- İslamın Zuhurunda melein tutum ve davranışları 2

Adsense kodları


İslamın Zuhurunda melein tutum ve davranışları 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sat 30 April 2011, 12:22 pm GMT +0200
İslamın Zuhurunda melein tutum ve davranışları 2

1. Ebû Cehil (2/624),
 
Asıl adı: 'Amr b. Hişâm b. el-Muğîratü'1-Mahzûmî el-Kuraşî olan Ebû Cehil’in, câhiliye devrindeki lakabı Ebü'l-Hakem'dir.

Anasına nispetle, "İbnü'l-Hanzala" da denirdi. Sonradan Peygamberimiz ona, Ebû Cehil lakabını takmış ve artık öyle anılır olmuştur.

Peygamber Efendimiz s.a.v.'in: "-Her ümmetin bir firavunu vardır. Bu ümmetin firavunu da Ebû Cehil'dir" dediği bu hak düşmanı; câhiliye devrinde Kureyş'in, Seyyîd, kahraman ve dâhilerinden biri idi. Mekke Eşrafı arasında Peygamberimizin en şiddetli muhalifidir. Bedir'de öldürülmüştür.[365]

 2. Ebû Leheb (2/624)
 
Asıl adı: 'Abdül 'Uzzâ b. 'Abdilmuttalib b. Hişâm'dır. Câhiliye devrinde Kureyş'in yiğit eşrafından çok zengin ve zorba biri idi. Kardeşinin oğlu Hz. Muhammed s.a.v. tebliğ ettiği için hırs ve hasedine mağlup olup kibirlenerek İslâm'a girmemiş ve daha ilk günlerden itibaren O'nun düşmanı kesilmiştir. Hac mevsimlerinde Peygamberimizin ardı sıra giderek tebliğin tesirini kırmak için: "-Muhammed yalancıdır, sizi atalarınızın dininden döndürmek istiyor, sakın inanmayın..." derdi. Peygamberimize son derece düşmanlığı ile tanınan Ebû Leheb, O'na eziyet için, Ebû Süfyân'ın kız kardeşi olan karısı Ümmü Cemîl ile kapısı önüne diken ve pislikler atacak kadar düşük bir seviyeye inmeyi bile göze almıştı. Tebbet Sûresi bu ikisi hakkında inmiştir.[366]

 3. EbûSüfyân (31/652)[367]
 
Asıl adı: Sahr b. Harb b. Ümeyye b. 'Abdişşems b. 'Abdimenâf b. Kusayy el-Kuraşî, el-Emevî, es-Sahâbî'dir.

Mekke'nin fethine kadar, Peygamberimize düşman olan bütün eşrafa bu konuda önderlik yapmıştır. Câhiliye devrinde Kureyş'in en büyük zenginlerinden, seyyidlerinden biri ve aynı zamanda sancakları olan Ukâb'ın muhafızı idi. Büyük ticâret kervanlarının defalarca sevk ve idare etmiş, Mekke'nin ileri gelen bir çok tüccarı gibi, zuhur ettiği ilk günlerden beri İslâm'ın amansız bir düşmanı olmuştur.

Mekke'nin fethinde îmân eden Ebû Süfyân bilâhare; Huneyn, Tâif ve Yermûk savaşlarına müslümanların safında iştirak ile üstün gayretler  sarf etmiş,  bu  arada  iki  gözünü  de  kaybedip  kör olmuştur.[368]

 4. Velîd b.Muğîre (l/622)
 
Asıl adı: Velîd b. Muğîre b. 'Abdillah b. Amr b. Mahzûm'dur, Künyesi: Ebû 'Afcdişşems olan bu kendini beğenmiş, meşhur İslâm kumandanı Hâlid b. Veiîd (21/642)'in babasıdır. Ona; "reyhânetü Kureyş, el-Velîd fî kavmini" ve Kureyş'in bütününe denk mânâsına gelen " 'İdl" de denirdi. Çünkü bütün Kureyş, Kabe Örtüsü'nü yenisi ile değiştirebilirken o, bunu yalnız yapabiliyordu.

