- İzahat

Adsense kodları


İzahat

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 10 September 2011, 02:17 pm GMT +0200


İzahat


 

Râvi Ebî Hüreyre Radyallahüteâla anh kimdir? Hz. Ebû hüreyre hakkında kısada olsa üçüncü hadisi şerifin îzâh bölü­münde malûmat verilmiştir.

Bu hadisi şerifdeki «İman» kelimesi, îmanın semeresi, alâmet ve belir­tilerini beyan etmek maksadına matufdur.

Nitekim hadisi şerifin aşağısında «yetmişden fazla şubedir.» denilerek bu şube ve alâmet olan güzel hasletlerde bulunan her ferdin mümin olabile­ceği ve mümin olan her müslümanında bu güze! hasletlerle zlnetleneceğini beyan etmektedir.

İmanın yetmişden fazla şubesinin en efdal ve üstünü de; lâilâhe illallah - Allahdan başka - ilah yoktur, cümlesiyle beyan edilmiştir.

Evet bu kelime-i tevhid, zikrin ve imanın şubelerinin en efdahdır. Zira mahza yüce halik her şeyin mabudu, şeriki ve naziri olmadığına ve ibâdete, yalvarmaya, huzurunda eğilmeye hulasa her zaman, her yerde ve her can-lının tapınağı, ilticağahı, teşbih ve tehlili odur, onadır. - Bu kelime-i tevhid ve zikrullahla sâde ve sâde halikı zülcelal zikredil-diğinden kalbdeki îmanın tezahürü en güzel ve en sevimli kelime ile görül­müş oluyor.

imanın esas ve alâmetini ihtiva eden bu mübarek kelimeyi dili ile söy-!eYib kalbi ile tasdik eden bir müslüman, Allaha şerik koşacak her türlü soz, yazı ve davranışlardan kaçınır. Put, putculuk ve putcular, en çok buğz-ettiği şeylerden olur.

Meselâ : Türbeye, tekkeye, şeyha, hocaya, taşa, leşe, heykele ve puta taparcasına harekette bulunmaz; Secde yapmaz. Çelenk koymaz, onlara hurmeten ve onlar için kurban kesmez, kan akıtmaz. Onlardan medet bek­lemez.

Müslüman, hocasına, baba ve annesine, amirine, büyüğüne, şeyhine ve emsaline hürmet ve saygı göstermesi gereken kimselere haddi tecâvüz etmeden bir edep ve usul dahilfnd sever ve hürmet eder. Ve böyle yapma­sı zaruri ve lâzımdır.

Hakiki mümin kelime-i tevhidi damarlarında dolaşan kanların içinde yaşartır v*î kanının son damlasına ve hayatının sonuna kadar dilinden ve gönlündet, asla eksik etmez, Tevhide engel olan her türlü tehlikelerden ka­çınır. Kalbini yumuşatır ve dilini tatlılaştırır. Zira Allanın zikri ile kalbler mutmain ölür ve insanda ilahi zikrin hazzı, neşesi ruhda-ve bedende huzur ve sukün hasıl eder.

Evet bütün beşerin hakkıdır, beka emeli,

Akif merhum şöyle buyurmuş :

Fakat bu hakkı ne taşdan ne leşten istemeli.

Öyle ise, îmanın en efdal şubesini teşkil eden kelime-i tevhidde beyan edildiği üzere, hakka tapıp, yalvarıb, ona kul olup, ondan mükafat ve mü-cazatını beklemek lazımdır.

Nitekim fâtihe-i şerifede şöyle buyurulmuştur :

«Yalnız sana ibâdet ederiz. Ve yalnız senden yardım isteriz.» Fâtihe sûresi, 4

Hadisi şerifdeki «İmanın şüpesinin en aşağı derecesi ise, yoldaki ezayı gidermektir.» Cümlesi ilede, mümin insan ve hayvanların ve hatta taşıtların gideceği yollardaki çukurları, taşları ve ezâ veren her şeyi gidermesi lâzım­dır. Yollara taş, çukur, pislik, su ve taşıt gibi geçenlere zarar verecek şey­leri koymaz.

Bir hadisi şerifde, «müslüman, müslümanların elinden ve diMnden salim kalan (zarar görmeyen) kimsedir.» Buyurulmuştur.

Bu günkü trafik kanunlarının ve insan haklarının en câzib şekli istamda asırlarca evvel böyle vicdan ve îman esasları dahilinde beyan edilmiştir. İmanı olan her müslüman, insanlara ve hayvanlara ezâ verecek her türlü dav ranışda kaçınır.

'İman ve ahlakdan nasibi olmayanlarda insanlara ezâ vermekten zevk alır. Ve insanların canını acıtmak, öldürmek, vurmak, kırmak sanki bir şey değilmiş ve hatta marifetmiş gibi mes'uliyyet hissini duymaz, belkide ifti­har ederler. Günümüzde kalbleri îman nurundan yoksun merhametsiz insan­larda görüldüğü gibi.

