- İnsanlık öldüyse mezarı Filistin olsun

Adsense kodları


İnsanlık öldüyse mezarı Filistin olsun

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Sun 26 September 2010, 10:01 am GMT +0200
İnsanlık öldüyse mezarı Filistin olsun!


Şehirlerin sadece ismi yoktur, sıfatları da vardır. Bazı şehirler, bir mıknatıs gibi insanı kendine doğru çeker…

Bazı şehirleri ise, bir aşinalığınız varmış gibi, gitmeseniz, görmeseniz de seversiniz. Bursa gibi, İstanbul, Konya, Erzurum gibi…

Mekke, mübarek bir suyla, zemzemle karşılar sizi. Medine, hurmasıyla; Şam, tatlısıyla; Kudüs ise, inciri ve zeytiniyle… Bir yudum içtiniz mi suyundan, bir lokma tattınız mı meyvesinden, bir defa olsun soludunuz mu havasını, siz oralısınızdır. O şehri seversiniz, unutmazsınız artık.

Şehirleri insanlar kurar ama İlâhi öğreti, ALLAH’ın, melekleri vasıtasıyla bazı peygamberlere, kurulacak şehirlerin yerlerini bizzat gösterdiğini de söyler bize. Tarihin ilk şehirlerini ve bölgesini ALLAH’ın göstermesi sonucunda peygamberler kurmuşlardır. Oralarda yaşanan hayat, daha canlı, daha kıvamlıdır. Aslına, asliyetine ve kendi öz karakterine daha da yakındır insanın.

Şehirler, aynı zamanda, insan olarak denendiğimiz, sınandığımız merkezlerdir. Yaratılışın ve yeryüzündeki ana maksadın, yani imtihanın gerçekleştiği yerlerdir.

Bugün bu yerin adı Gazze! Unutmayın sakın! Ey insan sınandığını unutma, sakın aklından çıkarma.

İlk medeniyetin mimarları olan peygamberlerin çıktığı bu mübarek topraklar, şimdi de başta Filistin olmak üzere rahat değil, her yeri fokur fokur kaynıyor. Bir doğum öncesinin sancıları yaşanıyor sanki. Osmanlı’nın terk ettiği topraklar, hiç kimseye yar olmuyor. Tarih şöyle ya da böyle bin sebep gösterse de gerçek değişmiyor. Şu an orada olanlar oluyor. Büyük bir sınavdan geçiyoruz. Analar babalar, hele de o cennet çiçekleri, o masum çocuklar kan ağlıyor. Kalbimiz ağlıyor. Kimbilir, onların içinde, insanlığın ve kâinatın kaderini değiştirecek kimler vardı? Kimbilir! ALLAH’tan başka kim bilebilir? Tüm kâinata karşı, insanlığa ve de ALLAH’a karşı herbirimiz sorumluyuz.

Ateşe atılan Hz. İbrahim (a.s.) ile karınca kıssasını hatırlayın.

Minicik ağzında bir damlacık suyla ateşi söndürmeye giden karıncayı hatırlayın. Ona, “vazgeç” derler, “bu büyük ateşi o bir damlacık suyla söndüremezsin.”

Karınca “olsun” der, “safım belli olsun; sorulursa birgün, ALLAH’ın (c.c.) elçisi ve dostu Halil İbrahim peygamberi yalnız bırakmadığım bilinsin.”

Evet, yangını gören koşmalı, önce o tutuşmalı çünkü; yangınlar seyredilmez. Az çok, büyük küçük yardım için önce kalpler açılmalı, sonra da eller uzatılmalı. Bir damla da olsa kalbimizden kopup gelen o bir damlacık gözyaşı nice yangınları söndürecek güçtedir. ALLAH dilerse ve kabul ederse, nice olmaz denilen şeyler olur. Biz, üzerimize düşeni yapalım yeter ki.

Evet, içimiz yanıyor, kalbimiz ağlıyor…

Kalp nasılsa, vücut da öyledir. Buraları bütün bir insanlığın kalbi. Kalbimiz hasta, hem de çok hasta. Biz de hastayız ve de yastayız.

Hergün ama hergün karşımızda hiç bitmeyen bir insanlık faciası yaşanıyor. Bu felaket daha ne kadar sürecek? Kardeşlerimiz katlediliyor. Bedenimiz doğranıyor. Susalım mı? Feryadü figanları duymayalım mı? Bir mümin yüreğinin duası da yok mu? Olmasın mı? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan değil midir? Susalım mı? Susup da yaftalanalım mı? Ne diyelim, nasıl söyleyelim?

Bir söz gerek… Bir cümle gerek… İçine tüm insanlığın kalbini koyacağı bir söz. İçine kalbini koymadığın sözler boştur. Boş söze de gerek yoktur. Filistinli Mahmud Derviş’in şiirleri gibi mesela:

“Ama bir gün yükseldi sesimiz: / Korkmuyorum! / Gücünüz yetiyorsa onu kırbaçlayın. / Sesim ki, hâlâ yükseliyor madem. / Korkmuyorum! / Düşün peşine yankıların!”

Ne desin daha; gençliğini yaşayamayan, çocukluğunu hiç yaşayamayan bu insanlar, daha ne desin, ne söylesinler?..

Bir başka Filistinli şair; “çatışma ortamında, çocuklar adam doğar” diyor. Oralarda nelerin yaşandığını, bütün dehşetiyle anlatıyor…

İsrail parlamentosunda, yazdığı şiirler tartışmalara yol açan Filistin direnişinin güçlü sesi Mahmud Derviş’i dinleyelim yine:

“Geldi artık çekip gitme zamanınız. / Nerede isterseniz orada ölün / Ama ölmeyin aramızda. / Yapılacak işlerimiz var toprağımızda. / Burada bizimdir mazi./ Bizimdir hayatın ilk sesi./ Bizimdir bugün; bizimdir gelecek./ Burada bizimdir dünya ve ahiret./ Çıkıp gidin toprağımızdan./ Denizimizden, karamızdan./ Buğdayımızdan, tuzumuzdan, taşımızdan./ Defolun herşeyimizden./ Defolun!/ Hafızamızdaki anılardan./ Ey yürüyenler eğreti sözcükler arasında!”

Anlık fotoğraflar, anlık haberler, vahşetin boyutlarını anlatmakta yetersiz. Bir ânı dondurup gösteriyor resimler o kadar. Oysa acı çok derin. Ateş düştüğü yeri yakar.