- İsra

Adsense kodları


İsra

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Mon 3 January 2011, 08:26 pm GMT +0200
ISRA (MI'RAC)


8438- Katâde, Enes bin Malik'ten, o da Mâlik bin Sa'saa'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben (Kâ'be'nin avlusunda) Hatîm'de ya da Hicr'de yatarken -kimisi de; uyku ve uya­nıklık arasındayken, dedi- biri gelip şuram­dan şurama kadar (göğsümü) yardı. -Boğa­zından göğsünün bitimine kadar olan kısmı kastediyor- Kalbimi çıkardı. Sonra içi iman dolu altın bir leğen getirildi, kalbim güzelce yıkandı ve yerine konulup kapatıldı. Sonra katırdan küçük merkepten büyük bir hayvan (Burak) getirildi. Bembeyazdı. Adımını gözün görebildiği yere kadar atıyordu. Ona bindiril­dim. Cibril beni dünya semasına götürdü.

Kapının açılmasını rica etti; 'Kim o?' de­nildi. Cevap verdi:

'Cibril.'

'Yanındaki kimdir?'

' Muhammed.'

'O'na (göğe çıkma daveti) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Merhaba ona! Ne güzel geliştir bu!' Kapı açıldı. Hz. Âdem görünüverdi.

Cibril Aleyhisselam:

'İste bu, baban Adem'dir, haydi ona selâm ver!" dedi. Selâm verdim, selâmımı aldı ve söyle dedi: 'Merhaba sâlih evlat, salih pey­gamber!'

Sonra Cibril yukarıya çıktı, ikinci gök ka­pısına varınca, kapıyı çaldı, 'Kim o?' denildi. O da 'Cibril' dedi.

'Peki yanındaki kimdir?'

'Muhammed.'

'O'na (Mi'râc için davet) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Merhaba ona! O geliş ne güzeldir!' dedi ve kapı açıldı.

Teyze çocukları olan Yahya ile Isâ görü­nüverdi. Cİbrîl dedi ki:

'İşte bu Yahya'dır, bu da Isâ, haydi onlara selâm ver!'

Hemen selâm verdim; selamımı alıp şöyle

dediler: 'Merhaba salih kardeş, salih pey­gamber!'

Sonra benî alıp üçüncü kat göğe çıkardı, kapıyı çaldı; 'Kim o?' diye soruldu.

'Ben Cibril'im' dedi.

'Yanındaki kimdir?'

'Muhammed.'

'O'na (göğe çıkarılmak için davet) gönde­rildi mi?'

'Evet'

'Hoş gelmişler! Bu geliş ne güzel geliştir!' dedi ve kapı açıldı. Yusuf görünüverdi. Cibril şöyle dedi: 'İşte bu, Yusuf'tur, ona selâm ver!'

Selâm verdim; selamımı alıp şöyle dedi: 'Merhaba salih kardeş, salih peygamber!'

Sonra dördüncü semaya çıktı, kapıyı çal­dı, 'Kim o?' denildi. 'Cibril' diye cevap verdi. 'Peki yanındaki kimdir?' diye soruldu.

'Muhammed.'

'O'na (Mi'râc için davetiye) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Hoş gelmişler! Ne güzel geliştir bu!' de­nildi. Ondan sonra kapı açıldı. Ve içeride İd-ris görünüverdi. Cibril şöyle dedi:

'İşte bu İdrîs'tir. Haydi ona selâm ver!'

Ona selam verdim ve selâmımı alıp şöyle dedi: 'Merhaba salih kardeş, salih peygam­ber!'

Ondan sonra beni beşinci kat göğe çıkar­dı, kapıyı çaldı ve kendisine:

'Kim o?' denildi.

'Cibril.'

'Peki yanındaki kimdir?'

'Muhammed.'

'Ona (göğe çıkma davetiyesi) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Hoş gelmişler! Bu geliş ne güzel geliştir!' denildi ve kapı açıldı. İçende Hârûn görünü­verdi. Cibril de şöyle dedi:

'işte bu Harun'dur; haydi ona selâm ver!' Ona selam verdim ve o da benim selâmımı aldı ve: 'Merhaba salih kardeş, salih peygamber!'

Ondan sonra altıncı göğe çıktık, kapıyı Çaldı; 'Kim o?' denildi.

•Cibrîl'

'Yanındaki kim?'

'Muhammed.'

'Peki O'na (göğe çıkmak daveti) gönderil­di mi?'

'Evet.'

'Bu geliş ne güzel geliştir! Merhaba ona!' diye cevap verildi ve kapı aralandı, Musa Aleyhisselam görünüverdi. Cibrîl: 'Haydi ona selâm ver!' dedi. Selâm verdim, selâmımı alıp şöyle dedi:

'Merhaba salih kardeş, salih peygamber!' Ondan ayrıldığımda ağladı. Neden ağladığı sorulunca: 'Benden sonra bir delikanlı pey­gamber oldu ve onun ümmetinden cennete gi­receklerin sayısı benim ümmetimden fazla­dır.' diye ceap verdi.