Câhiliye devrinin ünlü hakem(kâdı)lerinden biri olarak bilinen bu din düşmanı, İslâm'ın ve Peygamberimizin sayılı düşman ve alaycı(müstehzî)lardan biridir. Kendisi varken Hz. Muhammed s.a.v.'in Peygamber olmasını, o sakat mantığına bir türlü sığdıramayıp şöyle derdi: "-Kureyş'in asilzadesi ve büyüğü ben ve Sakîf in reîsi Ebû Mes'ûd gibi, Mekke ve Tâif ülkelerinin ululan bir yana bırakılıp Muhammed'e vahiy nasıl gelirmiş?", el-Müddessir Sûresi'nin 11-26. âyetleri onun hakkında inmiştir.[369]

 5. Utbe b. Rabî'a (2/624)
 
Câhiliye devrinde Kureyş'in en yüksek reislerinden biri olan Utbe b. Rabî'a b. 'Abdişşems'in künyesi; Ebû'l-Velîd idi. Ebû Tâlib ve Utbe'den başka, Kureyş içinde, zengin olmadığı halde; re'y, ilim, fazilet ve dinleyenleri tesîr altında bırakan bir hitabete sahip olmakla, bu makama lâyık görülmüş hiç bir kimse yoktur. Bedir'de Kureyş ordusuna kumanda etmiş ve bu savaşta Hz. Hamza (3/623) tarafından öldürülmüştür. Utbe'nin kızı ve Ebû Süfyân'm karısı olan Hind'i, Uhud savaşında, Hz. Hamza'nın ciğerini çiğneyecek kadar bir intikama sevk eden şey bu hâdise olmuştur.[370]

 6. Şeybe b. Rabî'a b.' Abdişşems (2/624)
 
Utbe'nin kardeşi olan Şeybe, Câhiliye devri Kureyş ileri gelenlerinden biridir. Bedir savaşında müşrik ordusuna yedirmek için dokuz deve kestiğine göre Mekke zenginlerinden de biridir. Künyesi; Ebû Hâşim idi.[371]

 7. Nadr b. Haris (2/624)
 
Nadr b. Haris b. Alkame b. Kelde b. 'Abdimenâf; Kureyş'in 'Abdüddâr boyuna mensuptur. Künyesi, Ebû Kâid idi. Câhiliye devri Kureyş kahramanı, ileri gelen ve İbnü İshâk'ın (151/768) dediği gibi şeytanlarından biri idi.    Bedir'de Kureyş'in sancaktarlığını yapmıştır. Peygamber Efendimiz s.a.v.'i alaya alan, tekzip eden ve O'na eziyet edenlerin içinde çok ileri gidenlerden biridir. Acem hikâye ve masallarını öğrenmiş, Yahudi ve Hıristiyanlardan nübüvvet ve bi'setin yakın olduğu hakkında bilgiler edinmişti. Bu sebeple de: "-Eğer bize ilâhî bir uyarıcı gönderilirse ümmetlerin içinde en doğrusu muhakkak biz olacağız..."[372] âyet:i kerîmesi ile hikâye edilen sözleri söylemeye başladı. Ayrıca En'âm Süresindeki 109. ve daha başka bir çok âyetin onun hakkında indiği söylenir. Yukarıda mealini zikrettiğimiz âyette belirtildiği gibi, Peygamber gelirse inanacağını söylemesine rağmen kibirlenerek belki de beklenen Peygamberliğin kendisine gelmediğinden dolayı inanmamış ve bununla da kalmayarak Hz. Muhammed s.a.v.'in amansız bir düşmanı olmuştur.[373]

 8. Ukbe b. Ebî Mu'ayt (2/624)
 
Câhiliye devrinde Kureyş önderlerinden biridir. Peygamber Efendimiz s.a.v. ile müslümanlara çok eziyet etmiştir. Namaz kılarken Peygamberimizin üzerine bir devenin sakatatını atan odur. Yine bir seferinde Peygamberimiz secdede iken mübarek enselerine öyle şiddetle basmıştı ki gözlerinin yere aktığını sanmıştı.[374]

 9. Esved b. 'Abdeyeğûs (H.Ö. 1/621)
 
Esved b. 'Abdeyeğûs b. Vehb b. 'Abdimenâf b. Zühre, Peygamberimizin dayısı oğludur. Peygamber Efendimiz s.a.v.'e pek çok alay eden Esved, âyette geçen müstehzimden[375] biri olduğu müfessirlerce beyân edilmektedir. Peygamber Efendimiz s.a.v.'i görünce "-Bugün gökten ne getirdin!?" veya buna benzer daha başka   sözlerle   alay etmeye başlardı. Fakir ve himayesiz müslümanları görünce de, arkadaşlarına: "- Bakın! Bakın! İşte bunlar Kisrâ ve Kayser'in ülkelerini zapt edip yeryüzünün hâkimleri olacaklarmış!" diyerek alay edip onları tahkire kalkışırdı. Rivayete göre, sıcak bir gün evine dönerken yüzü simsiyah kesilmiş, ailesi de onu tanıyamayıp bir yabancı sandığından içeri almamış, böylece sıcak ve susuzluktan kavrulup ölmüştür.[376]

