- İslâmda Harp Kanunu ve esaret:

Adsense kodları


İslâmda Harp Kanunu ve esaret:

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Fri 24 September 2010, 09:27 am GMT +0200
f. İslâmda Harp Kanunu ve esaret

İslâmdaki harp kanunu ve bilhassa esaret mevzuu üzerinde, adalet bakımından bazı sorular sorulabilir. Bu mevzuda şu meseleyi bilmek gerekir ki; îslâının harp ka­nunu gerçekten bir kanundur, islâm hükümetinin de bu kanuna dikkat etmesi lâzımdır. Başka kavimlerin veya milletlerin harp kanunlarına dikkat edip etmedikleri de yine bizi ilgilendirmez. Biz bu dış mülâhazalardan evvel, yine kendi harp kanunlarımıza dikkat etmeliyiz. Zira tet­kik edince göreceğiz ki, milletler arasındaki harp kanun­ları denilen şeyler, gerçekte kanun değil bir kısım millet­ler tarafından kâğıt üzerine kondurulmuş ve kendi kendilerini aldatmak için uydurulmuş sözlerdir. Her kavim, her millet, kanun denilen bu şeylere bağlı kalacağın; ümid etmiştir ve diğer muharip devletin de bunları göz önünde bulun­duracağını ummuştur, İslâmda harp haklarıda bazı insanî ve medenî kanun ve kaideler koymuş­tur. İslâmın karşı­sında bulunan diğer muharip taraf ne yaparsa yapsın İslâm bu insanî hükümlere bağlı buluna­caktır. Onlar bu kanunları ve anlaşmaları bozsalar dahi İslâm ordusu kendi harp kanunlarını çiğnemeyecektir. Bununla bera­ber; eğer bizim kanunlarımız daha insanî ve daha me­denî ise, bu şu demek değildir ki,- diğerleri bize karşı bildiklerini okurken, biz de oturup onların yaptıklarına razı olalım. Savaştığımız taraf, her ne isterlerse yapmakta serbest olsunlar da biz olmayalım? İhtimâl, bunlar, onlara da, harpte daha insanî davranmağı ve medeniyetin ne demek olduğunu öğretmek içindir.

Misâl olarak burada esaret ve kölelik meselesini ele alalım:

İslâm'da bu işe şu şartlar karşısında müsaade edil­miştir: Düşman taraf, esir mübadelesine yanaşmaz, fid­ye de verip kendi esirlerini geri almak istemez ve aynı za­manda bizim esirlerimizi de geri vermek yoluna gitmez­se, İslâm, yine yakalanmış bulunanları hapishanelerde tut­mağı yahut da toplama kamplarında alı koymağı ve bu gibi gayri insanî işler yapmayı muvafık görmez. Bun­ları fertler arasında taksim eder; fertlere dağıtır. Bunun se­bebi de Müslümanların bunlar üzerinde nüfuz sağlama­larını kolaylaştırmaktır. O devirlerde dünyanın başka ül­kelerinde esirleri köle yaptıkları muhakkaktır. Buradaki "kölelik" kelimesi bizimle onların arasında ıstılah olarak müşterek bir keli medir. Fakat İslâmî "kölelik" ile gayrı - îslâmî "köleliğin" arasında fark vardır, İslâmın bu yol­daki tuttuğu hareket tarzının dünyada misli görülme­miştir. Acaba şimdi dünyanın hangi kavmi arasında îs_ lâmdaki kadar çok ve İslâmdaki kadar önemli işlerde kö­leler ve köle çocuklarını görmek mümkün olmuştur? İs­lâm ülkele­rinde bir hayli köle ve köle çocukları imamet (başkanlık), kadılık (hâkimlik), ordu kumandanlığı, emirlik, hattâ hü­kümdarlık makamlarını elde etmişler­dir. İşte bu medeni­yetin ve insanlığın son haddidir ki, bu mes'ut manzarayı ancak İslâm kanunları dünyanın önüne sermiştir.

Şimdi, eğer bugünkü dünya milletleri, esir mübade­le­sini kabul etmişlerse, İslâmın bu hususta hepsinden ön­ce davranmış olduğunu inkâr etmek mümkün olamaz. Biz şu noktaya da memnun olmalıyız ki, yüzlerce sene önce dünyaya öğretmek istediğimiz bir hususu, dünya ancak şimdi razı olup öğrenmiştir.