Ondan sonra yedinci kat göğe çıktık, kapı­yı çaldı. İçerden 'Kim o?' sesi gelince, Cibrîl: 'Ben Cibrîl' dedi.

'Peki yanındaki kimdir?"

'Muhammed.'

'O'na (Mi'râc daveti) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Merhaba ona! Ne güzel geliştir bu!' diye cevap verildi, kapı açıldı ve İbrahim Aleyhis­selam görünüverdi. Cibrîl dedi ki:

'İşte bu baban ibrahim'dir, haydi kendisi­ne selâm ver!" Selâm verdim, selâmımı aldı ve şöyle dedi: 'Merhaba salih oğul, salih pey­gamber!'

Ondan sonra Sidre-i müntehâ'ya götürül­düm. Baktım ki meyveleri (Yemen'in) Hecer testileri gibi iri, yapraklan da Fil kulakları gibiydi.

'İşte bu, Sidre-i müntehâ'dır" dedi. Bak­tım ki içinde iki, dışında da iki nehir akmakta. Cibril'e sordum:

'Nedir bu nehirler?' Şu cevabı verdi:

'İçinde akan nehirler cennet nehirleridir. Dışında gördüğün o iki nehir ise, biri Nil, di­ğeri Fırat'tır.'

Sonra bana Beyt-i Ma mûr gösterildi. Da­ha sonra bana üç bardak sunuldu: Birinde şa­rap, diğerinde süt, üçüncüsünde bal vardı. Ben süt bulunan bardağı aldım. Cibril şöyle dedi: İste bu, senin ve ümmetinin üzerinde bulunduğu fıtrattır.'

Sonra bana günde elli vakit namaz farz kı­lındı. Dönerken Musa'ya uğradığımda O: 'Ne ile emrolundun.' dedi.

'Her gün elli vakit namaz kılmakla' dedim.

'Senin ümmetin bu yükü kaldıramaz, ben daha önce bunu tecrübe ettim. İsrâiloğullarına en zor muameleleri uyguladım (gene de başarılı olamadım). Dön de Rabbinden bunu hafifletmesini niyaz et.'

Bunun üzerine Rabbime döndüm. (Tale­bim karşısında) on vakit düşürdü. Tekrar Mû-sâ'ya gittiğimde aynısını söyledi. Döndüm on vakit daha düşürdü. Musa'ya döndüğümde yi­ne aynısını söyledi. Tekrar döndüm, nihayet beş vakit namazla emrolundum. Musa'ya gel­diğimde, dedi ki: 'Senin ümmetinin buna da gücü yetmez. Ben daha önceleri denedim. İs-râiloğullarını bayağı zahmete soktum. Rabbi-ne dön de biraz daha indirmesini dile!' 'Rab-btmden tekrar dilekte bulunmaktan haya edinceye kadar niyaz ettim ve artık 'buna ra­zıyım' dedim. Oradan (Musa'dan) ayrılırken biri şöyle seslendi: 'Kullarımdan hafiflettim, farzımı da yürürlüğe soktum'."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]

8439- Şerîk, Enes radiyallahu anh'ın şöy­le söylediğini işitmiş: O sallallahu aleyhi ve sellem İsrâ (Mi'râc) gecesi Mescidi Haram'da uyurken, henüz kendisine vahyolunmazdan önce, üç kişi (melek) geldiler. İlki şöyle dedi:

'(Yatmakta olan üç kişiden) O (yani Mu-hammed) hangisidir?'

Diğeri şöyle dedi: 'O, ortalanndakidir. En hayırlıları odur.' Üçüncüsü şöyle dedi:

"Öyleyse (onların) en iyi hayırlısını (se­mâya) alın!' İşte o gece bu olay cereyan etti. Diğer gece yine geldiler. Bu defa onun kalbi uyumuyordu, görüyordu. Peygamberler işte böyledir, gözleri uyuşa da kalpleri uyumaz. Gelenler onunla konuşmadılar. Onu alıp Zemzem kuyusuna götürdüler. Cibril işe baş­ladı, göğsünü gerdanına kadar yardı ve içini çıkardı.

Kendi eliyle zemzem suyu ile onun kalbi­ni yıkadı ve tertemiz yaptı. Sonra altın leğen getirildi. İçinde altm bardak vardı. Bu leğenin içi iman ve hikmetle doldurulmuştu. Cibrîl bununla onun göğsünü ve boğazının etlerini yani damarlarını doldurdu. Sonra göğsünü ka­pattı. Sonra açılan göğüs tekrar kapatıldı. On­dan sonra dünya semasına çıkarıldı."

Benzeri rivayet. Aynca onda şöyle geçer:

"Dünya semasında iki nehrin aktığını gör­dü ve Cibril'e sordu:

'Bunlar nedir?'

