sumeyye
Tue 21 September 2010, 05:07 pm GMT +0200
İSLÂM’DA MESCİDİN TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ
İslâm'da insanların içtimaını sağlayan yerlerden biri olan evden sonra, karşımıza cami veya mescid çıkmaktadır. Aslında mescid, müslümanların açıkça ve yaşadıkları devrin ihtiyaçlarına göre resmen toplandıkları; hem ibadet edilen, hem ilim öğrenilen, hem de sosyal ve siyasî işlerin görüşüldüğü yerdi. Bu anlamda Cuma namazı da, İslâm toplumunun bütün işlerini görüşmek üzere haftada bir gün yapılan resmî ve zorunlu toplantı olarak da değerlendirilebilir.(1) Esasen Hz. Peygamber'in aile fertleriyle rahatça kalabileceği bir evi bile yokken, Medine'ye varır varmaz ilk iş olarak bir mescid yapmaya teşebbüs etmiş olması, O'nun, mescidin toplum hayatındaki yerini ve önemini çok iyi bilmiş olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak mescidin toplum hayatındaki yeri ele alınacaktır. Ancak, her ne kadar "mescid" kelimesi genel anlamda ele alınmış olsa da, İslâm'ın ve dolayısıyla Hz. Peygamber' in mescid konusunda getirmiş olduğu anlayış, daha sonraki dönemlerde hemen hemen aynen muhafaza edilmiş olup kayda değer bir yenilik veya ilâveye rastlanmadığından, İslâm'da mescid anlayışı ve mescidin toplum hayatında yerine getirmiş olduğu görevleri -Mescid-i Nebi esas alınarak- şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. İBADET YERİ OLMASI
Her şeyden önce mescidler; "ALLAH'ın, yapılmasını emrettiği ve adının anılmasını istediği ibadet yerleridir."(2) Mescidlerin, ibadetin dışında bir amaçla kullanılması ise ihtiyaca binâendir.(3) Bununla beraber, ALLAH'a ibadet edilen her yer mescid sayıldığına(4) ve Hz. Peygamber de: "Bana yeryüzünün her tarafı mescid ve temiz kılındı"(5) buyurduğuna, diğer taraftan: "Evlerinizde namaz kılmak için bir yer tahsis edin; oraları temiz tutun ve evlerinizi mezarlığa dönüştürmeyin"(6) dediğine göre, "ibadet yeri olarak mescidin toplum hayatındaki önemi nedir?" gibi bir soru akla gelebilir.
Bilindiği gibi, ibadetlerin huşu ve huzur içinde yerine getirilmesinde, Rab-kul münasebetinin sağlanmasında ve ibadet esnasında manevî bir havanın teneffüsünde mescidin ifa etmiş olduğu görev çok büyüktür. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle: "Mescidlerin tamamı ALLAH'a ait olan ve oralarda ancak kendisine ibadet edilen"(7) yerlerdir. Mescide giren insan, bir nevi dış dünya ile irtibatını keser ve ALLAH'ın evinde olduğunun şuuruna erer. Dolayısıyla da kendisini ALLAH'a daha yakın hisseder. Diğer bir ifadeyle kişi, mescide girdiği andan itibaren artık ALLAH'ın evine girmiş demektir. ALLAH da, evine giren kulunu fazlasıyla mükafatlandırır. Bunun içindir ki Hz. Peygamber, cemaat halinde kılınan, namazın, kişinin tek başına kıldığı namazdan yirmi beş veya yirmi yedi derece daha üstün olduğunu söylemiştir.(8 )
Diğer taraftan Hz. Peygamber'in, sarımsak vb. şeyleri yiyenlerin, o halleriyle mescide gelmemelerini istemiş olması(9), oraya tükrük, balgam vb. atılmamasını tavsiye etmesi de(10) mescidin mânevî havasını temin için olsa gerektir.
İslâm'da ibadetin ve özellikle günde beş vakit toplu halde namaz kılmanın gerekli görülmüş olması, müslümanların diğer pek çok sosyal işlerini kolaylaştırmıştır.(11)
2. EĞİTİM-ÖĞRETİM YERİ OLMASI
Kur'ân'ın ve İslâm'ın ilk sözü "oku!" buyruğudur.(12) Öte yandan Hz. Peygamber, gönderiliş gayelerinden birinin de öğretmenlik olduğunu söylemiş(13) ve peygamberliğinin ilk günlerinden itibaren eğitim-öğretim faaliyetlerine büyük önem vermiştir.(14) Daha Mekke'de iken, sahabeden Erkam'ın evinde(15) Kur'ân öğretimiyle, eğitim faaliyetine başlayan Hz. Peygamber'in Bedir esirlerine, kurtuluş fidyesi olarak on müslüman çocuğuna okuyup yazmayı öğretmelerini şart koşmuş olması, O'nun eğitim-öğretime vermiş olduğu önemi göstermesi bakımından dikkate değer bir husustur.(16)
Ayrıca Hz. Peygamber, hicretten iki yıl önce Mus'ab b. Umeyr'i Medine'ye Kur'ân öğreticisi olarak göndermiş;(17) 622'de Medine'ye hicretinde ise ilk iş olarak orada bir mescid kurmuş ve onun bir bölümünü de eğitim-öğretim merkezi (suffa, zulle) haline getirmişti. İşte Medine'deki bu eğitim-öğretim merkezi, ondan sonra kurulan cami içi ve dışı eğitim müesseselerine model olmuştur.(18) Ayrıca o dönem eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürülmesinde mescid, önemli bir ilim merkezi olmuştur. Böylece, Medine'ye hicretten sonra mescid ve cami, İslâm'ın sosyal yapısına giren ilk müessese olmuştur.(19)
