- Kâbe Etrafında Bir Kuş Gibi

Adsense kodları


Kâbe Etrafında Bir Kuş Gibi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 7 November 2010, 05:57 pm GMT +0200
Kâbe Etrafında Bir Kuş Gibi

Naif Özkul


Pazartesi öğleyin oğlum Ebubekir'le uçağa uğurlanıyoruz. Üzerimden bir türlü atamadığım zihni yorgunluk, gözlerimden sezilir gibi. Ama bu yorgunluğu unutturan bir rahmet ikliminin özlemi var içimde... İstanbul'un bir kış gününde sisli ve bulutlu havasından sıyrılıyor, yükselerek mesafeler katediyor, Akdeniz ve Mısır üzerinden kum çölü ve onun oluştuğu tepeleri seyrederek Peygamberler diyarı ve uğrağı olan orta Şark topraklarına giriyoruz.

Rahmetli Necip Fazıl'a bir sohbetinde sormuştum. "Üstad Büyük Doğu ile neyi ifade etmek istiyorsunuz?"

"Tabiî ki, Ortadoğu'yu içine alan bir Büyük Doğu" diye cevap vermişti. Büyük Doğunun kalbi de Kabe'de atıyor olmalı.

Akşam vakti iftar saatinin yaklaştığı bir sırada Cidde havaalanına iniyoruz. Hava 18-20 derece sıcaklıkta, hafif bir bahar esintisi var. Cidde'yi geride bırakarak Mekke-i Mükerreme'nin yoluna koyuluyoruz, ineceğimiz menzile varıp, eşyalarımızı bırakarak Haremi Şerifin yolunu tutuyoruz. Geniş caddeler boyunca Mescid-i Haram'ı gösteren levhalar vuslat aşkımızı katbe kat artırıyor. Böylece Mescid'i Haram'ın dış kapısına varıp, içeri girdiğimizde, önce tam teveccühle yanımdaki Ebubekir'e: "Yavrum kendin için Rabbine bol bol dua et" diyorum. Aşırı dünya gâilesi ve onun getirdiği sıkıntı ve yorgunluktan katılaşan kalplerimizin tedricen yumuşadığını hissediyor bu his ve duygularla dua ediyoruz. Misk gibi kokan o şirin örtüsüne bürünmüş Beytullah'ın etrafında sürûr-u kalb ile Mevlana misali dönüyoruz. Yer yer elimizi güzel kokan Kabe'nin örtüsüne sürüyor, onu seviyoruz. Tam Hacerül Esved'in hizasında avuçlarımızı Ona yönlendirip isti'lâm ediyor, onu selamlıyoruz. Binlerce, yüzbinlerce müslümanın, Afrikalısı, Hintlisi, Endonezyalısı, Mısırlısı, Suriyelisi, Tunuslusu ile saf temiz İslam Ümmetinin o temiz aşk, vecd ve istiğrakı ile Mescid-i Haram'a olan muhabbetlerinden etkilenmemek mümkün değil... İki rekat Makam-ı İbrahim'de kılınan namazdan sonra, sıra sa'y yapmaya geliyor. Bu arada Zemzem kuyusuna iniyoruz. Birkaç bin yıldan beri, şu kupkuru, ziraate elverişli olmayan, çorak arazide bu suyun yaradılışı, Rabbimizin azametini, yüceliğini gösteriyor. Milyonlarca insan bu sudan içiyor, yıkanıyor ülkelerine taşıyor ve de kuyu kurumuyor. Sa'y için önce Safa tepesine çıkıyoruz tepenin kayalık taşları üzerine kimler ayak basmamış ki... Peygamberlerden, büyük sahabi velilere kadar... Sonra en üst kata çıkıyor Kabe-i Muazzama'yı görecek şekilde halının üzerine yerleşiyor, önce yatsı namazını, sonra Teravih namazını kılıp, imamın tatlı ve güzel sesiyle okuduğu Kur'an tilavetini huşu ile dinlerken ruhen ve kalben bir kuş gibi hafiflediğimizi, hissediyoruz. Namazdan sonra insan selinin akışına uyarak Harem'in dışına, çarşısına çıkıyoruz. Vakit biraz ilerledikten sonra, abdestlerimizi tazeleyerek Osmanlı revaklarının altında, Kabe'nin tam karşısındaki uygun bir yere hemen yerleşiyoruz. Kıyam yahut Teheccüd dediğimiz o tatlı ibadetin ziyafetini beklerken herkes gibi Kur'an okuyoruz. Bu arada saat gece 00.01'i buluyor. Harem'in lebâleb dolu olduğu bu saatte kırık kalb ile buralara gelmiş müslümanların yüzlerindeki o inşirahı, sürûr-u kalbi görmek, hissetmek ne güzel.

Bu rahmet, ikliminde, bu rukû ve secdeler denizinde kiminin göz pınarlarından yaşlar süzülüyor, kiminin ise mahzun gönüllerinin ağlayışı seziliyor.

Bu esnada Beytullah'ın etrafında bir seyyare gibi dolanan buhurdanın ardında bıraktığı buhur rayihasıyle müslümanlara adeta bir ziyafet veriliyor.

ALLAH'ım (c.c.) bizi ve bütün Ümmet-i Muhammed-i Haremeynden mahrum etme... Amin