Hadice
Wed 29 December 2010, 02:18 pm GMT +0200
İstemek zillet vermek ise izzettir
Dinimizde bir şey istemek zillet, bir şey vermek ise izzettir. Allahü teâlâ dünyaya zillet, ahirete izzet vermiştir. Kuldan isteyen zelil, Allahü teâlâdan isteyen ise aziz olur. Hadis-i şerifte; (Veren el, alandan yüksektir) buyuruldu.
Abdullah-ı Ensâri hazretleri; "Sana iyilik eden kimsenin esiri olursun. Ona karşı boynun bükük olur. Kendisine iyilik ettiğin kimseye karşı ise, tam tersi olur. Onun için, daima herkese iyilik etmeli, faydalı olmaya çalışmalıdır" buyurmaktadır.
Şeyh Edebâli hazretlerinin, Osman Gâzi’ye yaptığı meşhur vasiyette ise; "Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine inâmı, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır” buyurulmaktadır.
Dini kurtarmak için, dünyayı vermek lazımdır. Zira dünya malını kalbinden atan, Allah’ın sevgili kulu olur. İyi sebebe yapışan iyi netice alır.
Para, dünyada iş görmek için yaratılmıştır, sevmek ve biriktirmek için değil. Zira paranın sevgisi yılan sevgisi gibidir. Mal kazanmakla, şeref kazanılmaz. İzzet ve şeref, Allahü teâlâya kul olmakta, ilimde, edepte, ihlas ile amel etmektedir. İlim rütbesi, rütbelerin en üstünüdür. İnsanın şerefi de ilmi ve edebi ile belli olur. Allahü teâlâ kime izzet vermişse, onu kimse zelil edemez. Kime zillet vermişse, onu da, kimse aziz edemez. Peygamber efendimiz; (Şan, şeref ve üstünlük, mal ile değil, ilim ve irfân ile ölçülür) buyurmuştur.
Din Büyükleri; “Şerefül-insan bil-iman vel-ma’rife lâ bil-mâl vel-menzile” buyurmuşlardır. Yani insanın izzeti, iman ve marifet iledir. Mal ve makam ile değildir.
Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleri, sevenlerine ve oğluna hitaben; “Sana vasiyet eylerim ey oğul ki, her hâlinde ilim, edep ve takvâ üzere ol! İslam âlimlerinin kitaplarını oku! Fıkıh öğren! Cahil tarikatçılardan sakın! Şöhret yapma! Şöhrette âfet vardır. Aslandan kaçar gibi, cahillerden kaç! Bid’at sahibi, sapıklar ile ve dünyaya düşkün olanlar ile arkadaşlık etme! Helalden ye! Çok gülme! Herkese, şefkat ve merhamet et! Kimseyi hakir görme! Kimse ile münâkaşa, mücâdele etme! Kimseden bir şey isteme! Mayan fıkıh ve evin mescid olsun!” buyurmaktadır.
Her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya, ihlâs ile itaat ve ibadet etmektedir. Her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve bela, günah yolundan gelir. Rahat ve huzur da, itaat yolundan gelmektedir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Bunu kimse, değiştiremez.
Kim Allahü teâlâdan korkarsa, haram işlemezse, bütün mahlukat ona itaat eder. Onu aziz eder. Kim, Allahü teâlâdan korkmaz, haram işlerse, Allahü teâlâ onu zelil, rezil eder. Allahü teâlâdan korkup haram işlemezse aziz olur. Aksini yapan zelil ve rezil olur. Ebu Ali Rodbâri hazretleri; "Dünyayı kazanmakta nefsler için zillet, ahireti kazanmakta ise nefsler için izzet vardır. Acaba niçin insanlar, bâki olan ahireti istemekteki izzetin yerine, fâni olan dünyayı isteyerek zilleti seçerler" buyurmaktadır.
Yahyâ bin Muâz-ı Razi hazretleri de; “İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyleri aramakta, kişiler için zillet, ahireti aramakta ise izzet vardır. Yok olacak şeylerin peşlerinde koşarak zillete düşmek, ebedi olanı terk edip, kendisini izzete ulaştıracak şeyleri terk edene ne kadar çok şaşılır” buyurmaktadır.
Kulun elbette istekleri olacaktır. Fakat istenecek kapıyı iyi bilmeli ve ona göre istemelidir. Çünkü Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları güneşten daha açık ve aydan daha âşikârdır. Başkalarından gelen nimetleri de gönderen Odur. Başkalarının ihsan etmesi, bir emanetçinin, birisine emanet vermesi gibidir. Allahü teâlâdan istemeyip, başkasından yani Onun yarattıklarından bir şey istemek, fakirden bir şey beklemek gibidir.
İstenecek kapıdan, istenecek şeyi de iyi bilmelidir. Cenab-ı Haktan, rızasını, muhabbetini talep etmelidir. Din Büyükleri, Allahü teâlâ için; “Vermek istemeseydi, istek vermezdi” buyurmuşlardır. Çünkü, istemek, kavuşmanın müjdecisidir. Yanıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı demektir. İstek nimetinin kıymetini bilip, bunun elden kaçmasına sebep olacak şeylerden sakınmalıdır. Bu nimetin elden çıkmamasına en çok yarayan şey, buna şükretmektir. Çünkü, sure-i İbrâhimin yedinci âyetinde mealen; (Nimetlerime şükrederseniz, elbette arttırırım) buyuruldu.
Dinimizde vermek, kıymetlidir, muteberdir. Fedakârlık etmek, vermek demektir. Haklı olduğu halde, sen haklısın demek, vermektir. İnsanlara güler yüzle muamele etmek, vermektir. Yük çekmek, vermek demektir. Bunun için veren aziz olur. Alan ise, zelil olur. Yükünü çektiren, sıkıntı veren, fedakârlıktan sakınan, haklı olmadığı halde haklıyım diyen neticede zelil olur. Fedakârlıkta bulunan yani vermesini bilen, sevilir, sayılır, hürmet görür. Hep almaya çalışan ise, sevimsiz olur, horlanır, itibarsız olur. İnsan, kendini, almaya değil vermeye alıştırmalıdır. Çünkü bir gün en çok sevdiğimiz şeyi yani canımızı vereceğiz. Bunun için vermeye alışan, kolay can verir denmiştir.
Osman Ünlü