- İstanbul merkezli Osmanlı kanal projeleri

Adsense kodları


İstanbul merkezli Osmanlı kanal projeleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 19 July 2012, 05:14 pm GMT +0200
İstanbul merkezli Osmanlı kanal projeleri
H. Mustafa ERAVCI • 76. Sayı / DOSYA YAZILARI


İstanbul’un Avrupa yakasına yeni bir kanalın açılması projesi birçok bakımdan önemli. Pek çok kişi böyle bir projenin Boğaz’ın güvenliği ve doğasının korunması ile İstanbul gibi devasa bir kentin yapılanma sorunlarına nefes aldıracağı konusunda hemfikir. Ancak projenin rasyonellik yanı, yani kaynak ve fizibilite bakımından yapılabilirliği konusunda kuşkular mevcut. Tarihî sürece bakıldığında, Osmanlı zamanında birçok projeye imza atıldı. Bunların bir kısmı gerçekleşti, diğerleriyse arşivlerde ve kitaplarda kaldı. Bu ve benzeri projelerin tarihsel arka planlarının ortaya konması gerekiyor. Çünkü bu, siyasi iradenin sürdürülebilirliği, kaynak problemi veya benzer sıkıntıların aşılabilmesi açısından son derece önemli.

Osmanlı döneminde İstanbul ile ilgili projelerden birisi bu büyük kentin su ihtiyacını karşılamak merkezliydi. Bu bağlamda Mimar Sinan, Kanuni'nin emriyle İstanbul'a su getirmek üzere dağları kazdırmış, vadilere su kemerleri yaptırmıştı. Mağlova Kemeri, o dönemde gerçekleşen bu büyük projenin kapsamı ve incelikleri hakkında fikir veriyor. Osmanlılar, İstanbul ve Haremeyn’deki su kanallarından başka Anadolu ve Rumeli yakasını birleştirmek üzere Boğaz’da tüp geçit projelerini ortaya koymuşlardı. Ayrıca Osmanlılar denizleri birleştirmek üzere üç önemli proje yürütmüşlerdi. Öyle ki 16. asırda siyasi, askerî, idari ihtiyaçlara ve iktisadi duruma bağlı olarak kanal açmak suretiyle bazı denizleri birleştirmeye teşebbüs etmişlerdi. Bu kanal açma gayretlerindeki diğer bir etken de, bu dönemde kara ulaşım şart ve imkânlarına karşın deniz ulaşımının daha kolay ve güvenilir olmasıydı. Söz konusu kanal projeleri başlıca üç başlık altında toplanabilir. Bunlar Don-Volga nehirleri vasıtasıyla Karadeniz ve Hazar’ın, Süveyş kanalı ile Kızıldeniz-Akdeniz’in, Sakarya nehri-Sapanca gölü üzerinden de Marmara ile Karadeniz’in birleştirilmesi projeleriydi. Yapımı farklı gerekçelerle gündeme gelen bu projeler, yine farklı nedenlerden dolayı gündeme geldikleri dönemde gerçekleştirilemediler. Bu gayretlerin hedefine ulaşıp ulaşmaması bir tarafa, Osmanlı devletinin döneminin şartları içinde büyüklüğünü göstermesi açısından bu projeler son derece önemliydi. Konunun daha iyi anlaşılması için bu projelerin üzerinde durmak gerekiyor.

Don-Volga Projesi
Rusların 1552’de Kazan’a girmeleri, Osmanlı devletini Karadeniz’in kuzeyindeki tarihi Türkistan-Astrahan-Kırım ticaret yolunu kendi hesabına canlandırmaya sevk etti. Çünkü burası Osmanlıların Karadeniz, Orta Asya ve İran politikaları açısından çok mühimdi. Hazar Denizi’nin Karadeniz ile birleştirilmesi, İran ve Türkistan ile ulaşımı temin edecekti. Ayrıca İran seferlerinde Don ve Volga nehirleri vasıtasıyla erzak ve cephane nakli kolaylaşacak, İran ve Rus baskısına maruz kalan(1) Türkistan hacılarının rahatlıkla geçebileceği bir yol temin edilmiş olacaktı. Bütün bunlardan başka Rusların bölgedeki nüfuzları kırılacak ve Kırım Hanlığı daha kontrol edilebilir bir hâle gelecekti.

