- İslam saltanatına giriş çabaları

Adsense kodları


İslam saltanatına giriş çabaları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 27 June 2012, 07:08 pm GMT +0200
İslam saltanatına giriş çabaları
Said YAVUZ • 64. Sayı / KİTAP


Batılı yazarların İslam ve ona dair fikirlerini içeren eserlerine bakarken itimat gözlüğünü çıkarıp “şüphe” gözlüğünü takma eğilimimiz, onların kimi tefessüh edici hamlelerine oryantalizm denildiği günden beri bizim başat tutumlarımızdan biri oldu. Bu nedenle ki adı yabancı her misafir bizim kültür evinin kapısını çaldığında onun dünya görüşüne, bizim için hassas olabilecek temalara ne dediğine dair ne var ne yok sorup soruştururuz, düşüncelerinden önce yattığı yeri merak ederiz. Çünkü bize gelenin tilki değil de aslan olmasını yeğleriz.

İtiraf edeyim Oliver Leaman’ın İslam Estetiğine Giriş kitabını görünce böylesi bir müzmin alışkanlığı yeniden yaşadım. Daha önce göz ucuyla okuduğum kendisiyle yapılmış bir söyleşiyi bu kez evime gelen yabancının evimin dekoru, boyası, hat levhaları, ebru tabloları, Hilye-i şerifi ve dahi mimarisi ile ilgili değerlendirmelerini sağlıklı ölçebilmek ve onlara gerektiğinde karşı gelmek için daha bir dikkatle, alıcı gözlerle okudum. Bunun bir önyargıyı yedeğinde taşıyabileceğini bile bile. Kendisine sorulan 11 Eylül saldırısı sonrası Irak’a düzenlenen askerî harekât sonucu sanat eserlerinin tahrip edilmesinin İslam dünyasının bilinç ve tarih sürekliliğini nasıl etkileyeceğine dair soruya verdiği cevap konuğumuzun insanlığın ortak mirasına yönelmiş bu muhteris saldırıyı küçük görücü bir yaklaşımı benimsediğini gösteriyordu. Üstelik ulusal arşiv, arkeoloji arşivi ve ulusal kütüphaneden yağmalanmış eserlerin 1258’de Moğol ordusundan kurtarılan kitaplar olduğu biliniyorken. İslamî literatüre çok daha yabancı diyebileceğimiz ve dahi İslam’a dair söz söyleme cüreti göstermeyen Alberto Manguel bile Geceleyin Kütüphane’de daha insaflı bir tutum sergilemişti. Sanata dair söz söyleyen bir insanın El-Kalkaşandi’nin Arapça harflerin nasıl oluşturulduğunu ayrıntısıyla anlattığı Subhu’l-Aşâ adlı on dört ciltlik eserinin bu hezimette yok olduğunu bilmesi acaba ona “Amerikan askerlerinin bu yıkımlarda kasıt güttüğünü düşünmüyorum” gibi safça bir söz söyletir mi?

O halde ben evimin kapısını yine de dostça çaldığını düşündüğüm bu ilim adamına tereddütle açmak durumundayım. Onu başköşeye oturtmamın sebebi, onun daha ilk bakışta İslam Estetiği’ne dair samimi ifadeleri. Bugüne kadar söylenegelen görüşler dışında yeni şeyler söyleme iddiasındaki yazara kulak vermek ilmin kendisine olan ezeli hayretimizden.
Leaman, İslam sanatı üzerine yazanların onu bir sanat olarak görmediklerini, onu yüceltirken sanat ve estetiğin kıstaslarına yaslanmadıklarını, bu dili tamamen devre dışı bıraktıklarını, dinî, toplumsal olarak değerlendirmelerde bulunduklarını ifade ediyor ve ekliyor: “İslam sanatı sanattır. Bu sanatı anlamak için estetik bir yaklaşım oluşturmak zorundayız.”

