- İslâmî ilimlerin hadîsin gölgesinde doğuşu

Adsense kodları


İslâmî ilimlerin hadîsin gölgesinde doğuşu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Fri 10 June 2011, 03:04 pm GMT +0200
3- HADÎSİN EDEBİYAT İLİMLERİNE TESİRİ
 

İslâmî İlimlerin Hadîsin Gölgesinde Doğuşu:



Bâzı âlimler şöyle derdi: "İlimler üç kısımdır:       

1 -Pişen fakat yanmayan ilim ki bu nahiv ve nahiv asılları ilmidir.

2 -Ne pişen, ne de yanan ilim ki bu beyân ve tefsir ilmidir.

3 -Pişen ve yaran ilim ki hu fıkıh ve hadis ilmidir.[1088]


Bu söz, önemli İslâmî ilimlerin geçirdiği merhalelerden bahseden, araş­tırıcıların bu ilimler arasında muvâzeneden ve bu ilimlerin asıl prensipleri,  yerleşmiş  kfudt İcri  ve  hassas ıstılahları arasındaki mukayeseden   sonra  vardıklar neticeleri  gözümüzün   önüne  seher doğru bir sözdür.

Bu sözleri söyleyen kimse, fıkıh ve hadîsi bir ilim olarak kabul etmekle çok İsabetli davranmıştır; zîrâ fıkıh, hadîs-i şeriflerin, hayâtın muhtelif saf halan hakkında ortaya koyduğu muazam teşrî'i mirastan doğmuştur. Hadîs-i şerifin, mücmel âyetleri beyân etmesiyle, Kur'ân-ı Kerîm'den sonra müstakil bir teşri' esâsı olması arasında bir fark yok­tur. Şüphe yok ki fıkıhla hadîs arasındaki bu sağlam bağlantı, onların tekâmül yolundaki adıral^rmı birbirine yaklaştırmış, gelişme safha­sında geçirdikleri merhaleleri yakmlaştırmıştır. Fıkhın asılları, ancak 'ulûmu'l-hadîsin temeline ilk tas konduktan sonra yerleşebilmiştir.

Hadîs ile fıkıh, hazırlayıcı ve yerleştirici fonksiyonlarını îfâya devam edip giderken, onlar hakkında yapılan araştırmalar geniş­leyip çoğalmış, "kâh hadîsin, kâh re'yin hâkimiyeti için gayret eden fikir ekolleri vücut bulmaya başlamış ve hadîs ile fıkıh beraberce piş­miş, beraberce yanmışlardır. Başlangıçları aynı olduğu, mu'azzam gelişmeleri birbirine benzediği, şerî'ata hizmet etmek, tahkik ve tedkîk için müşterek bir metod kullanmak itibariyle aralarında fark bulunmadığı için karşılıklı rabıtaları hiç gevşeme mistir. Eğer hadîs ile fıkha müşterek bir isim vermek istenirse, her ikisini birden ifâde etmesi İtibariyle 'ilmu'l-hadîs adından daha münâsibi bulunamaz. Bu suretle hâsseten hadîsin bütün iıkhî meselelerdeki yerine işaret etmek için bu isimlerden birini söylemekle ötekine ihtiyaç duymayız. Hadîs olmasaydı, fıkıh elbette bir ilim olamazdı.

Şu hâle göre. Önce pişen, sonra da - hakkında pek çok eser yazıl­ması sebebiyle yanan ilim hadîs veya fıkhıı'l-hadîs ilmidir. Diğer ilimler de -İster nahiv esasları gibi pişsin'fakat yanmasın, ister tefsir metodlan gibi ne pissin ne de yânsın - hadîs münekkidi erinin vaz'et-tiği ölçülerden, yerleştirdiği kaide ve usûllerden kuvvet ve zayıflık, genişlik ve derinlik itibariyle farklı şekillerde tesir altında kalmıştır. Fıkıh hadîsin gölgesinde doğmuş, sonraları onun kopmayan bir parçası hâline gelmiştir.  Müfessirler,  Kur'ân-ı Kerîm'in tevilinde sünnete dayanırken, tefsîr ilmî de hadîs sahasındaki yolunu bulmuş, kendisine hâs metodları ve usûlleri olan müstakil  bir ilim hâline gelinceye kadar o da fıkıh gibi - hadîsin bir parçası olmuştur. Fakat tefsîr,. - müstakil olmakla beraber - tefsîr bi'l-me'sûrda olduğu gibi hadîsten bir dereceye kadar ayrılmış da olsa, yine RasûluUah (s.a.v.)'in sözüyle büyük bir irtibat halindedir.[1089]

îşte bu suretle müfessirler, tefsîr gibi pişmemiş ve yanmamış bir ilmi teyît için, pişen ve yanan bir ilimle - hadîsle ihticâc etmişlerdir. [1090]Nitekim fıkıh ilminde de hadîsle ihticâc etmişler; bu suretle müfessir fakîhler muhaddislerin metodlarını kullanmayı âdet edinmişler; ve fıkıhla tefsirin bir çok tarafları hadis mührüyle damgalanmıştır.[1091]


[1088] Suyutî, el-Eşbâh ve'n-nazâtr fi'n-nahv, c. I, s. 5 de  bu sözü. Bedreddin ez-Zerkeşî'ye nisbet eımektcdir,

[1089] Mebâhis fî 'ulûtm'I-Kur'ân   adlı kitabımızın "tefsîr" faslını   okuyunuz, s. 289; bu fasıldaki tefsîr bi'l-me'sûr kısmım dikkatle gözden geçiriniz,

[1090] Onun pişip yanması mümkün değildir; zîrâ o, ilâhî kelâmla olan münâse­beti dolayısıyle - sayısız tevîl şekillerine imkân ve ihtimâl verecektir. Zâten müfes­sirler, her zaman ve her yerde,  ilâhî Kelâm'da kastedilen mânânın derûnuna ve hakikatine vâkıf olamadıklarını açıkça söylerler.

[1091] Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 273-274.