saniyenur
Sun 3 June 2012, 04:09 pm GMT +0200
İSLÂM DEVLETİ VE VEKÂLET KAVRAMI
Daha Önce de açıklandığı üzere, bütün siyasî ve hukukî hükümranlık sadece Allah'a aittir. Allah'ın siyasî hükümranlığı, devletin gerçek başkanının O olması ve devletin tüm yürütme işlerinin direkt O'nun emirleri altında olması anlamına gelir. Siyasî hükümranlık aynı zamanda şu anlamları da kapsar: Allah'ın otoritesi ve hükümranlık gücü kendi isteği dışında hiçbir güç tarafından sınırlandırılamaz, dışarıdan yüklenmiş herhangi bir kurala da bağlı değildir. Allah'ın Hukukî Hükümranlığı, tüm kanun ve yasama gücünün yalnız Allah'ın olduğunu O'nun kanun yapıcı ve kanun koyucu olduğunu; bu tür yetkilerin sadece ve sadece Allah'a mahsus olduğunu ve O'nun kanun yapıcı yetkisini paylaşacak ya da O'nun yasama gücünü kısıtlayacak ya da paylaşacak herhangi birisi ihtimalinden münezzehtir. Bütün yargı, yasama ve muhakeme etme yetkisi O'na aittir.
Bir toplum ya da devlet en geniş ifadeyle insanla ilişkili tüm meselelerde Allah'ın ve Rasulü'nün hâkimiyetini kabul eder etmez, Allah ve Rasulü'nün yeryüzündeki temsilcileri olurlar. Allah'ın vekilleri olarak onlar çifte statüye sahiptirler. İlki, tüm hükümranlık yetkisinin Allah'a ve Rasulü'ne ait olması nedeniyle Allah ve Rasulü'yle ilişkilerinde kısıtlı bir hükümranlık yetkisine sahip bir devlet durumunda olmalarıdır. Gerçek anlamıyla hükümranlık yetkisindeki herhangi bir iddia Allah'a ve Rasulü'ne karşı açık bir isyan ve kendi İslâmî karakterini inkâr anlamını taşır. İkinci statü ise, diğer dünya devletleri ile ilişkilerindeki vekillik statüsünde, yani diğer devletlerin de rol oynadığı idari meselelerde bütünüyle hâkimiyet gücünü kullanan bir devlet pozisyonunda olmasıdır.
Vekilliğin diğer bir cephesi de onun belirli bir sınıfa, gruba ya da aileye değil, ümmete ait olmasıdır. Bu yetki yalnızca AJlah tarafından belirlenen sınırlar içerisinde kullandır. Yetki toplumabir bütün olarak verildiğinden yönetim ya da hükümet, bir bütün olarak toplum yahut onların uygun gördükleri, seçtikleri temsilciler tarafından uygun görülüp, rızaları alınarak oluşabilir. Ve ancak onların güvenine sahip oldukları müddetçe bu görevde kalıp fonksiyon gösterebilirler.
Böylece, İslâm Devleti Allah'ın yeryüzündeki vekili olarak Allah adına hareket eder ve konulan sınırlar içerisinde O'nun isteğini ve hükmünü yerine getirir. Devlet, hükümranlık gücünü İlâhî Kanun hudutları içerisinde kullanır. Aynı zamanda insanlar adına vekâlet hakkını da kullanır. Bazı kişileri kendi adlarına hareket etmesi için seçseler de gerçekte bu hakkın sahipleri insanlardır. Yöneticiler toplumun (gerçek vekilleri) güvenini sağladıkları müddetçe görevde kalırlar (Ebu'1-Alâ Mevdudî, The Meaning Of The Qur'an, cilt 4, sh. 8-9).