Don-Volga Kanalı projesi ilk defa Sokullu’dan önce 1563’te Semiz Ali Paşa zamanında düşünülmüştü.(2) Hatta bu iş düşünülmekle kalmamış, Kanuni Süleyman zamanında Türkistan’a yardım için İran’ın kapadığı Hac yolunu, o taraftan açmak amacı ile bir “Kanal Projesi” için gerekli hazırlıklar başlatılmıştı. Ancak Avusturya cephesinde meydana gelen hızlı gelişmeler yüzünden, Kanuni Süleyman, dikkatini tekrar batıya çevirmişti. II. Selim döneminde Safavilerin Kafkasya, Rusların ise Astrahan üzerinde hakimiyetlerini genişletmeleri üzerine tekrar gündeme gelen bu proje Sokullu karşıtlarınca eleştirilmişti. Sokullu’nun mutlak otoritesini yıpratmak isteyen muhalifleri, her fırsatta bu seferin bir hayali girişim olduğunu, boş yere devleti nihayetsiz masraf ve zarara sokacağını ileri sürerek sefere engel olmaya çalışıyorlardı. Fakat Karadeniz’in kuzeyindeki memleketlerin durumunu yakından bilen kimselerin verdiği bilgilere dayanan Sokullu Mehmet, herkese rağmen sefer için ısrar etti ve II. Selim’e bu hususta kendi fikrini benimsetti. Geniş bir plan halinde tasarlanan bu seferden Osmanlı devleti yukarıda zikrettiğimiz faydaları bekliyordu.

Sokullu Mehmed, sabık Kefe sancakbeyi Çerkez asıllı Kasım Bey’i (1568’de), Kaptan Mustafa Paşa’yı ve Ahmed Reis’i bu iş için görevlendirdi.(3) Ayrıca veziriazam, Kırım Hanı’ndan oranın fethi için hangi malzemelerin gerektiği, nelerin lazım olup nasıl hareket edileceğini sordu. Kırım Hanı da gerekli bildirimlerde bulundu. Sokullu da, Kırım Hanı’nın isteklerini yerine getirdi. Yine Sokullu Mehmed, hazırlıkta hiçbir kusur olmaması için Kefe vilayetindeki bütün kalelerin dizdarlarına (komutanlarına) ve Azab ağalarına, Ejderhan seferine ne gerekiyorsa tehir edilmeden verilmesini bildirdi. Bu emir gereğince bütün malzemeler (kereste, zahire, iaşe, kazı malzemeleri vs.) Azak Kalesi’nde toplandı. Azak Kalesi, hem seferin önemli bir dayanağı, hem de hareketin çıkış noktası olacaktı.(4)

İstanbul’dan Azak’a sevkiyat iki partide yapıldı. İlk önce Nisan 1569 tarihinde, Kaptan Mustafa Paşa komutasındaki donanma ile üç bin yeniçeri bölgeye sevk edildi. Bundan daha mühim olan asıl kuvvetler ile amele ve levazım sevki ise Ağustos 1569 tarihinde Kaptan-ı Derya Ali Paşa komutasındaki donanma ile yapıldı. Askerî kuvvetler de beş bin yeniçeri, üç bin yahut altı bin amele, çeşitli alaybeylerinin komutasında yirmi bin yahut otuz bin sancak askeriyle, sipahi ve birtakım mühendislerle mütehassıslardan oluşmuştu.

Bu hareketin ay ve gün tarihlerinden hiç bahsetmeyen Osmanlı kaynaklarında yıl olarak 1569 tarihinin gösterilmesi belki de ilk sevk edilen yirmi üç bin kişilik kuvvetten dolayıydı. Bu askerlere kırk-elli bin Kırım askeri, yirmi-otuz bin de Nogay askeri katıldı. Azak’ta depo edilen erzaktan, kırk günlük erzak alarak Perevolaka mevkiine, yani Don nehri ile İdil nehrinin en yakın olduğu noktaya gelinerek, Ağustos başlarında kazı çalışmalarına girişildi. Kazı işlemleri Nogay askerleri himayesinde yürütülüyordu. Üç ay içinde kanalın üçte biri kazıldı. Tamamının kazılması mümkün olduğu halde, Kırım Hanı’nın entrikaları sebebiyle kazılamadı.