Hz. Peygamber döneminde mescid kanalıyla sürdürülen eğitim-öğretim faaliyetlerinde Suffa'nın da(20) önemli bir yeri vardır. Mescide bitişik olarak yapılan ve genelde muhacirlerin barındığı ve gündüzlü olarak devam edenlerle birlikte sayılarının zaman zaman dörtyüze kadar yükseldiği söylenen(21) Suffa ehline göre, "Suffa; yatakhane, istirahat ve ders çalışma yeri; Mescid-i Nebî ise, dershane durumundaydı."(22) Resulullah (sav) zaman zaman mescidde oturur, etrafını halka şeklinde saran cemaati aydınlatırdı.(23)
Mescid-i Nebî'nin bütün müslümanlar için bir eğitim-öğretim merkezi, Suffa ashabının da gece gündüz mescid çevresinde bulunduğu göz önünde bulundurulacak olursa, onların, Hz. Peygamber'in mescid ve çevresinde yürütmüş olduğu eğitim-öğretim faaliyetlerinden yararlandıkları anlaşılacaktır. Ayrıca Suffa ashabı Resulullah'ın ara sıra mescidde oluşturduğu ilim halkalarına da devamlı olarak katılıyorlardı.24
Hz. Peygamber döneminde mescidde sürdürülen eğitim-öğretim faaliyetleri sadece Suffa ashabına yönelik olmayıp gündüz mescide gelip gece evine dönenler de vardı.25 Ayrıca böyle bir eğitime tâbi tutulanlar, mescide bağımlı kalmak zorunda olmadıkları gibi, o günün şartlarında sürdürülen eğitim faaliyetleri de tamamen mescide bağlı değildi.26 Fakat o dönem eğitiminin belirli bir yeri ve zamanı olmamakla beraber, yoğun olarak sürdürüldüğü yer, yine de Mescid-i Nebî ve çevresi idi.27
Suffa'nın zamanla ihtiyaca cevap verememesi üzerine Hz. Peygamber, Medine'nin çeşitli yerlerindeki diğer mescidleri ve hatta bunlar dışındaki bazı yerleri de eğitim yeri haline getirmişti. Medine'deki dokuz adet mescidin bu amaçla kullanılmış olabilecekleri de tahmin edilmektedir.28 Aslında Kur'ân ve hadîslerdeki okumayı emir ve teşvik edici açık beyanların29, bu ilk İslâmî eğitim-öğretim müesseselerinin ortaya çıkarılmasında önemli etken oldukları anlaşılmaktadır.30
Mescid-i Nebî'de sürdürülen eğitim-öğretim faaliyetleri arasında taşraya yönelik olanı da vardı. Bilhassa Hudeybiye anlaşmasından sonra, kırsal kesimden bazı kabile temsilcileri kafileler halinde Medine'ye gelir, 10-60 gün arasında şehirde kalırlardı.31 Hz. Peygamber, civardan gelen bu heyetleri mescidde ağırlar ve onlara ilmihal kabilinden bazı bilgiler verdikten sonra, onları kabilelerine geri gönderirdi. Taşraya yönelik olarak yerine getirilen bu tür eğitim-öğretim faaliyetleri bazen, Suffa'da yetişmiş elemanlar göndermek suretiyle gerçekleştirildi.32
Şüphesiz Hz. Peygamber'in başlatmış olduğu ve mescid kanalıyla sürdürdüğü eğitim-öğretim faaliyetleri sadece erkeklere yönelik değildi. Haftanın belirli bir günü de, kadınlara tahsis edilmişti. O gün gelince kadınlar mescidde toplanır; Resûlullah (sav) onlara çeşitli konularda bilgi verir, bazı emir ve tavsiyelerde bulunurdu. Denilebilir ki, o dönemde mescid, tam anlamıyla bir talim ve terbiye yeriydi.33
3. DİPLOMATİK MÜNASEBETLERİN SÜRDÜRÜLDÜĞÜ YER OLMASI
Hz. Peygamber vahye mazhar kılınmakla iki görevi birden üstlenmiş bulunuyordu: Peygamberlik ve devlet başkanlığı. Çünkü "İslâmiyet'in mahiyeti icâbı, din ile siyaset bölünmez bir bütün teşkil etmekteydi. Bu durum ifadesini, cami'nin ordugâh merkezinde kurulmuş olmasında buluyordu..."34 Bu münasebetle, müslüman olsun veya olmasın, herhangi yabancı bir heyet, Hz. Peygamber'le görüşmek üzere Medine'ye geldiklerinde O, bu heyeti mescidde kabul ediyordu.35 Bu kabul merasimi de genellikle elçiler sütûnunun (üstüvânetü'l-vüfûd) bulunduğu yerde yapılmaktaydı. Bu sütûnun, günümüzde de, Hz. Peygamber'in yabancı elçilerle görüşüp karşılaştığı yerin anısını muhafaza etmekte olduğu söylenmektedir.36
Mescidin İslâmî bir merkez olmasını ise bizzat Hz. Peygamber istemiştir.37
Hz. Peygamber ile görüşmek üzere gelen heyetin mescidde serbestçe hareket etmelerine de göz yumuluyordu.38 Hatta Necran Hristiyanlarına, mescidde kendi inançlarına göre ibadet etmelerine bile izin verilmişti.39 Kısaca mescid, dinî ve siyasî konuların görüşüldüğü bir parlamento binası görevini de yürütmekte idi.40
4. HUKUKÎ MESELELERİN ÇÖZÜME KAVUŞTURULDUĞU YER OLMASI
Hz. Peygamber döneminde çok yönlü kullanılmış olan mescidin, yerine getirmiş olduğu Önemli görevlerden birisi de, onun, çeşitli hukûkî hâdiselere sahne olmasıydı. Karı-koca arasında gerçekleştirilen nikah akdinin sona erdirilmesinden, alacaklı ile borçlu arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesine kadar pek çok hukukî mesele mescidde çözüme kavuşturulmuştu.