Hadisi şerifde «Hayada, İmandan bir şüphedir.» cümlesi ilede insanın iç alâmindeki dışa vuran sızıntı ve îmân nurunun tâzâhurunu beyan etmek­tedir. Haya hakkında daha geniş malumat «İslâmda tesettür ve haya» adlı eserimizde beyan edilmiştir. Oradan o bahsi tekrar tekrar okumak lazımdır.

Hadîsi şerifde, «İman yetmiş bu kadar şubedir» cümlesinin ihtiva et­tiği şubeleri ulemâ ve muhaddisler çeşitli eserlerde zikretmişlerdir. Yetmiş-den fazla şubelerin ancak üç adedini resulü ekrem efendimiz beyan buyur­muştur. Diğer mübarek sözlerinde ayrı ayrı açıkladıkları muhakkaktır.

Şârih Aİiyyülkâri merhum, Mirkatülmefatih de Şeyhuüskım Ebülfazl İb-ni Hacerin Buhâri şerhinden naklen îmanın şubelerini şöyle sıralamıştır :

1 - Allâhü teâlanin zatına ve sıfatlarına inanmak,

2 - Meleklerin nurdan yaratılmış masum varlıklar olduklarına inanmak,

3 - Kitablarına inanmak,

4 - Resullerine inanmak,

5 - Kadere inanmak,

6 - Öldükten sonra tekrar dirilmeğe inanmak,

7  - Allâhü teâiayı sevmek,                         

8 - Allah rızası için bir kimseyi sevmek ve buğzetmek,

9  - Peygamber (S.A.V.) efendimizi sevmek ve tazim etmek,

10  - Peygamber Aleyhisselâma salâvâtı şerife getirmek,

11  - Peygamber Aleyhisselâmm sünnetine tabî olmak,

12  - İman, amel ve ahlakda ihlasiı olmak,

13  - Riyayr - Gösterişi ve nifakı terk etmek,

14  - Tevbe-Günah ve kötülüklerden nedamet etmek,

15  - Allâhın azabından korkub rahmetinden umudu kesmemek;

16  - Allâhın verdiği nimetlere şükretmek,

17  - Verilen sözü yerine getirmek,

18 - Belâ ve musîbetlere sabretmek ve kazaya razı olmak,

19 - Haya-utanmak,

20 - Şefkat ve merhametli olmak,

21- Hakka tevekkül etmek,

22  - Mütevâzî-Engin gönüllü olmak,

23 - Büyüklere hürmet ve küçüklere şefkat etmek,

24  - Kibir ve ucbu terk etmek,

25 - Hased ve kini terk etmek,

26 - Öfkelenmeyi terk etmek,

27 - Kelime-i tevhîdi söylemek,

28 - Kur'anı kerîmi okumak,

29 - Mim öğrenib öğretmek,

30 - Dua ve zikrullahda bulunmak,

31 - Günahların bağışlanması için hak teölaya istiğfar etmek,

32  - Lüzumsuz ve mânâsız sözden kaçınmak,

33  - Hissî ve hükmî temizlikde bulunmak,

34  - Necaseti galize ve hafîfeden kaçınmak,

35  - Setrülavrete riâyet etmek,

36 - Farz, vâcib ve nafile namazları kılmak,

37  - Zekat ve sadakayı edâ etmek,

38  - Köle ve Cariyeleri azat etmek,

39  - Cömertlik ve sahavette bulunmak,

40  - Muhtaçlara ve müsâfirlere taam yedirib ziyafette bulunmak,

41 - Farz ve nafile oruç tutmak,

42  - Ttikâfa girmek (Itikâfın İzahı, fıkıh kitablarında zikredilmiştir),

43  - Kadir gecesinin ecrine nail olmak için, o geceyi araştırmak,

44  - Hac ve Ömre yapmak,

45  - Beyti şerîfi tavaf etmek,

46 - Dîni korumak için, her türlü tehlikeden kaçınmak,

47  - Hicret etmek (yâni, günahlardan kaçınmak) , A8 — Nezirleri îfa etmek,

49 - Yeminlerin cihetlerini ve keffâretlerin edasında gereken şekilleri araştırmak,

