rabia
Mon 8 March 2010, 04:41 pm GMT +0200
İman Manası ve Rükünleri
A. Manası
Lügat manası, inanmak tasdik etmek demektir.
Istılahtaki (dindeki) manası, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in Allah´tan getirdiği her şeyi kalbi ile (doğrudur diye) tasdik etmek ve bu inancını dili ile de ikrar etmektir. İman konusunda ´kalp ile tasdik´ en ön planda yer alır. [1]
B. İman Konusunda Bazı Önemli Hususlar
1- İman konusunda her türlü şüpheden uzak durmak gerekir.
Mesela, acaba ahiret bir gerçek midir yoksa değil midir? Hz. Muhammed (s.a.v.) gerçekten bir Peygamber midir? gibi asılsız şüpheler imanı sekteye uğratır, imanın gitmesine sebep olur.
2- İman bir bütündür.Bu bütünlük daima korunmalıdır. İnanılması gereken ve emredilenlerin hepsine birden inanmak gerekir.
Mesela, bütün peygamberleri kabul edip, "Musa Peygamber diye biri yoktur" demek, veya bütün melekleri kabul ettiği halde "Azrail diye bir melek yoktur, varlığını kabul etmiyorum" demek yine imanın gitmesine sebep olur.
3- Muteber olan iman gayba olan imandır.
Yani bir insan kendi gözüyle gördüğü, kendi kulağıyla dinlediği için değil Allah ve Resulü tarafından haber verildiği için gözüyle gördüğüne inandığından daha kesin bir inançla inanmalıdır. Çünkü göz yanılabilir, kulak yanlış duyabilir. Ama Allah ve O´nun Resulü yanlış haber vermez. [2]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 36.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 36.
2- İMANIN RÜKÜNLERİ
"Amentü billahi, ve melaiketihi ve kutubihi ve rusulihi vel yevmil ahiri, ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minellahi taâla vel ba´su ba´del mevti hakkun."
Türkçesi: "Allah´a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere ve hayır ve şerrin Allah´tan olduğuna inandım."
Yukarıda sayılan altı önemli esas imanın rükünleridir Diğer bir tarifle bu altı esas imanın şartlarıdır. [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37.
3- KELİME-İ TEVHİD VE KELİME-İ ŞEHADET
Kelime-i Tevhid
"Lailahe illallah" olup "Allah´tan başka ilah yoktur" manasındadır.
Bütün hak dinlerin özü ve esası bu kelimedir. Bu kelime-i tevhidi biraz daha açıklarsak şöyle bir anlam karşımıza çıkacaktır:
Allah´tan başka ilah yoktur. Hüküm, saltanat ve tüm yetkiler O´nundur. Hayatımız, yaşantımız ve ölümümüz O´nun içindir. Hayatımız boyunca karşılaşacağımız tüm problemlerde ona müracaat etmeliyiz. Kanun koyucu, hüküm verici sadece O´dur. Burda kavram biraz daha genişliyor. Şöyle ki:
Birincisi, kalbiyle "En büyük O´dur, O´ndan başka büyüklüğe ortak olacak kimse yoktur".
İkincisi, "O´nun büyüklüğünü kabul etmekle beraber günlük yaşantımızda karşılaşacağımız tüm sosyal problemlerde ve tüm ibadetlerimizde, O´nun hükmü sürmeli, hakim olmalı. O´ndan başkasının hükmünün tanınmayacağı böylece ortaya konulmalıdır. [1]
Kelime-i Şehadet
"Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu."
Manası: "Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve Peygamberidir".
Müslüman olanın bu Kelime-i şehadeti sık sık tazelemesi ve daha sonra bunu günlük hayatında pratiğe dökerek muhafaza etmesi lazımdır.
Günlük hayata dökülmesi şu şekilde olur:
Allah tarafından Hazreti Muhammed (s.a.v.)´e gelen Kur´an-ı Kerim´deki emirlere göre hayatı düzene sokmak, emredilenleri yerine getirmek ve menettiklerinden sakınmaktır.
Zira İslam, bir bütündür. İnanılanların hepsinin yerine getirilmesi gerekir. [2]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37-38.
4- İMAN VE AMEL
Daha önce de ifade edildiği gibi iman "Amentü" den ibarettir." Yalnız burda özellikle üzerinde durmamız gereken nokta şudur: Peygamber (s.a.v.)´in gerçek bir imanı tarifinde şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
"iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve onu (inanılan esasları) günlük fiili hayata dökmektir." İmanın amel ile takviye edilmesi gerekir. Gerçekte iman ve amel şu iki noktada iç içedir:
1- İman ile amel arasında sıkı bir bağlantı vardır.
İman etmek amel etmeyi gerektirir. Namaz kılmak, oruç tutmak, maddi gücü elveriyorsa hacca gitmek ve zekat vermek bunların başında gelir. Daha sonra diğer salih ameller diyebileceğimiz temel kuramlar da bunu sıkıca pekiştirir.
2- İman edenin amel etme mecburiyeti vardır.
İman amel ile beraber olmayınca meyve vermeyen bir ağaca benzer.