Prof. Leaman’ın İslam sanatının özel bir kategoriye yerleştirilmesinin oryantalizmin bir sonucu olduğunu, onu başlı başına bir sanat olarak telakki etmemizde bunun bir engel teşkil ettiğini söylemesi dikkatli bir okumanın ürünü. Onun estetik düzlemde bir yere oturmasının yanı sıra özel kimi durumlarına da gönderme yapmak yerinde olacak. Burada Leaman’dan daha dikkatli bir göz daha var. O da, “İslam sanatının farklı bir takım özelliklerine işaret etmek, İslam sanatının diğer sanat gelenekleriyle kıyaslanabilirliğine halel getirmeyeceği gibi, böyle bir durumun onu zorunlu olarak kendi içerisine hapsedeceği bir yapı haline getireceği de söylenemez” diyen Cihat Arınç. “Bu bakış açısı da (İslam sanatının batı sanatına eşitlenmesi: Aynîleştirme) oryantalist bir zeminde tezahür edebilir.”

Cihat Arınç felsefe, tasavvuf, şiir ve özellikle müzik bilgisine yaslanarak Leaman’ın bu eserini neredeyse satır satır okumuş ve değerlendirmiş. Divan Dergisi’nde yayımladığı uzun makale Leaman okuma kılavuzu gibi. Arınç, kitabın “İslam Sanatı Hakkında Yapılagelen On Bir Yaygın Hata” başlıklı bölümünde hata olarak algılanan dört maddeye itiraz ediyor. Birincisi özcülük meselesi. Leaman, İslam sanatının öze sahip oluşunu gerekçelendirilmemiş bir iddia olarak nitelerken, Arınç, Faruki’nin yorumuna katılıyor: “O Kur’anî bir sanat. Kur’an’daki aşır sistemi edebiyatımızda mesnevi formunun gelişmesini sağladı. Keza klasik şiirimizin poetik duruşunu ifade eden Şeyh Galib’in şu yaklaşımı İslam sanatının Kur’an’î bir öze sahip olduğunu net bir şekilde ortaya koyar: Eğer şimdi (söz söylemede) estetik duyarlılık ve iyiyi kötüden ayırt ediş gücü kalmasa, Kur’an’ın insanları fesahatte âciz bırakma işi anlamsızlaşır.”

Burhan ile hasmım etdim iskât / Kur’an ile tab’ım etdim isbât. (İşte ben de Kur’an ile kabiliyetimi ispat edip şiirimin delili ile hasımlarımı susturdum.)

“Sanatkâr ile eseri arasında bir tesir var mı, bunu sanatkârın kendisi de bilemez” diyen Leaman’a karşı Arınç bunu insan iradesi ve eylemleri ile arasındaki bağın koparılması şeklinde niteleyerek böyle bir tutumun makul olmadığını söylüyor. Geometrik şekilleri, sayıları, renkleri dine atfederek tahlil etmeye çalışmanın büyük bir yanlış olduğunu vurgulayan yazara karşı Arınç, evi çok iyi bilen biri olarak itiraz ediyor. “Bazı örnekleri açıklamak için dînî argümanlara ihtiyacımız var. Osmanlı tekke mimarisinde ve mezar taşlarında kullanılan simgeler, şekiller, basamak sayıları vs. ait oldukları tarikatın öğretisinden kesinlikle bağımsız değil. Mardin’deki Kasımıye medresesinde gördüklerim bunun en büyük delili. Su ile insan yaşamı arasında kurulan rabıtanın mimarisi.”

İslam sanatına ait formlar yoktur iddiasını eleştiren Arınç, buna örnek olarak (Leaman’ın tespitlerini geliştirirken hiç yararlanmadığı) Türk-İslam sanatının özgün buluşu ebruyu gösteriyor. İslam sanatına dair örnekler verirken Osmanlı sanat ve edebiyatından hiç yararlanmaması Leaman’ın yazdığı eserin kapsayıcılığına halel getiriyor. Musikî, ebru ve hat’ta dünya çapında ustalar yetiştirmiş Türk milletin ortaya koyduğu değerler anılmadıkça bir İslam sanatından söz edilebilir mi?