Sehl b. Sa'd'ın rivayetine göre, ashaptan biri bir gün Resulullah'a gelerek: "Ey ALLAH'ın Resûlü! Ne dersiniz? Bir kimse hanımı ile başka bir erkeği görürse o adamı öldürebilir mi?" diye sormuş ve daha sonra da, hanımı ile Resulullah'ın huzurunda lânetleşmişlerdi.41 Sehl, bu olaya şahit olduğunda on beş yaşında olduğunu belirtmiştir.42 Yine bir gün Ka'b adında bir sahabi, İbn Ebi Hadred'de olan alacağını mescidde istemiş ve bu yüzden aralarında tartışma çıkmıştı. Tartışma sebebiyle sesleri de hayli yükselmişti. Resulullah (sav), onların sesini evinden duymuş, odasının perdesini aralamış ve Ka'b'a parmağıyla işaret ederek: "Alacağının yarısından vazgeç" demiş, Ka'b da: "İstediğiniz olsun ey ALLAH'ın Resûlü!" diye karşılık vermişti. Bunun üzerine Peygamber (sav), İbn Ebî Hadred'e hitaben: "Kalk sen de borcunu öde!" buyurmuştu. İki sahabi arasında çıkan anlaşmazlık bu şekilde giderilmişti.43
Ebu Hureyre'nin rivayetine göre de bir gün Resûlullah (sav) mescidde iken bir adam oraya gelmiş ve Hz. Peygamber'e seslenerek: "Ey ALLAH'ın Elçisi! Ben zina yaptım" demişti. Peygamber (sav) önce adamın sözüne pek iltifat etmemişti. Fakat adam, zina yaptığı konusunda dört defa kendi kendine şahitlik ettiğinde, Resulullah (sav), "Sende delilik var mı?" diye sormuş, adam da "hayır" diye cevap verince Peygamber (sav): "Bunu götürün recmedin" buyurmuştu. Oradakiler de adamı götürüp recmetmişlerdi.44 Mescid, hukûkî meselelerin çözüme kavuşturulduğu yer olma özelliğini Hz. Peygamber'den sonra da uzun süre devam ettirmiştir.45
5. SOSYAL BÜTÜNLÜĞÜN SAĞLANDIĞI YER OLMASI
Hz. Peygamber ve ashabının namaz kılmak amacıyla, günün belirli saatlerinde bir araya gelmelerini sağlayan mescid, inananlar arasında birlik ve beraberliğin meydana gelmesinde, birbirlerinin durumlarından haberdar olmalarında önemli rol oynamış ve bu yönüyle de sosyal dayanışma müessesesi olma özelliği göstermişti. Çünkü Hz. Peygamber ve ashabı, içlerinden birinin cemaate devam edemediğini görünce hemen onu araştırıyor, şayet başına herhangi bir musibet vs. gelmişse derhal onunla ilgileniyor ve ne yapılması gerekiyorsa anında yapıyorlardı.
Nitekim Asr-ı Saadet'te, Mescid-i Nebî'yi devamlı olarak süpüren zenci bir kadın vardı. Bir ara Resulullah (sav), onu görememiş ve merak edip o kadını sormuştu. Ashab dâ "öldü" cevabını vermişlerdi. Bunun üzerine Peygamber (sav): "Bana haber vermeniz gerekmez miydi?" buyurmuştu. Onlar ise bu duruma pek önem vermemişlerdi. Halbuki insan olarak herkese değer veren Hz. Peygamber, ashabın bu tutumundan hoşlanmamış ve ashaptan, kadının kabrini göstermelerini istemiş, gidip kabri üzerine cenaze namazı kılmış ve ona dua etmişti.46
Yine ashaptan Sa'lebe adında biri vardı. Mescidden hiç çıkmaz, hemen hemen bütün vakit namazlarını cemaatle kılmaya gayret gösterirdi. Bu yüzden kendisine "Cami Kuşu" bile diyenler vardı. Daha sonra kendisinin ısrarlı isteği üzerine Resulullah'ın duası neticesinde mal-mülk sahibi olmuş ve gün geçtikçe çoğalan sürüleri onu cemaatten uzaklaştırmıştı. Bir ara Hz. Peygamber kendisini görememiş, orada bulunanlara Sa'lebe'nin nerede olduğunu sormuştu. Ashab: "Sa'lebe vadiler dolusu sürülere sahip oldu, onlara otlak bulma derdine düştü" demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Yazık oldu Sa’lebe'ye" diyerek üzüntüsünü belirtmişti.47
Bu yönüyle mescid, müslümanlar arasındaki haberleşme ve irtibatı sağladığı gibi aynı zamanda karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma için de elverişli bir zemindi. Çünkü taşradan gelip de Peygamber (sav) ile görüşmek isteyen ye Medine'de bir yakını bulunmayan herkes, doğrudan mescide gidiyor, genellikle Suffa'da ikâmet ediyor veya Hz.
Peygamber tarafından, hâli vakti yerinde olan Medineli müslümanların evine gönderiliyordu.48 Hatta bazı durumlarda, Suffa'da ikâmet edenler de, Hz. Peygamber tarafından, durumu iyi olan müslümanların evlerine gönderiliyordu.49
Suffa ehlinin yiyecekleri de genellikle mescidde toplanıyor ve Hz. Peygamber'in nezaretinde onlara dağıtılıyordu. Ayrıca Resulullah (sav) kendisine getirilen sadakaların tamamını, hediyelerin de büyük bir kısmını yine Suffa ashabına veriyordu.50
Mescid kanalıyla o dönemde yapılan diğer bir yardımlaşma şekli de şöyleydi: Hz. Peygamber, on vesk51 hurması çıkan herkesin hasat zamanında, farz olan zekâtın dışında, tasadduk niyetiyle mescide bir salkım hurma asmasını emrederdi. Suffa ehlinin belirli geliri ve yiyeceği olmadığı için karnı acıkan, bu salkımları silkeler, düşen hurmalarla karnını doyururdu.52
6. EDEBÎ YARIŞMALARIN YAPILDIĞI YER OLMASI
Başlangıçta mescid, bir İslâm kültür merkezi vazifesi de görüyordu. Orada edebî konuşma ve yarışmalar yapılır, karşılıklı şiirler okunurdu. Hicretten sonra, Temim kabilesinden 80-90 kişilik bir grup Hz. Peygamber ile görüşmek üzere Medine'ye gelmişti. Onlar, hatiplerinin hitabetine, şairlerinin ifade gücüne fazlasıyla güveniyorlardı. Öğle namazını müteakip bunlar huzura kabul edildiler ve hemen kendilerini şu şekilde övmeye başladılar: "Biz Arapların en kuvvetlisi, en zekileriyiz. Bizler, krallar yetiştirdik, falan falan kralı ortaya çıkaran biziz." Sonra konuşmayı şu şekilde devam ettirdiler: "En büyük hatipler bizden çıkmıştır. Bizim hatiplerimiz birisini lânetledi mi, herkes onu lânetler; bunun aksine, hatiplerimiz birisini tezkiye etti mi, herkes ona saygı duyar, onu tanır."
Neticede bu hatiplerden birisi ayağa kalktı, bir nutuk çekip oturdu.53 Buna karşılık Hz. Peygamber de, ashaptan Sâbit b. Kays'a, ona cevap vermesini söyledi. Sâbit, güzel bir konuşma yaptı, daha sonra Benî Temim'in şairi kalktı, bir şiir okudu. Bu defa Hz. Peygamber, şâir Hassan b. Sâbit'e dönerek: "Buna da sen cevap ver" dedi. Bunun üzerine Hassan ayağa kalktı, hiç hazırlıklı olmadığı halde Temimliye cevap verdi. Hassan'ın şiirinden sonra Temim heyeti, mescidin bir köşesine çekildi ve: "Müslümanların hatibi bizimkinden daha fasih, sesi daha gür; şairleri de bizim şairden daha güçlü" diyerek yenilgiyi kabul etti54 ve sonunda müslüman oldular.55
Nitekim Ka'b b. Züheyr b. Ebî Sülmâ'nın, kendisini Resulullah'ın "Bürde"sine nâil kılmış olan meşhur kasidesini gelip mescidde okuduğu da bilinmektedir.56
DİPNOTLAR
1. Atay, Hüseyin, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul, 1983, s. 25.
2. Nûr, 24/36.
3. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, 54.