Don-Volga Kanalı meselesi ve Astarhan seferinin başarısızlığa uğramasında tek sebep, elbette Kırım Hanı Devlet Giray’ın çevirdiği entrikalar değildi. Her şeyden önce sefere Ağustos ayı içinde, o bölge için geç bir vakitte başlanmıştı. Bölgede arazi ölçümleri iyi yapılamamıştı. Sokullu Mehmed, belki de bunu yeterince kavrayamadığı için işin büyüklüğüne uygun, büyük bir ordu göndermemiş, kendisi işin başına bizzat geçmemiş veya kuvvetli bir şahsiyeti serdar olarak tayin etmemişti. Teknik cephesi kadar askerî cephesi de büyük bir ehemmiyeti haiz olan bu muazzam girişimin, defterdarlıktan yetişme Kasım Paşa’ya verilmesi hatalı bir tercihti. Katip Çelebi, Tuhfetul-Kibar adlı eserinde bu konuya değinerek, “Kıssadan hisse budur ki küçük adamla büyük iş mübaşeret itmek caiz degildür. Maslahatın münasib ser-karı gerek zikrolunan hususa bir padişah varula zamaniyle mübaşeret itse ancak uhdesinden gelebilür. Bu makule işler Sahib-i himmet padişah işidir.”(5) diye yazmıştır.

Böylece, çok büyük gayret ve masraflarla girişilen Don-Volga Kanalı Projesi ve Astarhan seferi sonuçsuz kaldı. Bu duruma çok üzülen II. Selim, vezir-i azam Sokullu Mehmed Paşa’yı azarlayarak, “bütün masraflar ve zayiat hesap edilip, sana ödetilmek lazımdır!”(6) demiştir.

Süveyş Kanalı Projesi
Osmanlı donanması Akdeniz’de faaliyet gösterip en kuvvetli hasımlarını yendiği halde Hint, Aden ve Umman denizlerinde Portekizlilere karşı bir başarı sağlayamamıştı. Süveyş tersanesinde gerek gemi adedinin artması, gerek ise gemi levazımının temin ve tedariki mümkün olmuyordu. Portekizlilerin Hint denizinde pek faal rol oynamaları oralardaki İslâm devletleri üzerinde korku doğurmuş ve bu devletlerden bazıları Osmanlı Devleti’ne başvurarak himaye ve yardım istemişlerdi. Osmanlılar, hem Hint tarafından gelen hac ve ticaret güzergâhının açılması hem de Yemen, Hicaz ve Habeş vilâyetlerini muhafaza etmek için kuvvetli bir donanmaya lüzum olduğu için Akdeniz donanmasının doğrudan doğruya Kızıldeniz ve Hint denizine geçerek faaliyette bulunması zaruri olduğundan Akdeniz ile Kızıldeniz arasında bir kanalın açılmasını zaruri görmüştü.

Bu bağlamda 12 Receb 975 tarihiyle (1568 Aralık) Mısır Beylerbeyi’ne gönderilen bir fermanda, Portekizlilerin Hindistan'a musallat olmaları ve o taraflarda haccetmek için Mekke'ye gelmek isteyen Müslümanların yollarının kesilmesinden dolayı Hindistan'ın Portekizlilerin elinden alınmasının icap ettiği belirtiliyordu. Bu sebeple, Süveyş'ten Akdeniz’e bir kanal açılarak donanmanın Kızıldeniz’e geçmesinin zaruri olduğu, bu iş için mimar ve mühendisler gönderip gerekli tetkiklerin yapılması istenmişti. Başarılsa, dünya siyaseti ve ekonomisinde mühim değişiklikler yapacak bu büyük projenin neden sonuçlanamadığını bilemiyoruz. Aynı tarihlerde Don ve Volga nehirlerinin birleştirilmesi için faaliyete geçmiş olan Sokullu'nun belki Don-Volga kanalını birinci plâna almasıyla Süveyş işi tavsamış ve sonra da Don -Volga muvaffakiyetsizliğine düşmemek için terk olunmuştur veya henüz bilmediğimiz başka bir sebep vardır.

