- İslamın sağladığı sosyal güvenlik

Adsense kodları


İslamın sağladığı sosyal güvenlik

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 18 September 2010, 01:17 pm GMT +0200
İSLÂM'IN SAĞLADIĞI SOSYAL GÜVENLİK

A. SOSYAL GÜVENLİK
1. TANIMI:

Sosyal güvenlik, cemiyeti teşkil eden fertlerin kendi iradeleri dışında uğrayacakları tehlike (risk)'lerin zararlarından kurtarılma garantisidir. Sosyal riskler mesleki, fizyolojik ve sosyo-ekonomik diye sınıflanabileceği gibi, fiziki ve iktisadi diye de, hatta daha başka bakış açılarına göre de sınıflanabilir. Türkiye'nin de taraf olduğu 1952 tarih ve 102 sayılı sosyal güvenliğin asgari normları hakkında uluslararası çalışma sözleşmesine göre sosyal riskler 1. hastalık, 2.hastalık yardımları, 3. analık, 4. sakatlık, 5.yaşlılık, 6.iş kazası olmak üzere dokuz kola ayrılmıştır. Görüldüğü gibi sosyal güvenlik deyince, kişinin maddi ihtiyaçları, ekonomik varlığının geçimine yetkili olması vb. şeyler akla gelir.

2. Özellikleri:
a. Fakirlik ve zaruret içinde bulunan insanlarla ilgilidir.
b. Tamamen iktisadi bir hâdisedir.
c. Bir devlet görevidir.
d. Sosyal güvenlik ihtiyacı âlemşümuldur.
e. Cebrîdir, talep hakkı doğurur.
f. Sosyal siyaset içerisinde bir disiplindir, işçi ve işvereni akla getirir.
3. Tarihi Gelişimi:
a. Şahsi tasarruflar ve akrabalık-komşuluk ilişkilerine dayalı yardımlaşma ve sosyal dayanışma dünyanın her tarafında bu arada Avrupa'da da sanayi devrimine kadar şöyle yada böyle fonksiyon İcra etmiş ve insanları sosyal tehlikelerin ızdırabını genel kıtlık zamanları hariç pek fazla hissetmemişlerdir. Bu tehlikeler hissedilecek boyutlarda olmadığından sosyal güvenlik içinde müesseseleşme düşünülmemiştir.
b. Osmanlı engeli ile Batıda âdeta mahsur kalan Avrupalı, Hindistan diye Amerika'yı keşfetti. Aztek ve Maya'ların hazinelerini yağmaladı. Afrikanın altın sahillerine ulaştı. Altınla beraber Siyah derili insanın yumuşak başlı, yumuşak huylu oluşunu da keşfetti. Bu sayede korkunç düzeyde para ve işgücü Amerika'ya taşındı.
c. Bu sayede sanayi devrim denecek düzeyde gelişti.
d. Sanayinin, duyduğu ihtiyacı karşılamak üzere köylüler şehirlere akın etti. Hızlı ve düzensiz şehirleşme, problemlerini de beraberinde getirdi. Feodal sistem bozuldu.
e. Akrabalık ve komşuluk ilişkileri kötüleşti.
f. Bir yönden de sanayi ile beraber hızla gelişen makineleşme hem şehirde hem de tarım kesiminde insan, gücü ihtiyacını azalttı, işten çıkarmalar çoğaldı zayıflar, yaşlılar, kadınlar, çocuklar gadre uğradılar ve işyerlerinin gaddar müessesecinin lütufkârlığından başka kapı bulamaz oldular.
g. Huzursuzluk insanları makine ile karşı karşıya getirdi (Ludizm), Fransız ihtilali patlak verdi. "İnsanlar hürdürler, diledikleri yerde çalışır, diledikleri yere gider" sloganını kullanan ihtilal, köylüleri derebeylere karşı ayaklandırdı.
h. Toplumsal baskı ve bu son hadde varan güvensizlik ortamı nihayet 1880'lerde sosyal sigortayı gündeme getirdi.
i. Diğer yönden Avrupa dışındaki dünya diyebileceğimiz İslâm dünyası bu tehlikelerden habersiz olduğu için sosyal güvenliği de müessese anlamında, düşünemedi.
j. Nihayet 1941'de Sosyal güvenlik müesseseleşti, 1948 insan haklan beyannamesiyle âlemşümul boyutları görülüp kanunlaştı. 1952'de de bugün tehlike sayılan dokuz sosyal risk sosyal sigortalar kapsamına alındı. Bu kısa özetten de anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik müessesesi, sosyal güvensizliğe bağlı, o var olduğu için ve var olduğu yerde var olan bir olgu olarak karşımıza çıkar. Güvensizlik insanca yaşamayı ve insanın varlığını bu ölçüde Batıda tehdit ediyordu, bu yüzden korunma çaresi de orada arandı.

B. İSLAM'DA SOSYAL GÜVENLİK

1. Sosyal güvenliğin hedeflediği güven duygusu İslâm toplumlarında daima var olagelmiştir. Bunu, biraz sonra göreceğimiz müesseseler yanında:
— Müslüman adamın tevhid inancı
— Ahiret inancı
— Varlığa (Allah, insan, kâinat) bakışı
— Sosyal yardımlaşma müesseseleri
*Sadaka
*Birr ve takva
*Hediyeleşme
*Karz-ı Hasen
*Faiz ve israf yasağı
*Gelir ve servet dağılımını sağlayan müesseseler büyük ölçüde kolaylaştırmakta idiler. Çünkü bunlar sosyal dayanışma ve sosyal adaleti gerçekleştiren unsurlardır. Osmanlı'daki Ahilik, Fütüvvet, Meslek loncaları hatta Tımar ve zeamet uygulamaları buna kısmi yardımda bulunmuştur.
1952'de son şeklini alan ve sosyal sigortalar kapsamını oluşturan sosyal riskler, İslâm toplumunda tehlike olarak pek hissedilmediği gibi, İslâm'ın ruhu itibarı ile bunlar aynı derecede ve her yönüyle tehlikeli görülmemişlerdir. Meselâ hastalık sadaka ile belâlar (fiziki ve iktisadi riskler) dua ile mal varlığı zekât ile... önlenir denmiş, fakirliğe abdest ve bazı sûrelerle çare önerilmiştir. İslâm'da tamamen iktisadi ve tamamen maddi bir şey olmadığı için tehlikelerle insan iradesi arasında ilişki kurulmuştur. Tehlikelerin ayrıca günahları silmesi gibi müsbet yönleri de vardır. Zenginliğin de tehlikeleri görülmüş, ondanda Allah'a sığınılmış, imâna, İslâm'a ve takvaya sarılmakla rızık bile elde edileceği ve sıkıntılardan kurtulunacağı bildirilmiştir.
2. Sosyal Güvenliği Sağlayan Müesseseler:
a. Zekat
Zekât bir sosyal güvenlik müessesi midir? Bu soruyu günümüzün bazı sosyal güvenlikçileri evet cevabını vermektedirler. Mecburi oluşu, talep hakkı doğurması bu görüşü destekler. Fakat tartışılabilir. Önce zekâtın masarifi bugün sosyal güvenliğe konu olan riskleri tamı tamına karşılıyor değildir.
— Sonra günümüzde sosyal güvenlik vergi ve primlerle sağlanmaktadır. Halbuki zekat fertten ferde transfer olduğu zaman ne vergi ne de prim olmuş olur.
— Sosyal güvenlik bir devlet görevidir. Halbuki, zekatı devlet almasa dahi fertler onunla mükelleftir.
— Modern sosyal güvenlik tamamen İktisadi ve dolayısıyla maddi bir hâdisedir. Zekâtın ise ibadet yönü ağırlıklıdır ve kulun imanda SADAKAT'ının nişanıdır.
— Zekâtı mükelleften devlete bir transfer kabul edip, primli sosyal güvenlik grubuna sokmamamız halinde onu sosyal sigortalara benzetmiş oluruz. Halbuki, sosyal sigortalardan ivaz alanlar yine kuruma belli bir primle ortak olanlardır. Zekâtta ise alanlar verenlerin dışındadır.
— Diğer yönden, bilindiği gibi zekât bir servet vergisidir. Halbuki, modern vergileme prensiplerinde iktidarın ölçüsü gelirdir. Dolayısıyla zekât âtıl servet bırakmayıp, istihdam hacmini genişletir, âdil servet dağılımına yardıma olur, yatırımları teşvik eder, sosyal adaleti sağlar.
— Zekât aynî olarak da ödenebilir, kıymet olarak ödenmesi halinde ise ölçü yine aynı olduğu için para değerindeki düşüşlerden etkilenmez. Bir nevi eşel-mobil sistemi oluşturur.
Zekatın Verildiği Yerler:
Zekâtın masarifini bildiren âyetten anlaşıldığı üzere zekat tahsisi bir vergidir. Verginin tahsisi olmakla birlikte tabii âfetler ve yoksulluğu giderme gibi insani bir gayeye yönelik oluşunun vergi kaçakçılığını azaltan bir unsur olduğu iktisadi bir gerçektir.
Fakir, iffetinden ötürü istemeyen muhtaç, miskin ise küçülerek isteyen muhtaç, fakir; nisaba malik olmamakla beraber bir şeylere sahip olan, miskin; hiç bir şeyi bulunmayandır. Katâde'den bir nakle göre fakir müzmin hasta (malül) muhtaç, miskin ise sağlam muhtaçtır. Hz. Ömer bir yerde: Miskin malı olmayan değil, kazanç yeri bulunmayan (işsiz)'dir der. Bir yerde de onu ehl-i kitabın muhtaç ve malülleri diye tarif eder.
Bu tarifler sosyal risklerin tamamını kapsar mahiyettedir. Ve Hz. Ömer'in tarifi, modern sosyal güvenliğin teoride insani bir görev olarak görülmesine uygun düşer. İşsizlik gibi iktisadi tehlikelere de bu fonla çare bulunabilir.
Zekât memurları, müellefe-i kulüb ve kölelere ayrılan fon ise sosyal güvenlik ivazı sayılmaz.
Borçlular (garimin) fonu ise sosyal güvenlik açısından en geniş harcama alanı olan fondur ve aslolan borçlu olmakla beraber, borçlu olma her türlü iktisadi tehlikeyi kapsayacağı için bu fon bugün özel sigortaların fonksiyonlarını da üstlenebilme özelliğine sahiptir. Çünkü yangın sel vb. âfetlerle malı telef olanlar da bazı yorumlara göre "garimin"den sayılır. Hatta ölüm riski de bu fonun fonksiyon sahasındadır.
"Allah yolu" bir milli güvenlik fonudur. Ancak bazı anlayışlara göre dul kadınlar ve yetimler de bu fondan ivaz alabilir. Buna göre zekâtın bu yönü modern sosyal güvenliğin henüz riski kapsamına almadığı risklere de çare olma özelliğindedir. Yolcular içinde aynı şey söylenir, hatta Hanbelilerin bir izahına göre yolcular fonu pekala konut fonu olarak kullanılabilir.
Müellefe, bir propaganda, örtülü ödenek ve din güvenliği fonu sayılabilir. Dolayısı ile sosyal güvenlik fonu değildir.
b. Fitre
Fitre; cebrilik ve talep hakkı içermemekle ve Hanefiler dışındaki fukahaya göre fitrede nisab aranmamakla zekâttan ayrılır. Ama verilenler sosyal risklere maruz kalan fertler olmakla da sosyal güvenlik ivazı sayılabilir.
c. Âkile
Âkile, özellikle kan bedeli gibi ağır mali sorumluluklar altına girenlerin yüküne ortak olan yakınları (asabe)'dır ve bu konuda hükmün dayanağı (İlleti) dayanışma ve saldırıya karşı yardımlaşmadır. İlk olarak Medine Kurucu Anayasasında geniş yer almıştır.
Âkile önceleri "asabe" iken Hz.Ömer devrinde divanlara intikal etmiş ve her divanda kayıtlı bulunanlar birbirlerinin âkilesi olmuşlardır. Kayıtlı olmayanlar için âkile, akraba, beytü'l-mal veya mevlâ'dır.
Akile de zekat gibi -bugünün anlayışı ile- safi bir sosyal güvenlik müessesesi değildir. Ancak diyet ve erşlerde biyolojik ve iktisadi tehlike, talep hakkı, cebrilik söz konusu olduğundan hem bir sosyal güvenlik müessesesi hem de bir özel sigorta fonksiyonu görür. Ruhundaki oto-kontrol özelliği ile de trafiği, iş kazalarını, çeşitli meslek gruplarını iş güvenliği açısından düzenlemede son derece etkilidir. Kendi hesabına çalışan köylüler dahi böylece güvenlik kapsamına alınmış olur.
İyi bir düzenleme ile oluşturulacak. Meselâ: İşverenler, işçiler, doktorlar, şoförler, öğrenciler, memurlar, kırsal kesim için kasaba, köy vb. âkileleri bir yönden kendi âkilesinden bir ferdin ihmali ile sebeb olduğu bir yaralama fiş kazası vb.) ve öldürme olayında, mağdura hatırı sayılır miktarlara varan diyet, erş ödemek zorunda kalırken, diğer yönden de böyle ağır bir ödeme mecburiyetinde kalmamak için, âkile olarak gereken tedbiri alır ve örgütü kurarak oto-kontrol mekanizması oluşturur. Böylece de iş kazalarında ve özellikle de trafik kazalarında ölüm oranı asgariye inerken, ölenler de boşuna ölmekten ve yakınlarını sosyal güvenliksiz bırakmaktan kurtulmuş olur.
3. Sosyal Güvenliğin Finansmanı:
Günümüz sosyal güvenlik sistemlerindeki üçlü ya da ikili finansman sistemine karşılık İslâm'da birli ya da çeşitli madenleri rikaz mefhumundan ayrılıp bunları ancak devletin işletebileceğini söyleyen görüşe göre ikili bir sistem vardır: Zenginler ve/veya devlet. Olağanüstü durumlarda ise asgari insani hayat düzeyinin üzerinde bulunan mülk sahipleri. Allah Resûlü bunu çok veciz bir şekilde açıklamıştır: "Allah müslümanların zenginlerin in mallarına, fakirlerine yetecek kadar mükellefiyet yüklemiştir. Fakirlerin aç ve çıplak kalmaları, zenginlerin davranışları sebebiyledir. Ama bilinsin ki, Allah onları çetin bir hesaba çekecek ve acı bir azapla cezalandıracaktır."



Faruk Beşer