saniyenur
Wed 25 July 2012, 01:02 pm GMT +0200
İnsanların İyiliğini İstemede Hassasiyeti
Hz. Muhammed, insanların çektiği zorluklardan elem duymakla kalmaz, onlann iyilik ve basanları konusunda da hassasiyet gösterirdi. Kur'ân-ı Kerîm'de O'nun bu Özelliğinden şöyle bahsedilmektedir. "...(Rasûlullah)... size düşkün (harîsun aleyküm)dü..," (9:128). O'nun insanlar için duyduğu hırs olumlu bir hırs idi; insanlann daima başansını diler ve ne zaman onlan kendi menfaat ve iyilikleri doğrultusunda fiiller işlerken görürse bundan dolayı mutluluk duyar, neşelenirdi. Hırslı, tarriahkâr, bir şeye çok düşkün, lüzumundan fazla istekli mânalarına gelen haris kelimesi O'nun insanlann iyiliğini isteme arzusunun yoğunluğunu göstermektedir. O herhangi bir lider gibi sadece bir iyilik temennicisi değil, insanlann iyiliğine yoğun katkıda bulunan ve bunun gerçekleşmesi yolunda şahsî kaygular gösteren bir insandı. Başkalarının işleri ile ilgilenir ve bunların başarılı bir şekilde tamamlanmasını gönülden arzulardı.
İnsanlann iyiliği için Hz. Peygamber'in duyduğu bu kesif arzu Kur'ân'da şu âyetle ifadesini bulur: "Ama sen, ne kadar istesen de, yine insanlann çoğu inanacak değillerdir." (12:103). Âyet-i kerime, Hz. Peygamber'in dünyada yaşayan her insanın Allah'a inanmasını ve kendisini cehennem ateşinin azabından kurtarmasını samimiyetle istediğini açıkça göstermektedir.
Bir keresinde Kureyş ileri gelenlerinden biri olan Ukbe'yi, anlaşmak üzere Rasûlullah'e gönderdiler. Ukbe; "eğer servet istiyorsan senin için hiç kimsede olmayan miktarda servet toplamak benim vazifem olsun. Eğer reislik istiyorsan seni reisimiz yapalım, eğer krallık istiyorsan seni tüm Arabistan'ın kralı yapacağımıza dair söz veriyoruz" dedi. Rasûlullah: "Ne servete, ne reisliğe ne de krallığa ihtiyacım var; ben Âlemlerin Rabb'inden bir tebliğ getirdim; benim ilk vazifem ve mecburiyetim onu her dinleyene ulaştırmaktır" buyurdu.
Bir başka sefer Ebu Cehil Rasûlullah'e saldırmıştı. Hamza bunu duyunca Ebu Cehil'e yayı ile vurdu ve Rasûlullah'e gelerek, "Muhammed müsterih ol, çünkü Ebu Ce-hil'den öcünü aldım" dedi. Rasûlullah, "benim öç almakla bir işim yok; fakat sen Müslüman olursan (kendini yalnız Allah'a teslim edersen), o zaman müsterih olurum" buyurdu. Hamza bu cevaptaki inceliği kavradı ve Müslüman oldu.
Bu olaylar Hz. Peygamber'in olağan arzuların ve nefsî isteklerin çok fevkinde olduğu, emrolunduğu vazife için gösterdiği çok büyük gayretin hiçbir şahsî saike dayanmadığı hakkında hiçbir şüphe bırakmamaktadır.
Onun asıl davranışları ve yüce ahlâkı sıradan maddî saik ve intikam duygularından uzaktı. Şahsı ile ilgili hiçbir arzusu yoktu. İnsan sevgisi ile dolu idi ve vazifesi bütün insanlığın ortak iyilik ve hayn içindi. Bir keresinde insanlara hitab ederek şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Allah sizi emân içinde tutsun, sizi gözetsin; sizi kötülüklerden korusun, size yardım etsin; sizi yüceltsin, size yol göstersin; sizi kendi emânı içinde tutsun, sizleri her tür talihsizlikten sakındırsın ve dininizi sizler için korusun." (Kadı Muhammed Süleyman Selman, Rahmetelli'l-Âlemin, c. III).