- İmanın Artıp Eksildiğine Dair Deliller

Adsense kodları


İmanın Artıp Eksildiğine Dair Deliller

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 8 January 2012, 10:58 am GMT +0200
Kitab ve Sünnet’ten


İmanın artıp eksildiğine dair Kitab ve sünnetten deliller ile selef’ten gelen rivayetler gerçekten çoktur. Bunların bir bölümü Yüce Allah’ın şu buyruklarıdır:

"Âyetleri karşılarında okunduğu zaman (bu) onların imanını arttırır." (el-Enfal, 8/2); "Allah hidayete erenlerin hidayetini arttırır." (Meryem, 19/76); "İman edenlerin de imanı artsın." (el-Müddessir, 74/31); "İmanlarına iman katarak arttırmaları için mü’minlerin kalbine sükûn ve huzur indiren O’dur." (el-Feth, 48/4); "Onlar öyle kimselerdir ki insanlar kendilerine: ‘Düşmanlarınız size karşı bir ordu hazırladılar. O halde onlardan korkun’ dediklerinde bu onların imanlarını arttırdı ve: ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir’ dediler." (Al-i İmran, 3/173)

Bu âyet-i kerîme ile ondan önceki âyet hakkında; buradaki artıştan kasıt, kendisine iman edilen hususların artışıdır, nasıl denilebilir? İnsanların söyledikleri bir söz olan; "İnsanlar size karşı bir ordu hazırladılar. O halde onlardan korkun" sözünde teşrî’ olarak bildirilen bir artış var mıdır? Mü’minlerin kalblerine huzur ve sükûnun indirilmesinde teşrî’ bakımından bir artış var mıdır?

Mü’minlerin kalblerine huzur ve sükûn Hudeybiye’den dönüşlerinde indirilmesinin sebebi, itmi’nan ve yakîn’lerinin artması içindi. Bunu da Yüce Allah’ın şu buyrukları desteklemektedir: "Onlar o gün imandan çok küfre daha yakındılar." (Al-i İmran, 3/167); "Bir sûre indirildiği zaman içlerinden bazıları: ‘Bu hanginizin imanını arttırdı? ‘ derler. İman etmiş olanlara gelince, (bu) daima onların imanını arttırmıştır ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler. Kalplerinde hastalık bulunanlara gelince, onların murdarlıklarına murdarlık katıp arttırdı ve onlar kâfir olarak ölüp gittiler." (et-Tevbe, 9/124-125)

Fakih Ebu’l-Leys es-Semerkandî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun-nin tefsirinde bu âyet-i kerîme’yi açıklarken naklettiği şu hadise gelince: Bize Fakih anlattı dedi ki: Bize Muhammed b. el-Fadl ile Ebu’l-Kasım es-Sâbâzî anlattılar, dediler ki: Bize Faris b. Merdeveyh anlattı, dedi ki: Bize Muhammed b. el-Fadl b. el-Âbid anlattı, dedi ki: Bana Yahya b. İsa anlattı, dedi ki: Bize Ebu Mutî’, Hammad b. Seleme’den anlattı, o İbn el-Muhazzim’den, o Ebu Hureyre -Radıyallahu anh-dan naklen dedi ki: Sakîf’liler, Rasûlullah -Sallallahu aleyhi vesellem-e gelip dediler ki: Ey Allah’ın Rasûlü iman artar ve eksilir mi? O: "Hayır, iman kalbte mükemmeldir, onun artması ve eksilmesi küfürdür."

Hocamız eş-Şeyh İmadu’d-Din İbn Kesir’e -Yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun- bu hadisin durumu hakkında soru sorulmuş ve şu cevabı vermişti: Ebu’l-Leys’ten itibaren Ebu Mutî’a kadar senette yer alan ravî’lerin hepsi meçhuldürler. Meşhur tarih (hadis ravîlerinin biyografilerin) hiçbirisinde bunlar bilinmemektedirler. Ebu Mutî’ ise el-Hakem b. Abdullah b. Mesleme el-Belhi’dir. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Amr b. Ali el-Fellâs, Buharî, Ebu Davud, Nesaî, Ebu Hatim er-Razî, Ebu Hatim Muhammed b. Hibban el-Bustî, el-Ukaylî, İbn Adî, Darakutnî ve başkaları onun zayıf bir ravî olduğunu belirtmişlerdir. Ebu Hureyre’den rivayet eden asıl kişi ise (sened’de kaydedildiği şekliyle ha ile İbn Muhazzim değil; he ile) Ebu’l-Muhazzim’dir. Yazıcı bunu tashif etmiş (harflerde değişiklik yapmış)dır. Adı Yezid b. Süfyan’dır. Onu da birden çok kişi zayıf ravî olarak kabul etmiş; Şu’be b. el-Haccac ondan rivayeti terketmiştir. en-Nesaî: O metruk bir ravî’dir, demektedir. Şu’be ise onu: Ona iki kuruş verecek olsalar, kendilerine yetmiş hadis nakleder, sözleriyle hadis uydurmakla itham etmiştir.

Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- de kadınları akıl ve din bakımından noksanlık ile nitelendirmiş[55] ve şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse beni çocuğumdan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz."[56] Maksat kemalin söz konusu olmayacağını bildirmektir. Bunun benzerleri pek çoktur.

İmanın şubeleri hadisi, şefaat hadisi, cehennem ateşinden kalbinde bir zerrenin asgarisinin de asgarisi kadar bir miktarda iman sahibi olan kimsenin çıkarılacağına dair hadis gibi.

Artık bütün bunlardan sonra: "Semavattakilerin ve yerdekilerin imanı birbirine eşittir. Aralarındaki fazilet farkı, imanın dışında başka bir takım hususlardan ileri gelir" demek nasıl mümkün olabilir?

Ashab -Allah hepsinden razı olsun-ın bu kabilden sözleri de gerçekten pek çoktur. Onlardan bazıları:

Ebu’d-Derdâ -Radıyallahu anh- şöyle demiştir: Kişinin zaman zaman imanını gözden geçirmesi, ondan neyin eksildiğine bakması fıkhındandır. Yine imanının artmakta mı yoksa eksilmekte mi olduğunu bilmesi de kulun fıkhındandır.

Ömer -Radıyallahu anh- arkadaşlarına: Gelin, imanımızı arttıralım der ve bunun üzerine aziz ve celil olan Allah’ı zikrederlerdi.[57]

İbn Mes’ud -Radıyallahu anh- da dua’sında: Allah’ım imanımızı, yakîn’imizi ve fıkhımızı arttır, derdi.[58]

Muaz b. Cebel -Radıyallahu anh- bir adama: Gel, beraber oturalım da bir saat (an, süre) iman edelim, dedi.[59]

Bunun bir benzeri Abdullah b. Revaha’dan da rivayet edilmiştir.[60]

Ammar b. Yasir -Radıyallahu anh-ın da şöyle dediği sahih olarak rivayet edilmiştir: Üç özellik kimde bulunursa, o kimse imanını kemale erdirmiş demektir. Kendisine karşı (kendisini kayırmaksızın) adil davranması, az varlığına rağmen infak etmesi ve herkese selamı yayması. Bunu Buharî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- Sahih’inde zikretmektedir.[61] Bu kadarı da yeterlidir, başarı Allah’tandır.

"İmanın amele atfedilmesi, onun farklı olmasını gerektirir. Dolayısıyla amel iman denilen şeyin kapsamına girmez" görüşüne gelince, şüphe yok ki iman kimi zaman amel anılmaksızın, kimi zaman da İslam anılmaksızın mutlak olarak zikredildiği gibi, bazen salih amel ile birlikte, bazen de islam ile birlikte zikredilebilir. Mutlak olarak zikredilmesi halinde ameli de gerektirir.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gerçek mü’minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer, âyetleri karşılarında okunduğu zaman (bu) onların imanını arttırır." (el-Enfal, 8/2); "Mü’minler ancak Allah’a ve Rasûlüne iman eden ve sonra da şüpheye düşmeyen... kimselerdir." (el-Hucurat, 49/15); "Mü’minler ancak o kimselerdir ki onlar Allah’a ve Rasûlüne iman ederler..." (en-Nur, 24/62); "Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, onları veli edinmezlerdi." (el-Maide, 5/81)

Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- de şöyle buyurmaktadır: "Zanî, zina ederken mü’min olarak zina etmez."[62]; "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız."[63]; "Bizi aldatan, bizden değildir."; "Bize karşı silah taşıyan bizden değildir."[64]

Burada "bizden değildir" buyruğunu bizim gibi değildir diye açıklayanların açıklaması gerçekten ne kadar da uzaktır: Bu bir tarafa, hiç aldatmayan kimse Peygamber ve ashab’ı gibi olabilir mi?

İman’a "salih amel" atfedilecek olursa, şunu bilelim ki bir şeyin, bir şeye atfedilmesi, atfedilen ile kendisine atfedilenin farklılığını gerektirmekle birlikte; her ikisi için söz konusu edilen hükümde ortak olmalarını da gerektirmektedir. Farklılık (muğayeret)in de çeşitli mertebeleri vardır:

En ileri mertebesi bunların biribirlerinden farklı olmalarıdır. Biri ötekinin kendisi olmadığı gibi, onun bir parçası da değildir ve bunların arasında gerektiricilik (birinin varlığını diğerinin var olmasını gerektirmesi) yoktur. Yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi: "Gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden..." (el-En’âm, 6/1); "Tevrat’ı ve İncil’i de indirdi." (Al-i İmran, 3/3) çoğunlukla görülen atıf şekli budur.