 10. Esved b. Muttalib (2/624)
 
Esved b. Muttalib b. 'Abdil'uzza b. Kusayy'ın künyesi; Ebû Zem'a olup Kureyş'in ileri gelen eşrafından biridir. Esved b. 'Abdilmuttalib de diğer arkadaşları gibi, Peygamberimizle kaş-göz işareti ve âdiyâne sözler kullanmakla alay ederdi. Toplumu da îmân etmekten  alıkoymak  için  aşırı  propagandalar  yapmaktan   geri durmazdı.

"Muhakkak onlar, kendi günahları ve o günahlarla beraber daha bir çok (saptırdıkları kimselere ait) günahları yüklenecekler ve şüphe yok ki, (Allah'a ve Peygamberine) iftira ettikleri şeylerden Kıyamet günü onları sorumlu tutulacaklardır."[377] âyet-i kerimesinin o ve onun gibiler hakkında indiği rivayet edilmektedir.

Bedir savaşında, İslâm'a düşman olan diğer Kureyş asilzadeleri gibi katledilerek cezasını bulmuştur.[378]

 11. 'As b. Vâil (1/623)
 
Kureyş'in Sehm boyuna mensup olan As b. Vâil, meşhur İslâm kumandanlarından Amr b. As'in babasıdır. İslâm ve Peygamberimizle alay etmesi ve düşmanlığı ile meşhur olanlardan biri de budur.

Peygamberimizin oğlu Kasım (bazı rivayetlere göre: 'Abdullah)[379] öldüğünde, As b. Vâil O'na "ebter" demiş ve Kevser Süresindeki son âyet bu sebeple nazil olmuştur.

As b. Vâil'in Mekkeliler arasında ayrı bir kıymeti ve şerefi vardı. Fakat bu üstünlük ve saygınlığını ihtikâr ve kötü işlerde kullanmaktan geri durmazdı.[380]

 12. Haris b. Kays
 
Daha çok Haris b. Tulâtile diye anılan Hâris'in asıl adı; Haris b. Kays b. Adiyy b. Sehm'dir. Lakabı; İbnü'l-Gâytala idi. Mâlik b. Tulâtile diye de meşhurdur. Bazı kaynaklar ise Mâlik b. Tulâtile'nin başka biri olduğunu, İbnü'l-Gaytala lakaplarının müşterek oluşundan aynı şahıslarmış gibi göründüğünü kaydederler. Her iki ihtimâlde de bizim için önemli olan, anılan şahıs veya şahısların Peygamberimizin düşmanları arasında zikred ilişidir.

Câhiliye devrinde Kabe'yi ziyaret edenlerin putlara hediye ettikleri eşyaların muhafızı (Emvâlu'l-Muhaccera) ve hükümet işlerini yürütmek ile görevli idi. Peygamber Efendimiz, müstehzilerden biri olan bu mel'ûnun şerrinden Allah'a sığınırdı. "Muhammed, ashabını aldatıp öldükten sonra dirileceklerini söylüyor. Halbuki Allah'a yemin olsun ki bizi, zamandan başkası helak etmiyor." derdi. Ölümü hakkında değişik rivayetler vardır;[381]

 13. Ebû Uhayha (2/624)
 
Sa'îd b. Âsi b. Ümeyye b. 'Abdişşems b. 'Abdimenâf, Câhiliye devrinde Ümeyye Oğullarının asilzadelerinden biridir. Mekke'de her kes ona saygı duyardı, öyle ki, başına bir sarık taktığı zaman hiç kimse aynı renkte bir sarık takmazdı. Bu sebeple toplumdaki bu üstün mevkiinden kinaye Ona, "Ebû't-Tâc, Zü'1-İsâbe, Zü'l-îmâme" gibi lakaplar takılırdı. İlk anlarda Peygamberimize karşı ılımlı hareket edenlerdendi. Fakat bunu duyan Nadr b. Haris; "-Duyduğuma göre Muhammed hakkında iyi şeyler söylüyormuşsun. Tanrılarımızı kötüleyip atalarımızın cehennemde olduğunu, kendisine tâbi olmayanların da cehennemi boylayip azaba uğratılacağını iddia ettiği halde sen böyle nasıl söylersin!?"[382] diyerek Onu tenkit etti. Bunun üzerine eskiden söylediklerini terk edip o da Peygamber Efendimizin amansız düşmanları arasına katıldı. Bu hareket Kureyş'in moralini bir hayli yükselttiği için Nadr gidip Ona teşekkür etti.[383]