'Bunlar, Nil ile Fırat'ın kaynaklandır' de­di. Sonra semada yürüyüp gitti. Bu defa üze­rinde inci ve zebercedden yapılmış bir köşk bulunan başka bir nehirle karşılaştılar. Eliyle Şöyle bir vurunca akan bir misk oluverdi. Cib­ril'e 'Bu nedir?' diye sordu; şu cevabı verdi: 'Bu Rabbinin sana hazırladığı o ünlü Kev­ser'dir.'

Sonra alıp onu ikinci göğe çıkardı." Ben­zeri rivayet. Ancak ötekinden farklı olarak bu rivayette, İdris'i ikinci kat gökte, Harun'u dördüncü kat gökte, İbrahim'i altınca kat gök­te, Musa'yı yedinci kat gökte gösterdi. Birin­ci kat gökte ise Âdem'i gösterdi. Yine orada şöyle geçmektedir: Birinci başvurusunda Al­lah on vakit namazı indirdi. Sonra Musa'ya döndü, devamlı olarak Mûsâ onu Rabbine çe­virip durdu, nihayet namaz vakit sayısı beşe

iniverdi. Bu, beşinci başvurusunda olmuştur. Allah Teâla buyurdu:

"Katımda söz değişmez. Ne dedimse odur. Ana kitapta (Ümmü'I-kitâb'da) nasıl farz kıl-dımsa öyledir. Her iyiliğe karşı on sevap veri­lir. O senin üzerine beş vakit olarak farz olsa da Ana kitapta sevap yönünden ellidir." Sonu şöyledir:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Mescid-i Haram'dayken uyandı."

8440- Diğer rivayet:

Sabit el-Bünânî, Enes radiyallahu anh'-dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bana Burak getirildi ki o, uzun beyaz bir hayvandı. Eşekten büyük, katırdan küçüktü. Adımım gözünün erişebildiği yere kadar atar­dı. Ona binip Beytü'l-Makdis'e geldim. Pey­gamberlerin hayvanlarını bağladıkları halka­ya onu bağladım.

Mescide girip iki rek'at namaz kıldım, sonra çıktım. Cibril bana bir bardak şarap ile bir bardak süt getirdi. Ben sütü tercih ettim. Cibril 'Fıtratı seçtin' dedi. Sonra yukarıya (semaya) doğru beni çıkardı." Benzeri riva­yet. Ayrıca onda şöyle geçer:

"Kendimi sırtını Beytü'l-Ma'mûr'a daya­mış oturmakta olan İbrahim'in yanında bul­dum. Baktım bir daha dönmemesiye oraya günde yetmişbin melek giriyordu. (Cibril) Be­ni oradan alıp Sİdre-i münteha'ya iletti. Yap­rakları fil kulaklarını, meyveleri (Yemen'in Hecer) testüerİ(nİ) andırıyordu. Allah'ın em­rinden dolayı her şeyi bürüyen Sidre'yi bürü-yünce bana bir hal oldu. Allah'ın yarattıkla­rından hiç kimse onun (Sidre'nin) güzelliğini anlatamaz."

Bu hadiste ayrıca şöyle geçmektedir: "Al­lah ondan ilk müracaatında beş vakit indirim yaptı, 'Devamlı Mûsâ ile Rabbim arasında gi­dip geldim, nihayet (Rabbim) şöyle dedi:

'Ey Muhammedi O, gündüz ve gecede beş vakit namazdır. Her bir namazın karşılığı on namaz sevabıdır. İşte bu, böylece elli vakit na­maz yapar'." [Buhârî, Müslim ve Nesâî.]

8441- Enes radiyallahu anh'dan:

Ebû Zer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu anlatırdı:

"Ben Mekke'deyken, evimin tavanı yarıldı ve Cibril iniverdi. Göğsümü açıp Zemzem su­yu ile yıkadı. Sonra iman ve hikmet dolu olan bir altın leğeni getirip içindekileri kalbime boşalttı. Sonra kapattı. Sonra elimden tutup beni göğe çıkardı." Benzeri rivayet.

Onda şöyle geçer: "Dünya semasına çıktı­ğımızda sağında bir kalabalık, solunda da bir kalabalık olan bir adamla karşılaştık. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. 'Merhaba, ey salih oğul, salih Peygamber!' dedi.

'Ey Cibril bu adam kimdir?' diye sordum. Şöyle dedi: 'Bu Âdem'dir, sağındakiler de so-lundakiler de kendi neslidir. Sağdakiler cen­net ehli; soldakiler ise cehennem ehlidir'."

Yine onda şöyle geçer: Enes dedi ki: "O, göklerde Âdem, İdris, İsâ, Mûsâ ve İbrahim'i gördü." Ancak sadece Adem'in birinci kat gökte, İbrahim'in yedinci kat gökte bulundu­ğunu belirledi, diğerlerinin yerlerinden söz etmedi.

Onda yine şöyle geçer: (Râvi) İbn Şihab ez-Zührî der ki: "İbn Hazm bana, İbn Abbâs

İle Ebû Habbe el-Ensârî'nin şöyle dediklerini nakletti: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Cibril beni öyle bir yere ka­dar çıkardı ki orada kalemlerin gıcırtılarını duyar oldum'."

