ezelinur
Thu 28 January 2010, 01:14 pm GMT +0200
Suya ihtiyaç duyulduğu zamanlarda istiskâ namazı müekked sünnettir. İnsanların suya ihtiyaç duydukları zamanlarda, anlatmış olduğumuz şekli ile istiskâ namazı kılmaları sünnet olur. Mezheblere göre anlattığımız şekillerden herhangi birine uygun olarak kıldıklarında bu sünneti yerine getirmiş olurlar. Bu namazı belirli bir mezhebe göre kılma zorunluluğu yoktur. Çünkü bu hususta gelen rivayetlere ilişkin olarak mezhebler görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bu namazda zevâid tekbirleri alınmaz diyen Henefî mezhebinin bazı imamlarıysa, bayram namazında olduğu gibi, bu namazda da zevâid tekbirlerinin alınması gerektiğini söylemişlerdir. Buna benzer bir takım örnekler daha vardır. Okuyucuların tümden birbirine karıştırmaksızın, nisbeten olsun konuya vâkıf olmaları için bunu her mezhebe göre belli bir ölçüde, bir noktaya kadar anlatmaya çalıştık. Bu namazın müekked sünnet oluşuna gelince, Hanefîler dışındaki diğer mezhebler bunda görüş birliği etmişlerdir.
Hanefiler dediler ki: Doğrusu şu ki, istiskâ namazı mendubtur. İstiskânın yapılması her ne kadar Kitab ve Sünnet’le işlenmişse de, bundan maksadın sadece istiğfar, hamdü sena ve duâ olduğu bilinmektedir. İstiskâ namazını kılmaya gelince, bu hususta sahîh hadîsler mevcut değildir. Yalnız cemaatsiz ve ferdî olarak istiskâ namazının meşru olduğu hususunda hiçbir ihtilâf yoktur. Zîrâ bu nitelikte kılınan bir namaz, mutlak nafiledir.
Kur’an-ı Kerîm’de Nûh Sûresinin on birinci âyet-i kerîmesine gelince diyeceğimiz şudur ki: Bizden önceki ümmetler için meşru kılınan hususları Allah ve Rasûlü, yadırgamaksızın bir kıssa şeklinde bize naklettiklerinde bunlar, bizim için de meşru sayılır. Bazı sahîh hadîsler, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin istiskâ namazı kılıp Allah’a duada bulunduğunu ve o sıralar yaşının da küçük olduğunu ifâde etmektedirler. Yine bir rivayette Mekkeli’lerin kıtlığa maruz kaldıkları, Kureyşli’lerin de Ebû Tâlib’e;
“Ey Ebû Tâlib, Mekke vadisi kıtlığa duçar oldu. Çoluk çocuk, açlıktan kırıldı... Haydi gidelim de istiskâda bulun” dediler, bunun üzerine Ebû Tâlib’in istiskâ duasına çıktığı nakledilmektedir. Bu sırada Ebû Tâlib’in yanında bir de çocuk vardı. Bu çocuk, sanki kendisinden kızıl bulutlar peydahlanan bir güneş gibiydi. Bunun etrafında bir takım çocuklar da vardı. Ebû Tâlib onu tutup sırtını Kabe’ye dayadı. Parmağıyla kendisini sığayarak duada bulundu. O sıra gökte hafif bir bulut bile yoktu. Hemen o esnada etraftan bulutlar gelerek bol miktarda yağmur yağdı. Vâdî sularla kaynadı. İnsanlar ve çöller bol suya kavuştu. Bunun için Ebû Tâlib şöyle dedi:
“Beyazlaştı. Yüzüyle bulutlar sulandı. O, yetimlere imdat, dullara sığınaktır.”Bu olayı, İbn Asâkir rivayet etmiştir.
İstiskâ namazının vaktine gelince, Hanefî ve Hanbelîlere göre bu namaz, nafilenin mubah olduğu vakitlerde kılınır. Nafile namazların hangi vakitlerde kılınabileceği, kendi özel bahsinde açıklanacaktır. Mâliki ve Şâfiîlerin, istiskâ namazının vaktine ilişkin görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
Malikiler dediler ki: İstiskâ namazının vakti, bayram namazında olduğu gibi, nafile kılmanın mubah olduğu vakitten itibaren başlayıp, zeval vaktine kadar devam eder.
Şafiiler dediler ki: Sebepli bir namaz olduğundan bunu, nafile kılmanın yasaklandığı vakitte kılmak da mümkündür.
Bu anlatılanların yanı sıra şunu da kaydetmekte yarar vardır: Yağmurun yağması geciktiği takdirde geçen sayfalarda belirtildiği şekli ile istiskâ namazını yağmur yağıncaya kadar tekrarlamak, Hanefîler dışındaki üç mezheb imamına göre sünnettir.
Hanefiler dediler ki: Önce de anlatıldığı gibi istiskâ namazını tekrarlamak, sünnet olmayıp mendubtur. En fazla üç gün peş peşe tekrarlanabilir.[16]