Bundan sonra aralarında gerektiricilik ilişkisinin bulunmasıdır. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Kendiniz bilip dururken, hakkı batıla karıştırmayın ve hakkı gizlemeyin." (el-Bakara, 2/42); "Allah’a itaat edin ve Rasûle de itaat edin." (el-Maide, 5/92)

Üçüncü mertebe bir şeyin bir parçasını, kendisine atfetme mertebesidir. Yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi: "Namazları ve özellikle de orta namazı koruyunuz." (el-Bakara, 2/238); "Kim Allah’a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa..." (el-Bakara, 2/98); "Hani biz peygamberlerden... ahidlerini almıştık ve senden de" (el-Ahzab, 33/7)

Bu türden atıflarda iki durum söz konusudur:

1- Atfedilenin birincisinin kapsamına girmesi hali. O takdirde iki defa söz konusu edilmiş olur.

2- Atfedilmesi bu yerde onun, kapsamına girmemesini gerektirmektedir. Tek başına söz konusu edilmesi halinde, kapsamına girse dahi. Mesela "fakirler ve miskinler" lafızları ile buna benzer tek başlarına olmaları halinde ayrı, birlikte bulunmaları halinde ayrı ve farklı manaları ifade eden diğer lafızlar ile ilgili yapılan açıklamada görüldüğü gibi.

Dördüncü mertebe, sıfatlarının farklılığı dolayısıyla bir şeyin, bir şeye atfedilmesidir. Yüce Allah’ın: "O, günahları bağışlayandır ve tevbeleri kabul edendir." (el-Mu’min, 40/3) buyruğunda olduğu gibi. Şiirde de sadece lafzın farklılığı dolayısı ile atıf yapıldığı görülmüştür. Şairin: "O, onun sözlerinin yalan ve dolan olduğunu gördü" mısraında böyledir.

Sözde atıf bu şekillerde görüldüğüne göre biz de şari’in sözüne bakarız. Onun sözlerinde iman lafzı nasıl varid olmuştur? Mutlak olarak zikredildiği takdirde bir takva, ed-din ve İslam dini lafızları ile kastedilen şeylerin kastedildiğini görürüz.

Ayetin nüzul sebebinde söz konusu edildiğine göre, Ashab-ı Kiram, imanın ne olduğuna dair soru sormuş, bunun üzerine Yüce Allah da şu: "Yüzlerinizi doğu ve batı’ya döndürmeniz bir (iyilik) demek değildir..." (el-Bakara, 2/177) buyruğunu indirmiştir.

Sahih(-i Buharî)de, Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-ın Abdu’l-Kays heyetine söylediği şu sözler de bu kabildendir: "Ben size bir ve tek olarak Allah’a iman etmenizi emrediyorum. Allah’a iman etmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ve tek olarak Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, ortağının bulunmadığına şehadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek ve ganimetin beşte birini vermenizdir."[65]

Kalbte iman bulunmaksızın bu amelleri işlemenin, Allah’a iman etmek demek olduğunu kastetmediği bilinen bir husustur. Çünkü başka yerlerde kalbin imanının kaçınılmaz olduğunu bildirmiştir. Böylelikle bunların, kalbin imanı ile birlikte iman olacağı bilinmiş olmaktadır.

Artık bu delilin ötesinde amellerin de iman adının kapsamına girdiğini ortaya koyacak başka bir delil olabilir mi? Bu hadis imanı ameller ile açıklamakta ve tasdiki söz konusu etmemektedir. Çünkü inkar ile birlikte bu amellerin bir faydasının olmadığı bilinen bir husustur. Müsned’de yer alan rivayete göre Enes -Radıyallahu anh-, Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "İslam aleniliktir, iman ise kalptedir."[66]


[55] Müslim 79.

[56] Buhârî 15; Müslim 44; Müsned, III, 207, 275, 278.

[57] İbn Ebi Şeybe, İman 108; el-Musannef, XI, 26.

[58] Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebir, 8549; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 185.

[59] Buhârî, İman bölümünün başlarında; İbn Ebî Şeybe, İman 105.

[60] İbn Ebî Şeybe, İman 116; el-Musannef, XI, 43.

[61] İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XI, 43.

[62] "İcmâlî ve Tafsilî Bakımdan İmanın Artışı" başlığında zikredilen bu hadisin kaynakları da orada gösterilmiştir.

[63] Müslim 54.

[64] Müslim 101.

[65] Buhârî 53, 87, 523, 1398, 3095, 4368, 4369; Müslim 17l.

[66] Müsned, III, 135.