- İslâmda Aslolan Barıştır

Adsense kodları


İslâmda Aslolan Barıştır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Mon 21 May 2012, 05:47 pm GMT +0200
İSLÂM VE BARIŞ

İslâm'da Aslolan Barıştır
 
İslâmî yaşantıda asıl ve temel olan barıştır. Savaş ise ancak bir mecburiyet sonucu, yani başka türlü hareket etmek imkânı olmadığın­da söz konusu olur. İslâm, tek tek şahıslara ve tüm insanlığa ruhî sükûnet ve zihnî saa­det vermek üzere ve böylelikle de insanlar yeryüzünde barış ve refah içinde yaşayabil­sinler diye gelmiştir. Kur'an'da şunları oku­yoruz: "... Gerçekten size Allah'tan bir nur ve açık bir kitap geldi. Onunla Allah, rıza­sının peşinde gidenleri esenlik yollarına İle­tiyor ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp dosdoğru bir yola iletiyor?' (5: 15-16).

"Doğru yol" ifadesi "es-Sebil" ya da "Sı­rat el-müstakîm"in anlamını tam olarak kar­şılamaz. "O bir hayat tarzıdır ki bir insanın bütün kuvvet, meleke ve kabiliyetlerini ahenkli bir şekilde geliştirmesine imkân ta­nır; vücudunun ve ruhunun bütün iştiyak, dürtü ve duygularını fıtratına uygun bir tarz­da tatmin eder; diğer insanlarla olan türlü karmaşık ilişkilerinde dengeyi sağlamasına doğrudan rehberlik eder; kendisi ve insan­lık yararına dünyanın tabiî kaynaklarını eşit­çe kullanmak ve tüketmek hususunda birey­sel ve toplumsal olarak yol gösterir. Kısaca­sı, o öyle bir yoldur ki birey ve toplumun ma­nevî, sosyal, ekonomik, politik ve uluslara­rası meselelerini doğru, pürüzsüz, dengeli ve âdil bir tarzda halletmesine imkân tanır." (Mevdûdi, the Meaning of the Qur'an, Cilt III). "İslâm" kelimesi barış ve aynı zaman­da, kâinatın yaratıcısı, sahibi ve hâkimi olan Allah'ın emirlerine itaat ve bağlılık anlamı­na da gelir. Eğer bir kişi "doğru yol"u bulnıa için kendiliğinden Allah'a yönelir ve OL nun kılavuzluğunu dilerse, ona, barış ve sa­adet bahşedecek olan islâm yolu gösterilir. Eğer bütün toplum ya da bütün insanlık ale­lade işlerinde olduğu kadar politik, ekono-mik önemli meselelerde ve hayatlarının da­ha geniş yönlerini kapsayan manevî mesele­lerde de Allah'ın Kılavuzluğu'na yönelirse barış yolunu bulurlar. Çünkü, O'nun Yolu­nu izlemek barış ve refahın Ük şartıdır. Çün­kü Allah, Kitab'ının ve Peygamberinin sün­netinin ışığında yürümek isteyenlere "barış yollarını gösterir. Her yol ayrımında bu 'ışığın' yardımıyla emniyetli yolu ayırdettik-leri için yanlış fikir, düşünce, davranış ve kö­tü akibetlerden uzak kalırlar;' (Mevdûdi, The Meaning of the Qur'an, Cilt III). Allah, ba­rış ve kemâlin kaynağıdır ve kim O'na yö­nelirse barışa, saadete ve kemâle mazhar olur. (59: 23).

Peygamber'a düşman olanlar onu diğer insanları barış ve saadet yoluna çağırmak­tan alıkoydular ve ona muhalefet ettiler. Onu kötülediler, ona ve sahabelerine işkence et­tiler. Kötülüklerden rahatsızdı, fakat yine de onları barış yoluna çağırmaya devam etti. Onu eziyetler altında bıraktılar ve onu taş­ladılar, fakat Peygamber onlara "Size esenlik dilerim" (43: 89) diye karşılık verdi. Onları Allah'ın kanunlarına itaat üzere ba­rış ve güvenliğe getirmek için yaptığı müca­delede asla gevşeklik göstermedi. Onlara İs­lâm'ın asıl gerçeğini defalarca hatırlattı; "O (Allah) dır ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmet etmekte, me­lekleri de (size mağfiret dilemekte, işlerini­zin düzgün gitmesi için dua etmektedir). (Al­lah), müminlere karşı çok bağışlayıcı, çok merhamet edendir." (33: 43).