 14. Ümeyye b. Halef  b. Vehb (2/624)
 
Lüeyy Oğullarından olan Ümeyye, Kureyş'in Cumah boyundan ve Câhiliye devrinin zorba asilzadelerinden biridir. İslâm'ın ilk günlerinde Bilâl-i Habeşî (20/640)'ye çeşitli işkenceler yapmakla meşhurdur. Peygamber Efendimiz s.a.v.'e karşı tertip edilen bir çok olaylarda kardeşi ile beraber anılan bu mel'ûn hakkında Hümeze Sûresi'nin indiği rivayet edilir.[384]

 15. Übeyyb. Halef (3/625)
 
Kardeşi gibi Peygamberimize düşmanlıkta meşhurdur. Bir gün eline çürümüş kemik parçalarını alıp ufalttıktan sonra; "-Rabbinin, bu kemiği diriltip tekrar yaratacağını iddia ediyorsun ha!?" demişti. Ebû Mu'ayt ile arkadaşlıkta o derece ileri idiler ki aralarından su sızmazdı. Ebû Mu'ayt'm bir gün Peygamber Efendimiz s.a.v.'in meclisine oturup Kur'ân dinlediğini duyunca; "..-Muhammed'in yüzüne tükürüp hakaret etmezsen seninle hiç konuşmayacağım." Diyerek arkadaşının İslâm'a düşmanlığını körüklemiştir.

Uhud Savaşı'nda Peygamber Efendimiz s.a.v.'i öldürmek niyetiyle attığı harbesi ile Peygamberimiz tarafından öldürülmüştür.[385]

 16. Münebbih b. Haccâc (2/624)
 
Münebbih b. Haccâc es-Sehmî; Câhiliye devri Kureyş eşrafı ve zındık (dinsiz)larından biri idi. Taîme b.   Adiyy'in arkadaşı olan Münebbih, Bedir savaşına Onunla birlikte katılıp ordunun iaşesi için on deve kesmiştir. Peygamber Efendimiz s.a.v.'e; "-Allah, senden başka gönderecek birini bulamadı mı? Zira bu civarda senden daha yaşlı, bu işe daha uygun bir çok kimse var. Eğer sen yalancı değilsen bir melek getir de senin doğruluğuna şehâdet edip sana destek olsun." derdi. Bir mecliste Peygamberimizin adı geçince O'nun için: "-Getirdiklerini Ehl-i Kitâb'tan öğrenen mecnun bir mu'allim!.." derdi.[386]

 17. Nübye b. Haccâc (2/624)
 
Kardeşi gibi Câhiliye devri Kureyş ileri gelenlerinden ve İslâm'a düşman olanlarından biridir. Kabe'yi ziyarete gelenleri müslüman olmaktan caydırmak için, Mekke'nin giriş yollarını tutan grup (Muktesimûn)'un içinde yer alırdı. Hemen hemen İslâm'a karşı tertip edilen bütün olaylarda kardeşi ile beraber adını görmek mümkündür.[387]

 18. Tu'ayme b.'Adiyy (2/624)
 
Tu'ayme b. 'Adiyy b. Nevfel b. 'Abdimenâf in künyesi, Ebû Reyyân olup Câhiliye devri Kureyş liderlerinden biridir. Peygamberimizi tekzip, alay ve eziyette arkadaşlarından geri kalmamıştır. Münebbih'in işret arkadaşıdır. Bedir'de esir edilip Peygamberimizin emriyle katledilmiştir.[388]