50  - Nikahlanmak( evlenmek) suretiyle zinadan kaçınmak,

51  - Aile efradın haklarına riâyet etmek,

52  - Ana Babaya iyilik etmek,

53  - Evlâdi terbiye etmek,

54  - Sılai rahmi (akrabaları ziyaret etmeyi) îfa etmek,

55  - Efendi ve büyüklere (ilmen, sinnen ve amelen'büyüklere) itaat etmek,

56  - Hizmetçilere iyi muamelede bulunmak,

57  - İşlerde adaleti elden bırakmamak,

58  - Cemaata (hak üzere toplanmış kimselere) tâbi olmak,

59- Bizden olan ülülemre itaat etmek,

60  - İnsanlar arasını sulhu sükûnete kavuşturmak,

61 - İslama ve müslümanlara tecâvüz edenlerle mücâdele etmek,

62  - İyilik üzere yardımlaşmak,

63  - İyiyi, güzeli emredib kötülükten nehyetmek,

64  - Zina, kıtal ve emsali suçların cezalarını icra etmek,

65  - Hak yolunda nefsfe ve düşmanla mücâdele etmek,

66  - Emâneti yerine ve ehline edâ etmek,

67  - Edasını niyyet etmekle beraber karzan birşey almak.

68  - Komşuya  ikram ve iyi muamelede bulunmak,

69  - Malı heialdan kazanıb helal ve iyi yerlere sarfetmek,

70  - İsraf ve tebzîri terk etmek,

71  - Selamlaşmak,

72  - İnsanlara zarar yapmamak,

73- Tığsırtnca hamd edene «yerhamükellah» demek.

74  - Çalgı çalmak gibi lehviyattan kaçınmak,

75  - Ve yoldan ezâyi gidermektir.» [61]                   

Yukarda maddeler halinde saymış olduğumuz güzel amel ve hasletleri yapanlar, îmanın dal ve şubelerini işleyen faziletli kimselerdir. Bu güzel has­letlerin zıddını işleyenler ise, dalâlet ve sapıklık da devam edenlerdir. Yâni bu hasletlerin zıddını vapanlar, kötü ahlak sahibi ve îmanın şubelerini çiğne­yen fâsıklardır. Cenâbu hak bütün müslüman kardeşlerle bizleri, bu iyi, has­letleri amel edip kendisinde bulundurarak îmanın süs ve zinetine bürünen­lerden eylesin. Amin. [62]

 

Tercümesi :

 

6 - (5) Abdullah ibni Amr (R.A) den mervîdir.

Nebiyyi muhterem (S.A.V) buyuruyor ki;

«Müslüman (o kimsedir ki), dilinden ve elinden müslümanlar salim olan

ur görmeyen) kimsedir.

-- Muhacir de (o kimsedir ki). Allanın (C.C.) yasak ettiği şeyi terk eden

kimsedir.» Bu Buhârinin lafzıdır.

Müslimin lafzı İse şöyledir :

Abdullah ibni Amr (R.A) dedi ,ki,

«Resûlüllah (S.A.V) e bir adam sordu :

«Hanki müslüman daha hayırlıdır?

— Resûlüllah (S.A.V) cevaben şöyle buyurdu :

«(Hayırlı müslüman) o kîmsedirki, dilinden ve elinden müslümanlar sâ-Hm olur.» [63]

 

Îzahat
 

Râvî Abdullah ibni Amr (R.A.) kimdir?

Abduilah ibni Amr (R.A), babası Amr ibni As (R.A) dan evvel müslü-man olmuştur. Babası ile kendi arasında onbir (I!) yaş farkı vardır. Musan­nif Hatibi Tebrizi ise, babası Amr Abdullahdan 13 sene yaş farkı ile büyük

olduğunu beyan etmiştir. Bir kavilde de, babası on iki (12) yaş büyük de­nilmiştir.

Hz. Abdullah (R.A) gayet âlim ve son derece âbid idi. Ömrünün son za­manında gözlen ama (kör) olmuştur.

Hadîsi şerif bilgisi, sahabeden Ebî Hüreyreden çok idi. Zira Hz. Abdul-İah hadîsi şerifleri yazardı. Ebî Hüreyre hazretleri ise, ezberine alır yazmaz­dı. Ezberlenen unutulabildiğinden bâzı hadîsi şerifler hafızasından silinirdi. Fakat Hz. AbduÜah dâima yazdığı hadîsi şerifleri tekrar okur ve ezberinden zâyî etmezdi. Bu şekilde izahı, bizzat Hz. Ebî Hüreyre (R.A) beyan etmiştir.

Gerçek böyle olmasına rağmen Hz. Abdullah (R.A) den rivayet edilen hadîsi şerif adedi, Ebî Hüreyre (R.A) den rivayet edilen hadîsi şeriflerden azdır. Hz. Abdullah (R.A) dan rivayet edilen hadîsi şerif, yedi yüz (700) ka­dardır. Halbuki Ebî Hüreyre (R.A) den rivayet edilen hadîsi şerif adedi, beş-bin (5000) in üzerindedir.

Ebî Hüreyre (R.A) hakkında gerekli îzahat, üç numaralı hadîsi şerifin altında beyan edilmiştir.