Ayrıca nasıl ki iman etmek Allah´ın emridir. Salih amellerde de bulunmak yine Allah´ın emridir. Zira Allah´ın bütün emirleri bir yekûndur. Biri uygulanıp diğeri terkedilirse kabule şayan değildir. [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 38.
5- İMAN (KULLAR AÇISINDAN)
Buluğ çağına ulaşıp aklı yerinde olan insanlar, şu dört gruba ayrılır:
a) Mümin
b) Münafık
c) Kafir
d) Müşrik
Bunları biraz açıklayalım:
Mümin: İnanan insan demektir. Allah Resulü´nun haber verdiği her şeyin doğru ve gerçek olduğunu kalbiyle tasdik eden ve bu inancını diliyle de açıklayan insandır. Ancak ahirette müminlere vadedilen mükafatları alabilmesi için Allah ve Resulü´nun haber verdiği herşeye inanmak ve bu inancını pratik hayatında göstererek tam bir müslüman olmak gerekir. Zira imanın kalıcı olabilmesi için salih amellerle takviye edilmesi gerçeği buradan kaynaklanmaktadır.
Münafık: İki yüzlü davranan demektir. Aslında gerçek imanla yani imanın ön şartı olan "Kalb ile tasdik"iyle çelişkili bir halde olan kişidir.
Aslında iman etmediği halde iman etmiş gibi davranan, müslümanların yanında müslümanmış gibi göründüğü halde kalbinde küfür ve inkâr bulunan kimsedir.
Kâfir: İnkâr eden demektir. Resulullah (s.a.v.) Efendimizin Allah´tan getirerek haber verdiği gerçekleri kabul etmeyen, inkâr eden demektir.
Allah´tan gelen emirlerin bir kısmını kabul edip başka bir kısmını velevki bir harf da olsa, Allah´ın bir hükmü veya bir emrini kabul etmeyen de kâfir sayılmaktadır.
Kafir ile münafık arasındaki fark şudur;
Kâfir açıkça inkar ettiği halde, münafık şeklen inanır gibi görünüp küfrünü içine gizleyen kişidir.
Müşrik: Ortak kabul eden anlamındadır. Buradaki manası Allahu Teâla´nın birliğini kabul etmeyen, Allah´tan başka varlıkları ilah olarak kabul eden "Putperest" dediğimiz Allah´a ortak koşan kişilerdir.
Bir insanın işleyebileceği en büyük günahlardan en başta geleni budur. Müşrik olduğu halde ölen kimsenin affedilmesi mümkün değildir.
Allah Kur'an-ı Kerim´de şöyle buyurur:
"Allah kendine şirk koşulmasını kendinden başka bir Varlığın ilah (tanrı) olarak kabul edilmesini bağışlamaz. Bunun haricinde olan günahları dilediği kimse için bağışlar." (Nisa: 4/116) [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 38-39.
İMANIN ESASLARI
1-ALLAHA İMAN
Allah´a iman, şu hususları kapsar:
a- Allah´ın varlığını kabul etmek:
Gözümüzle gördüklerimizin bir yaratıcısının bulunması gerekmez mi? işte O, hiç yoktan var eden Allah-u Teala´dır. Varolan bu her şeyi, yeri, gökleri ve bütün kâinatı yaratan O´dur.
b- Allah-u Teala´nın birliği:
Bütün varlıkların mükemmel bir düzeni vardır. Güneşin, ayın, yıldızların, mevsimlerin ve nebatın bir seyir ve tam bir intizam içinde oluşunda derin bir hikmet vardır. Allah birdir. Eşi ve benzeri yoktur. Bu evren Allah´ındır ve bu evrenin hayatiyetini, varlığını sürdürmesi de Allah´ın kontrolündedir. Eğer birden fazla ilah olsaydı, varlık nizamında bu düzen olmazdı.
Yüce Allah Kuran-ı Kerim´de şöyle buyurur:
"Eğer yerde ve gökte Allah´tan başka ilah olsaydı. Yer ve göğün ikisi de harap olur giderdi." (Enbiya: 21/22)
c- Allah sevgisi:
Allah´ı sevmek O´nu daima hatırında tutmaktır. Allah´ı sevenin O´nu unutması düşünülemez. Allah´ı böylece seven kişiyi Allah da sever. Allah (c.c), kendisini hatırında tutanı ve kendisini unutmayanı sever. Kendisini unutmamak ve O´nu hatırında tutmak demek, O´nun emirlerine sıkıca bağlı olmakla olur.
Gerçek bir sevgi için şöyle bir misal verilebilir:
İnsan sevdiğinin düşmanlarını sevmez, onları dost edinmez sevdiğinin dostlarını sever ve onları da dost edinir. Bu misalin çok çok ötesinde Allah´ı sevenin, Allah´ın dostlarını dost bilmesi düşmanlarını da düşman kabul etmesi gerekir.
Allah sevgisi her çeşit sevgiden üstün olmalıdır. Bu üstünlüğün alameti de Kur´an-ı Kerim´deki bütün emirlere bağlı olmakla olur.