Sapanca-Sakarya Kanalı: Marmara-Karadeniz Birleşmesi
İznik gölü ve Sakarya nehri vasıtasıyla Marmara ile Karadeniz'in birleştirilmesi projesi ilk defa Kanunî Sultan Süleyman zamanında ele alındı ve mezkûr dönemde o tarafa uzman bir heyet gönderildi. Bu proje ile birinci derecede, gemiler vasıtasıyla donanmaya lazım olan kerestenin ve İstanbul odununun nakli hedeflendi.

Bu işin uygulaması için önce Mimar Sinan ile Girez Nikola adında bir Rum kalfası bölgeye gitmiş, bunlar Sapanca gölünden İzmit körfezine kadar olan mesafeden yirmi bin zirâını (parmak uçlarından dirseğe kadar olan ölçü birimi, 1 zirâ = 54 ila 95 cm arası) tesviye ettirmişlerse (düzleştirmişler) de muharebeler sebebiyle işlerini tamamlayamadan dönmüşlerdir.

Gemi kerestesinin süratle nakline zaruret hasıl olmasından ötürü, 1591yılında dönemin Osmanlı yönetimi bu kanal projesini ikinci defa ele almıştı. İzmit ve Sapanca kadılarına hükümler yazılarak, Kiraz suyunun Sapanca gölüne ve Sapanca gölünün de İzmit körfezine akıtılması ve Sakarya nehrinden Sapanca gölüne, oradan da İzmit körfezine kadar olan mesafenin ölçülmesi için uzmanlardan oluşan bir heyetin bölgeye gönderildiği bildirilmişti. Kanal için muhtelif kıtalardan otuz bin amele tedarik edilmiş, kanal açılacak yerlerdeki tarla, çiftlik ve köylerin münasip mahallere nakledilecekleri ve kanal işinin kat’i olduğu da ilgililere yazılmıştı. Bu kanal işinin ehemmiyetini takdir etmiş olan Veziriazam Koca Sinan Paşa, mahallinde bizzat tetkikat yapmak üzere Sapanca taraflarına kadar giderek (1591 Nisan), burada üç gün kalmış, ölçüm yaptırmış ve faaliyeti III. Sultan Murad'a arz etmişti. Sinan Paşa aleyhtarlarının telkini galebe çalınca, padişah “Din ve devlete lâzım olur iş değildir; terkedilmesi icap eder. Halkın minnet ve meşakkat çekmesi zulüm görmesi doğru değildir; en mühim iş donanma vücuda getirmektir. Bu zamana kadar odun nice ola geldi ise yine öyle tedarik olunur" diyerek kanal işinin terkini emreylemişti.

Bu ikinci teşebbüsten sonra 1064/1654 yılında IV. Mehmed, Hind oğlu denilen bir mühendisi bölgeye göndererek yeniden keşif yaptırdı. Adı geçen mühendis, verdiği keşif raporunda birtakım zorlukların yanı sıra, bu projenin bazı köy ve çiftlikler ile meralara zarar vereceğini beyan etmiş olduğundan kanalın açılmasından üçüncü defa sarfınazar edildi. I. Mahmud devrinde (1730-54) İstanbul’un zahire ve odun ihtiyacı darlığı göz önüne alınarak bu kez yalnızca Sapanca gölü ile İzmit körfezinin birleştirilmesi düşünüldü. Yine mutat keşif yapılmış ise de ayan ve etraftaki eşrafın vaziyeti onaylamamaları yüzünden bir netice hasıl olmadı. Sultan III. Mustafa’nın 1759 tarihinde verdiği emirle yine Sakarya nehri hariç Sapanca gölü ile Körfez birleştirilmek istendi. Bu bağlamda 20 Mayıs 1761’de Kocaeli, Adapazarı, İzmit devlet ricaline ferman gönderilerek işin ciddiyeti vurgulanıp olmaz tarafına gidilmemesi istendi. Hatta İstanbul’dan Sadrazam kethüdası Abdullah Efendi riyasetinde bir heyet de bölgeye gönderildi. Bu defa faaliyete geçilerek hafriyata başlandı ve bir miktar toprak kazıldı. Bu esnada hafriyat alanından suyun çıkması ve projenin kış aylarında başlamasından dolayı proje tehir edildi. Fakat daha sonra yine İstanbul’daki muhalefetin dedikoduları ve bölge ileri gelenlerinin birtakım engelleri nedeni ile beşinci defa bu kanal meselesi akim kaldı.

