Eslemnur
Tue 21 September 2010, 11:56 pm GMT +0200
İSLAM İÇTİMAİ ADALETiN TA KENDİSİDİR
Bu vesile ile müslüman kardeşlerime herşeyden önce şunu hatırlatmak isterim ki, "İslâmda sosyal adalet mevcuttur" diyen ve bu yolda seslerini yükselten zümre, tamamen yanlış bir yola gidiyorlar ve maksatlı söz söylüyorlar.
Halbuki, meselenin doğrusu ve sahih şekli şudur: İslâm sosyal adaletin ta kendisidir. İslâm demek sosyal adalet demektir. İslâm öyle bir hak dindir ki, kâinatın Haliki, kâinatın Rabbi, bu dini insanların hidayeti için göndermiştir. İnsanlar arasında adaleti kaim kılmak ve neyin adalet olup neyin adalet olmadığını bilmek insanların hakkı değil, bu ancak insanların Halikının ve insanların Rabbinin işidir. Herhangi başka bir kimsenin adaletle zulmün ayarını ve ölçüsünü ortaya koyması da caiz değildir. Kâinatta bu hususiyet Allah'la insan arasındadır. Allah Mâlik (sahip olan), insanlar memluktur (sahip olunan) Buna göre, adaletin ayarını tayin etmek ve ölçüsünü kararlaştırmak, memlûka düşen bir vazife değildir. Bu ancak Mâlik bulunan Hak Taalâya aittir. Mutlak Mâlik olan da O'dur. Emir veren de, ferman sahibi de O'dur. İnsan istediği kadar yüksek bir makama erişsin, hatta insan değil, insanlıktan daha da üstün bir makama ulaşsa bile, nihayet kendi zihnini, kendi aklını kullanacaktır. Herne şekilde olursa olsun, insanî âlim, insanî bilgi mahdut ölçüdedir. İnsan aklı kıttır ve yetersizdir. İnsan aklı isteklerden ve taassuplardan sıyrılamaz. Kaçıp kurtulacağı bir yer de yoktur. Böyle olunca şu imkân da yoktur ki, aslı ve esası adalet üzerine konmuş bulunan bir nizam kurabilsin.
İnsanın kurmuş bulunduğu nizam ilk başta adalet olarak görünür. Fakat amelî tecrübeler ispat eder ki, adalet denilen şey hakikatte adalet değildir. Buna göre her insan, bir zaman için kurmuş bulunduğu nizama aldanır. Sonra noksanlıklar ortaya çıkınca, ilk kurduğu nizamdan bıkar; başka bir ahmaklığa, başka bir budalalığa kapılır. Yeniden ahmakça tecrübelere girişir. Bu sebeplerden dolayı, hakikî adalet ancak o nizamda olabilir ki, bir Alimül - gayb-i veş - şehade, Subbuh ve Kuddüs, (Gizlileri ve açıkları bilen, tesbih edilen ve mukaddes) olan varlık bir nizam ortaya koymuştur.
İSLÂMDAN MAKSAT ADALETiN TA KENDİSİDİR:
Başlangıçta ikinci bir meseleyi de bilmek lâzımdır ki, bir kimse "İslâmda adalet vardır" derse, hakikatte meselenin manasını iyi kavramamış ve meseleye dar bir açıdan bakmış sayılır. Hakikat şudur ki, İslâmdan maksat adaletin ta kendisi olmasıdır. İslâm mahzsadecea adaleti kaim kılmak için gelmiştir. Hak Taalâ bu mevzuda şöyle buyurmuştur:
"İşte biz Resullerimizi aydın delillerle gönderdik. İnsanların adaletle hareket etmeleri için onlarla birlikte kitap ve mizan (ölçü) de nazil kıldık. Bir de demiri (silâh ve kuvvet) nazil kıldık ki, bunda insanlar için faydalar ve şiddetli kuvvet vardır. Ki bununla, Allah, kendisine ve Resulüne görmeksizin yardım edecek olanları bilsin. Elbette ki, Allah kuvvetli ve azizdir."
(El – Hâdid: 25)
Bir müslüman eğer gaflete saplanmamışsa, bu iki noktayı gözönünde tutarak hiçbir zaman Allah ve Resulünün emirlerini bir tarafa bırakıp, sosyal adaleti başka bir tarafta aramaz. Ve böyle bir hataya düşmez.
Her nerede adaletin varlığını hissederse, görecektir ki, orada Allahın adaletinden ve O'nun Resulünün hükmünden başka bir adalet yoktur. Başka bir adalet de olamaz ve bulunamaz. Şunu da anlayacaktır ki, adaletin kaim kılınmasının başka bir şekli de mevcut değildir. Adaletin kaim kılınması ancak ve ancak İslâm ile olur. İslâm demek tam ve kâmil adalet demektir. Noksansız ve eksiksiz adalet demektir. Adalet, İslâmdan başka, İslamdan ayrı birşey değildir. İslâm adaletin ta kendisidir. İslâmın kaim bulunması adaletin de kaim olması demektir İslâm ile adalet ikisi aynıdır ve bir tek şeydir.