Bu konuda Kuran-ı Kerim´de Yüce Allah şöyle buyurur;
"Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah´tır, Resulüdür. İman edenlerdir; onlar ki Allah? in emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekatı verirler. (Maide: 5/55)
"Kim Allah´ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah´ın tarafını tutanlardır. (Maide: 5/56)
Başka bir Ayet-i Kerimede Allah´a düşman olanları, bizim de onları düşman bilmemiz gerektiğini bildirerek şöyle buyurmuştur:
"Onlar birbirinin dostudurlar, içinizden onları dost tutanlar onlardandır. " (Maide:5/51) [1]
Allah´ın Sıfatları
Allah´ın sıfatları Zati ve Sûbuti olmak üzere ikiye ayrılır:
Zati sıfatlar 6 tanedir.
1- Vücut: Allah´ın var olması demektir.
2- Kıdem: Varlığının başlangıcı olmamak demektir. Allah´ü Teala çok önceden yoktu, sonradan oluşmuş gibi bir şüpheye kapılmamak lazım. Bu sebeple de onun varlığının başlangıcı diye bir şey düşünülemez.
3- Bekâ: Varlığının sonu olmaması demektir. Allah´tan başka her varlığın bir sonu olacaktır. Fakat Allah-u Teala daima var olacaktır.
4- Vahdaniyet: Bir olmak demektir. Allah-ü Teala her bakımdan bir olmasıdır. Her yönüyle eşsiz olması demektir.
5- Muhalefettun lil Havadis: Sonradan yaratılanların hiç birine benzememesi demektir. Allah-ü Teala hem zatı, hem de sıfatları itibariyle hiç bir varlığa benzemez.
6- Kıyam Binefsih (Kıyam Bizatih): Allah-ü Teala´nın varlığı kendindendir. Bir başka varlığa muhtaç değildir. Halbuki ondan başka hiç bir şeyin varlığı kendinden değildir. O hiç bir şeye muhtaç değildir. Her şey O´na muhtaçtır.
Subuti sıfatlar 8 tanedir.
1- Hayat: Diri olmak demektir. Allah-ü Teala kendine mahsus bir hayat sahibidir. Diğer varlıklara da hayat veren O´dur.
2- İlim: Bilmek demektir. Allah-u Teala´nın her şeyi bilmesi demektir. O´nun bilmediği, bilmeyeceği hiç bir şey düşünülemez. Olmuşu, olacağı ve şu anda nelerin olduğunu bilir. Karada, denizde, görünende, görünmeyende olan her şeyi Allah bilir.
3- Sem´î: İşitmek demektir. Allah-u Teala her sesi aynı anda duyar.
4- Besar: Görmek demektir. Dilediği her şey olur. O, her şeyi görür, görmesi için uzak-yakın, aydınlık-karanlık gibi durumlar neticeyi değiştirmez. Her yerdeki her şeyi aynı anda görür.
5- İrade: Dilemek demektir. Allah-ü Teala´nın iradesinin önüne geçecek bir kuvvet olamaz. Mutlak irade sahibidir. Dilediği her şey olur.
6- Kudret: Kudret sahibi olmaktır. Kudretinin önünde duracak bir kuvvet olamaz. O hiç bir şeyden aciz değildir. Dilediğini var, dilediğini yok edecek güce sahiptir.
7- Kelâm: Allah´ın konuşma sıfatı vardır. Ancak O´nun konuşması kendi zatına mahsus bir konuşmadır. O´nun Peygamberlere gönderdiği kitaplar kelam sıfatının eserleridir.
8- Tekvin: Var etmek, yaratmak demektir. Yarattığının rızkını vermek, dilediğine nimet vermek, azap etmek, öldürmek, diriltmek, yaşatmak gibi sıfatlara sahiptir. [2]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 40-41.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 41-42.
2- MELEKLERE İMAN
Melekler Allahu Teala´nın nurdan yarattığı şerefli tertemiz varlıklardır. Bunların varlıklarına inanmak imanın esaslarındandır. Meleklere inanmak imanın ikinci şartıdır. [1]
Meleklerin Özellikleri
1- Melekler görünmezler:
Biz onları göremeyiz. Bizim onları göremeyişimiz; hâşâ onların yok olmaları sebebiyle değil, bizim yaratılışımız onları görebilecek kabileyette değildir. Var olduğu halde görmediğimiz bir çok şey vardır. Akıl, ruh, ağrı, sızı, yerçekimi, hava basıncı gibi.
2- Melekler son derece kuvvetli ve sür´atli varlıklardır: Allah´ın yarattıklarının en büyüğü olan "Arş" sadece dört melek tarafından taşınmaktadır. Meleklerin kanatları vardır. Fakat ne çeşit kanatlar olduğu hakkında bilgimiz yoktur. Ayrıca sayıları da akla gelmeyecek kadar çoktur.
3- Meleklerin erkeklik-dişilik, evlenme-çoğalma ve yeme-içme gibi işlemleri yoktur:
Kıyamete kadar Allah´ın müsadesiyle yaşarlar. Kıyamet koptuktan sonra Allah onları da öldürür, Ahirette vazifelerini yapmak için tekrar diriltir.
4- Melekler gaybı bilmezler:
Kimin ne zaman öleceğini, kıyametin ne zaman kopacağını, insanın neler düşündüğünü bilmezler.