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: İlk müracaatta şöyle dedi: "Rabbim elli vaktin yarısını indirdi." İkinci başvuruda şöy­le dedi: "O (namaz) beştir, fakat (sevapça) el­lidir." |Buhârî ile Müslim.)

8442- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Isrâ gecesi yukarıya çıkarıldığı zaman Sidrei müntehaya götürüldü. O, altıncı kat gökte bu­lunmaktadır. Yerden yukarı yükselip çıkanlar orada nihayet bulur. Sonra oradan alınır." dedikten sonra:

İbn Mes'ud: "Sidreyi bürüyen bürüyünce." (Necm, 16) ayetini okudu ve sidreyi al­tından pervaneler olarak yorumladı. Sonra dedi ki:

"O gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e üç şey verilmiştir: Beş vakit namaz. Bakara sûresinin son âyetleri. Ümmetinden Allah'a ortak koşmayan günahkârların gü­nahlarının bağışlanması."

| Müslim, Nesâî ve Tirmİzî.l

8443- Bureyde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beyt-i Makdis'e vardığımızda Cibril, parmağıyla şöyle yaparak tap deldi ve Bu­rak'ı oraya bağladı." [Tirmizi]

8444- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Mi' râc dönüşü) Kureyş beni yalanlayın­ca Hicr'de ayakta durdum. Allah Beyt-i Mak-dis'i gözümün önüne getirdi. Ben de onun alâmetlerini ona bakarak bir bir saymaya başladım." IBuhârî, Müslim ve Tirmizi]

8445- Ahmed, Bezzâr, Mu'cemu'l-Kebîr ve Mu'cemu'l-Evsaf'ta Taberânî, İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"İsrâ sabahı Ebû Cehl, Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'le alay ederek şöyle dedi:

'Bir şey var mıdır?'

'Evet.'

'Nedir o?' 'Bu gece bana yolculuk yaptı­rıldı.'

Nereye?'

'Beyt-i Makdis'e.'

'Gittin; sonra hemen burada oluverdin ha?!'

'Evet.'

'Kavmini çağırsam, bana anlattıklarını onlara da anlatabilir misin?'

'Evet.'

'Ey Kâ'b bin Lueyoğullan çabuk gelin!' diye seslendi. Geldiler ve Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e dönerek: 'Haydi bana anlattıklarını şu kavmine de anlat!' dedi. Ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem an­latmaya başladı: 'Bu gece bana yolculuk yap­tırıldı.'

'Nereye?' diye sordular.

'Beyt-i Makdis'e.'

'Sonra hemen aramızda mı oluverdin?'

'Evet' deyince, herkes şaşırmış; kimisi al­kışlamış kimisi de elini basma koymuş, Allah Resulünün sallallahu aleyhi ve sellem yalan söylediğini veya bunu uydurduğunu sanmış­lar ve sormuşlar:

'Peki bize Mescid'i anlatabilir misin?' Ta­bii içlerinde Beyt-i Makdis'e gidip oradaki mescidi görenler ve tanıyanlar da vardı.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Bunun üzerine mescidi anlatmaya başladım, bir yerde takılacak gibi oldum, he­men aradaki perde açıldı ve Mescid Ukayl' in evinin yanına kondu, baktım ve rahatça her tarafını görerek anlattım.' Halk ayağa kalkıp şöyle demekten kendilerini alamadılar: 'Her şeyi doğru ve yerli yerince söyledi'."

8446- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir at getirildi, at gözünün görebileceği yere kadar adım atıyordu, beraberinde Cibrîl de vardı. Bir kavme uğradı, her gün ekip biçiyor­lardı. Biçtikleri zaman olduğu gibi tekrar eski haline geliyordu.

Dedi ki: 'Ey Cibrîl bunlar kimdir?' Cevap verdi: 'Bunlar, mücahidlerdir. Bir sevap onla­ra yediyüze katlanıyor. Ne infak etmişlerse hemen yerine geliyor.'

Ondan sonra bir kavme uğradı. Başları taş­la eziliyor, ezildikçe tekrar yerine gelip eski halini alıyordu. Onların kim olduklarını Cib­ril'e sorunca, Cibrîl şu cevabı verdi: 'Bunlar gönüllü namaz kılmayanlardır.'

Bir kavme daha uğradı, bir de ne görsün arkalan İle önleri yamalı kimseler ki, hayvan­ların (çayırlarda) otladıkları gibi Dari, Zak­kum ve Radf gibi cehennem otlarından otlanı­yorlardı. Dedi ki: 'Bunlar kimdir?' Cevap verdi:

'Bunlar mallarının zekâtlarını vermiyen-lerdir.'

Sonra bir kavme geldik, önlerinde içinde pişmiş et olan bir tencere ile kokmuş çiğ et var. Çiğ eti yiyip pişmişini bırakıyorlar. Kim olduklarını sordu, Cibril'in cevabı şu oldu: 'Onlar ümmetinden helâl kadınını bırakıp haram olan başka kadına gidenler ile kocası­nı bırakıp haram olan başka erkeklere giden kadınlardır.'