4. Bk. İbn Manzur, age, III, 204.
5. Buhârî. Salât, 56.
6. Buhârî. Salât, 52; Ebu Davud, Salât. 12; Tirmizî, Cum'a, 64; İbn Mace, Mesâcid, 9.
7. Cin, 72/18.
8. Bk. Buhârî, Ezan. 30.
9. Bk. Müslim. Mesâcid, 561.
10. Müslim, Mesâcid, 547.
11. Atay, age, 28.
12. Atay. age, 15.
13. Bk. İbn Mâce, Mukaddime, 17.
14. Hamidullah, Muhtasar Hadîs Tarihi ve Sahife-i Hemmam İbn Münebbih (çev. Kemal Kuşçu), 21.
15. İslâm'da toplu eğilimin yapıldığı ilk yerin Erkam'ın evi olduğu söylenmekledir. Bk. Atay, age. 24.
16. Bk. İbn Sa'd age. II, 22 vd.; Ahmed b. Hanbel. I, 247.
17. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 74.
18. Baltacı. Cahid. XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, 3.
19. Atay. age, 28.
20. Suffa'nın yeri ve özellikleri hakkında bk. Abdü'l-Hay el-Kettânî, et-Terâtibü'l-İdâriyye, I, 474; İsmail b. Hammad el-Cevherî, es-Sıhah Tâcu'l-Luga ve Sıhahi'l-Arabiyye. IV, 1378; İbn Manzur, age, IX, 195; Buhârî, Ri-kak, 17; Tirmizî, Kıyâme, 36; Ahmed b. Hanbel, II, 515.
21. Hamidullah, Hadîs Tarihi, 21; Yazır, Hak Dini, II, 940; Kettânî. age, I, 480
22. Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, II, 190.
23. Bk. Buhârî, İlim, 35.
24. Bk. Buhârî. Salât, 84; Kettânî, age, I, 478: Ahmed Çelebi, İslâm'da Egitim-Öğretim Tarihi (Çev. Ali Yardım). 95-103.
25. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş. 76.
26. Algül, age, II, 194.
27. Algül, age, II, 196.
28. Bk. A'zamî. İlk Devir Hadîs Edebiyatı, s. 6. İstanbul 1993
29. Bk. Alak, 96/1-5; Ebu Davud, Vitir. 14; -Tirmizî, İlim, 2; İbn Mâce, Mukaddime, 17; Muvatla', Sefer, 53; Ahmed b. Hanbel, II, 418.
30. Baltacı, age, 4.
31. Algül, age, 11, 197.
32. Bk. Buhârî. İlim, 25; İbn Mâce, Mukaddime, 17.
33. Bk. Buhârî. İlim, 8,32,36.38.
34. Pedersen, "Mescid" , İA, VIII, 42.
35. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş. 75.
36. Hamidullah. İslâm Peygamberi, II, 264, İslâm Müesseselerine Giriş, 76.
37. Hamidullah. İslâm Müesseselerine Giriş, 74.
38. İbn Sa'd, age, 1, 294; Pedersen. "Mescid". İA. VIII, 3.
39. İbn Sa'd, age. 1. 357.
40. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş. 87; Ergin, age, I-II, 198.
41. Buhârî. Salât. 44. İslâm hukukunda "Liân" adı verilen bu muamelenin uygulama şekli şöyleydi: Bir adam, karısının zina ettiğini söyler de, kendisinden başka şahit bulunmazsa, hâkimin huzurunda dört kez "Billahi, ona isnad ettiğim sözde doğru olduğuma şahitlik ederim" derdi. Beşincide de, "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun" derdi. Kadın da, buna karşılık dört defa, "Billâhi kocam yalan söylüyor" dedikten sonra beşincide, "Eğer kocam doğru söylüyorsa, Allah'ın laneti üzerime olsun" derdi. Bu şekilde yemin etmesi, kadından zina cezasını kaldırırdı. Fakat hâkim, bu karı-kocayı birbirinden ayırır, nikâhı feshederdi. Bk. Nûr, 24/7-9; Ateş, Süleyman, Kur'ân-ı Kerim ve Yüce Meâli, 349.
42. Bk. Buhârî, Ahkâm, 18.
43. Bk. Buhârî, Salât. 71.
44. Bk. Buhârî, Ahkâm. 19.
45. Bk. Buhârî. Ahkâm, 18.
46. Bk. Buhârî, Salât. 72, Cenâiz, 66; Müslim, Cenâiz. 23. Bu hadîste, mescidi süpürenin erkek olma ihtimalinden de söz edilmiş olmasına rağmen, hadîsin râvisi Ebu Hureyre, "zannederim kadındı" diyerek bu ihtimali ortadan kaldırmıştır. Bk. Buhârî, Salât, 74.
47. Bk. Yazır, age. IV, 2592-2593.
48. Bk. Buhârî, Mevâkîtü's-Salât. 41. Menâkıb. 25; Ahmed b. Hanbel, I, 179, 198, 199.
49. Bk. Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya ve Tabakâtü'l-Esfiyâ, 1,378.
50. Bk. Buhârî, Rikak, 17; Tirmizî, Kıyâme. 36: Ahmed b. Hanbel, II, 515.
51. Küfelilere göre 200 kg.lık bir ölçek (60 sa').
52. Bk. Ebu Davud, Zekât, 32; Tirmizî, Tefsir. 3; Nesâî, Zekât, 27; İbn Mâce, Zekât. 19: Kettânî, age, I, 475. Hatta Bakara, 2/ 267. âyetinin de bu konuyla ilgili olarak nâzil olduğu bildirilmektedir. Bk. Tirmizî, Tefsir, 3.
53. Hamidullah. İslâm Müesseselerine Giriş, 78.
54. İbn Sa'd. age, I.294.
55. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, 79. Hassan b. Sâbit, mescidde şiir okuyacağı zaman Hz. Peygamber. "Allahım! Hassan'ı Rûhu'l-Kudüs'le destekle" diye dua ederdi. Bk. Buhârî. Salât. 68.
56. İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 274-276.
