahiliye dönemdeki gibi) ziyareti sürdürme adetleri üzere terketmesi, sonra da Medine'de onlara bu işi yasaklaması teşriin hikmetinden oldukça uzak bir iştir. Bundan dolayı biz kesinlikle bu yasağın Mekke döneminde teşri edildiğini söyleyebiliyoruz. Durum böyle olduğuna göre Peygamber efendimizin Aişe'ye Medine'de kabir ziyaretine izin vermesi dediğimiz hususa dair açık bir delildir. Bu hususu iyice düşünelim. Çünkü bu birden hatırımıza gelen bir husus oldu. Daha önce bu olayı bu şekilde açıklayanı da görmedim. Eğer isabet ettim ise bu Allah'tandır, hata ettim ise kendi nefsimdendir.  (3)

 

 

   (3)  Vasiyyetu'l-Şer'iyye adlı risalenin sahibinin (s. 26)'de buna şu sözleriyle delil göstermesinegelince: "Rasûlullah (s.a) kızı Fatıma (r.anha)'ın amcası Hamza (r.a)'ın kabrini ziyaret etmesine itiraz etmemiştir." Bu batıl bir istidlaldir. Çünkü sözü geçen itiraz etmeyişin sünnete dair kitabların hiçbirisinde bir aslı astarı yoktur. Ben bunun müellifin bir yanılmasından başka bir şey olduğunu zannetmiyorum. Çünkü Fatıma (r.anha)'dan gelen rivayet onun sadece kabrini ziyaret ettiğinden ibarettir. Bu rivayette ileri sürülen ikrar (itiraz etmeyiş)den hiçbir şekilde sözedilmemektedir. Bununla birlikte bu da ondan sabit görülmemektedir. Çünkü sözkonusu bu rivayet Süleyman b. Davud, Cafer b. Muhammed'den, o babası Ali b. el-Huseyn'den, o babasından rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a)'ın kızı Fatıma (r.anha) amcası Hamza'nın kabrini her cuma ziyaret eder, ona dua eder ve yanında ağlardı.

 

Bunu Hakim (I, 377) böylece rivayet etmiştir. Onun rivayet ettiği yoldan Beyhaki (IV, 78)'de rivayet etmiş olup, şunları söylemiştir: "O böyle demiştir. Süleyman b. Davud'dan, o babası Cafer b. Muhammed'den, o babasından diye rivayet edilmiş ve Ali b. el-Huseyn'den, o babasından diye zikredilmemiştir. O halde bu munkatı bir rivayettir."

 

Hakim de şöyle demektedir: "Bütün ravileri sikadırlar. ez-Zehebi ise şu sözleriyle onun bu

görüşünü reddetmektedir: "Bu oldukça münker bir rivayettir. Süleyman da zayıf bir ravidir."

 

Derim ki ben de Süleyman b. Davud b. Kays el-Ferra el-Medeni olduğunu zannediyorum. Ebu Hatim hakkında şöyle demiştir: "Bu gerektiği gibi bilemediğim bir ravidir." el-Ezdi de: "Hakkında tenkidlerde bulunulmuştur" demiştir. Bundan dolayı Zehebi onu "ed-Duafa"de sözkonusu etmiş ve el-Ezdi'nin naklettiğimiz sözünü aktarmıştır. Dolayısıyla Hafız İbn Hacer'in bu rivayet hakkında et-Telhis (s. 167)'de herhangi bir şey söylememiş olmasına aldanmamak lazımdır. Bu hususta Şevkâni'nin adeti üzere Neylu'l-Evtar (IV, 95)'de ona tabi olmuş olsa bile durum böyledir. Çünkü birinci rivayette "Ali b. el-Huseyn, Ali'den" diye zikredilmiş ve böylelikle bu rivayet Ali (r.a)'ın Müsned olarak kaydettiği bir rivayet diye göstermiştir. Halbuki bu onun oğlu el-Huseyn (r.a)'ın bir rivayetidir. Hakim'de olduğu gibi yahutta Cafer b. Muhammed'in babasından kaydettiği bir rivayettir, Beyhaki'nin muallak rivayetinde olduğu gibi. Belki de et-Telhis'de bulunan "Ali'den" ifadesi "babasından" ifadesinden tahrif de edilmiş olabilir. Bütün bunlar ise es-San'ani, Subulu's- Selam (II, 151)'de görülmemektedir. O hadisi Hakim'e, Ali b. el-Huseyn'in rivayeti olarak

 

Dördüncü husus Enes (r.a)'ın rivayet ettiği hadiste Peygamber (s.a)'ın kabrin yanında gördüğü kadının ziyaretine itiraz etmemesidir:"Rasûlullah (s.a) bir kabrin yanıbaşında ağlayan bir kadının yanından geçti. Ona: Allah'tan kork ve sabret... diye buyurdu."