 19. Rukâne b. 'Abdi Yezîd
 
Rukâne b. 'Abdi Yezîd b. Hâşim b. Muttalib b. 'Abdimenâf, Kureyş'in en güçlü ve kuvvetlilerinden biri olan Rukâne de Peygamberimize düşmanlıkta aşırı gidenlerdendi. Tenha bir yerde Peygamberimize tesadüf ettiği bir gün: "-Eğer beni yenersen sana inanırım" dedi. Fakat ard arda üç defa yenildiği halde yine inanmadı. Bir rivayete göre ise bir mucize daha görmek için; Peygamber Efendimizden bir ağaç çağırıp yanlarına kadar getirtmesini ister. Ağaç gelip tekrar yerine gider, ama buna rağmen inanmaz ve der ki: "-Sen dünyadaki sîhirbazlann en bilginisin, böylesini ne gördüm, ne de duydum". Aynı şeyleri Mekke'deki bütün arkadaşlarına anlatır ve Peygamberin sihirbaz olduğunu ilân eder.[389]

 20. Hakem b. Ebi'l-Âs (32/652)
 
Hakem b. Ebi'l-Âs b. 'Abdişşems el-Kureşî el-Emevî es-Sahâbî'nin lakabı; "Tarîdu Rasûlillâh"dir.

Peygamber Efendimiz s.a.v.'i düşmanlarına karşı küçümsemek ve gülünç duruma düşürmek için ağzını burnunu eğerek bazı taklitler yapardı.

Mekke fethinde müslüman olduğunu açıkladı ise de eski hareketlerini terk etmedi. Hatta bir rivayete göre, gizlice dinlemek vb. yollarla elde ettiği Peygamberimize ait sırları ifşa ederdi. Belâzûrî (279/892)'deki bir rivayete göre ise; Peygamber Efendimiz s.a.v. hanımlarından birinin odasında iken, bir yolunu bulup aniden kısa bir mızrağı veya tarağa benzer bir demir parçasını üzerine fırlatmıştır. İsabet etse idi gözünün çıkabileceği bu saldırıdan, peygamberimiz güçlükle kurtulabilmiştir. Bu ve diğer hareketleri yüzünden Taife sürüldü ve bu sebeple ona; "Tarîdu Rasûlillâh" lakabı takıldı.

Hz. Osman (35/655) r.a. halîfe olunca Medine'ye gelmesine müsaade etti. "Hz. Ebû Bekir (13/634) ve Hz. Ömer (23/644) r.a.'ların yapmadığını nasıl yaptın?" diyenlere Hz. Osman: "O'nun hakkında Peygamber Efendimiz s.a.v.'den şefaat istemiş ve bu konuda bana vaatte bulunmuştu. Şimdi ben O'nun va'dini yerine getiriyorum." diye cevap verirdi.

Hakem b. Ebi'l-Âs, Hz. Osman'ın hilâfeti zamanında vefat etmiştir.[390]

Kureyş'in bu uluları aşırı bir kin ve düşmanlıkla İslâm'a karşı çıkıyor, Hz. Muhammed s.a.v. ve O'na inanan himayesiz kimselere her fırsatta eziyet ediyorlardı. Bunların dışında nispeten daha ılımlı hareket edenler de şunlardır:

21. Züheyr b. Ebî Ümeyye (2/624),

22.  Ebû'l-Buhterî b. 'Âs b. Hişâm b. 'Abdi'1-Uzzâ b. Kusayy (2/624),

23.  Mut'im b. Adiyy b. Nevfel b. 'Abdimenâf, künyesi; Ebû Vehb (2/624),

24. Hars b. Âmirb. Nevfel b. 'Abdimenâf.

Bu dört kişi, Peygamberimizi tekzip ettikleri ve O'na düşman oldukları halde, akrabalık duygularının baskısı ile, iktisadî ablukaya daha fazla dayanamayıp antlaşmaya ait sahîfeyi, Ebû Cehil'e rağmen yırtmışlardır. Ayrıca Mut'im b. Adiyy, Tâiften dönen Peygamberimizi, Mekke'ye girmek, Kabe'yi tavaf etmek ve tebliğ yapabilmek için himayesine almıştır. Fakat bu iyi hareketlerine rağmen O'na İslâm'a girmek nasip olmamıştır.