Prof.Dr. Ahmet Güç
İslâm'da insanların içtimaını sağlayan yerlerden biri olan evden sonra, karşımıza cami veya mescid çıkmaktadır. Aslında mescid, müslümanların açıkça ve yaşadıkları devrin ihtiyaçlarına göre resmen toplandıkları; hem ibadet edilen, hem ilim öğrenilen, hem de sosyal ve siyasî işlerin görüşüldüğü yerdi. Bu anlamda Cuma namazı da, İslâm toplumunun bütün işlerini görüşmek üzere haftada bir gün yapılan resmî ve zorunlu toplantı olarak da değerlendirilebilir.(1) Esasen Hz. Peygamber'in aile fertleriyle rahatça kalabileceği bir evi bile yokken, Medine'ye varır varmaz ilk iş olarak bir mescid yapmaya teşebbüs etmiş olması, O'nun, mescidin toplum hayatındaki yerini ve önemini çok iyi bilmiş olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak mescidin toplum hayatındaki yeri ele alınacaktır. Ancak, her ne kadar "mescid" kelimesi genel anlamda ele alınmış olsa da, İslâm'ın ve dolayısıyla Hz. Peygamber' in mescid konusunda getirmiş olduğu anlayış, daha sonraki dönemlerde hemen hemen aynen muhafaza edilmiş olup kayda değer bir yenilik veya ilâveye rastlanmadığından, İslâm'da mescid anlayışı ve mescidin toplum hayatında yerine getirmiş olduğu görevleri -Mescid-i Nebi esas alınarak- şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. İBADET YERİ OLMASI
Her şeyden önce mescidler; "ALLAH'ın, yapılmasını emrettiği ve adının anılmasını istediği ibadet yerleridir."(2) Mescidlerin, ibadetin dışında bir amaçla kullanılması ise ihtiyaca binâendir.(3) Bununla beraber, ALLAH'a ibadet edilen her yer mescid sayıldığına(4) ve Hz. Peygamber de: "Bana yeryüzünün her tarafı mescid ve temiz kılındı"(5) buyurduğuna, diğer taraftan: "Evlerinizde namaz kılmak için bir yer tahsis edin; oraları temiz tutun ve evlerinizi mezarlığa dönüştürmeyin"(6) dediğine göre, "ibadet yeri olarak mescidin toplum hayatındaki önemi nedir?" gibi bir soru akla gelebilir.
Bilindiği gibi, ibadetlerin huşu ve huzur içinde yerine getirilmesinde, Rab-kul münasebetinin sağlanmasında ve ibadet esnasında manevî bir havanın teneffüsünde mescidin ifa etmiş olduğu görev çok büyüktür. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle: "Mescidlerin tamamı ALLAH'a ait olan ve oralarda ancak kendisine ibadet edilen"(7) yerlerdir. Mescide giren insan, bir nevi dış dünya ile irtibatını keser ve ALLAH'ın evinde olduğunun şuuruna erer. Dolayısıyla da kendisini ALLAH'a daha yakın hisseder. Diğer bir ifadeyle kişi, mescide girdiği andan itibaren artık ALLAH'ın evine girmiş demektir. ALLAH da, evine giren kulunu fazlasıyla mükafatlandırır. Bunun içindir ki Hz. Peygamber, cemaat halinde kılınan, namazın, kişinin tek başına kıldığı namazdan yirmi beş veya yirmi yedi derece daha üstün olduğunu söylemiştir.(8 )
Diğer taraftan Hz. Peygamber'in, sarımsak vb. şeyleri yiyenlerin, o halleriyle mescide gelmemelerini istemiş olması(9), oraya tükrük, balgam vb. atılmamasını tavsiye etmesi de(10) mescidin mânevî havasını temin için olsa gerektir.
İslâm'da ibadetin ve özellikle günde beş vakit toplu halde namaz kılmanın gerekli görülmüş olması, müslümanların diğer pek çok sosyal işlerini kolaylaştırmıştır.(11)
2. EĞİTİM-ÖĞRETİM YERİ OLMASI
Kur'ân'ın ve İslâm'ın ilk sözü "oku!" buyruğudur.(12) Öte yandan Hz. Peygamber, gönderiliş gayelerinden birinin de öğretmenlik olduğunu söylemiş(13) ve peygamberliğinin ilk günlerinden itibaren eğitim-öğretim faaliyetlerine büyük önem vermiştir.(14) Daha Mekke'de iken, sahabeden Erkam'ın evinde(15) Kur'ân öğretimiyle, eğitim faaliyetine başlayan Hz. Peygamber'in Bedir esirlerine, kurtuluş fidyesi olarak on müslüman çocuğuna okuyup yazmayı öğretmelerini şart koşmuş olması, O'nun eğitim-öğretime vermiş olduğu önemi göstermesi bakımından dikkate değer bir husustur.(16)
Ayrıca Hz. Peygamber, hicretten iki yıl önce Mus'ab b. Umeyr'i Medine'ye Kur'ân öğreticisi olarak göndermiş;(17) 622'de Medine'ye hicretinde ise ilk iş olarak orada bir mescid kurmuş ve onun bir bölümünü de eğitim-öğretim merkezi (suffa, zulle) haline getirmişti. İşte Medine'deki bu eğitim-öğretim merkezi, ondan sonra kurulan cami içi ve dışı eğitim müesseselerine model olmuştur.(18) Ayrıca o dönem eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürülmesinde mescid, önemli bir ilim merkezi olmuştur. Böylece, Medine'ye hicretten sonra mescid ve cami, İslâm'ın sosyal yapısına giren ilk müessese olmuştur.(19)
Hz. Peygamber döneminde mescid kanalıyla sürdürülen eğitim-öğretim faaliyetlerinde Suffa'nın da(20) önemli bir yeri vardır. Mescide bitişik olarak yapılan ve genelde muhacirlerin barındığı ve gündüzlü olarak devam edenlerle birlikte sayılarının zaman zaman dörtyüze kadar yükseldiği söylenen(21) Suffa ehline göre, "Suffa; yatakhane, istirahat ve ders çalışma yeri; Mescid-i Nebî ise, dershane durumundaydı."(22) Resulullah (sav) zaman zaman mescidde oturur, etrafını halka şeklinde saran cemaati aydınlatırdı.(23)
Mescid-i Nebî'nin bütün müslümanlar için bir eğitim-öğretim merkezi, Suffa ashabının da gece gündüz mescid çevresinde bulunduğu göz önünde bulundurulacak olursa, onların, Hz. Peygamber'in mescid ve çevresinde yürütmüş olduğu eğitim-öğretim faaliyetlerinden yararlandıkları anlaşılacaktır. Ayrıca Suffa ashabı Resulullah'ın ara sıra mescidde oluşturduğu ilim halkalarına da devamlı olarak katılıyorlardı.24
