saniyenur
Thu 26 July 2012, 11:45 am GMT +0200
İnsan-ı Kâmil
Hz. Muhammed bir insandı ve her insan gibi etten ve kemikten müteşekkildi. Fakat o her mânâda en mükemmel insandı; sözleri ve fiilleri ile insanlık tarihinde emsalsiz bir hayat sistemi oluşturdu. Bu sistem bütün insanların hayatının her cephesini kapsayan bir rehber olmaya ebediyen devam edecektir. Hz. Muhammed bütün diğer fikirlere ve hayat felsefelerine üstün gelen bir hayat tarzı bırakmıştır ve insanlığa her konuda dengeli bir görüş sunmuştur. Bu hayat tarzı insanı arzulan ve zaaflanyla normal bir insan olarak telâkki etmiş; ona zaaflarının üstesinden gelmesi, arzularını tatmin etmesi ve yeryüzünde Rabb'inin bir kulu olarak mütevazi bir hayat sürerken manevî sahada meleklerden daha üstün bir seviyeye çıkması için de bir yol göstermiştir. Hz. Muhammed'i insan-ı kâmil yapan ve diğer insanlara üstün kılan şey budur. O, insanlara hayattan el-etek çekerek manastırlarda veya dağlarda inzivaya çekilmelerini ya da riyaziyatı emretmediği gibi bütün vakitlerini dünyanın maddî zevk ve sefası peşinde koşarak geçirmelerini de tavsiye etmemiştir. Hz. Muhammed insanlığa baştan başa yeni bir hayat anlayışı kazandırdı: İnsan, Allah'ın ulûhiyetine ve mutlak hükümranlığına iman etmeli, O'nun emir ve yasaklarına tâbi olarak hayatını sürdürmelidir. Her zaman ve her yerde -evde, işyerinde, çarşıda, okulda, büroda vs.- Allah'a kulluğunun şuurunda olarak O'nun emirlerine uyması gerektiğini aklında tutmalıdır. Evde, ailesi ile yaşarken Allah'ın emrine muhalif hiçbir şeyin yapılmadığını görmelidir; işinde gayri-meşrû tasarruflar ve uygulamalar ile Allah'ın rızasını kazanamayacağını görmelidir; bir devlet işinde Allah'ın ve Rasûlü'nün açık emirlerine uygun tatbikatı görmelidir. Böylece hayatın her sahasında, Allah ve Rasûlü'nün yolunun bir bütün olarak tesis edildiğini görmelidir. Bu hayat şekli bütün yuvalara huzur, mutluluk, hayır ve adalet getirecek, bütün önemsiz ihtilaflar kaybolacaktır. Çünkü herkes Allah'ın ve Rasûlü'nün hükümlerine uyacaktır. Rasûlullah, "Herşeyin en iyisi mutedil olanıdır" buyurmuştur. Bu hayat felsefesine göre meşru yoldan nafaka temini için çalışmak; hanımını ve çocuklarını doyurmak kişi için sadakadır. İşinde ve evindeki münasebetleri kişi için sadakadır; hatta cinsî arzularını hanımıyla tatmin etmesi kişi için sadakadır (Müslim).
Böylece, eğer Allah'ın ve Rasûlü'nün emirlerine tâbi olarak yapılması hâlinde insanın her fiili ve hatta nefsî arzularını tatmini dahi bir takva ve sevap kabul edilmektedir. İnsan Al-lahu Teâlâ'ya karşı kulluğunu ihlas ve samimiyetle yaparsa, bir yandan eşi ve çocuklarıyla mutlu bir hayat sürerken diğer yandan manen ve ruhen en üst mükemmellik mertebesine erişir.
Hz. Muhammed'in üstünlüğü ve fazileti şu noktada yatmaktadır: O sıradan insanlara sıradan hayatlarını yaşarken ahlaken ve ruhen en mükemmele erişme fırsatını vermiştir. Hz. Muhammed bu duruma önce kendisi erişti ve sonra da diğer insanları bu ulvî sona davet etti. Kur'ân üzerinde yapılacak bir incelemede, Allah'ın, bütün elçilerine isimleriyle hitap ettiği ve yine onlardan kendi isimleriyle bahsettiği görülür: "Ey Nuh", "Ey Salih", "Ey Şuayb", "Ey İbrahim" vs. "Onlara kendilerinden öncekilerin Nûh, Âd, Semûd kavminin, İbrahim »kavminin, Medyen halkının ve..." (9:70). "Ey Nuh, denildi, sana ve seninle beraber olanlardan (türeyecek) ümmetlere bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in." (11:48). "Âd (kavmin)e de kardeşleri Hud'u (gönderdik)..." (11:50). "Semûd (kavmin)e de kardeşleri Salih'i (gönderdik)..." (11:61). "Elçilerimiz İbrahim'e müjde getirdikleri zaman..." (11:69). "(Melekler) dediler ki: 'Ey Lût, biz senin Rabb'inin elçileriyiz..." (11:81). "Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i (gönderdik}..." (11:84).