Melekler, Allah´ın zikredilmesinden, Kur´an okunmasından, ilim öğrenmek üzere insanların bir araya gelmesinden hoşlanırlar. Allah´a isyan edilmesinden, fena kokulardan, kötü işlerden hoşlanmazlar. [2]
Meleklerin Vazifeleri
Meleklerin vazifeleri, Allah´a hamdetmek, Allah´ı teşbih etmek ve Allah tarafından kendilerine verilen görevleri yapmaktır.[3]
Dört Büyük Melek Ve Görevleri
1- Cebrail: Peygamberlere vahiy ve kitap getirip Allah ile Peygamberler arasında elçilik görevini yapan melektir.
2- Azrail: Can alma vazifesini gören melektir.
3- İsrafil: Kıyamet zamanı olunca "Sur"u üfürüp kıyametin kopacağını bildiren melektir.
4- Mikâil: Tabiat olaylarıyla ilgilenir. Mesela yağmurların yağması, karların yağması, rüzgarların esmesi gibi görevler bu meleğe aittir. [4]
Diğer Bazı Belli Başlı Melekler Ve Görevleri
1- Hamele-i Arş: Arş-ı A´zam´ı taşıma vazifesi kendisine verilen meleklerdir.
2- Kiramen-Katibin: Her insanın sağ ve sol omuzları üzerinde bulunan ve insanların iyi-kötü yaptıkları her şeyi tesbit eden meleklerdir.
3- Münker-Nekir: Kabirde sual sorma vazifesi bu meleklere verilmiştir. Bunlar önce şu sorulan sorarlar:
"Rabbin kim, Peygamberin kim, dinin ne, amellerin nedir, yaptıkların nelerdir..?
4- Hafaza melekleri: insanları gerekliğinde kaza ve belalardan muhafaza eden meleklerdir.
5- Hazene-i Cennet ve Hazene-i Cehennem: Cenette ve Cehennemde vazifeli olan meleklerdir. [5]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 42.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 42-43.
[3] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 43.
[4] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 43.
[5] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 43-44.
CİNLER
İnsanlardan daha evvel ateşten yaratılmışlardır. Onları göremeyiz. Çünkü Allah´u Teala´nın bize verdiği görme duyusu sınırlıdır. Ancak kendi hayatımızı devam ettirmek kadar görme duygusu Allah tarafından bize verilmiştir. Allah bizi, cinleri görecek kabiliyette yaratmamıştır.
Cinler de insanlar gibi bir dereceye kadar sorumludur. Bu konu ile ilgili Kur´an-ı Kerim´de Yüce Allah şöyle buyurur:
"Ben cinleri ve insanları hana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat: 51/56)
Cinlerin bir kısmı Peygamberimiz (s.a.v.)´i dinlemiş ve iman etmiş, bunu gidip diğer cinlere haber vermiş ve onların da bir kısmı iman ederek müsluman olmuş, diğer bir kısmı da iman etmeyerek şeytanın yardımcısı durumundadırlar.
Yüce Allah, cinlerle ilgili Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyurur: "Ey Resulüm, (Mekke kafirlerine) de ki, bana şu gerçek vahyolundu: Bir takım cinler (sabah namazında Kur´an okuduğumu) işittiler de (kavimlerine döndükleri zaman) dediler ki biz çok hoş bir Kur´an dinledik. Hidayete erdiriyor. Biz de ona iman ettik, bundan böyle Rabbımıza asla hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Doğrusu Rabbımızın şanı çok yücedir. Ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. Gerçekten bizim cahilimiz (iblis) Allah´a karşı saçma söz söylüyormuş. Hakikaten biz insan ile cin, Allah´a karşı asla yalan söylemez sanmışız." (Cin:172/1-5) [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 44.
ŞEYTAN
Şeytan ateşten yaratılmıştır. Cinlerin babası durumundadır. Hz. Adem´den daha evvel yaratılmış ve uzun müddet Allahu Teala´ya ibadet ve itaat ettiği için melekler arasınde yer almış fakat Allahu Teala´nın Adem´e secde etmeleri için meleklere verdiği emre karşı çıkmış, bunun üzerine Rahmel-i İlahiyye´den ebediyyen kovulmuştur. Hz Adem´i ve hanımı Havva´yı kandırıp Cennet´ten çıkarmış ve bütün insanları kandırabilmek için her türlü çareye başvuracağına yemin etmiştir.
Kur´an-ı Kerim´de geçen isimlerden biri de Iblis´lir. Allahu Teala onu insanlara düşman olarak tanıtmış ve insanların da onu düşman olarak kabul etmelerini emretmiştir. O´ndan korunmanın ve O´na karşı durmanın en makul yolu Kur´an-ı Kerim´de ve Peygamberimiz (s.a.v.)´in Hadis-i şeriflerinde gösterilen yoldan yürümektir.
Kur´an-ı Kerim´de Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
"Ey insanlar! Allah´ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayan sizi aldatmasın ve o aldatıcı (Şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın. akikaten şeytan sizin düşmanızdır: Siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır."( Fatır: 35/5-6) [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 45.