 

Hadisi Buhari ve başkaları rivayet etmiş olup, daha önce tamamıyla 19. meselede geçmiş bulunmaktadır. Buhari bu hadisin yer aldığı bölüme: "Kabir ziyareti babı" başlığını vermektedir. Hafız (İbn Hacer), Fethu'l-Bari'de şunları söylemektedir: "Bu hadisin delalet teşkil eden tarafı Peygamber (s.a)'ın kadının kabrin yanıbaşında durmasına karşı çıkmayışı ve buna itiraz etmeyişinin huccet olduğudur." Aynî, Umdetu'l-Kari (III, 76)'da şunları söylemektedir: "Hadiste kabir ziyaretinin mutlak olarak caiz olduğu ifade edilmektedir. Ziyaret eden ister erkek, ister kadın olsun, ziyaret edilen de ister müslüman, ister kâfir olsun.

 

Çünkü bu hususta tafsilat (ve ona göre hüküm) bulunmamaktadır." Buna benzer bir ifadeyi Hafız (İbn Hacer)'de hadise dair yaptığı açıklamaların sonlarında zikretmiş ve: "Bu hususta tafsilat bulunmadığından ötürü" sözlerinden sonra şunları söylemektedir:

 

"Nevevi dedi ki: Cumhur kat'î olarak caiz olduğunu söylemişlerdir. el-Havî sahibi  (4) ise: Kâfirin kabrini ziyaret etmek caiz değildir demektedir. Bu ise yanlıştır. -(el- Havi'den nakil) burada sona ermektedir.-" Hadisin delalet ettiği kadının kabir ziyaretinin caiz oluşu hadisten ilk olarak anlaşılan hükümlerdendir fakat bu istidlalin tamam olması anlatılan bu olayın nehyden önce meydana gelmemiş olması halinde söz konusudur. Açıkça anlaşılan da budur.

 

Çünkü bizler az önce açıkladığımız şekilde yasak Mekke'de konulmuştu. Bu olayı ise Enes rivayet etmektedir ve o Medine'li bir sahabidir. Çünkü annesi Um Suleym onu Peygamber (s.a) Medine'ye geldiğinde getirmiş ve o sırada Enes on yaşında idi. O halde bu olay da Medine'de olmuş demektir. Böylelikle bu olayın yasaktan sonra meydana geldiği sabit olmaktadır. Bu yolla bu olayın (kadınların kabir ziyaretinin) caiz oluşuna delil gösterilmesi eksiksiz bir delillendirmedir.

 

İbnu'l-Kayyim'in, Tehzibu's-Sünen (IV, 350)'deki şu ifadelerine gelince: "Allah'tan korkmak (takvalı olmak) Allah'ın emrettiklerini yapmak, onun yasakladıklarını terketmektir. Ziyaretin yasaklanması da bunlar arasındadır." Eğer o kadın, kadınlara kabir ziyaretinin yasaklandığını biliyor ve bu yasağın devam ettiğini nesholmadığını biliyor ise bu doğrudur. O vakit İbnu'l-Kayyim'in söylediği: "Kabir ziyaretinin yasaklanışı da bunlar arasındadır" sözü sabit olur. Bu durum bizce bilinen bir husus olmadığına göre o halde bu doğru olmayan bir delillendirmedir. Bunu da şu desteklemektedir: Eğer yasak hala devam etmiş olsaydı, Rasûlullah (s.a) kadına açıkça ziyaret etmenin yasak olduğunu söyler ve bunu açıklardı. Ona genel olarak Allah'tan korkmak (takvalı olmak) emrini vermekle yetinmezdi. Bu husus yüce Allah'ın izniyle gayet açıktır.



[2] Hadisi Hakim (I, 376) rivayet etmiştir. Ondan Beyhaki (IV, 78), İbn Abdi'l-Berr, et-Temhid (III, 233), Bistam b. Müslim'in, Ebu't-Teyyah Yezid b. Humeyd'den, o Abdullah b. Ebi Müleyke'den yoluyla rivayet etmiştir. Diğer rivayet ise İbn Mace (I, 475)'e aittir.

[3] Hadisi Müslim (III, 14) -anlatım ona ait-, Nesai (I, 286, II, 160-161), Abdu'r- Rezzak (III, 570-571), Ahmed (VI, 221)'de rivayet etmişlerdir. Ziyadeler –birincisi dışında- Ahmed'e aittir, üçüncüsü Nesai'ye aittir.