Hz. Peygamber döneminde mescidde sürdürülen eğitim-öğretim faaliyetleri sadece Suffa ashabına yönelik olmayıp gündüz mescide gelip gece evine dönenler de vardı.25 Ayrıca böyle bir eğitime tâbi tutulanlar, mescide bağımlı kalmak zorunda olmadıkları gibi, o günün şartlarında sürdürülen eğitim faaliyetleri de tamamen mescide bağlı değildi.26 Fakat o dönem eğitiminin belirli bir yeri ve zamanı olmamakla beraber, yoğun olarak sürdürüldüğü yer, yine de Mescid-i Nebî ve çevresi idi.27
Suffa'nın zamanla ihtiyaca cevap verememesi üzerine Hz. Peygamber, Medine'nin çeşitli yerlerindeki diğer mescidleri ve hatta bunlar dışındaki bazı yerleri de eğitim yeri haline getirmişti. Medine'deki dokuz adet mescidin bu amaçla kullanılmış olabilecekleri de tahmin edilmektedir.28 Aslında Kur'ân ve hadîslerdeki okumayı emir ve teşvik edici açık beyanların29, bu ilk İslâmî eğitim-öğretim müesseselerinin ortaya çıkarılmasında önemli etken oldukları anlaşılmaktadır.30
Mescid-i Nebî'de sürdürülen eğitim-öğretim faaliyetleri arasında taşraya yönelik olanı da vardı. Bilhassa Hudeybiye anlaşmasından sonra, kırsal kesimden bazı kabile temsilcileri kafileler halinde Medine'ye gelir, 10-60 gün arasında şehirde kalırlardı.31 Hz. Peygamber, civardan gelen bu heyetleri mescidde ağırlar ve onlara ilmihal kabilinden bazı bilgiler verdikten sonra, onları kabilelerine geri gönderirdi. Taşraya yönelik olarak yerine getirilen bu tür eğitim-öğretim faaliyetleri bazen, Suffa'da yetişmiş elemanlar göndermek suretiyle gerçekleştirildi.32
Şüphesiz Hz. Peygamber'in başlatmış olduğu ve mescid kanalıyla sürdürdüğü eğitim-öğretim faaliyetleri sadece erkeklere yönelik değildi. Haftanın belirli bir günü de, kadınlara tahsis edilmişti. O gün gelince kadınlar mescidde toplanır; Resûlullah (sav) onlara çeşitli konularda bilgi verir, bazı emir ve tavsiyelerde bulunurdu. Denilebilir ki, o dönemde mescid, tam anlamıyla bir talim ve terbiye yeriydi.33
3. DİPLOMATİK MÜNASEBETLERİN SÜRDÜRÜLDÜĞÜ YER OLMASI
Hz. Peygamber vahye mazhar kılınmakla iki görevi birden üstlenmiş bulunuyordu: Peygamberlik ve devlet başkanlığı. Çünkü "İslâmiyet'in mahiyeti icâbı, din ile siyaset bölünmez bir bütün teşkil etmekteydi. Bu durum ifadesini, cami'nin ordugâh merkezinde kurulmuş olmasında buluyordu..."34 Bu münasebetle, müslüman olsun veya olmasın, herhangi yabancı bir heyet, Hz. Peygamber'le görüşmek üzere Medine'ye geldiklerinde O, bu heyeti mescidde kabul ediyordu.35 Bu kabul merasimi de genellikle elçiler sütûnunun (üstüvânetü'l-vüfûd) bulunduğu yerde yapılmaktaydı. Bu sütûnun, günümüzde de, Hz. Peygamber'in yabancı elçilerle görüşüp karşılaştığı yerin anısını muhafaza etmekte olduğu söylenmektedir.36
Mescidin İslâmî bir merkez olmasını ise bizzat Hz. Peygamber istemiştir.37
Hz. Peygamber ile görüşmek üzere gelen heyetin mescidde serbestçe hareket etmelerine de göz yumuluyordu.38 Hatta Necran Hristiyanlarına, mescidde kendi inançlarına göre ibadet etmelerine bile izin verilmişti.39 Kısaca mescid, dinî ve siyasî konuların görüşüldüğü bir parlamento binası görevini de yürütmekte idi.40
4. HUKUKÎ MESELELERİN ÇÖZÜME KAVUŞTURULDUĞU YER OLMASI
Hz. Peygamber döneminde çok yönlü kullanılmış olan mescidin, yerine getirmiş olduğu Önemli görevlerden birisi de, onun, çeşitli hukûkî hâdiselere sahne olmasıydı. Karı-koca arasında gerçekleştirilen nikah akdinin sona erdirilmesinden, alacaklı ile borçlu arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesine kadar pek çok hukukî mesele mescidde çözüme kavuşturulmuştu.
Sehl b. Sa'd'ın rivayetine göre, ashaptan biri bir gün Resulullah'a gelerek: "Ey ALLAH'ın Resûlü! Ne dersiniz? Bir kimse hanımı ile başka bir erkeği görürse o adamı öldürebilir mi?" diye sormuş ve daha sonra da, hanımı ile Resulullah'ın huzurunda lânetleşmişlerdi.41 Sehl, bu olaya şahit olduğunda on beş yaşında olduğunu belirtmiştir.42 Yine bir gün Ka'b adında bir sahabi, İbn Ebi Hadred'de olan alacağını mescidde istemiş ve bu yüzden aralarında tartışma çıkmıştı. Tartışma sebebiyle sesleri de hayli yükselmişti. Resulullah (sav), onların sesini evinden duymuş, odasının perdesini aralamış ve Ka'b'a parmağıyla işaret ederek: "Alacağının yarısından vazgeç" demiş, Ka'b da: "İstediğiniz olsun ey ALLAH'ın Resûlü!" diye karşılık vermişti. Bunun üzerine Peygamber (sav), İbn Ebî Hadred'e hitaben: "Kalk sen de borcunu öde!" buyurmuştu. İki sahabi arasında çıkan anlaşmazlık bu şekilde giderilmişti.43
Ebu Hureyre'nin rivayetine göre de bir gün Resûlullah (sav) mescidde iken bir adam oraya gelmiş ve Hz. Peygamber'e seslenerek: "Ey ALLAH'ın Elçisi! Ben zina yaptım" demişti. Peygamber (sav) önce adamın sözüne pek iltifat etmemişti. Fakat adam, zina yaptığı konusunda dört defa kendi kendine şahitlik ettiğinde, Resulullah (sav), "Sende delilik var mı?" diye sormuş, adam da "hayır" diye cevap verince Peygamber (sav): "Bunu götürün recmedin" buyurmuştu. Oradakiler de adamı götürüp recmetmişlerdi.44 Mescid, hukûkî meselelerin çözüme kavuşturulduğu yer olma özelliğini Hz. Peygamber'den sonra da uzun süre devam ettirmiştir.45
5. SOSYAL BÜTÜNLÜĞÜN SAĞLANDIĞI YER OLMASI
Hz. Peygamber ve ashabının namaz kılmak amacıyla, günün belirli saatlerinde bir araya gelmelerini sağlayan mescid, inananlar arasında birlik ve beraberliğin meydana gelmesinde, birbirlerinin durumlarından haberdar olmalarında önemli rol oynamış ve bu yönüyle de sosyal dayanışma müessesesi olma özelliği göstermişti. Çünkü Hz. Peygamber ve ashabı, içlerinden birinin cemaate devam edemediğini görünce hemen onu araştırıyor, şayet başına herhangi bir musibet vs. gelmişse derhal onunla ilgileniyor ve ne yapılması gerekiyorsa anında yapıyorlardı.
