saniyenur
Fri 10 August 2012, 11:53 am GMT +0200
Irkçılık Ve Kavmiyetçiliğin Zuhuru
Saltanat devrinde meydana gelen bir diğer önemli ve fevkalâde zararlı değişiklik de ırk ve kabile taassubuna dönüştür. İslâm bütün müslümanları eşit haklarla eşit seviyeye getirmekle bunları yok etmişti. Başından beri Benî Ümeyye yönetimi Arap hükümeti rengindeydi. Arap olanlar ve olmayanlar arasında haklar hususunda farklılıklar oluşturulmuştu. Daha Önce açıklandığı gibi yeni müs-lüman olanlardan cizye toplamakla Allah'ın emirlerini apaçık İhlâl ettiler. Bu gibi davranışlar, sadece İslâm'ın yayılışını önlemekle kalmadı, aynı zamanda Arap olmayanlar arasında da bazı yanlış fikirlerin yayılmasına sebep oldu. Buna göre, fethedilen topraklarda yaşayan Arap olmayan unsurlar arasında, İslâm fetihlerinin gerçekte kendilerini Araplara köle yaptığını, müslüman olsalar bile onlarla aynı seviyede kabul edilmeyecekleri kanaati yerleşiyordu.
Saltanat sahipleri kavmiyet taassubunu o derece ileri götürmüşlerdi ki, bir kimseyi vali, kadı, hatta cami imamı tayin edeceklerinde dahi Arap olup olmadığı hususunu araştırıyorlardı. Haccac b. Yusuf, Kûfe'de bulunduğu sırada, Arap olmayanların camilerde imamlık yapamayacakları hükmünü vermişti. (Ikdû'l-Ferîd, c. II). Said b. Cubeyr tutuklu olarak Haccac'a getirilince, Araplardan başkasının imam tayin edilmediği halde kendisine bu görevin verilmesinin büyük bir ihsan ve bağış olduğu hatırlatıldı. (İbnİ Hallikan, Vefiyat Elayan, c. II). Ve Said b. Cubeyr Küfe kadılığına tayin edildiğinde şehirde büyük bir patırtı kopmuştu. Çünkü Araplardan başkasının kadılık makamına lâyık olamayacağı düşünülmüyordu. Sonunda Ebû Musa Eş'arî'nin oğlu onun yerine kadı tayin edildi. (İbni Hallikan, c. II). Bu siyaset o kadar keskinlikle takip ediliyordu ki Arap olmayan birinin cenaze namazı kıldırmasına müsaade edilmiyor, uygun bir Arap çocuğu bulunana kadar cenaze bekletiliyordu.
Eğer biri Arap olmayan müslüman bir kızla evlenmek isterse, evlilik iznini almak için kızın babası veya akrabaları ile değil, kızın veliliğini üzerine alan bir Arapla görüşmesi gerekiyordu (Ikdû'l-Ferîd, c. VIII ). Ebu'l-Ferec Isfahanî'nin rivayetine göre, Benî Suleym'den bir zat kızını, yeni müslüman olmuş Arap olmayan biriyle evlendirdi. Mu-hammed b. Beşîr el-Haricî bunu Medine valisine şikâyet etti. Vali hemen çiftin boşanmasını emrettikten başka müslümanı kamçılattı, saçını sakalım kestirdi ve şehirde teşhir ettirdi. (İbni Kuteybe, Uyunu'l-Ahbar, c. II).
Benî Ümeyye'nin bu tür davranış ve muamelesi Arap olmayanlar arasında diğer ırkî asabiyelerin uyanmasına sebep olarak, Benî Abbas'ın gayretleri ve Arap olmayan unsurların, özellikle İranlıların yardımı ile devrilmesinde aktif rol oynadı. Emevİlerin bu siyaseti sadece ırkî taassubun oluşmasına ve Arap olanlarla olmayanlar arasına nefret sokmakla kalmadı, aynı zamanda eski Arap kabile taassubunu ve rekabetini tekrar alevlendirdi. Kabilecelİk, aşiretçilik, ülkecilik ve bölgecilik hareketlerini doğurdu. Neticede, bir kabile bir başka kabile mensubunun ardında namaz kılmaz oldu.
Yemanîler ve Mudarîler için camilerde minberler ve mihrablar ayrılmıştı. Artık minberler gibi imam ve hatipler de çifter çifterdi. Hatta her iki kabileye mensup fertler birbirlerinin yanında namaz bile kılmıyorlardı, (el-Bidaye, c. X).