Sonra odunları bir araya getirmiş, sırtlaya-mıyor, üstelik yükünü daha da artırıyor olan bir adama geldi. Kim olduğunu sorunca, Cibrîl şöyle dedi: 'İnsanların emanetini alıp da vere­meyen ve o emanete emanet katan kimsedir.'

Sonra dudakları demir makasla doğra­nan, doğrandıkça eski haline gelen bir kavme uğradı ve bunların kimler olduğunu sordu.

Cibrîl de şu cevabı verdi: 'Onlar fitne çıka­ran hatipleridir.'

Sonra küçük bir delik gördü, içinden bü­yük bir öküz çıktı. Tekrar girmek istedi fakat giremedi. Bu manzaraya şaşarak sordu: 'ö« nedir ey Cibrîl?'

Şu cevabı verdi: 'Büyük söz söyleyip de o sözünü geri almak isteyip geri alamayan adamdır.'

Sonra güzel koku ve sesle birlikte kokusu duyulan misk dolu bir vadiye uğradı. 'Nedir bu?' diye sorunca, Cibrîl şöyle dedi: 'Bu, cen-nelin sesidir ve şöyle diyor Rabbim! Bana eh­limi ve bana vadettiklerini getir! Ağaçlarım, ipeklerim, sündüsüm, istebrakım, abkeriyim, mercanım, gümüşüm, altınım, bardaklarım, ibriklerim, tabaklarım, meyvelerim, ballarım, elbiselerim, sütüm, şarabım çoğaldı. Bunlarla taşıyorum, ehlimi ve vadettiklerini getir!'

O (Allah) da şöyle buyuruyor: 'Erkek-ka-dın her raüslüman, erkek-kadın her mü'min senin ehlindir. Kim bana ve peygamberlerime iman edip de bana bir şey ortak koşmaz­sa, benden başka ilah edinmezse o, güven İçindedir. Kim benden islerse veririm, kim bana ödünç verirse karşılığını veririm. Kim bana tevekkül ederse ona yeterim. Ben Öyle bir Allah'ım ki, benden başka hiçbir tanrı yoktur. Sözümü mutlaka yerine getiririm, caymam. Mü'minler felaha ermiştir. Yaratı­cıların en güzeli olan Allah ne yücedir!' Cen­net de şöyle dedi:

'Hoşnut oldum (ey Rabbim)!'

Sonra bir vadiye geldi, pek çirkin bir ses duydu ve sordu: 'Bu nedir?'

'Bu cehennemin sesidir; diyor ki: Ya Rab-bi! Bana ehlimi getir! Bana vad ettiklerini ge­lir! Bukağılarım, zincirlerim, alevim, kaynar suyum, irinlerim, zakkumlarım dolup taşıyor. Dibim derinleşiyor. Sıcaklığım dayanılmaz oldu. Hemen vadettiklerini bana getir!' (Rab) şu cevabı verdi: 'Her müşrik ve müşrike, her habis ve habise, hesap gününe inanmayan her zorba senindir.'

'Hoşnut oldum (ey Rab)!' dedi.

Sonra Beyt-i Makdis'e vardı, atından inip bağladı ve meleklerle namaz kıldı, namazı bittikten sonra, dediler ki: 'Ey Cibrîl bu ya­nındaki adam kimdir?'

'Bu Muhammed'dİr, Allah'ın Resulü, peygamberlerin sonuncusu' diye cevap verdi.

'O (peygamber olarak) gönderildi mi?'

'Evet.'

'Allah böyle güzel kardeşi ve halifeyi ya­şatsın, uzun ömür versin! Ne güzel kardeş, ne güzel halife!' dediler.

Sonra peygamberlerin ruhları ile karşılaş­tılar. Onlar Allah'a hamdü senada bulundular. (Meselâ) İbrahim şöyle dedi: 'Beni kendine dost edinen, bana büyük bir mülk veren, beni ihlâslı kul eden ve itaatli ümmet kılan, Risâle-tiyle beni seçen, beni ateşten kurtaran, ateşi üzerime soğuk ve selâmetli kılan Allah'a hamd olsun.' Sonra Musa şöyle dedi:

'Benimle konuşan, beni seçen, Tevrat'ı üzerime indiren, Firavun'un helakini, Benû İsrail'in kurtuluşunu elimde kılan, Allah'a hamd olsun!'

Davud'un sözü: Beni hükümdar kılan, ba­na Zebur'u indiren, demiri bana yumuşak kı­lan, dağları bana musahhar kılıp kuşlarla bir­likte benimle teşbih ettiren, bana hikmeti ve güzel konuşmayı ikram eden, Allah'a hamd olsun.

Süleyman'ın sözü: 'Bana rüzgârları, cin­leri ve insanları musahhar kılan, mihraplar, timsaller, büyük büyük kazanlar yapan cinleri emrime veren, kuş dilini bana öğreten, bakır pınarını bana akıtan, benden sonra hiç kimse­ye lâyık olmayacak olan bir hükümdarlığı ba­na veren hamd olsun.'

