seymanur K
Wed 17 August 2011, 12:20 pm GMT +0200
İTAAT EDİLMESİ GEREKEN KİŞİLER, İTAAT EDİLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN KİŞİLER
Peygamberler, alimler, devlet başkanları, hakimler, veliler, ana-ba-balar, efendiler, kocalar, iş yaptırmak için adam tutma durumunda ücretle adam tutanlar gibi Allah'ın izin verdikleri dışında mahlukattan kimseye itaat edilmez.
Allah'a isyan olan bir konuda da kimseye itaat edilmez. Çünkü bunda her iki dünyada veya birinde insanı helake götüren mefsedetler vardır. Günah olan bir şeyi emreden kişi ne dinlenir ne de itaat edilir. Ancak ikrah durumunda mubah olan bir fiili yapmaya zorlanan kişi itaat ederse onun için günah söz konusu olmaz. Burada itaatin gerekli olması zorlayanın emrinden kaynaklanmaz. Aksine itaat zorlayanın gerçekleştirmekle tehdit ettiği öldürme, kesme, ırza musallat olma mefsedetlerini def etmek içindir.
Devlet başkanı veya hakim helal olduğuna inanarak bir kimseye bir şey emretse, emredilen de onun haram olduğuna inansa, emredenin görüşüne dayanarak bunu yapabilir mi yoksa emredilenin görüşü esas alınarak ondan uzak durması mı gerekir? Bu konuda görüş ayrılığı vardır. Bu, emredenin hükmünün nakzedilmeyeceği konulara özgü bir durumdur. Emredenin hükmünün nakzedileceği konularda dinleme de itaat etme de yoktur.
Dinî hükümleri bilmeyen idarecilere de itaat edilmez. Ancak emredilen kişi emrin dinde izin verilen bir şey olduğunu biliyorsa itaat eder.
Bizleri yaratan, varlığımızı devam ettiren, besleyen, din ve dünya işlerimizi ıslah eden yalnızca Allah olduğundan itaat de yalnızca O'na özgüdür. Her ne hayır var ise onu celbeden Allah'tır, her ne şer var ise onu def eden de O'dur. insanlardan hiç kimse itaate diğerlerinden daha layık değildir. Çünkü belirttiğimiz Allah haklarından olan nimetleri insanlardan hiç kimse veremez. Hüküm de ancak Allah'ındır.
Allah'ın hükümleri kitap, sünnet, icma, sahih kıyaslar ve muteber istidlallerden elde edilir. Kimse istihsan yapma, mürsel maslahatı esas alma yetkisine sahip değildir. Yine kimse taklid emredilmedikçe müctehidin müctehi-di veya sahabeyi taklid etmesi durumunda olduğu gibi kimseyi taklid etme yetkisine de sahip değildir. Bu meselelerde alimler arasında ihtilaf vardır. Bu meselelerde muhalif olanları şu ayet reddetmektedir: "Hüküm ancak Allah'ındır. O ancak kendisine ibadet etmenizi emretti"[33] Halk tabakası bundan istisna edilir. Onlar, ictihad yoluyla hükümleri elde etmekten aciz oldukları için onlara düşen taklid etmektir. Müctehid ise böyle değildir. O hükme ulaştıran araştırmayı yapabilecek güçtedir.
imamlardan birini taklid eden bir kişi daha sonra bir başkasını taklid etmek istese bunu yapabilir mi? Bu konuda farklı görüşler vardır. Tercih edilen görüş ise şudur: Bu konuda bir ayırım yapmak gerekir. Kişinin intikal etmeyi istediği mezhep intikal etmeyi istediği hükmün nakzedilmesini gerektiren bir mezhepse intikal edemez. Çünkü ancak batıl olması sebebiyle hükmün nakzedilmesi gerekir, iki mezhebin kaynakları birbirine yakın ise taklid ve intikal caizdir. Çünkü insanlar sahabe devrinden dört mezhebin ortaya çıkışına kadar olan dönemde rastgeldikleri imamları taklid ederler ve bu muteber görülüp hiç kimse tarafından tenkit edilmezdi. Bu batıl olsaydı tenkit edilirdi.
Daha faziletli olan müctehidi taklid etmek evla olsa bile bu vacip değildir. Çünkü bu vacip olsa sahabe ve tabiin devrinden bu yana insanlar herhangi bir tenkit söz konusu olmaksızın daha faziletli bir kişi dururken ondan daha düşük olanı devlet görevine getirmezlerdi. Oysa onlar daha üstün kişiler var olduğu halde daha düşük kişileri göreve getirmişlerdir. Söz konusu dönemde ne daha üstün kişi insanları kendisini taklide davet etmiş, ne de düşük seviyeli kişi üstün kişi bulunduğu halde sorulan soruya cevap vermekten geri durmuştur. Bu, akıllı hiç kimsenin şüphe etmeyeceği bir husustur.
Şu durum gerçekten çok gariptir: Mukallid fakihlerden biri bazen mezhep imamının görüşü zayıf olduğu halde ve onu savunacak bir delili olmadığı halde yine de onu taklid etmekte, kitap, sünnet ve sahih kıyasa uygun olan görüşü ise kendi imamını taklid konusundaki taassubu sebebiyle terket-mektedir. Hatta taklid ettiği kişiyi savunmak için, kitap ve sünnetin açık anlamım ortadan kaldırmak için çeşitli yollara başvurmakta, nasları uzak ve batıl yorumlara tabi tutmaktadır. Biz bu gibi kişilerin çeşitli yerlerde toplandığım gördük. Öyle ki onlardan birine taklid ettiği imama muhalif bir görüş zikredildiğinde muhalif görüş hakkında son derece hayret eder ve bu konuda delile teslim olmak yerine alıştığı üzere imamının görüşünü taklide devam eder. Hakkın yalnızca kendi mezhep imamına ait olduğunu zanneder. Eğer gerçekten araştırsa başka imamların değil kendi taklid ettiği imamın görüşünün hayret edilmeye daha layık olduğunu görürdü. Bu gibiler ile tartışma yapmak zaman kaybıdır, herhangi bir yarar sağlamaz. Aksine bağların kopmasına, insanların birbirine sırt çevirmesine sebep olur.
Bu gibilerden hiç kimsenin, başka mezhep imamının görüşü hak olduğu halde kendi imamının görüşünden döndüğünü görmedim. Hatta böyle bir kişi kendi imamının görüşünün haktan uzak ve zayıf olduğunu bile bile onun hak olduğunda ısrar eder. Bu gibilerle tartışmayı terk etmek en iyisidir. Çünkü onlardan biri imamının görüşünü savunacak hiçbir şey bulamadığında bile şöyle der: Olabilir ki bu meselede imamım benim bilmediğim bir delile dayanmıştır, ben ise o delili elde edememişimdir. Bu miskin bilmez ki aynı söz kendi aleyhine de delil olur. Hatta karşı görüş sahibinin zikrettiği açık delil sebebiyle diğer imamın görüşü daha üstün olur.
Sübhanallah! Taklidin kör ettiği gözler ne de çok! Allah hak nerede olursa olsun ve kimin dilinden dökülürse dökülsün ona uymayı bizlere nasip etsin. Bu nerede selefin hükümler konusundaki münazara ve müşaveretleri nerede? Bu nerede selefin hak hasmın dilinden ortaya çıksa bile ona derhal bağlanması nerede? imam Şafiî'den şu söz nakledilmiştir: "Münazara yaptığım herkes hakkında Allah'a şöyle dua ettim: Allah'ım doğruyu onun kalbi ve dilinde icra et. Sonuçta ben haklı olursam o bana uysun, o haklı olursa ben ona uyayım".
[Bir hakim veya müctehidin bir başka müctehidi taklid etmesi]
Müctehid bir hakimin bir başka müctehidi taklid etmesi konusunda alimler ihtilaf etmiştir. Bazıları buna izin vermektedir. Çünkü müctehidler açısından zahir olan onların isabet etmeleridir. Bu konuda müctehidler arasında fark yoktur. Bir müctehidin, şer'î delillerinden herhangi birinden elde ettiği kendi zannına uyması caiz olunca, başka bir müctehidin uyması niçin caiz olmasın? Özellikle de taklid ettiği kişi daha asil ve şer'î delilleri bilme konusunda daha üstün ise?
imam Şafiî ve diğer bazıları bunu yasaklayarak şöyle demişlerdir: Bir müctehidin şer'î delillerden elde ettiği kendi zannına karşı duyduğu güven, başkasının elde ettiğine olan güvenden daha güçlüdür. Özellikle de kendisi toplumun en faziletlisi ise.
Ebu Hanife hakimin dilediği müctehidi takiid etmesini caiz görmüştür. Çünkü müctehidlerden her biri hak ve doğruyu bulmuşlardır. Bu "her müc-tehid hakka isabet eder" görüşü kabul edildiğinde güçlü zahir bir görüş olur.
[33] Yusuf, 40