sidretül münteha
Wed 19 January 2011, 06:11 pm GMT +0200
2. İ'tiraftan Dönme:
Cumhur «Bir kimse zina ettiğini söyledikten sonra eğer ikrarından dönerse, kabul olunur» demiştir. Ancak îbn Ebî Leylâ ile Osman el-Bettî, «Diğer suçlar gibi, zina suçunu da ikrar etmekten dönülmez» demişlerdir. İmam Mâlik ise, ayırım yaparak «Eğer gerçekten zina etmediğini gösteren bir karine varsa, kabul olunur» demiştir. İmam Mâlik, böyle bir karine bulunmaması halinde ise, bir rivayete göre «Kabul olunmaz», bir rivayete göre «Kabul olunur» demiştir. Fakat meşhur olan son rivayettir.
Cumhurun, zina ikrarından dönmeyi kabul edişinin sebebi: Çünkü sabittir ki Peygamber (s.a.s) Efendimiz -Mâiz gibi- zina ettiğini ikrar edenlerden, ikrar ettikçe yüz çevirmiş ve belki dönerler, diye onlara mehil vermiştir. Bir başka yoldan gelen rivayete göre de, Mâiz taşlanırken can acısından «Beni bir daha Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in yanına götürün» demiş ise de, onu dinlemeyip öldürmüşler ve durumu Peygamber (s.a.s) Efendimiz'e anlattıklarında Peygamber (s.a.s) Efendimiz,
«Ondan niçin vaz geçmediniz? Belki ievbe ederdi de, Cenâb-ı ALLAH da tevbesini kabul buyururdu» demiştir[29]. îmam Şâfıi bu hadise dayanarak şer'î cezaların tevbe ile sakıt olduğunu söylemiştir. Fakat cumhur onun bu görüşüne katılmamıştır. Bu hadise göre, serî cezanın lazım gelmesi için tevbe etmemek de üçüncü şart olur.
Şahidlerle zinanın sabit olduğuna gelince: Cenâb-ı Hak «Eğer dedikleri iftira değil idi ise, niçin ona dair dört şahid getirmediler?» buyurduğu için, ulema müttefiktirler ki, zina nasıl ikrar ile sabit oluyorsa, şahidlerle de sabit olur. Ancak zina şahidlerinin dörtten aşağı olmamaları, gayet adaletli olmaları, erkeğin tenasül aletini kadının tenasül aleti içinde gördüklerini söylemeleri ve bunu kapalı bir ifade ile değil, açık bir şekilde ifade etmeleri gerekir. Bu şartlardan bir tanesi eksik olursa zina sabit olmaz. Ulemanın cumhuru, zina şahidlerinin zinanın hangi gün ve nerede işlendiği hakkındaki ifadeleri arasında farklılık bulunmaması gerektiği görüşündedirler. Ancak îmam Ebû Hanife'den «Eğer şahidlerden her biri, odanın bir köşesini göstererek 'Şurada zina ettiklerini gördüm' diye değişik ve birbirine uymayan şefi) Killerde ifade verirlerse, sakıncası yoktur» dediği rivayet olunmuştur.
Bu ihtilâfın sebebi, olayın günü hakkında birbirine uymayan ifadeleri uzlaştırmak nasıl mümkün değilse, olayın yeri hakkında da birbirine uymayan ifadeleri uzlaştırmak mümkün değil midir yoksa olayın yeri hakkında ifadeler arasındaki uyuşmazlık pek önemli olmayıp telifi mümkün müdür diye ihtilâf etmeleridir. Cumhur bunun da te'lifi mümkün olmadığı görüşündedir, Zira tek bir olayın değişik zamanlarda işlenmesi nasıl mümkün değilse, Tte|işik yerlerde de işlenmesi mümkün değildir. Kaldı ki, şeriatın zahirinden, zina suçunun subutu hakkında çok titiz davrandığı anlaşılmaktadır. Bunun için, aralarında en ufak bir farklılık bulunan ifadelerin bile kabul olunmaması gerekir.
Gebe olduğunun anlaşılması üzerine kendisine zorla tecavüz edildiğini iddia eden bekâr kadına gelince: İmam Mâlik'in Muvatta'da Hz. Ömer'den naklettiğine göre bir cemaat, bu kadına ceza lazım geldiği görüşündedir. İmam Mâlik'in kendisi de bu görüştedir. Meğer -olaydan sonra döğünüp ağlaması gibi- kendisine gerçekten zorla tecavüz edildiğini gösteren bir karine bulunsun. İmam Mâlik'e göre, bekâr kadının gebe olduğunun anlaşılması üzerine evli olduğuna dair iddiası da -eğer evli olduğunu şahidlerle isbat etmezse- kabul olunamaz. İmam Ebû Hanife ile îmam Şafii ise, «Kadına her iki surette de karine veyahut şahidleri bulunmasa bile ceza lazım gelmez. Çünkü bu kadın da yalan söylemek ihtimali bakımından, ancak zina ettiğine dair ikrarından geri dönen kimse gibidir» demişlerdir. Şüraha adındaki He-medanlı kadının hikâyesinde geçtiği üzere, Hz. Ali'nin kendisine, «Sana zorla mı tecavüz edildi?» diye sorması ve kendisi «Hayır» deyince de «Sen uykuda iken birisi gelip seninle temas etmiş olabilir» demesi, îmam Ebû Hanife ile îmam Şâfıi için bir delildir. Derler ki: Güvenilir kimseler Hz. Ömer'den «Benim uykum çok ağırdır. Birisi gelip benim yatağıma girmiş ve benimle işini bitirip gittiği halde ben uyanmamışım ve o adamı hâlâ da bilmiyorum» diyen kadının sözünü kabul ettiğini rivayet etmişlerdir.
Ulema arasında kendisine zorla tecavüz edilen kadına ceza lazım gelmediğinde ihtilâf yoktur. Ancak kendisine mehr-i misil düşer mi, düşmez mi diye ihtilâf etmişlerdir. Bu ihtilâfın sebebi de, mehir, kadından görülen cinsi münasebet lezzetinin karşılığı mıdır yoksa bir bağış mıdır diye ihtilâf etmeleridir. Kadınla edilen cinsi münasebet lezzetinin karşılığıdır diyenler, «Cinsi münasebet -ister helâl, ister haram olsun- mehri gerektirir» demişlerdir. «Mehir, Cenâb-ı ALLAH'ın, kendileriyle evlenilen kadınlara verilmesini emrettiği bir bağıştır» diyenler ise, «Zorla kendisine tecavüz edilen kadına hir düşmez» demişlerdir.
Bu bahis hakkında da bu kadarı kâfidir. Basan veren ALLAH'tır. [30]
[29] Ebû Dâvûd, Hudûd, 32/24, no: 4419; Ahmed, 5/216.
[30] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/300-301.