İsa'nın sözü: 'Bana Tevrat ve İncil'i öğre­ten, körleri, sedef hastasını iyileştirme yetene­ğini bana veren, izni ile ölüyü diriltme imka­nını bana bahşeden, beni temizleyen, arındıran

ve göğe yükseltip kâfirlerden kurtaran, beni ve annemi şeytandan koruyan ve bize karşı şeytana fırsat vermeyen Allah'a haınd olsun.'

Muhammed sallaîlahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Hepsi Rabbini sena etti. Ben de Rabbİmi sena ediciyim, şöyle: Hamd, beni âlemlere rahmet, tüm insanlığa müjdeci ve uyarıcı olarak gönderen, bana içinde her ğe-yin açıklaması bulunan Kur'ân'ı indiren, üm­metimi ümmetlerin en iyisi, vasat (orta) bir ümmet kılan, dünyada son olmalarına rağmen ahirette en önde yapan, göğsümü açan, yükü­mü sırtımdan indiren, sanımı yükselten, beni ilk ve son kılan Allah'a mahsustur.' İbrahim dedi ki: 'İşte Muhammed bunlarla size üstün kılınmıştır.'

Sonra ona üzerleri kapalı üç kap getirildi, önüne bir kap sürüldü ve denildi ki: 'İç, için­de su bulunmaktadır!" Sonra içinde süt bulu­nan diğer bir kap verildi. Doyuncaya kadar ondan içti. Sonra ona içinde şarap bulunan kap sunuldu; şöyle dedi: 'Artık içmem, doydum.'

Doğru yaptın çünkü o, senin ümmetine ya­saklanacaktır. Eğer içseydin, sana ümmetin­den pek az insan tâbi olacaktı.' denildi. Sonra onu alıp göğe çıkardı...'

Devamı Katâde hadisinin benzeri bir riva­yettir. Ayrıca onda şöyle geçmektedir:

"Ademin sağında güzel koku çıkan bir ka­pı; solunda ise kötü koku çıkan bir kapı bulun­maktaydı. Sağdaki kapıya baktığında gülüyor, soldakine baktığında ağlıyordu. Dedi ki:

'Ey Cibril, bu nedir?' Cevap verdi: 'Baban Adem'dir; sağındaki kapı cennet kapısıdır. Zürriyetinden oraya girecekleri görünce gülü­yor. Solundaki kapı cehennem kapısıdır; zür­riyetinden oraya girecekleri görünce ağlıyor.'

(Bu rivayette) İbrahim hakkında şöyle de­di: 'Cennet kapısında başına ak düşmüş kürsü üzerinde bir adam gördü. Yanında yüzleri ka­rarmış bazı insanlar gördü. Kalkıp 'Nimetul-lah' denilen bir nehre girdiler, yıkanıp çıktılar, siyah renklerinden biraz gitti. Sonra 'Rahme-tullah' denilen diğer nehre girdiler, yıkanıp çık­tılar, siyah renklerinden bir miktar daha gitti.

Sonra başka bir nehre daha girdiler. Ce-nab-ı Hakk'ın:

'Rableri onlara tertemiz bir su içirdi' kav­linde (Dehr, 21) anlatılanlar bunlardır, yıka­nıp çıktılar siyah renklerinden bu nehirlere girmemiş arkadaşlarının renklerinden tama­men arındılar. Dedi ki: 'Ey Cibril, bu nedir?' Cevap verdi: 'Bu, baban İbrahim'dir, Yeryü­zünde saçı ağaran ilk insan odur. Bu beyaz yüzlülere gelince, bunlar imanlarına şirk ka­rıştırmayan kimselerdir. Bunlar İse iyi amelle­rine kötü amellerini karıştıranlardır. Tevbe et­mişler, Allah da tevbelerini kabul etmiştir.'

Sonra, kökünden kokmayan su tadı değiş­meyen süt, içenlere lezzet veren şarap ve safı bal nehirleri akan Sidre'ye vardılar.

Bu Sidre (öyle bir ağaç)dır ki, bir süvari gölgesinde yetmiş yıl yürür de yine katede-mez onu. Onun bir yaprağı tüm yaratıkları gölgeleyebilir.

Onu nur ve melekler bürür. 'Sidre'yi bürüyen bürüdü' kavl-i celîlinde (Necm, 16) anla­tılan budur.

Allah Teâla ona buyurdu ki: "İste, istedi­ğin sana verilecektir.'

Cevap verdi: 'Sen Ibrahimi dost edindin, Musa ile konuştun, Davud'a büyük bir haki­miyet verdin, demirleri ona yumuşattın, dağ­ları onun emrine verdin. Süleyman'a da bü­yük bir hakimiyet ihsan ettin. Ona, cinleri, İn­sanları, şeytanları ve rüzgârı musahhar kıl­dın. İsa'ya Tevrat ile incil'i öğrettin, ona kör­leri ve hastalarını iyileştirme İmkan ve yete­neğini bahşettin.'

