saniyenur
Sun 12 August 2012, 02:39 pm GMT +0200
İnsanoğlu'nun Hareket Hürriyeti
İnsan, diğer yaratıklardan farklı olarak, benzersiz bir özellikte yaratılmış ve tam bir hareket serbestisi verilmiştir. İstediği hareket tarzını izlemekte, kendisine yöneltilen tercihleri kabul veya reddetmekte hürdür. Diğer bir deyişle, Allah'ın rasûllerinin getirdiği hareket tarzını izlemekte veya reddetmekte ve istediği yolda gitmekte serbesttir, fakat yaptıklarından sorumludur. Kur'ân insanın amellerindekİ bu genel kuralı şu kelimelerle apaçık ortaya koymaktadır: "Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşımaz." (6: 164; 35: 18; 39: 7 ve 53: 38). Bu genel prensip insanın bütün amellerini kuşatmakta ve Kur'ân'da çeşitli yerlerde, insanlığın istifadesi için, tekrarlanmaktadır. Kur'ân "ferdî sorumluluk" düşüncesine büyük Önem verir. Çünkü bir kimse, gereklerini tam manasıyla kavramadan Doğru Yol'u titizlikle izleyemez. Bu prensipten üç ana esas çıkarılabilir. Birincisi, herkes yalnız kendi amellerinden sorumludur ve Allah'a bizzat hesap verecektir. İkincisi, birinin sorumluluğunun yükünü, başka birisinin, eğer bu sorumlulukta ortaklığı yoksa, taşıması mümkün değildir. Meselâ, bir nesil veya topluluk veya belirli bir işte işbirliği yapan çok sayıda insan düşünün. Hüküm Günü insanlar bir araya getirildikleri vakit, ortak amellerinin hesabı görülerek, herkesin payı tek tek ayrılacak ve ona göre mükâfaat veya ceza göreceklerdir. Üçüncü olarak, hiç kimse kendisi istese bile, bir başkasının sorumluluğunu yüklenemeyecek, cezasını çekemeyecektir. (The Meaning of The Qur'an, c. VI. sh. 131). Bu esas başka bir şekilde Necm Sûresinde şöyle belirtilmektedir: "İnsan ancak çalıştığına erişir." (53: 39). Bu ayet yukardaki üç esası da ihtiva etmektedir: (1) Herkes yalnız kendi yaptığının karşılığını görecek, (2) Hiç kimse başka birisinin yaptığından sorumlu olmayacak ve (3) Hiç kimse çalışmadan birşeye sahip olamayacaktır.
Bu hususta, Rasûlullah şöyle buyurmaktadır: "Zâni ana babanın günahı hiç bir şekilde çocuğu etkilemeyecektir." (Hakim). Abdur-rahman'ın kızı Amra şöyle dedi: "Abdullah İbni Ömer'in; 'Ölüler, kendileri için ağlayan dirilerin ağlamaları yüzünden azap görürler' dediği Ayşe (r.anha)'ya naklonulduğu vakit onun şöyle dediğini duydum: 'Allah Ebu Ab-durrahman'ı affetsin! Yalan söylemedi, fakat unuttu veya yanlış işitti. Hâdise şudur: Allah'ın Rasulü, ölen bir (Yahudi) kadın için ağlaşan bazı insanlara rastladı ve dedi ki, 'Onlar onun için ağlıyorlar ve o mezarında ceza görüyor." (Buharı ve Müslim). Durr-i Mansâr'daki rivayet ise şöyledir: "O, hiç bir vakit yalan söylemedi, güvenilirliğinde şüphe de yoktur. Ancak bazen işitmede hatalar olmaktadır. Bu hususta Kur'ân'ın apaçık hükmü önümüzdedir, 'Kimse başkasının yükünü taşımaz.' (6: 164). Artık, ölen masum bir kişi, dirilerin ağlamaları yüzünden nasıl cezalandırabilir?"
Fatır sûresinde, aynı husus ortaya konulmaktadır: "Günahkâr kimse diğerinin günâhını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını olsa bile, yükünden birşey taşınmaz." (35: 18). Bunun manâsı şudur: "Bir kimsenin ahlâkî sorumluluğunu başka birisi yüklenemez. Yukardaki ayetin baş tarafı (diğerinin günahını çekmez) Hıristiyan inancındaki, tüm insanlığın ondan sorumlu olduğuna inanılan 'ilk günah' fikrinin geçersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Âyetin İkinci kısmı ise, İsa 'ın bu günahtan ötürü 'vekâleten özür dıleme'si inancını reddeder." Bu ayetlerin hepsi, ayrıca, iman sahibi ile Allah arasına hiç bir aracının giremeyeceğini de ortaya koymaktadır. (Dr. Muhammed Esed, a-g.e., sh. 669 ve 816).
Burada, amel sahibinin niyetinin çok önemli olduğunu ilâve etmeliyiz. Gerçek şu ki, Hüküm Günü kararı etkileyecek olan da bu niyettir. Bir Hadis-i Şerifte Rasûlullah şöyle buyurmaktadır: "Ameller ancak niyetlere göre hüküm giyecek; ve herkes neye niyetlenmişse onun karşılığını görecektir." (Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebu Davâd, Neseî, İbni Mace, ibni Hanbef). Bu münasebetle, Kur'ân'da geçen, 'amel' sözünün iyi veya kötü, günah veya sevap, niyetlenilmiş ve sözle veya hareketle ortaya konulmuş işleri de içerdiğine dikkat edilmelidir. (Dr. Muhammed Esed, a.g.e., sh. 816).
Buharî'deki rivayet şöyledir: "Ameller(in kıymeti) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur. Artık nail olacağı bir dünya veya nikâh edeceği bir kadından dolayı hicret etmiş kimse varsa hicreti (Allah'ın ve Rasûlünün rızasına değil), hicret sebebi olan şeye müntehîdir."
Bu ferdî sorumluluk prensibi apaçık ve güzel bir şekilde aşağıdaki ayette belirtilmektedir: "Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı Kitab'ı önüne çıkarırız. 'Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin'." (17: 13-14). Bu ayet, insanın kaderinin bâtıl kehanetlere değil, bilerek işlediği amellere bağlı olduğuna dair teminat vermektedir. "İşlediği hayırlı ameller ve iyi hareketler onu iyi bir sona ulaştırır, keza, bu amellerden uzak durması da kötü bir sona varmasına neden olur. Bu hususun herkes tarafından iyice. anlaşılması şarttır. Çünkü câhil ve budala kişiler başlarına gelen musibetleri daima dış sebeplere bağlarlar. Halbuki kaderimiz kendi işlediğimiz iyi veya kötü amellere bağlıdır. Sebepleri araştırsalar, kaderlerinin kendi iyi veya kötü fiillerinin ve kararlarının sonucu olduğunu göreceklerdir." (The Meaning ofthe Qur'an, c. VI, sh. 130-131).