Nitekim Asr-ı Saadet'te, Mescid-i Nebî'yi devamlı olarak süpüren zenci bir kadın vardı. Bir ara Resulullah (sav), onu görememiş ve merak edip o kadını sormuştu. Ashab dâ "öldü" cevabını vermişlerdi. Bunun üzerine Peygamber (sav): "Bana haber vermeniz gerekmez miydi?" buyurmuştu. Onlar ise bu duruma pek önem vermemişlerdi. Halbuki insan olarak herkese değer veren Hz. Peygamber, ashabın bu tutumundan hoşlanmamış ve ashaptan, kadının kabrini göstermelerini istemiş, gidip kabri üzerine cenaze namazı kılmış ve ona dua etmişti.46
Yine ashaptan Sa'lebe adında biri vardı. Mescidden hiç çıkmaz, hemen hemen bütün vakit namazlarını cemaatle kılmaya gayret gösterirdi. Bu yüzden kendisine "Cami Kuşu" bile diyenler vardı. Daha sonra kendisinin ısrarlı isteği üzerine Resulullah'ın duası neticesinde mal-mülk sahibi olmuş ve gün geçtikçe çoğalan sürüleri onu cemaatten uzaklaştırmıştı. Bir ara Hz. Peygamber kendisini görememiş, orada bulunanlara Sa'lebe'nin nerede olduğunu sormuştu. Ashab: "Sa'lebe vadiler dolusu sürülere sahip oldu, onlara otlak bulma derdine düştü" demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Yazık oldu Sa’lebe'ye" diyerek üzüntüsünü belirtmişti.47
Bu yönüyle mescid, müslümanlar arasındaki haberleşme ve irtibatı sağladığı gibi aynı zamanda karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma için de elverişli bir zemindi. Çünkü taşradan gelip de Peygamber (sav) ile görüşmek isteyen ye Medine'de bir yakını bulunmayan herkes, doğrudan mescide gidiyor, genellikle Suffa'da ikâmet ediyor veya Hz.
Peygamber tarafından, hâli vakti yerinde olan Medineli müslümanların evine gönderiliyordu.48 Hatta bazı durumlarda, Suffa'da ikâmet edenler de, Hz. Peygamber tarafından, durumu iyi olan müslümanların evlerine gönderiliyordu.49
Suffa ehlinin yiyecekleri de genellikle mescidde toplanıyor ve Hz. Peygamber'in nezaretinde onlara dağıtılıyordu. Ayrıca Resulullah (sav) kendisine getirilen sadakaların tamamını, hediyelerin de büyük bir kısmını yine Suffa ashabına veriyordu.50
Mescid kanalıyla o dönemde yapılan diğer bir yardımlaşma şekli de şöyleydi: Hz. Peygamber, on vesk51 hurması çıkan herkesin hasat zamanında, farz olan zekâtın dışında, tasadduk niyetiyle mescide bir salkım hurma asmasını emrederdi. Suffa ehlinin belirli geliri ve yiyeceği olmadığı için karnı acıkan, bu salkımları silkeler, düşen hurmalarla karnını doyururdu.52
6. EDEBÎ YARIŞMALARIN YAPILDIĞI YER OLMASI
Başlangıçta mescid, bir İslâm kültür merkezi vazifesi de görüyordu. Orada edebî konuşma ve yarışmalar yapılır, karşılıklı şiirler okunurdu. Hicretten sonra, Temim kabilesinden 80-90 kişilik bir grup Hz. Peygamber ile görüşmek üzere Medine'ye gelmişti. Onlar, hatiplerinin hitabetine, şairlerinin ifade gücüne fazlasıyla güveniyorlardı. Öğle namazını müteakip bunlar huzura kabul edildiler ve hemen kendilerini şu şekilde övmeye başladılar: "Biz Arapların en kuvvetlisi, en zekileriyiz. Bizler, krallar yetiştirdik, falan falan kralı ortaya çıkaran biziz." Sonra konuşmayı şu şekilde devam ettirdiler: "En büyük hatipler bizden çıkmıştır. Bizim hatiplerimiz birisini lânetledi mi, herkes onu lânetler; bunun aksine, hatiplerimiz birisini tezkiye etti mi, herkes ona saygı duyar, onu tanır."
Neticede bu hatiplerden birisi ayağa kalktı, bir nutuk çekip oturdu.53 Buna karşılık Hz. Peygamber de, ashaptan Sâbit b. Kays'a, ona cevap vermesini söyledi. Sâbit, güzel bir konuşma yaptı, daha sonra Benî Temim'in şairi kalktı, bir şiir okudu. Bu defa Hz. Peygamber, şâir Hassan b. Sâbit'e dönerek: "Buna da sen cevap ver" dedi. Bunun üzerine Hassan ayağa kalktı, hiç hazırlıklı olmadığı halde Temimliye cevap verdi. Hassan'ın şiirinden sonra Temim heyeti, mescidin bir köşesine çekildi ve: "Müslümanların hatibi bizimkinden daha fasih, sesi daha gür; şairleri de bizim şairden daha güçlü" diyerek yenilgiyi kabul etti54 ve sonunda müslüman oldular.55
Nitekim Ka'b b. Züheyr b. Ebî Sülmâ'nın, kendisini Resulullah'ın "Bürde"sine nâil kılmış olan meşhur kasidesini gelip mescidde okuduğu da bilinmektedir.56
DİPNOTLAR
1. Atay, Hüseyin, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul, 1983, s. 25.
2. Nûr, 24/36.
3. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, 54.