A. Manası
Lügat manası, inanmak tasdik etmek demektir.
Istılahtaki (dindeki) manası, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in Allah´tan getirdiği her şeyi kalbi ile (doğrudur diye) tasdik etmek ve bu inancını dili ile de ikrar etmektir. İman konusunda ´kalp ile tasdik´ en ön planda yer alır. [1]
B. İman Konusunda Bazı Önemli Hususlar
1- İman konusunda her türlü şüpheden uzak durmak gerekir.
Mesela, acaba ahiret bir gerçek midir yoksa değil midir? Hz. Muhammed (s.a.v.) gerçekten bir Peygamber midir? gibi asılsız şüpheler imanı sekteye uğratır, imanın gitmesine sebep olur.
2- İman bir bütündür.Bu bütünlük daima korunmalıdır. İnanılması gereken ve emredilenlerin hepsine birden inanmak gerekir.
Mesela, bütün peygamberleri kabul edip, "Musa Peygamber diye biri yoktur" demek, veya bütün melekleri kabul ettiği halde "Azrail diye bir melek yoktur, varlığını kabul etmiyorum" demek yine imanın gitmesine sebep olur.
3- Muteber olan iman gayba olan imandır.
Yani bir insan kendi gözüyle gördüğü, kendi kulağıyla dinlediği için değil Allah ve Resulü tarafından haber verildiği için gözüyle gördüğüne inandığından daha kesin bir inançla inanmalıdır. Çünkü göz yanılabilir, kulak yanlış duyabilir. Ama Allah ve O´nun Resulü yanlış haber vermez. [2]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 36.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 36.
2- İMANIN RÜKÜNLERİ
"Amentü billahi, ve melaiketihi ve kutubihi ve rusulihi vel yevmil ahiri, ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minellahi taâla vel ba´su ba´del mevti hakkun."
Türkçesi: "Allah´a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere ve hayır ve şerrin Allah´tan olduğuna inandım."
Yukarıda sayılan altı önemli esas imanın rükünleridir Diğer bir tarifle bu altı esas imanın şartlarıdır. [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37.
3- KELİME-İ TEVHİD VE KELİME-İ ŞEHADET
Kelime-i Tevhid
"Lailahe illallah" olup "Allah´tan başka ilah yoktur" manasındadır.
Bütün hak dinlerin özü ve esası bu kelimedir. Bu kelime-i tevhidi biraz daha açıklarsak şöyle bir anlam karşımıza çıkacaktır:
Allah´tan başka ilah yoktur. Hüküm, saltanat ve tüm yetkiler O´nundur. Hayatımız, yaşantımız ve ölümümüz O´nun içindir. Hayatımız boyunca karşılaşacağımız tüm problemlerde ona müracaat etmeliyiz. Kanun koyucu, hüküm verici sadece O´dur. Burda kavram biraz daha genişliyor. Şöyle ki:
Birincisi, kalbiyle "En büyük O´dur, O´ndan başka büyüklüğe ortak olacak kimse yoktur".
İkincisi, "O´nun büyüklüğünü kabul etmekle beraber günlük yaşantımızda karşılaşacağımız tüm sosyal problemlerde ve tüm ibadetlerimizde, O´nun hükmü sürmeli, hakim olmalı. O´ndan başkasının hükmünün tanınmayacağı böylece ortaya konulmalıdır. [1]
Kelime-i Şehadet
"Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu."
Manası: "Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve Peygamberidir".
Müslüman olanın bu Kelime-i şehadeti sık sık tazelemesi ve daha sonra bunu günlük hayatında pratiğe dökerek muhafaza etmesi lazımdır.
Günlük hayata dökülmesi şu şekilde olur:
Allah tarafından Hazreti Muhammed (s.a.v.)´e gelen Kur´an-ı Kerim´deki emirlere göre hayatı düzene sokmak, emredilenleri yerine getirmek ve menettiklerinden sakınmaktır.
Zira İslam, bir bütündür. İnanılanların hepsinin yerine getirilmesi gerekir. [2]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 37-38.
4- İMAN VE AMEL
Daha önce de ifade edildiği gibi iman "Amentü" den ibarettir." Yalnız burda özellikle üzerinde durmamız gereken nokta şudur: Peygamber (s.a.v.)´in gerçek bir imanı tarifinde şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
"iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve onu (inanılan esasları) günlük fiili hayata dökmektir." İmanın amel ile takviye edilmesi gerekir. Gerçekte iman ve amel şu iki noktada iç içedir:
1- İman ile amel arasında sıkı bir bağlantı vardır.
İman etmek amel etmeyi gerektirir. Namaz kılmak, oruç tutmak, maddi gücü elveriyorsa hacca gitmek ve zekat vermek bunların başında gelir. Daha sonra diğer salih ameller diyebileceğimiz temel kuramlar da bunu sıkıca pekiştirir.
2- İman edenin amel etme mecburiyeti vardır.
İman amel ile beraber olmayınca meyve vermeyen bir ağaca benzer.
