seymanur K
Wed 27 July 2011, 02:32 pm GMT +0200
İman Ve Tercih
Müslümanlar Bedir'e yakın bir yerde konaklamış, kervanla ilgili bilgiler toplamaya çalışıyorlardı. Ancak o sırada
hiç beklemedikleri bir haber aldılar. Mekke ordusunun kendilerine doğru geldiğini öğrendiler. Bu savaş demekti. Kendileri bir orduyla savaşmak için değil, bir kervanı basıp, mallara el koymak için yola çıkmışlardı. Kervan basmak kolaydı, ama orduyla savaşmak zordu. Ne yapacaklardı? Herkes bir şey söylüyor, farklı görüşler dile getiriliyordu. Bazıları kervanı takip edip, mallara el koyarak Medine'ye dönmenin iyi olacağını söylerken, diğer bazıları kervanı da bırakıp, durumu riske etmeden Medine'ye dönmenin daha doğru olacağını söylüyordu. Ancak kararı verecek olan Resulüllah'tı. Birkaç kişi Resulülan m yanına giderek durum hakkındaki görüşünü öğrenmek istediler. Anladıkları kadarıyla Resulûllah kervanı ele geçirmek yerine, doğrudan Mekke ordusuna yönelip savaşmayı tercih ediyordu. Bu hiç birisinin düşünmediği ve istemediği bir şeydi. Korktular. Ne yapacaklarını ve diyeceklerini bilemez bir hâlde kalakaldılar. Müslümanların o anki durumuna tanıklık eden bir ayet şöyledir: 'Hatırlayın ki, Allah, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanı (kervanın) tercih ediyordunuz- Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve Kureyş ordusunu yok ederek kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. (Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi.[160] Ayetten anlaşıldığı üzere, Müslümanlara kervanı ele geçirme veya Mekke ordusunu yenilgiye uğratma müjdesi verilmişti. Bu rahatlatıcı bir müjdeydi. Birisini seçmeliydiler. Fakat yine aynı ayetten anlaşıldığı üzere, Allah'ın muradı Müslümanların Mekke ordusuyla savaşmaları ve müşrikleri büyük bir yenilgiye uğratmalarıydı. Ne var ki Müslümanların büyük çoğunluğu daha az zahmet gerektiren, ama buna karşılık herkesi zengin edecek kervanı ele geçirme arzusu içerisindeydi. Elbette ki, Resûlüllah'ın niyeti de, ayetin dolaylı şekilde ifade ettiği üzere, kervana saldırmaktan daha başka idi. O, Mekke ordusuyla savaşıp, şirki bozguna uğratmak istiyordu. Üstelik bir süre önce vahyolunan bir ayet, Müslümanların müşrikleri yenilgiye uğratılacakları müjdesini de vermişti: 'O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklar.[161] Bu ayet müşriklere karşı savaşma düşüncesine sahip olanların görüşlerini kuvvetlendirdi. Gerçi ayette kime karşı galibiyet elde edileceği açıkça ifade edilmiyordu; genel bir müjde vardı. Fakat bunun, üzerlerine gelen Mekke ordusu olmaması için hiçbir sebep yoktu. Hz. Ömer'in anlattıkları, o sıralar bu ayetle ilgili düşüncelerin neler olduğunu bildirmesi açısından önemlidir: 'Bu ayet vahyolundugu zaman kendi kendime 'Acaba hangi topluluk bozguna uğrayacak?' demiştim. Bedir günü gelip de Resûlüllah'ın zırhım giyinmiş bir halde bu ayeti okuduğunu görünce anladım ki yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna uğratacakmış.[162]
Resûlüllah'ın niyetinin Mekke ordusuyla savaşmak olduğu Müslümanlar tarafından anlaşılınca, bir ktsmı korkarak savaşmak istemediklerini ifade etmeye başladılar. Bazıları Mekke ordusuyla savaşa girişmeyi ölüme gitmek gibi düşünüyordu. Bir başka grup ise hem Resulûllah istediği ve hem de Mekke müşriklerine kinle dolu oldukları için Mekke ordusuyla savaşmayı arzuluyordu. Resulûllah, Müslümanların ileri gelenlerini yanma topladı. Konu hakkında karar vermek ve fikir birliği oluşturmak istiyordu. Muhacirler kendisini kurnazlardı, ama Ensar konusunda emin değildi. Çünkü İkinci Akabe Biatı'nda verilen savaşma sözü tamamıyla savunmaya yönelik bir sözdü. Ensar, bu savaşı savunma savaşı olarak değerlendirmeyip savaşmak istemeyebilirdi. Ancak ne var ki, Mekke ordusu yola çıkmış, üzerlerine doğru geliyordu. Kervana yönelik bir saldırıları olmasa bile, Mekke ordusunun