25.  Abdullah b. Ebî Ümeyye. Sonradan müslüman olmuş ve Tâif muhasarasında şehit olmuştur (8/624).

26. Ebû Kays b. Fakihe b. Muğîre

27. Ahnes b. Şerîk es-Sekafî,

28. Ebû'l-Esda el-Hüzelî

29. Hübeyre b. Ebû Vehb b. Mahzûmî

30. Sâyib b. Ebî Sâyib (2/624),

31. Esved b. Abdilesed b. Hilâl el-Mahzûmî (2/624),

32. Adiyy b. Hamrâ' el-Huzâ'î (2/624),

33. As b. -Sa'îd b. As b. Ümeyye (2/624)[391]

 F- Medine Melei ve İslam
 
Medine'de dinleri ve ırkları birbirinden ayrı olan iki ayrı toplum vardı. Bunlardan Arapları oluşturan Evs ve Hazrec kabîleleri eskiden beri karşılıklı rekabet halinde olduklarından zaman zaman savaşlara girip birbirlerine mal ve can yönünden büyük kayıplar verdirirlerdi. Böyle anları fırsat bilip güçlü duruma geçen Yahudiler ise şımarıp onlara hâkim olmak isterlerdi.

Hicretten bir veya iki sene önce bu iki kardeş kabile arasında "Yevmü Bu'âs" diye meşhur olan büyük bir savaş patlamış ve her iki tarafın önde gelen kişileri maktul düşmüştür.[392] Buna rağmen kesin galibiyet sağlanamadığından bir barış ortamı da oluşturulamamıştı. Bu arada Hazrec kabilesinden bir grup, Evs aleyhine yardım sağlanması için, Kureyş'in desteğini temîn etmek maksadıyla Mekke'ye heyetler göndermişti. İşte bu heyetlerden biri ile Peygamberimiz görüşmüş ve onlara İslâm'ı duyurmuştu. Hatta içlerinden bir genç, "-Bu mesele, gerçekleştirmek istediğimiz şeyden daha mühimdir."[393] diyerek Peygamberimizin davetine büyük bir ilgi göstermişti. Ayrıca hacc mevsimlerinde de Medinelilerden bazıları ile- Peygamberimiz görüşüp İslâm'ı onlara

da anlatmıştı.                       

Bu ilk görüşmelerden sonra yapılan ikinci ve üçüncü görüşmelerde bey'atler alınmış ve Hz. Muhammed s.a.v. Medine'ye davet edilmişti. Böylece Peygamberimizin Tâif ve Arap kabileleri içinde aradığı destek hiç beklemediği bir yerden, Allah’ın bir lütfü olarak çıkıvermişti. Az zamanda Medine'deki Arapların çoğu îmân etmiş, Hz. Muhammed s.a.v. ve O'nunla birlikte gelen Muhâcir'lere Enser olma şerefine nail olmuşlardı.

Medine'deki on seneyi aşan üstün bir gayret, arzu edilen neticeyi vermediği halde, İslâm'ın Medine'de böylesine kısa bir zamanda hüsnü kabul görmesinin sebebini ise Hz. Âişe (58/677) r.a.'ın şu sözlerinde görebiliriz:

"Bu'âs, Allah Teala'nın Resulüne (Yesrib'teki tebliğ işini kolaylaştırmak için) bahşettiği bir savaştır. Zira Rasûlullah, Cemaatleri parçalanmış ve mele'i/ileri gelenleri öldürülmüş olduğu halde Medine'ye geldi..."[394]

Bu sözlerden anlaşılıyor ki; Evs ve Hazrec arasındaki mânâsız üstünlük çekişmeleri yüzünden çıkan harplerde, riyaset hırsı vb. hissiyatın esiri olan mele'in tamamı yok olmuş, birliği ve düzeni dağılan toplum da çaresizlikler içinde kalmıştır. Her iki kabîle toplum düzenini kurmak için yine eski mele' tiplerinden birer lider adayı tespit etmişlerdi. Ama bunların öncülüğü ile, aralarında oluşturacakları huzurun, iki kabilenin kayıplarını telâfi edip tekrar güçlü duruma gelene kadar süreceğini de biliyorlardı. Çünkü bu durumda yine üstünlük duyguları alevlenecek ve kan davaları bahane edilip savaşlar sürüp gidecekti.

İşte Medine'deki her iki kabîle böylesine bir kararsızlık içinde iken Hz. Muhammed s.a.v.'in, dünyada da, âhirette de barış ve huzur va'd eden daveti onların imdadına yetişti. Çünkü İslâm'ın nihâî barış ve kardeşlik için ortaya koyduğu prensipler, o günedar düşünebildiklerinin ve duyabildiklerinin en iyisi idi. Ayrıca Mukaddes Kitapların, son peygamber hakkındaki haberini ve O'na uyanların, her kese üstün olacağını, zaman zaman Yahudilerden duymuş olduklarından ruhen böyle bir davete de hazırlıklı idiler. Böylece bu ve buna benzer hidâyet sebeplerinin tahakkuk etmesi ile Medine halkı topluca müslüman oldu.