Allah Teala buyurdu:

'Seni de dost ittihaz ettim, Tevrat'ta şöyle yazılıdır: 'Muhammed Rahman'ın sevgilisi­dir.' Sonra seni tüm insanlığa gönderdim. Ümmetini ahirette Önde dünyada son ümmet eyledim. Senin benim kulum ve Resulüm ol­duğuna tanıklık edinceye kadar onların hutbe­si olmaz. Yaratılış itibariyle ise ilk, gönderiliş itibarıyla seni son kıldım. Senden önce hiçbir peygambere vermediğim Seb-i Mesâni'yİ sa­na verdim. Senden önce hiçbir peygambere vermediğim Bakara sûresinin sonlarını Arş'm altındaki hazineden sana verdim. Seni hem ilk, hem sonuncu kıldım."

(Hadisin devamında) namazın farz edilişi­ni, Musa'ya müracaatını ve onar onar indirile­rek beş vakit namazın farz kılınışını anlattı."

[Bezzâr.]

8447- Şeddâd bin Evs radiyallahu anh'-dan:

Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü! Nasıl isrâ yaptın?" Şöyle buyurdu:

"Mekke'de ashabıma yatsı namazni kıl­dırdım. Cibril bana merkepten büyük katır­dan küçük beyaz bir hayvanla geldi. Hayvan bana karşı huysuzlaştı. Kulağını tutup büktü ve beni üstüne bindirdi, ilerledim, nihayet hurmalık bir yere vardık. Bana ' Haydi in!' de­di, indim.

'Namaz kıl!' dedi; kıldım. Sonra tekrar bindim, yürüdük; dedi ki:

'Nerede namaz kıldığını biliyor musun?'

'Allah en iyi bilendir' dedim.

'Yesrib (Medine)de namaz kıldın' dedi.

Sonra yürüdük, beyaz bir yere vardık. 'İn!' dedi, indim. 'Namaz kıl!' dedi, kıldım. Sonra tekrar bindim yürüdük; dedi ki:

'Nerede namaz kıldığını biliyor musun?' 'Allah en iyi bilendir' dedim. Namaz kıldığın bu yer: 'Medyen'dir. Musa'nın ağacının di­binde namaz kıldın' dedi. Sonra yürüdük, ni­hayet 'İn!' dedi, indim; 'Namaz kıl!' dedi; kıldım. Sonra binip, ilerlemeye başlayınca sordu:

'Nerede namaz kıldığını biliyor musun?'

'Allah en iyi bilendir' diyerek cevap verin­ce, söyle dedi:

'İsa'nın doğum yeri olan Beyt-i Lahm'da kıldın.'

Sonra yürüyüp gittik, nihayet şehre girdik. Mescidin kıblesine varıp hayvanı bağladı. Mescide girdi. Ben namaz kıldım, iki tabak getirildi." Benzeri rivayet.

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Sonra beni götürdü. Şehirdeki bir vadiye vardım. Baktım cehennem çarşaf gibi açılmaya haşla­dı." Dedik ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Nasıl buldun?"

"... gibi" dedi -Bir şey söyledi, fakat (benzettiği şeyi) unuttum gitti-. Sonra Kureyş kâfirlerine, falan falan yerde rastladım. De­velerini kaybetmişler. Kendilerine selâm ver­dim. Birbirlerine şöyle dediler: 'Bu Muham-med'in sesidir.' Sonra sabahtan önce, Mek­ke'de ashabıma geldim.

Ebû Bekr gelip şöyle dedi:

'Bu gece nerdeydin? Seni yerinde aradık, bulamadık.'

'Bu gece Beytü'l-Makdis'e gittim.' Şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Orası bir aylık yol­dur anlat bana!'

'Hemen aradaki perde açıldı, sanki orası­nı gözlerimle görür gibi oldum; ne sordular-sa tereddütsüz cevap verdim, gördüklerimi bir bir anlattım.'

Ebû Bekr: 'Senin Allah Resulü olduğuna şehadet ederim' dedi.

Müşrikler ise: 'İbn Ebî Kebşe'nin oğluna bakınız ne diyor? Bu gece Beyt-i Makdis'e gidip döndüğünü iddia ediyor' dediler.

Buna şu cevabı verdi:

'Evet, gittim, hatta gelirken falan yerde kervanınıza rastladım. Bir develerini yitir­mişlerdi. Onlar falan yerde konaklayacaklar, falan günde burada olacaklar. Üstünde kıl­dan siyah bir örtü ve iki siyah çuval olduğu halde, önlerinde bir deve bulunacak.' Dediği o gün gelince, herkes dışarıya çıkıp kervanın gelmesini beklemeye koyuldu. Öğlene doğru önlerinde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in vasfettiği deve olduğu halde kervan çıkageldi."

