hafiza aise
Mon 9 May 2011, 12:37 pm GMT +0200
Kabe'deki Putlar
Allah için yeryüzünde inşa edilen ilk bina olan Kabe, zamanla gerçek mahiyetinden uzaklaştınlmış ve putlarla doldurulmuştu. İnsanlar, içlerinden bir türlü atamadıkları kulluk duygusunu, elleriyle yapıp inşa ettikleri tahta ve taş parçalarının karşısında durarak tatmin etmeye çalışıyor; önemli kararları öncesinde bunların yanına gelip kur'a çekiyor, şükürlerini bunlara kurban keserek yerine getirdiklerini düşünüyor ve korktukları zaman da yine bunların yanına giderek rahatlamaya çalışıyorlardı.
177 Bkz. Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra, 6/367; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 5/344
Çoğunluğu itibariyle bu putlar, ataları arasındaki itibarlı insanların heykellerinden ibaretti. Hubel, Naile, İsaf, Lat gibi meşhur putlar, önceleri sadece saygı duymak için resimleri yapılan, ancak zamanla heykelleşen ve neticede karşısına geçilip de ilah diye iç dökülen sahte birer ilaha dönüşmüştü!
Allah Resülü Muhammedü'l-Emin ise, putçuluk düşüncesini ortadan kaldınp hakiki tevhid inancını ikame için gelmişti. Daha, kendisine risalet verilmeden önce de, bunlara karşı tepki duyuyor ve asla gidip önlerinde temenna durmuyordu. Gençlik yıllarında bile, amca ve halalarının ısrarına rağmen onların dediklerini hiç yapmamış ve onlara da, yaptıklarınını kötü olduğunu söylemekten çekinmemişti.
Şimdi ise O (sallallahu aleyhi ve sellern), artık vazifeli bir peygamberdi; hem de, herkesin gelişini gözlediği Son Peygamber! Kabe'yi, ilk günkü safvetine O kavuşturacak; ilah yerine konulan sahte mabudları ortadan kaldıracak ve insanların midesine inen haram maddelerden onları uzaklaştıracaktı.
Ancak, bütün bunların gerçekleşebilmesi için zamana ihtiyaç vardı. Zira, sinekleri öldürmekle bataklığı kurutmak arasındaki tercihini, meseleyi temelinden çözme istikametinde kullanıyordu. O'nunla gelen mesaj, sadece Kabe'deki değil; bütün dünyadaki bataklığı kurutma hedefini haizdi. Öyleyse, hissi davranıp meseleyi çıkmaza sürüklemenin bir anlamı olamazdı.
Gerçi, Hz. Ali ve Hz. Zeyd gibi yakınlarıyla birlikte Kabe'ye girdiğinde, orada bulunan putlara karşı gösterdiği tavır, zamanın çıldırtıcılığına rağmen sabrın ne kadar zor olduğunu anlatıyordu.
Zeyd İbn Harise ile Kabe'ye geldiklerinde, gözüne ilişen putlardan rahatsız olan Allah Resülü, eline aldığı bez parçasını ıslatıp onlar üzerine vuracak ve:
- Allah, o insanları kahretsin! Nasılolup da, yaratma ko
nusunda adeta Allah'la yarışırcasına bir teşebbüste bulunuyor ve bunları yapıyorlar, diye sitemde bulunacaktı.v"
O'nun bu konudaki yaklaşımı, iki delikanlı Hz. Ali ve Hz.
Zeyd'in de gözünden kaçmıyor ve fırsat bulduklarında onlar da, kendilerine ne bir fayda ne de zararı söz konusu olan bu taş ve tahtalara karşı tavır alıyorlardı.
Bir gün, ikisi birlikte Kabe'ye gelmişlerdi. Ne garip ki etrafta, ikisinden başka kimse görünmüyordu. İbrahimvari bir
hareket gelmişti akıllarına Aslında, onları çöp yığınlarının
arasına gömmekti en güzeli Ama onlar, henüz bunu yapa-
cak konumda değillerdi. Bununla birlikte, içlerinde duydukları derin heyecanı bir şekilde dışa vurmaları gerekiyordu. Demek ki henüz, yön bulmamış bir heyecandı bunlar ... Derken, gittiler ve Mekke müşriklerinin kıymet verdikleri bu putlara, getirdikleri toz-toprak ve pisliği bulaştırıverdilerl
Sabah olup da putlarını toz-toprak ve pislik içinde bulan Mekke müşrikleri, başlarına kaynar sular dökülmüşçesine bir telaşa kapılmışlardı. Bunu yapanlar hakkında en ağır ithamlarda bulunuyorlar; bir yandan:
- Bunları bizim ilahlarımıza kim yaptı, diye dövünürken diğer yandan da, süt ve su ile onları yıkıyor ve konuşacak dili ve düşünecek bir beyni bile olmayan bu şuursuz taş ve tahta parçalarından özür diliyorlardı.v?
O güne kadar belki de bunu hiç yapmamışlardı; demek ki tahrik oluyor ve köhneleşmiş düşüncelerine daha çok yapışıp sahip çıkıyorlardı. Öyleyse bu yol, tasvip görecek bir yol değildi! Dört bir tarafı kristalden müteşekkil binaya sahip olanların, başkalarının camına taş atması, sahip olduklarının da tehlikeye girmesi anlamına geliyordu. Farkına varıldığı za-
ı78 Efendimiz'in, Hz. Ali ile birlikte buraya geldiği bir sırada yeğeninin, Kabe'nin damındaki bir putu kınşına seslenmediği şeklinde de bir rivayet vardır. Bkz. Heysemi, Mecmaü'z-Zevaid, 6/23
ı79 Hindi, Kenzii'l-Ummal, 14/107 (38084)
man bu, onları da tahrik eder ve -haşa- Allah'a karşı uygunsuz tavır ve davranış içine girmeye sevkederdi. Zaten, müşrikler de söylenmeye başlamıştı ve açıkça tehdit ediyorlardı:
- Ya Muhammed! Ya Sen, bizim ilahlarımız hakkında kötü söz söylemekten vazgeçersin ya da bizler, Senin Rabbin hakkında ağzımıza geleni söyleriz!
Ortalık, yeni bir gerginliğe doğru gidiyordu ki, dillerde, Cibril'in yeni bir mesajla geldiğinin müjdesi dolaşmaya başladı. Gelen ayet, açıkça şunu ifade ediyordu:
- Onların, Allah'tan başka arkasına düşüp de 'ilah' diye yalvardıkları tanrılarına hakaret etmeyin ki, onlar da cahillik ederek hadlerini aşıp Allah'a hakaret etmesin ve kötü söz sarfetmesinler! ı80
Artık bu ayet, putlar konusundaki kavl-i fasıldı ve bundan sonra, mesele temelinden çözülene kadar bir daha bu çapta gündeme gelmeyecekti. Çünkü Allah, herkes için kendi yapageldiklerinin, kendilerine süslü gösterildiğini anlatıyor ve başkalarının putlarıyla uğraşarak vakit kaybetmemenin üzerinde duruyordu.