Fakat Bu'âs harbinden sonra her iki kabilenin riyasete getirmek istedikleri, eski mele'ten pek farklı olmayan liderler bu mutlu netice karşısında hemen menfi bir tavrın içine girdiler:

Bunlardan Hazrec'in adayı Abdullah b. Übeyy b. Selûl (9/630), Hz. Muhammed s.a.v.'in bir lider olarak Medine'ye gelmesini bir türlü hazmedememiş, müslüman olduğunu ilan ettikten sonra bile çeşitli vesilelerle çektiği bu sancıları açığa vurmuştur. Yine böyle bir halet-i ruhiye içine girdiği bir günde Enser, onu mazur görmesi için Peygamber Efendimiz s.a.v.'e şöyle demişlerdi: "-Yâ Rasülallah! Ona aldırma! Ona yumuşak davran, vallahi Allah seni aramıza gönderdiği sırada kavmi, ona tâç giydirmek için boncuk diziyordu. O Seni, liderliğini elinden alan biri olarak görüyor"[395]

Evs'in adayı Ebû Âmir Abduâmr b. Sayfıy b. Nu'man ise kendi kabilesinden yüz bulamayınca, on kadar avanesi ile birlikte Mekke'ye sığındı. Mekkelilerle birlikte Hz. Muhammed s.a.v.'in aleyhine planlar kurmaya başladı. Mekke fethedildiği zaman Taife, ora halkı da İslâmiyet'i kabul edince Şam'a kaçtı ve orada kimsesiz biri olarak öldü.[396]


[365] İbnü Hişâm, a.g.e., I, 335, 337 vd., 342, 379; Belâzûrî, a.g.e., I, 28b vd.; Ziriklî, A'lâm, V, 261 vd.; İbnü'1-Esîr, a.g.e., II, 73; İ.A., IV, 15. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001:

[366] İbnü Hişâm, a.g.e., I, 380 vd., II, 10, 17, dipnot, 1; İbnü'1-Esîr, II, 70; İbnü Sa'd, a.g.e., I, 216; Belâzûrî, a.g.e., I, vr.: 27a, 29b vd.; Ziriklî, A'lâm, IV, 134 vd.; İ.A., IV, 34 vd. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 114.

[367] Ebû Süfyân, Mekke'nin fethinde müslüman olarak geç de olsa ashabın arasına katılmış ve böylece geçmiş günahlarının affedildiğine inandığımızdan, aslında bu listede yer almaması gerekirdi. Ancak konuyu isim açısından değil de, hadîse açısından ele alırsak mesele haklılık kazanacaktır. Şöyle ki: Riyaset ve zenginlik gibi dünyevî menfaatlere bağlılığın, insanların içindeki bu tiplerin görüş ve basiretlerini nasıl bağladığını en güzel bîr şekilde bu tipte görebiliyoruz. Bundan da daha önemlisi dünyevî menfaatlere bağlı olan bu tipler için, hidâyet sebepleri de ancak ihtirasla bağlı oldukları şeyin cinsinden olursa müspet netice veriyor. Ebû Süfyân'ın, Mekke'yi muhasara eden müslüman ordusunun önünde durulamayacağını gördükten ve Peygamberimizden büyük bir yekûn tutan bağış aldıktan sonra müslüman olması bunu gösterir. Hatta Mekkeli müşriklerden, Ebû Süfyân'ın evine sığınanların affedileceği ilân edilmek suretiyle O'nun riyasete olan düşkünlüğü de önere edilmiş, oluyordu. Bu hâdise bize gösteriyor ki İslâmî tebliğ metodu, bu konuya muhatap olan tiplere göre farklı olursa müspet bir netice vermektedir.

[368] Ziriklî, a.g.e., III, 288; Bustânî, Dâiratü'L-Me'ârif, II, 179 vdd.; İbnü 'Abdi Rabbih, 'İkdü'l-Ferîd, III, 314; İ.A., IV, 50 vd. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 115.

[369] Mukâtil, Tefsir, vr. 259b vb.; Îbnü Hişâm, a.g.e., I, 288 vd., 387; II, 36, 51; İbnü'l Esîr, a.g.e., II, 71 vd.; Belâzûrî, a.g.e.,I, vr. 30b. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 115-116.