[Bezzâr ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de teyyin bir senedle]

8448-  Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve M. el-Ke-btr'de Taberânî rivayet etliler:

Onda şöyle geçmektedir: "Burak bir dağla karşılaştığı zaman arka ayaklarını (havaya) kaldırıyordu, dağdan aşağı inerken de ön ayaklarını (havaya) kaldırıyordu." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Beytü'l-Makdis'te peygamberlere namaz kıldırdı."

8449- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben otururken aniden Cibril gelip iki omuzum arasına (sırtıma) vurdu, hemen kalk­tım. Bir ağacın yanına vardım. Üstünde kuş kafesi gibi iki şey vardı, birine Cibril, öbürü­ne de ben oturdum ve uyudum. Yükseldim, öy­le ki ufuklar adeta bir araya gelmişti. Hep et­rafı seyrediyordum, göğe değmek isteseydim rahatlıkla değerdim. Cibril'e bir baktım ki sanki yere serilmiş bir hasır gibi (kanatlarıy­la yere dokunuyor), Allah'ı onun benden da-

ha iyi bildiğini o zaman anladım. Gök kapıla­rından bir kapı açıldı. En büyük nuru gör­düm. Hicabın altında da inci ve yakut parıltı­sı vardı. Allah o anda bana dilediği kadar vahyedeceğini vahyetti." (Bezzâr ve Mu'cemu'l-Evsat.]


8438- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 6/1, IV, 77-8, tamamı; enbiyâ 22/2, IV, 125; 43, IV, 137-8; menâkıbu'l-Ensâr 42, IV, 248-50, tamamı), Müslim (îmân 264-5, s. 149-51), Tirmizî (3341) ve Nesâî (salât 1, I, 217-8), Katâde an Enes an Mâlik b. Sa'saa asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8439- Bu rivayeti Buhârî (menâkıb 42/2, IV, 168; tevhîd 37/3, VIII, 203-4; daha uzun bir metinle) ve Müslim (îmân 262, s. 148), Sül. b. Bilâl an Şerîk b. Abdillah b. e. Nemir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Buhârî'ye aittir.

8440- Bu rivayeti Müslim (îmân 259, s. 145-7), Sâbit an Enes asl-ı senedi ile ve lafız Müslim'e ait. Ayrıca Nesâî (salât 1/2, I, 221-3), Amr b. Hişâm an Mahled an Saîd b. Abdilazîz an Yezîd b. e. Mâlik an Enes senedi ile tahrîc ettiler.

8441- Bu hadisi Buhârî (hac 76/1, II, 167; enbiyâ 5, IV, 106) ve Müslim (îmân 263, s. 148), ez-Zührî an Enes an Ebî Zer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8442- Bu hadisi Müslim (îmân 279, s. 157), Tirmizî (3270) ve Nesâî (salât 1/4, I, 323-4), Mâlik b. Miğvel ani'z-Zübeyr b. Adî an Talha b. Musarrif an Murreti'l-Hemedânî an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8443- Bu hadisi Tirmizî (3132), Ya'k‍b b. İbr. an Ebî Sümeyle ani'z-Zübeyr b. Cünâde an İbn Büreyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8444- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 41, IV, 247-8; tefsîr İsrâ 3/2, V, 224-5), Müslim (îmân 276, s. 156) ve Tirmizî (3133), ez-Zührî an Ebî Seleme an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8445- Bu hadisi Ahmed (I, 309), Taberânî (Mu'cemu'l-Kebîr 12782; Mu'cemu'l-Evsat I, 136 b) ve Bezzâr (56), Avf an Zürâre b. Evfâ an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Heysemî'ye göre Ahmed'in ricâli Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ I, 65).

8446- Bunu Bezzâr (55), Muh. b. Hassân an Ebî'n-Nadr an Ebî Ca'fer er-Râzî ani'r-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âliye ev-gayrîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir. Ancak isnâdının dikkati çeken kısmı şöyledir: "er-Rebî' b. Enes an Ebî'l-Âliye ev-gayrihî". Buna göre isnâdına "cehâlet" karışmıştır (Mecma‘ I, 72).

8447- Bu hadisi Bezzâr (53), Abdullah b. Ah. b. Şebb‍ye an İsh. b. İbr. el-Hımısî an Amr b. el-Hâris an Abdillah b. Sâlim ani'z-Zebîdî ani'l-Velîd b. Abdirrahman an Cübeyr b. Nüfeyr an Şeddâd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre İshâk b. İbr. b. el-Alâ ihtilâflı bir râvidir (Mecma‘ I, 74).

8448- Bunu Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî, M. el-Kebîr'de, İbn Mes'ûd'dan tahrîc ettiler. Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ I, 74).

8449- Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ I, 75).

Bezzâr'ın (58) isnâdı şöyledir: Seleme b. Şebîb an Saîd b. Mansûr ani'l-Hâris b. Ubeyd an Ebî İmrân el-Cevnî an Enes.


Bilal2009
Sat 13 July 2019, 10:54 am GMT +0200
Esselamu aleyküm Rabbim bizleri Peygamberimiz in yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun