- İslamın Geniş Nazariyesi

Adsense kodları


İslamın Geniş Nazariyesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Thu 30 September 2010, 07:45 am GMT +0200

İslamın Geniş Nazariyesi

İslâmın ortaya attığı nazariye hakikî bir nazariyedir. İslâm, insan ve insanlık arasında herhangi bir maddî farka öne sürmemektedir. İslâmın bildirdiğine göre, in­sanların hepsinin aslı ve menşei birdir:

"Sizi bir tek varlıktan (nefs-i vahid'den) yaratmıştır. Ondan da onun eşini (refikasını) yaratmış ve bunlardan bir çok erkek ve kadınlar (türetip dünyaya) yaymıştır."

(En – Nisa: 1)

Yanlış telâkkilere göre; ülke, memleket, doğum yeri, ölüm yeri, defin olunan yerler, bir tercih sebebi olurken, islâm bütün bu değerleri reddederek, bütün insanların asılda ve cevherde eşit olduklarını bildirmiştir:

"İşte, sizi bir varlıktan (nefs-i vahidden) yaratmış bu­lunan O'dur. Sonra siz, bir müddet karar bulur, sonra da (toprağa) tevdi edilmiş olursunuz."

(El-En'âm, 98)

Aynı zamanda, nesil, neseb, aile ve sülâle ihtilâfları çıkaran zihniyeti ve bu görüşün mesnedlerini de tama­men yıkmıştır:

"Ey İman etmiş olan kimseler, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyasınız ve tanışasınız diye sizi milletler ve aşiretler kıldık. İşte sizin içinizden, Allah'ın indinde en değerlisi en muttaki (ahkâmı ilâhiyeye dikkat eden) nizdir.

(El Hücûrat: 13)

Büyük insanlık ailesinin milletler ve aşiretler halindeki durumu, ancak birbirlerini tanımak için bir vesile olabilir. Yoksa ayrı milletten veya ayrı aşiretten olmak bir çe­kişme, bir haksızlık ve bir üstünlük sebebi olamaz. Ve bu ayrı ayrı camialar, insanlık çapındaki birliği unutmamalı­dırlar. İnsanlar arasındaki veya milletler arasındaki imti­yaz ve esas üstünlük, ahlâkî yükseklik ve amellerdeki iyilik ve fenalık derecesine göredir.

Mukaddes âyetler, ayrılık çıkaran grupların ve taraf taraf bölünerek çekişen milletlerin neden bu karanlık yola saptıklarını ibret dolu sözlerle açıklamaktadır. İmpara­torlukları ve sınırlarına sığmayan koca devletleri yerle bir eden bu korkunç nifak hastalığının tek sebebi, bu toplu­lukların fitne çıkarmaları ve taraflara bölünerek yeryü­zünü kana boyamalarıdır. İşte milletlerin bu şuursuzca boğuşmaları, pek tabiidir ki, Hak Taalâ'nın gazabına çar­pılmış olmaları yüzündendir. Milletlerarası düşmanlık, düşmanlık azabının tadını tatmak demektir:

Yahut da sizi gurup gurup yapar ve size bazınızla bazınızın kuvvetini tattırır.

(En'am: 5)

Yukarıda bahsedildiği şekilde, tefrika çıkarmak, bloklara ayrılmak işini, Kur'an-ı Kerim, ağır cürümlerden saymıştır. Bu sebeple de bu işin elebaşılarından olan Firavun'a Kur'an lanet etmiştir ve onu İlâhî azaba müsta­hak görmüştür:

"Firavun kendini yeryüzünde büyük gördü ve yeryüzü halkını guruplara ayırdı."[62]

(El – Kasas: 4)

 
Kur'an-ı Kerim, yeryüzünün Hak Taalâ'ya ait oldu­ğunu bildiriyor ve Hak Taalâ'nın insanoğlunu bu yeryü­zünde kendi hilâfeti ile yüceltmiş olduğunu beyan ediyor. Yeryüzünde ne var ne yoksa, Beni nev'i Beşerin emrine tahsis edildiği anlatılıyor. İnsanın muayyen bir ülkeye bağlanıp, bu ülkeye kul olmasının bir sebebi olmadığı açıklanıp, yer küresinin geniş sahasının her tarafı insan için açık bir sahadır deniyor. Bir ülkede adaletsizlik olursa, darlık baş gösterirse, başka bir ülkeye gidilmesi tavsiye ediliyor.

Hak Taalâ, ilk insanı yarattığı zaman buyurdular ki;

"Ben yeryüzünde bir halife kılmaktayım."

(Bakara: 30)

"Görmedinmi ki, Allah yeryüzünde ne var ne yok si­zin emrinize verdi."   

(El – Hacc: 65)

"Acaba Allah'ın yerinin yüzü geniş değil midir? Orada her tarafa göç edip durun."

(En – Nisa: 100)

Şimdi Kur'an-ı Kerim'in tamamını gözden geçirebili­riz. Acaba Kur'an-ı Kerim'in emirlerinin birinde nesliyet: (ırkçılık), nesebiyet: (soyculuk), vataniyet: (ülkecilik) ve (memleketçilik) gibi fikirlerin teyidi hususunda bir şeye raslamamız mümkün müdür? İlâhî davet, bütün insanlar ve bütün insanlık alemi içindir. O, yeryüzü sakini bütün insanları, insan denilen mahlûkları iyiliğe ve doğru yola çağırmaktadır. Orada herhangi bir kavim için tahsis edil­miş bir şey yoktur. Herhangi bir ülkeye de yine hasredil­miş bir mevzu bulunmuyor. Orada yeryüzünün herhangi bir köşesine bir hususiyet tahsis edilmiş olsaydı ancak Mekke için olabilirdi. Halbuki Mekke hakkında da şöyle buyurulmuştur:

"Sevâen el-âkifü fiyhi ve'l – bâdiy."

(Hac: 25)

Yani ister asıl Mekke'nin yerli halkı olsun, isterse Mekke'nin haricindeki yerlerin halkı olsun, müslümanlar hep birdirler. Birbirleriyle aynı seviyededirler.[63]