Hz. Abdullah (R.A) kitablan çok okurdu ve hadîsi şerifleri yazmak için peygamberimizden izin istemişdi. Resulü Ekrem efendimizde bu hususda gerekli İzni beyan etmişlerdi.

Hz. Abdullah (R.A) Hicretin altmış beş veya yetmiş üç senesinde Mek-ke-i mükerreme de veya Tâifde veya Mısırda vefat etmiştir. Allah ondan Râzî olsun ve Rahmeti rahmana vasıl olsun. Amin.

Hadîsi şerif de beyan edildiği üzere, hakîki müslüman, müslüman kar­deşlerinden hiç birine söverek, lanet ederek, gıybet bühtan, nemmarn ve iftira gibi kötülükleri söylerek dili ile zarar vermez. Böyle yapan kimselere, iyilik îavsiy eder ve ıslahları Üe meşkul olur.

Keza hakîki müslüman, dövmek, vurmak, öldürmek, yıkmak, parçala­mak, kakalamak, itelemek, bâtıl ve küfürleri eli ile yazmak ve bunlara ben­zer kötü ve 'haramları eli ile işleyerek hiçbir müslüman kardeşine zarar vermez. Zira müslüman, iyilik ve (ihsanda bulunur.,

Müslümanlara ezâ ve cefâ ekseriya dil ve el ile yapıldığından hadîsi şerifde de bu iki âza zikredilmiştir. Ayrıca dili elden evvel zikretmekte bü­yük ehemmiyeti hâizdir. Zira dil iie ezâ vermek daha çok kolay ve daha yo-rası ağır olduğu görülür. Dilin yarası unutulmayacak kadar güç olması ve^ diğer azaların günaha girmesine başlıca sebeb olması hasebiyle dili elden efvve zikretmiştir.

Dilim! seni dilim dilim difsem seni,

Cennette sende Cehennemde sende ah hıfzedebilsem seni.

Bir Beyt de de şöyle denilmiştir :

Kurşun yaralarının tedavisi vardır,

Fakat dil yarasının tedâvîsf yoktur.

Ebî Saîd el-Hudrî (R.A) den mervî bir hadîsi şerifde Resûlülloh (S.A.V)

buyurmuştur.

«Ademoğlu sabahladığı vakit, bütün azaları dile lisânı hal İfe İltica ve talebde bulunarak şöyle der (ler); Bizim hakkımızda Allahdan kork, zira bizim istikâmetimiz sana bağlıdır. Eğer sen doğruiursan bizde doğruluruz. Ve eğer sen eğrilirşen bizde eğriliniz.»  (Tirmizî)

Evet insan oğlunun diti her yönüyle en kıymetli varlıklardandır. Fakat o dil ile îman kazanıldığı gibi küfürde kazanılmaktadır. Bu sebebden her Alla­nın günü sabahleyin bütün âza ve organlar, dile hallerini arz edib Allahdan hakkı iie korkmasını ve bütün amellerin çözüm ve cürüm noktası o küçücük cirimli dilin hareketine bağlı olduğunu bildirmektedirler.

Büyükler bir sözlerinde şöyle demişler, «Efllsan, cirmühü sağtrün ve cürmühû kebîrun : Dil, cesed ve cirmi küçük, fakat cürüm ve günahı büyük oian bir varhkdır.»

«Belâ ve musibet, dil ile konuşmaya bağlıdır.»

Diğer bir hadîsi şerifde de şöyle buyurulmuştur :

«Allâha ve âhiret gününe inanan bir kimse, ya hayır söylesin veyahut sükût etsin.»

Büyükler de hikmetli sözlerinde yine şöyle demişler :

«İnsanın belası, dilindendir. Bîr kimsenin aklı tamam oldumu, kelam ve sözü onksan ve az olur. İnsanın selâmeti, dilini, muhafaza etmektedir. Ve bedenin sıhhati, sükuttadır, Dilin muhafazası, insanın rahatlığıdır. Çok konuşan insan, helak olur.»

Hulâsa-İ kelam İmanlı, ihlaslı ve ibâdetine devam eden her müslüman; diliyle, eliyle, ayağı İle, kalbi ile ve diğer azaları ile müslümanlara eziyet et­mez. Dâima iyilik eder ve iyilik temennisinde bulunur. Zira hakka îman ve iyi ameller, ono iyiyi ve güzeli yapdırır.

Hadîsi şerifde beyan edilen «muhacir» kelimesinin tarif ve îzahı gayet stirihdir. Ayrıca birinci hadîsi şerifin izah kısmında bir nebze açıklama yapıl-mıştır. [64]




[61] (Mârkatülmefâtih, C. I, 62)

[62] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/83-87.

[63] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/87.

[64] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/87-89.