Bu şekilde, Kur'ân'da bütün rasûllerden daima isimleriyle bahsedilirken Hz. Muhammed'e, birkaç İstisna dışında, değişik isimlerle hitap edilmektedir: Yasin, en-Nebi, er-Rasûl, Müzemmİl, Müddessir vs. Ve onun lakaplarının en üstünü aşağıdaki ayette kullanılmıştır: "Eksiklikten uzaktır o (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya yürüttü. O'na âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (böyle yaptık). Şüphesiz ki O, işitendir, görendir." (17:1). O'nun için kul (abd) kelimesi kullanılmıştır. Aynı hitap Cin, Furkan, Necm ve Hadîd sûrelerinde de geçmektedir: "Allah'ın kulu kalkıp O'na yalvar(ıp ibadet etmek için kalk)ınca (hayretten, hepsi) onun üzerine üşüşüp neredeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi." (72:19). "O Allah'a hamdolsun ki kuluna Kitâb'ı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı." (18:1). "Âlemlere uyarıcı olması için kuluna furkanı (hakkı bâtıldan ayırma ölçüsünü) indiren (Allah) ne yücedir." (25:1). "Kuluna vahyettiğini vahyetti." (53:10). "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık açık âyetler indiren O'dur..."(57:9).
Allahu Teâlâ, vahyettiği Kİtâb'ı Kur'ân'da, Rasûl'üne ismini kullanmaksızm Abd (kul) lakabı ile hitab etmektedir. Bu lakab diğer rasûller için de kullanılmış olsa da isimleri ile beraber zikredilmiştir; meselâ Meryem ve Sad sûresinde yer alan âyette görülebileceği gibi: "Bu, Rabb'inin, kulu Zekeriyâ'ya rahmetini anıştır." (19:2), "...güçlü kulumuz Davud'u da..." (38:17), "Kulumuz Eyyûb'u da an..." (38:41).
Öyle görünmektedir ki bu mümtaz ve hususî lakabı kullanarak Allah, kullukta Hz. Muhammed'in en yüksek zirveye vardığını; bunun insan-ı kâmilliğin en son safhası olduğunu ve hiçbir kulun bu abd-i kâmil t eş ve rakip olamayacağını göstermek istemiştir. İşte bu sebeple hiçbir ilave olmaksızın sade abd (kul) lakabını kullanmak Hz. Muhammed'in statü ve önderliğinin emsalsizliğini yansıtmaktadır.
Rasûlullah'ın hayat tarzı, söz ve fiilleri insanlık için her yönüyle ebedî örnek teşkil etmektedir. Fert hayatında olduğu kadar toplum hayatında da en son ve mükemmel numunedir. İnsanlık, bu havat tarzına ulaşmaya ve onu izlemeye gayret göstermelidir. Topluca veya terden hayatlarını son yolculuklarına doğru huzurlu ve başarılı bir şekilde yönlendirebilmeleri için tek yol budur. Allah, bu mübarek insanı öylesine şereflendirmiştir ki O'nun sokaklarında yürüdüğü ve ömrünün bir kısmını geçirdiği şehri, statüsünü yücelterek mübarek kılmıştır. "Yoo, and içerim bu şehre ki, sen bu şehire girmekte (burada yaşamaktasın." (90: 1-2). Yine bu sebeple ashabı da kimi diğer insanlara üstün kılınmıştır: "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz..." (3:110). Ve yine onun tebliği ve hayat tarzı da yüceltilmiştir. "...Bugün, size dininizi kemâle erdİrdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım..." (5:3).
Son olarak meali verilen âyette Allah, nimetlerini ve rahmetini abd-i kâmil olan Hz. Muhammed'in şahsmda tamamladığını, sırat-ı müstakimim ve ona götüren yolu Hz. Muhammed vasıtası ile mükemmelleştirdiğini vazıh bir şekilde beyan etmektedir. Dolayısıyla ebedî hayatta olduğu kadar, geçici hayatta da başarıya ve mükemmele ulaştıracak tek vasıta Rasûlullah'ın hayat tarzını takip etmektir. O, tam ve mükemmel bir düşünce, amel ve medeniyet bırakmış; insanlığın meselelerini çözüme kavuşturacak ayrıntılı prensipler vazetmiştir. Bu sebeple O'nun rehberliği tek güvenilir rehberlik; hayat tarzı da günümüz insanının karmaşık ferdî ve toplumsal problemlerini çözmek için geçerli tek hayat tarzıdır, işte bu yüzden Rasûlullah; "Şayet Musa yaşasaydı beni takip etmekten başka çâresi olmayacaktı" buyurmuştur.
Son uyan İslâm Peygamberi'nin getirdiği hayat tarzına inanmayı ve onu takip etmeyi reddeden kişilere yapılmıştır: Eğer onlar bunu reddeder ve kendi heva ve hevesleri doğrultusunda yaşayacak olurlarsa, Hesap Gününde Hz. Muhammed'in son ve kâmil yoluna karşı takındıkları yanlış ve hasmâne tavırlarından dolayı kazandıkları günahlar yüzlerine vurulunca ne yapacaklardır? "Her ümmetten (inanç ve davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şahit, seni de bunlara şahit getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur? İnkâr edip, (Allah'ın) Elçisine karşı gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi isterler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler." (4: 41-42).