1813 yılında Kocaeli ve Bursa mutasarrıfı olan Vezir Hacı Ahmed Aziz Paşa, kanal projesinin, Sakarya nehrinin doğduğu yer olan Beypazarı’na kadar olan yerlerin mahsulatının kolayca Marmara’ya naklini mümkün kılacağını anlatan bir rapor yazdı. Paşa, raporu II. Mahmud’a takdim etmiş ve İstanbul’dan arazinin tetkiki için bir mühendis gönderilmesini rica etmişti. Bu isteğe bağlı olarak teknik bir heyet bölgeye gönderildi. İzmit ve Sapanca taraflarına gönderilen bu teknik heyetin araştırma raporlarına binaen II. Mahmud projeyi Aziz Paşa’ya verdi ve kendisine bir hilat ile bir de ferman gönderdi. Aziz Paşa, fermanın ve teknik heyetin raporunun içeriğine uygun olarak hazırlıklara başladı. Fakat yirmi gün sonra Paşa’nın ani ölümü üzerine hafriyata başlanamadığı için proje yeniden rafa kalktı.(7) Sultan Abdülmecid devrinde 1845 ve 1857 tarihlerinde bu proje tekrar ele alındı. 1863 tarihinde ise Sultan Abdülaziz, Sapanca gölünün İzmit körfezine bağlanması husunda Riter ve Hayri Bey adlı mühendisleri görevlendirdi.(8) Ancak yukarıda zikredilen nedenler ve devletin içinde bulunduğu mali bunalımdan dolayı bu projeler hayata geçirilemedi.

Osmanlı devletinin planladığı ve hatta yapımına başlayıp da bitiremediği bu projelerden Don –Volga Projesi’ne Ruslar 1952 tarihinde işlerlik kazandırdı. İngilizler ise Süveş kanalını 1869 yılında açtılar. Marmara projesine benzer projeler konusunda esasen geç kalındığı söylenebilir. Zira bu tür projeler modern dünyada devasa kentlerin ulaşım, ihtiyaç ve yeniden yapılanmaları noktasında büyük katkılar sağlamaktadırlar.

Yukarıda saydığımız projelerin dışında II. Abdülhamid döneminde hazırlanan Konya ovasını sulama projesi -ki, 1913'te tamamlanmıştır-, yine Abdülhamid döneminde hazırlanan Boğaz'a köprü ve tüp geçit projeleri, keza Bursa ovasında bataklık yapan Nilüfer nehri suyunun İstanbul'a taşınması gibi projeler gündeme gelmişti. Görüldüğü gibi, tarih boyunca denizleri birbirine bağlama ve yeni bir boğaz açma çalışmaları hiç durmamıştır. Umuyoruz ki bu sefer başarıya ulaşır.

Kaynakça:

1 İbrahim Peçevi, Peçevi Tarihi, İstanbul, 1283 h., C. I, s. 469; Gelibolulu Mustafa Ali, Künhu’l Ahbar, İstanbul, 1277 h., C. IV, v. 256 a
2 İnalcık, Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü
(1569., Belleten, C. XIII, s. 371.
3 Peçevi, age,, C. I, s. 468-469; Mustafa Nuri Paşa, Netayicul-Vukuat, (Sadeleştiren: Neşet Çağatay), T.T.K. Basımevi, (3. baskı), Ankara, 1992, C. I-II, s.109.
4 İnalcık, agm., s. 375.
5 Katip Çelebi, Tuhfetü’l Kibar fi Esfari’l-Bihar, İstanbul, 1329 h., s. 86.
6 Peçevi, age., C. I, s. 470.
7 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, "Marmara ve Karadenizin Birleştirilmesi Hakkında Vesikalar ve Tetkik Raporları” Belleten, c. IV.,say, 14-15, Ankara 1940 ,s.150-174
8 Ömer Faruk Yılmaz, “Beş Asırlık Kanal Projesi”  Yedikıta, Şubat 2010 İstanbul, s.18-21
.