Wittgenstein’den mülhem ortaya konan şu ilke misafirimiz için doğru belki, ama bizim için ne kadar yol gösterici olabilir? “Düşünmeyi bırakmalı ve sadece bakmalıyız.” Hoşça bak zâtına ki zübde-i âlemsin sen. İnsanın kendisine bakmasını bile sanata dönüştürmüş bir medeniyetten bunu beklemek doğru mu? Bakış açıları ve kavramlar o denli uzak ki birbirine. Leaman’la bizler ayrı dünyaların insanlarıyız.



Öne çıkanlar

Hilmi Yavuz
Belleğin Kuytularında
Timaş, 2010, 272 s.


“Belleğin Kuytularından ile gerçekten zor, ama o ölçüde de talihsiz bir işe giriştiğimin ta başından beri farkındayım. Bu portrelerin arasında dost olduklarım da, olmadıklarım da var çünkü...‘Zor’ olan dostları yazmak, talihsiz olan da dost olmayanları” diyor Hilmi Yavuz son çıkan kitabı için.  Kitapta edebiyata, sanata, kısaca kültür hayatına yön veren portreler Yavuz’un üslubuyla ele alınıyor. Yazarın belleğinin kuytularında yer eden isimler şöyle: Behçet Necatigil, Hasan Âli Yücel, Atilla İlhan, Şakir Eczacıbaşı, Fethi Gemuhluoğlu, Kemal Tahir, Orhan Pamuk, Doğan Hızlan, Cemil Meriç, Turgut Cansever, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Tarık Buğra, Halit Refiğ…

Miguel Asin Palacios
Dante ve İslam
Çeviri: Güneş Ayaz
Okuyanus, 2010, 400 s.


Yalnızca İtalyan edebiyatının değil, bütün bir Batı edebiyatının da başyapıtlarından biri olan İlahi Komedya ile İbn Arabi’nin eserleri arasındaki çarpıcı benzerlik yıllardır tartışılan bir konu. İslam, İbn Arabi ve tasavvuf konularına eğilen İspanyalı akademisyen Miguel Asin Palacios’a göre söz konusu çarpıcı benzerlik Dante’nin İslam kaynaklarından esinlendiği ve beslendiği anlamına geliyor. Bu cüretkâr tez, Batı dünyasında ve özellikle Dante araştırmacıları arasında büyük bir sarsıntıya yol açtı ve çürütülmesi için sayısız çalışma yapıldı. Ancak tartışmalar asla son bulmadı. Karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarının daha da olgunlaştığı günümüzdeyse, ibre Palacios’un tezinin doğruluğundan yana…   

Platon (Eflatun)
Mektuplar
Say, 2010, 104 s.


Platon, hiç kuşku yok ki düşünce tarihinin en önemli ve etkili filozoflarından biri. Felsefenin kurumsallaşmasına ve felsefede yazılı geleneğin oluşmasına katkıda bulundu, idealist felsefe geleneğinin başlatıcısı oldu, ilk büyük felsefi sistemi inşa etti. Platon’un Bütün Yapıtları’nın ilk kitabı olan ve filozofun Sicilya’da geçirdiği günleri konu alan Mektuplar, Platon felsefesinin yansıtılması ve Diyaloglar’da ileri sürülen görüşlerin savunulması açısından eşsiz bir öneme sahip. Kitap, filozofun diğer eserlerinde neredeyse hiç söz etmediği hayatının en azından bir bölümüne ışık tutması, politik faaliyetleriyle ilgili bilgiler içermesi nedeniyle de okunmaya değer. Mektuplar Eski Yunancadan çevirisiyle dilimizde ilk kez yayımlanıyor.



Vitrin

İstanbul Müzeleri ve Yakın Çevre Müzeleri
Uranus, 2010, 287 s.

Bahriye Çeri
İstanbul Edebiyat Haritası
Turing, 2010, 204 s.

Peter Childs
Modernizm
Çeviri: Vural Yıldırım
Sitare, 2010, 278 s.

Sadık Müfit Bilge
Osmanlı'nın Macaristan'ı
Kitabevi, 2010, 389 s. 

Secda Saltuk
Geçmişten Günümüze Ayna: Her Alanda Her Anlamda
Arkeoloji ve Sanat, 2010, 294 s.-