Ayrıca nasıl ki iman etmek Allah´ın emridir. Salih amellerde de bulunmak yine Allah´ın emridir. Zira Allah´ın bütün emirleri bir yekûndur. Biri uygulanıp diğeri terkedilirse kabule şayan değildir. [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 38.
5- İMAN (KULLAR AÇISINDAN)
Buluğ çağına ulaşıp aklı yerinde olan insanlar, şu dört gruba ayrılır:
a) Mümin
b) Münafık
c) Kafir
d) Müşrik
Bunları biraz açıklayalım:
Mümin: İnanan insan demektir. Allah Resulü´nun haber verdiği her şeyin doğru ve gerçek olduğunu kalbiyle tasdik eden ve bu inancını diliyle de açıklayan insandır. Ancak ahirette müminlere vadedilen mükafatları alabilmesi için Allah ve Resulü´nun haber verdiği herşeye inanmak ve bu inancını pratik hayatında göstererek tam bir müslüman olmak gerekir. Zira imanın kalıcı olabilmesi için salih amellerle takviye edilmesi gerçeği buradan kaynaklanmaktadır.
Münafık: İki yüzlü davranan demektir. Aslında gerçek imanla yani imanın ön şartı olan "Kalb ile tasdik"iyle çelişkili bir halde olan kişidir.
Aslında iman etmediği halde iman etmiş gibi davranan, müslümanların yanında müslümanmış gibi göründüğü halde kalbinde küfür ve inkâr bulunan kimsedir.
Kâfir: İnkâr eden demektir. Resulullah (s.a.v.) Efendimizin Allah´tan getirerek haber verdiği gerçekleri kabul etmeyen, inkâr eden demektir.
Allah´tan gelen emirlerin bir kısmını kabul edip başka bir kısmını velevki bir harf da olsa, Allah´ın bir hükmü veya bir emrini kabul etmeyen de kâfir sayılmaktadır.
Kafir ile münafık arasındaki fark şudur;
Kâfir açıkça inkar ettiği halde, münafık şeklen inanır gibi görünüp küfrünü içine gizleyen kişidir.
Müşrik: Ortak kabul eden anlamındadır. Buradaki manası Allahu Teâla´nın birliğini kabul etmeyen, Allah´tan başka varlıkları ilah olarak kabul eden "Putperest" dediğimiz Allah´a ortak koşan kişilerdir.
Bir insanın işleyebileceği en büyük günahlardan en başta geleni budur. Müşrik olduğu halde ölen kimsenin affedilmesi mümkün değildir.
Allah Kur'an-ı Kerim´de şöyle buyurur:
"Allah kendine şirk koşulmasını kendinden başka bir Varlığın ilah (tanrı) olarak kabul edilmesini bağışlamaz. Bunun haricinde olan günahları dilediği kimse için bağışlar." (Nisa: 4/116) [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 38-39.
İMANIN ESASLARI
1-ALLAHA İMAN
Allah´a iman, şu hususları kapsar:
a- Allah´ın varlığını kabul etmek:
Gözümüzle gördüklerimizin bir yaratıcısının bulunması gerekmez mi? işte O, hiç yoktan var eden Allah-u Teala´dır. Varolan bu her şeyi, yeri, gökleri ve bütün kâinatı yaratan O´dur.
b- Allah-u Teala´nın birliği:
Bütün varlıkların mükemmel bir düzeni vardır. Güneşin, ayın, yıldızların, mevsimlerin ve nebatın bir seyir ve tam bir intizam içinde oluşunda derin bir hikmet vardır. Allah birdir. Eşi ve benzeri yoktur. Bu evren Allah´ındır ve bu evrenin hayatiyetini, varlığını sürdürmesi de Allah´ın kontrolündedir. Eğer birden fazla ilah olsaydı, varlık nizamında bu düzen olmazdı.
Yüce Allah Kuran-ı Kerim´de şöyle buyurur:
"Eğer yerde ve gökte Allah´tan başka ilah olsaydı. Yer ve göğün ikisi de harap olur giderdi." (Enbiya: 21/22)
c- Allah sevgisi:
Allah´ı sevmek O´nu daima hatırında tutmaktır. Allah´ı sevenin O´nu unutması düşünülemez. Allah´ı böylece seven kişiyi Allah da sever. Allah (c.c), kendisini hatırında tutanı ve kendisini unutmayanı sever. Kendisini unutmamak ve O´nu hatırında tutmak demek, O´nun emirlerine sıkıca bağlı olmakla olur.
Gerçek bir sevgi için şöyle bir misal verilebilir:
İnsan sevdiğinin düşmanlarını sevmez, onları dost edinmez sevdiğinin dostlarını sever ve onları da dost edinir. Bu misalin çok çok ötesinde Allah´ı sevenin, Allah´ın dostlarını dost bilmesi düşmanlarını da düşman kabul etmesi gerekir.
Allah sevgisi her çeşit sevgiden üstün olmalıdır. Bu üstünlüğün alameti de Kur´an-ı Kerim´deki bütün emirlere bağlı olmakla olur.