4. Bk. İbn Manzur, age, III, 204.
5. Buhârî. Salât, 56.
6. Buhârî. Salât, 52; Ebu Davud, Salât. 12; Tirmizî, Cum'a, 64; İbn Mace, Mesâcid, 9.
7. Cin, 72/18.
8. Bk. Buhârî, Ezan. 30.
9. Bk. Müslim. Mesâcid, 561.
10. Müslim, Mesâcid, 547.
11. Atay, age, 28.
12. Atay. age, 15.
13. Bk. İbn Mâce, Mukaddime, 17.
14. Hamidullah, Muhtasar Hadîs Tarihi ve Sahife-i Hemmam İbn Münebbih (çev. Kemal Kuşçu), 21.
15. İslâm'da toplu eğilimin yapıldığı ilk yerin Erkam'ın evi olduğu söylenmekledir. Bk. Atay, age. 24.
16. Bk. İbn Sa'd age. II, 22 vd.; Ahmed b. Hanbel. I, 247.
17. Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 74.
18. Baltacı. Cahid. XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, 3.
19. Atay. age, 28.
20. Suffa'nın yeri ve özellikleri hakkında bk. Abdü'l-Hay el-Kettânî, et-Terâtibü'l-İdâriyye, I, 474; İsmail b. Hammad el-Cevherî, es-Sıhah Tâcu'l-Luga ve Sıhahi'l-Arabiyye. IV, 1378; İbn Manzur, age, IX, 195; Buhârî, Ri-kak, 17; Tirmizî, Kıyâme, 36; Ahmed b. Hanbel, II, 515.
21. Hamidullah, Hadîs Tarihi, 21; Yazır, Hak Dini, II, 940; Kettânî. age, I, 480
22. Algül, Hüseyin, İslâm Tarihi, II, 190.
23. Bk. Buhârî, İlim, 35.
24. Bk. Buhârî. Salât, 84; Kettânî, age, I, 478: Ahmed Çelebi, İslâm'da Egitim-Öğretim Tarihi (Çev. Ali Yardım). 95-103.
25. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş. 76.
26. Algül, age, II, 194.
27. Algül, age, II, 196.
28. Bk. A'zamî. İlk Devir Hadîs Edebiyatı, s. 6. İstanbul 1993
29. Bk. Alak, 96/1-5; Ebu Davud, Vitir. 14; -Tirmizî, İlim, 2; İbn Mâce, Mukaddime, 17; Muvatla', Sefer, 53; Ahmed b. Hanbel, II, 418.
30. Baltacı, age, 4.
31. Algül, age, 11, 197.
32. Bk. Buhârî. İlim, 25; İbn Mâce, Mukaddime, 17.
33. Bk. Buhârî. İlim, 8,32,36.38.
34. Pedersen, "Mescid" , İA, VIII, 42.
35. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş. 75.
36. Hamidullah. İslâm Peygamberi, II, 264, İslâm Müesseselerine Giriş, 76.
37. Hamidullah. İslâm Müesseselerine Giriş, 74.
38. İbn Sa'd, age, 1, 294; Pedersen. "Mescid". İA. VIII, 3.
39. İbn Sa'd, age. 1. 357.
40. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş. 87; Ergin, age, I-II, 198.
41. Buhârî. Salât. 44. İslâm hukukunda "Liân" adı verilen bu muamelenin uygulama şekli şöyleydi: Bir adam, karısının zina ettiğini söyler de, kendisinden başka şahit bulunmazsa, hâkimin huzurunda dört kez "Billahi, ona isnad ettiğim sözde doğru olduğuma şahitlik ederim" derdi. Beşincide de, "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun" derdi. Kadın da, buna karşılık dört defa, "Billâhi kocam yalan söylüyor" dedikten sonra beşincide, "Eğer kocam doğru söylüyorsa, Allah'ın laneti üzerime olsun" derdi. Bu şekilde yemin etmesi, kadından zina cezasını kaldırırdı. Fakat hâkim, bu karı-kocayı birbirinden ayırır, nikâhı feshederdi. Bk. Nûr, 24/7-9; Ateş, Süleyman, Kur'ân-ı Kerim ve Yüce Meâli, 349.
42. Bk. Buhârî, Ahkâm, 18.
43. Bk. Buhârî, Salât. 71.
44. Bk. Buhârî, Ahkâm. 19.
45. Bk. Buhârî. Ahkâm, 18.
46. Bk. Buhârî, Salât. 72, Cenâiz, 66; Müslim, Cenâiz. 23. Bu hadîste, mescidi süpürenin erkek olma ihtimalinden de söz edilmiş olmasına rağmen, hadîsin râvisi Ebu Hureyre, "zannederim kadındı" diyerek bu ihtimali ortadan kaldırmıştır. Bk. Buhârî, Salât, 74.
47. Bk. Yazır, age. IV, 2592-2593.
48. Bk. Buhârî, Mevâkîtü's-Salât. 41. Menâkıb. 25; Ahmed b. Hanbel, I, 179, 198, 199.
49. Bk. Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya ve Tabakâtü'l-Esfiyâ, 1,378.
50. Bk. Buhârî, Rikak, 17; Tirmizî, Kıyâme. 36: Ahmed b. Hanbel, II, 515.
51. Küfelilere göre 200 kg.lık bir ölçek (60 sa').
52. Bk. Ebu Davud, Zekât, 32; Tirmizî, Tefsir. 3; Nesâî, Zekât, 27; İbn Mâce, Zekât. 19: Kettânî, age, I, 475. Hatta Bakara, 2/ 267. âyetinin de bu konuyla ilgili olarak nâzil olduğu bildirilmektedir. Bk. Tirmizî, Tefsir, 3.
53. Hamidullah. İslâm Müesseselerine Giriş, 78.
54. İbn Sa'd. age, I.294.
55. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, 79. Hassan b. Sâbit, mescidde şiir okuyacağı zaman Hz. Peygamber. "Allahım! Hassan'ı Rûhu'l-Kudüs'le destekle" diye dua ederdi. Bk. Buhârî. Salât. 68.
56. İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 274-276.
Prof.Dr. Ahmet Güç