Bu iş insana ve sadece insanın barış ve saa­det hayatını dilemesine kalmıştır. Allah hiç kimseyi bu ilme, iyiliğe ve barışa erme yolu­na girmeye zorlamaz. Rasulullah, Allah'ın mesajını tebliğ etmekle vazifesini yapmıştır. Onun yolunu izlemek veya arzuladıkları baş­ka yollara gitmek insanların kendilerine bırakılmıştır. Allah yoluna takip eden insan­lar kendi liyakatleri ile barış ve saadet yolu­na erdirilirler. Diğer yolları takip edenler ise kendi bağımsız seçimleriyle cehalet ve karan­lık yollarına saparlar (14: 4). islâm'ın bu prensibi şunu açıkça ortaya koymaktadır ki, islâm'da hayatın asıl gerçeği barıştır. Buna rağmen bireyler veya insanlık islâm üzere ol­maya da zorlanmaz. Onlara katılmaları için Hak Yol gösterilir, fakat kendi seçtikleri yo­lu izlemek üzere serbest bırakılırlar. Bakara Suresi'nde şunları okuyoruz: "Allah, inanan­ların dostudur. Onları karanlıklardan aydın­lığa çıkarır. Kâfirlerin dostları da tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlığa çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedî kalacaklar­dır!' (2: 257).

Bu ayetlerde, karanlık kelimesi kişiyi Doğru Yol'dan saptıran, onun enerji ve gayretleri­ni yanlış ve çarpık yollara sevkeden cehale­tin karanlığı manasınadır. Diğer taraftan aydınlık kelimesi, kişiye hayatın hakiki ger­çeğini görme, bütün yanlış yolları bırakma ve bilinçli olarak barış ve saadetin Doğru Yol'unu takip etme imkânı veren Hakikat ve İlim aydınlığı mânasındadır.

islâm, insan hayatına çok büyük önem ver­miştir ve insan hayatını kurtarmak ve koru­mak için mümkün olan her şeyi yapmıştır. Kur'an'da şöyle buyrulmuştur: "De ki: 'Ge­lin, Rabbinizin size (neleri) haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da biz besliyoruz. Kötülüklerin açığına da, ka­palısına da yaklaşmayın ve haksız yere Allah'ın yasakladığı can kıymayın! Düşünesi-niz dîye Allah size bunları tavsiye etti.' (6: 151).

Bu, Allah tarafından insan hayatının kutsal­lığının ilân edilmesidir. Bir insan başkaları­nın yaşama hakkına saygı gösterdiği sürece, hiç kimseye onu Öldürme izni verilmez. İn­san hayatına saygı göstermek doğru ve salih kişilerin niteliklerinden biridir: "Ve onlar ki Allah ile beraber başka tanrıya yalvarmaz-lar. Allah'ın haram ettiği cam haksız yere öl­dürmezler ve zina etmezler. Kim bunları ya­parsa günahı(nın cezasını) bulur." (25: 68). Ve bu prensip insanlık tarihi boyunca Allah-ın bütün peygamberleri tarafından gözetil-miştir. Kur'an-ı Kerim'de bu konudan şu söz­lerle bahsedilmektedir: "Bundan dolayı İs­rail oğullarına şöyle yazdık: Kim, bir kim­seyi bir kimseye veya yeryüzünde bozguncu­luğa karşılık olmadan öldürürse, bütün in­sanları öldürmüş gibidir. Kim de onu(n ha­yatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur..." (5: 32). Bu, İs­lâm'da hayatın kutsiyetini bir kere daha vur­gulamaktadır, çünkü bu kutsiyet insan ha­yatının kurtarılması ve korunması için esas teşkil eder. Bu yüzdendir ki, insanlara emin ve güvenli yaşama imkânı ve insan hayatının korunmasına esas olacak şartları sağladığı için İslâm'da barış, hayatın asıl gerçeğidir.

Yüce Peygamber bu prensibi insanlara Ve­da Haccı'nda gayet açık bir şekilde anlatmış­tır: "Sizin mallarınız ve canlarınız Rabbini-ze kavuşuncaya kadar tıpkı bu günün, bu ayın kutsallığı gibi kutsaldır. Ve Allah sizin yaptıklarınızdan dolayı size sual edecektir." (İbni İshak, Sireti Rasulullah, sf. 651). Onun, bir müminin İmanı bu kutsal kanı dökünce-ye kadar genişlemeye devam eder, dediği ri­vayet edilmiştir. Başka bir rivayette de bir in­sana İlâhî Mahkeme'de Allah'ın ilk sual ede­ceği şeyin namaz olduğunu ve insanlar ara­sında ilk hesabı görülecek şeyin kan davala­rı olduğunu söylemiştir. Yine bir rivayette Hz. Peygamber en büyük günahların ara­sında Allah'a eş koşmak ve insan kanı dökmek olduğunu söylemiştir.

Bu Kur'an ayetleri ve Hz. Peygamber'ın bu hadisleri insan hayatının kutsal olduğu­nu ve adalet icabı olmadıkça bir insanı öl­dürmenin İslâm'ın görüşüne göre en büyük günahlardan biri olduğunu çok net bir şe­kilde ortaya koymaktadır. İslâm'ın insanoğlu için barışçı bir hayat ortaya koymak yolun­daki temel gerçeğini, hayata gösterilen bir saygı, şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde vücuda getirmektedir.