Bu konuda Kuran-ı Kerim´de Yüce Allah şöyle buyurur;
"Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah´tır, Resulüdür. İman edenlerdir; onlar ki Allah? in emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekatı verirler. (Maide: 5/55)
"Kim Allah´ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah´ın tarafını tutanlardır. (Maide: 5/56)
Başka bir Ayet-i Kerimede Allah´a düşman olanları, bizim de onları düşman bilmemiz gerektiğini bildirerek şöyle buyurmuştur:
"Onlar birbirinin dostudurlar, içinizden onları dost tutanlar onlardandır. " (Maide:5/51) [1]
Allah´ın Sıfatları
Allah´ın sıfatları Zati ve Sûbuti olmak üzere ikiye ayrılır:
Zati sıfatlar 6 tanedir.
1- Vücut: Allah´ın var olması demektir.
2- Kıdem: Varlığının başlangıcı olmamak demektir. Allah´ü Teala çok önceden yoktu, sonradan oluşmuş gibi bir şüpheye kapılmamak lazım. Bu sebeple de onun varlığının başlangıcı diye bir şey düşünülemez.
3- Bekâ: Varlığının sonu olmaması demektir. Allah´tan başka her varlığın bir sonu olacaktır. Fakat Allah-u Teala daima var olacaktır.
4- Vahdaniyet: Bir olmak demektir. Allah-ü Teala her bakımdan bir olmasıdır. Her yönüyle eşsiz olması demektir.
5- Muhalefettun lil Havadis: Sonradan yaratılanların hiç birine benzememesi demektir. Allah-ü Teala hem zatı, hem de sıfatları itibariyle hiç bir varlığa benzemez.
6- Kıyam Binefsih (Kıyam Bizatih): Allah-ü Teala´nın varlığı kendindendir. Bir başka varlığa muhtaç değildir. Halbuki ondan başka hiç bir şeyin varlığı kendinden değildir. O hiç bir şeye muhtaç değildir. Her şey O´na muhtaçtır.
Subuti sıfatlar 8 tanedir.
1- Hayat: Diri olmak demektir. Allah-ü Teala kendine mahsus bir hayat sahibidir. Diğer varlıklara da hayat veren O´dur.
2- İlim: Bilmek demektir. Allah-u Teala´nın her şeyi bilmesi demektir. O´nun bilmediği, bilmeyeceği hiç bir şey düşünülemez. Olmuşu, olacağı ve şu anda nelerin olduğunu bilir. Karada, denizde, görünende, görünmeyende olan her şeyi Allah bilir.
3- Sem´î: İşitmek demektir. Allah-u Teala her sesi aynı anda duyar.
4- Besar: Görmek demektir. Dilediği her şey olur. O, her şeyi görür, görmesi için uzak-yakın, aydınlık-karanlık gibi durumlar neticeyi değiştirmez. Her yerdeki her şeyi aynı anda görür.
5- İrade: Dilemek demektir. Allah-ü Teala´nın iradesinin önüne geçecek bir kuvvet olamaz. Mutlak irade sahibidir. Dilediği her şey olur.
6- Kudret: Kudret sahibi olmaktır. Kudretinin önünde duracak bir kuvvet olamaz. O hiç bir şeyden aciz değildir. Dilediğini var, dilediğini yok edecek güce sahiptir.
7- Kelâm: Allah´ın konuşma sıfatı vardır. Ancak O´nun konuşması kendi zatına mahsus bir konuşmadır. O´nun Peygamberlere gönderdiği kitaplar kelam sıfatının eserleridir.
8- Tekvin: Var etmek, yaratmak demektir. Yarattığının rızkını vermek, dilediğine nimet vermek, azap etmek, öldürmek, diriltmek, yaşatmak gibi sıfatlara sahiptir. [2]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 40-41.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 41-42.
2- MELEKLERE İMAN
Melekler Allahu Teala´nın nurdan yarattığı şerefli tertemiz varlıklardır. Bunların varlıklarına inanmak imanın esaslarındandır. Meleklere inanmak imanın ikinci şartıdır. [1]
Meleklerin Özellikleri
1- Melekler görünmezler:
Biz onları göremeyiz. Bizim onları göremeyişimiz; hâşâ onların yok olmaları sebebiyle değil, bizim yaratılışımız onları görebilecek kabileyette değildir. Var olduğu halde görmediğimiz bir çok şey vardır. Akıl, ruh, ağrı, sızı, yerçekimi, hava basıncı gibi.
2- Melekler son derece kuvvetli ve sür´atli varlıklardır: Allah´ın yarattıklarının en büyüğü olan "Arş" sadece dört melek tarafından taşınmaktadır. Meleklerin kanatları vardır. Fakat ne çeşit kanatlar olduğu hakkında bilgimiz yoktur. Ayrıca sayıları da akla gelmeyecek kadar çoktur.
3- Meleklerin erkeklik-dişilik, evlenme-çoğalma ve yeme-içme gibi işlemleri yoktur:
Kıyamete kadar Allah´ın müsadesiyle yaşarlar. Kıyamet koptuktan sonra Allah onları da öldürür, Ahirette vazifelerini yapmak için tekrar diriltir.
4- Melekler gaybı bilmezler:
Kimin ne zaman öleceğini, kıyametin ne zaman kopacağını, insanın neler düşündüğünü bilmezler.