[370] Zirikli, a.g.e., IV, 359; Sahîh-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih, VII, 394. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 116.

[371] Zirikli, a.g.e., IV, 359; Belâzûrî, a.g.e., I, vr. 35a. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 116.

[372] Fâtır: 35/42-43.

[373] Zirikli, a.g.e., VIII, 357; İbnü Hişâm, a.g.e., I, 320 vd., 383 vd.; Belâzûrî, a.g.e., vr. 32a; İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 73; Nüveyrî, Nihâyetü'1-Ereb fî Fünûni'l-Edeb, XVI, 219 vd.. 271 vd.. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 116-117.

[374] Zirikli, a.g.e., V, 36; Belâzûrî, a.g.e., I, 33b. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 117.

[375] Hicr: 15/95.

[376] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 50 vd.; İbnü'1-Esîr, Kâmil, II, 71; Belâzûrî, a.g.e., I, 30a; Bustânî, a.g.e., III, 669. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 117-118.

[377] 'Ankebût: 29/13.

[378] Belâzûrî, a.g.e., I, 34a vd.; İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 74 vd.; Bustânî, a.g.e., III, 671. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 118.

[379] Kâsım'ın vefât tarihi hakkında ihtilâf vardır. Bi'setten önce vefat etmiştir, diyenler olduğu gibi; Kevser Sûresi'nin O'nunla ilgili olduğunu ileri sürüp İslâm'ın zuhurundan sonra vefat ettiğini söyleyenler de vardır. Bkz.: Üsdü'l-Gâbe, IV, 377.

[380] İbnü Hişâm, a.g.e., 383, II, 34; İbnü'1-Esîr, a.g.e., II, 72 vd.; Belâzûrî, a.g.e., I, 31b vd.; Süheylî, Ravd, II, 72 vd. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 118-119.

[381] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 51; Belâzûrî, a.g.e., I, 30a, 35b; İbnü 'Abdi Rabbih, a.g.e., III ,314. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 119.

[382] Belazuri, a.g.e., I, 32a vd.

[383] Zirikli, a.g.e., III, 148; Yâkût, Mu'cemu'l-Büldân, IV, 117; Kelbî, Kitâbu'l-Esnâm, 15 vd. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 119-120.

[384] İbnü Hişâm, a.g.e., I, 383; Zirikli, a.g.e., I, 362; Belâzûri, a.g.e., I, 31b, İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 72 vd.; Belâzûri, a.g.e., 1, 31b; İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 72; Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 120.

[385] İbnü Hişam, a.g.e., I, 387 vd.; Belazuri, a.g.e., I, 31b;İbnü’l-Esir, a.g.e., II, 72, Bustani, a.g.e., II, 426 vd. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 120.

[386] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 321; Belâzuri, a.g.e., I, 33a; İbnü'l-Esîr, a.g.e., II, 73 vd.; Zirikli. a.g.e.. VIII, 221. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 120-121.

[387] İbnü'l-Esîr. a.g.e., II, 73 vd.; Belâzûri, a.g.e., I, 33a; Zirikli, a.g.e., VIII, 323. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 121.

[388] İbnü'l-Esîr, a.g.e.. II, 75; Belâzûrî, a.g.e., 35a. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 121.

[389] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 31; İbnü'i-Esîr, a.g.e., II, 75 vd.; Belâzûrî, a.g.e., I, 35b. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 121-122.

[390] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 57; Belâzûrî, a.g.e., I, 34b; Zirikli, a.g.e., II, 295. Ayrıca bkz.: Üsdü'l-Gâbe, II, 37; İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, II, 104 vdd.

[391] Bu isimlerin bir kısmını görebilmek için başta verdiğimiz kaynaklara ilâveten bkz.: Mukâtil, Tefsir, vr. 67a, 207a. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 122-123.

[392] İbnü Hişâm, .a.g.e., II, 204.

[393] İbnü Kesîr, Sîret, II, 175 vd.

[394] Buhârî, Menâkibu'l-Ensâr, I, 27, 46; Askalânî, Fethul-Bârî, VII, 83 vd.; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 61; İbnü Kesir, Sîret, II, 175.

[395] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 234.

[396] İbnü Hişâm, a.g.e., II, 235. Doç Dr. İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001: 123-126.