savaşsız geri dönmeyeceği kesindi. Resulûllah Müslümanların sözcülerini yanında toplayınca düşüncesini açıkça ifade etti: 'Ey Müslüman topluluğu. Kureyş Mekke'den çıktı, üzerimize doğru büyük bir öfke ve azgınlıkla geliyor. Ne dersiniz?. Sizce kervan mı daha uygundur, yoksa Kureyş ordusu mu?' Bazıları hemen bir çırpıda düşüncelerini ifade ettiler: 'Bizce kervan daha uygundur, kervanın üzerine gidelim ve onu kolayca ele geçirelim'. Bunlar Resûlüllah'ın ne dediğini anlamayan, ganimet elde etmek arzusuyla hareket eden bazı kimselerdi. Halbuki Resulûllah, Mekke ordusunun kendilerine doğru geldiğini istense de istenmese de savaş çıkacağını söylüyordu. Üstelik Ebû Süfyan'ın, kervanın yolunu değiştirip Bedir ovasından uzaklaştığının haberi de alınmıştı. Artık kervana ulaşmak çok zordu. Resulûllah kervan konusunda ısrarcı olan Müslümanlara tekrar sordu: 'Kervan sahile doğru çekip gitti. Fakat Ebü Cehil üzerinize geliyor. Ne diyorsunuz?' İstek yine aynıydı: 'Kervanı isteriz. Sen orduyu boş ver, bize kervan lazım.' Resulûllah, geçerliliği olmayan düşüncede ısrar edilmesi üzerine üzüldü ve hiçbir şey demeden ayağa kalktı. O zaman Resûlüllah'ın niyetinin ne olduğunu anlayan Müslümanlar hatalarını fark ettiler. Hz. Ebû Bekir ayağa kalkarak Mekke ordusuyla savaşmanın daha uygun bir görüş olduğunu savunan bir konuşma yaptı. Ebû Bekir'i takiben Ömer kalktı ve aynı çerçevede bir konuşma yaptı. Daha sonra Mekke Müslümanlarmdan Mıkdad b. Amr kalkarak tarihe mal olmuş bir konuşma yaptı. Konuşması şöyleydi:
Ey Allah'ın Resulü! Allah sana ne emrettiyse onu yap. Biz seninle beraberiz ve hep böyle olacağız. Biz İsrail oğullarının Hz. Musa'ya dedikleri gibi Git Rabbin ve sen savaş; biz burada oturup bekleyeceğiz demeyiz. Biz deriz ki; Git Rabbin ve sen onlarla savaş; fakat bizde sizinle birlikte onlarla savaşacağız Seni hak olan bir kitapla gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bizi Birkü'l Gımad'a [163] kadar yürütecek olsan, seninle birlikte oraya kadar yürür, senin sağında, solunda, önünde, arkanda çarpışırız. [164]
Muhacirlerin bu tutumu Resûlüllah'ı sevindirdi. Ensarm temsilcilerine dönerek düşüncelerinin ne olduğunu sordu. Ensarı temsilen Sâ'd b. Muaz ayağa kalkarak kararlarını ifade etti:
Ey Allah'ın Resulü! Biz sana iman edip, seni tasdik ettik. Bize getirdiğin şeyin hak ve gerçek olduğuna şahitlik yaptık. Sana itaat etmek ve sözünü tutmak konusunda söz verdik. Ey Allah'ın Resulü! Ne istiyorsan onu yap, biz seninle beraberiz. Seni hak din ve kitapla gönderen Allah'a yemin olsun ki, sen şu denize dalacak olsan, bir an tereddüt etmeden biz de seninle birlikte dalarız. Bizden bir kişi bile geride kalmaz. Yarın bizimle birlikte düşmana karşı gitmenden rahatsız değiliz. Savaşta direnmek, zorluklan göğüslemek, düşmanla karşılaştığımızda emirlerine uymak; hepsi bizim içindir, biz bunları yapacak bir topluluğuz. Umuyoruz ki Allah sana bizden gözünü aydın edecek kahramanlıklar gösterecektir. Allah'ın bereketi ile yürüt bizi. Sonuna kadar seninle beraber olacağız.[165]
Sâ'd b. Muaz'ın sözleri Resûlüllah'ı sevindirdi ve ilâhî müjdeyi verdi: 'Haydi öyleyse, yürüyün! Size müjdelerim ki Allah iki topluluktan birisini vaat etti. Vallahi Kureyş'in bozguna uğradığını görür gibiyim. Sanki Mekke'nin askerlerinin vurulup düşecekleri yerleri görür gibiyim. [166]
[160] Enfal, 8:7,8
[161] Kamer, 54:45
[162] İbn Sâ'd, et-Tabakatü'î-Kübra, 11/25.
[163] Mekke İle sahil arasında, Medine'ye beş günlük mesafede bir yer. Burada uzaklık ifadesi olarak kullanılmıştır.
[164] Vakıdî, MeğazU 1/34; İbn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 111/162; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, 111/320.
[165] İbnü'l Esir, d~Kâmil fi't-Târih, 11/57; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, 111/320.
[166] İbnü'l Esir, d-Kâmil fi't-Târih, 11/57.