Melekler, Allah´ın zikredilmesinden, Kur´an okunmasından, ilim öğrenmek üzere insanların bir araya gelmesinden hoşlanırlar. Allah´a isyan edilmesinden, fena kokulardan, kötü işlerden hoşlanmazlar. [2]
Meleklerin Vazifeleri
Meleklerin vazifeleri, Allah´a hamdetmek, Allah´ı teşbih etmek ve Allah tarafından kendilerine verilen görevleri yapmaktır.[3]
Dört Büyük Melek Ve Görevleri
1- Cebrail: Peygamberlere vahiy ve kitap getirip Allah ile Peygamberler arasında elçilik görevini yapan melektir.
2- Azrail: Can alma vazifesini gören melektir.
3- İsrafil: Kıyamet zamanı olunca "Sur"u üfürüp kıyametin kopacağını bildiren melektir.
4- Mikâil: Tabiat olaylarıyla ilgilenir. Mesela yağmurların yağması, karların yağması, rüzgarların esmesi gibi görevler bu meleğe aittir. [4]
Diğer Bazı Belli Başlı Melekler Ve Görevleri
1- Hamele-i Arş: Arş-ı A´zam´ı taşıma vazifesi kendisine verilen meleklerdir.
2- Kiramen-Katibin: Her insanın sağ ve sol omuzları üzerinde bulunan ve insanların iyi-kötü yaptıkları her şeyi tesbit eden meleklerdir.
3- Münker-Nekir: Kabirde sual sorma vazifesi bu meleklere verilmiştir. Bunlar önce şu sorulan sorarlar:
"Rabbin kim, Peygamberin kim, dinin ne, amellerin nedir, yaptıkların nelerdir..?
4- Hafaza melekleri: insanları gerekliğinde kaza ve belalardan muhafaza eden meleklerdir.
5- Hazene-i Cennet ve Hazene-i Cehennem: Cenette ve Cehennemde vazifeli olan meleklerdir. [5]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 42.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 42-43.
[3] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 43.
[4] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 43.
[5] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 43-44.
CİNLER
İnsanlardan daha evvel ateşten yaratılmışlardır. Onları göremeyiz. Çünkü Allah´u Teala´nın bize verdiği görme duyusu sınırlıdır. Ancak kendi hayatımızı devam ettirmek kadar görme duygusu Allah tarafından bize verilmiştir. Allah bizi, cinleri görecek kabiliyette yaratmamıştır.
Cinler de insanlar gibi bir dereceye kadar sorumludur. Bu konu ile ilgili Kur´an-ı Kerim´de Yüce Allah şöyle buyurur:
"Ben cinleri ve insanları hana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat: 51/56)
Cinlerin bir kısmı Peygamberimiz (s.a.v.)´i dinlemiş ve iman etmiş, bunu gidip diğer cinlere haber vermiş ve onların da bir kısmı iman ederek müsluman olmuş, diğer bir kısmı da iman etmeyerek şeytanın yardımcısı durumundadırlar.
Yüce Allah, cinlerle ilgili Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyurur: "Ey Resulüm, (Mekke kafirlerine) de ki, bana şu gerçek vahyolundu: Bir takım cinler (sabah namazında Kur´an okuduğumu) işittiler de (kavimlerine döndükleri zaman) dediler ki biz çok hoş bir Kur´an dinledik. Hidayete erdiriyor. Biz de ona iman ettik, bundan böyle Rabbımıza asla hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Doğrusu Rabbımızın şanı çok yücedir. Ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. Gerçekten bizim cahilimiz (iblis) Allah´a karşı saçma söz söylüyormuş. Hakikaten biz insan ile cin, Allah´a karşı asla yalan söylemez sanmışız." (Cin:172/1-5) [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 44.
ŞEYTAN
Şeytan ateşten yaratılmıştır. Cinlerin babası durumundadır. Hz. Adem´den daha evvel yaratılmış ve uzun müddet Allahu Teala´ya ibadet ve itaat ettiği için melekler arasınde yer almış fakat Allahu Teala´nın Adem´e secde etmeleri için meleklere verdiği emre karşı çıkmış, bunun üzerine Rahmel-i İlahiyye´den ebediyyen kovulmuştur. Hz Adem´i ve hanımı Havva´yı kandırıp Cennet´ten çıkarmış ve bütün insanları kandırabilmek için her türlü çareye başvuracağına yemin etmiştir.
Kur´an-ı Kerim´de geçen isimlerden biri de Iblis´lir. Allahu Teala onu insanlara düşman olarak tanıtmış ve insanların da onu düşman olarak kabul etmelerini emretmiştir. O´ndan korunmanın ve O´na karşı durmanın en makul yolu Kur´an-ı Kerim´de ve Peygamberimiz (s.a.v.)´in Hadis-i şeriflerinde gösterilen yoldan yürümektir.
Kur´an-ı Kerim´de Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
"Ey insanlar! Allah´ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayan sizi aldatmasın ve o aldatıcı (Şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın. akikaten şeytan sizin düşmanızdır: Siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır."( Fatır: 35/5-6) [1]
[1] Kadı Ebu Şuca, Ğayet'ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 45.