- İman Hayasız Kalamaz

Adsense kodları


İman Hayasız Kalamaz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 6 July 2010, 01:02 pm GMT +0200
İman Hayasız
Kalamaz!






Allah, kullarına söylemeyi dilediği şeyler için
Peygamber gönderdi
O da şöyle buyurdu:

1- Abdullah bin Mesud radıyallahu anh rivayet etmiştir Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
“Allah’tan hakkıyla hayâ ediniz” ‘Elhamdülillah Biz Allah’tan hayâ ediyoruz’ dedik Şöyle buyurdu:
“Öyle değil Allah’tan hakikaten hayâ etmek kafayı ve içini, karnı ve iç organlarını koruman, ölümü ve belaları hatırlamandır Ahireti isteyen dünya ziynetini terk eder Bunu yapan da Allah’tan gerçekten hayâ etmiş olur” Tirmizi


2- Said bin Zeyd el-Ensari radıyallahu anh rivayet etmiştir Bir adam Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek kendisine nasihat etmesini isteyince ona şöyle buyurdu:
“Toplumun ileri gelen birinden utandığın gibi Allah azze ve celleden utanmanı sana tavsiye ederim” Ahmed

3- Ebu Eyyüb el-Ensari radıyallahu anh rivayet etti Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
“Dört şey peygamberlerin karakteridir: Hayâ, güzel koku sürünmek, misvak ve evlilik” Tirmizi

4- Eşecc-i Abdülkays radıyallahu anh diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana buyurdular ki:
”Sende iki güzellik var, onları Allah seviyor” Nedir onlar, dedim Şöyle buyurdu:
“Yumuşaklık ve hayâ” ‘Önceden mi vardı, yeni mi oldu?’ dedim “Önceden” dedi Beni sevdiği iki şey üzere yaratan Allah’a hamd olsun, dedim Ahmed

5- Enes radıyallahu anh rivayet etti Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
“Her dinin bir karakteri vardır İslam’ın karakteri hayâdır” İbni Mace

6- Ebu Mesud radıyallahu anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“İlk peygamberlerden beri insanlara şöyle denmiştir: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap!’ Buhari
7- Ebu Hureyre radıyallahu anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“İman altmış küsur şubedir Hayâ da imandan bir şubedir” Buhari-Müslim

8- Ebu Hureyre radıyallahu anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden şöyle rivayet etmiştir:
“Hayâ imandandır İman cennettedir Çirkin söz kabalıktır Kabalık ateştedir” Tirmizi

9- Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Hayâ ve iman bir aradadırlar Biri kaldırıldı mı diğeri de kaldırılır” Hakim

10- Ebu Ümame radıyallahu anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden şöyle rivayet etti:
“Hayâ ve sessizlik imandan iki şubedir Çirkin sözlülük ve gevezelik nifaktan iki şubedir” Tirmizi

11- Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh diyor ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem örtünme çağına girmiş bir kızdan daha utangaçtıHoşlanmadığı bir şey gördüğünde onu yüzünden anlardık”Buhari-Müslim

12- Enes radıyallahu anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Kabalık neye karışırsa onu lekeler Hayâ da neye katılırsa onu süsler” Tirmizi

13- İbni Ömer radıyallahu anhuma diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kardeşine hayâ hakkında söz söyleyen ensardan birinin yanından geçerken ona şöyle buyurdu:
“Onu kendi haline bırak Zira hayâ imandandır” Buhari-müslim
14- Aişe radıyallahu anha diyor ki:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem evimde dizi açık bir şekilde uzanmıştı Ebu Bekir izin istedi ve ona şeklini değiştirmeden içeri girmesi için izin verdi, konuştular Sonra Ömer izin istedi Aynı şekilde ona da izin verdi, konuştular Ardından Osman izin istedi Oturup elbisesini düzeltti O da çıkınca dedim ki: ‘Ebu Bekir girdi, bir değişiklik yapmadın Ömer girince de bir değişiklik yapmadın Osman girince oturup elbiseni düzelttin!’ Buyurdu ki:
“Meleklerin utandığı bir insandan utanmayayım mı?” Müslim

Hayâ basit bir utanma değildir
Utanma dar anlamı olan bir kelimedir İslam’ın emrettiği hayâ daha kapsamlı ve daha gerçekçidir Hayatın her alanında, her yaşta ve her yerde geçerli olan, zamanla ve mekânla eskimeyen anlayış hayâdır Çocukta da büyükte de, kadında da erkekte de aranan en erdemli davranışın adı hayâdır Müslüman’ın anlayışında Allah’tan hayâ etmek, meleklerden hayâ etmek, insanlardan hayâ etmek ve kendi kimliğinden hayâ etmek vardır Böyle bir hayâ anlayışının kaybolması imanın erimesi gibidir Hayânın olmadığı yerde iman yeşeremez Hayâ damarı çatlamış ama ‘iyi bir mümin’ olamaz ‘İyi mümin’ ise muhakkak hayâsı da iyidir Zira hayâ imanın olmazsa olmazı gibidir Müslüman’ın anladığı ve inandığı hayâ, basit bir ahlak değeri değildir Bedeli cennet olan herhangi bir ibadet gibi, cihad gibi hayânın da bedeli vardır Ve o bedel cennettir Tabii olarak hayâsızlığın bedeli de ateştirAllah’ın gazabıdır
Allah’tan hayâ
Tirmizi’nin rivayet ettiği birinci hadisteki ‘Allah’tan hakkıyla hayâ etmeyi’ emreden hadisten anlaşılıyor ki Allah’tan hayâ etmek dört temel üzerine oturmaktadır Bu dört temel korunmadıktan sonra ‘Allah’tan hayâ etmek’ kuru bir söz, ispat edilemez bir iddiadır:
Allah’tan hayâ etmek, aklı, gözü, kulağı ve dili korumaktır Bu koruma iki açıdandır: bu organları haramlara karşı korumak ve Allah’ın emrettiği işlerde kullanmak
Allah’tan hayâ etmek karın ve karın bölgesindeki organları haramlardan ve haram gıdalardan korumaktır
Allah’tan hayâ etmek, dünyada kalıcı olmadığını, ‘ölümlü’ olduğunu unutmamaktır
Allah’tan hayâ etmek, dünya ziynetlerine, mubahlara batıp gitmemektir
Meleklerden hayâ
Bizi gece ve gündüz izleyen, iyi-kötü amellerimizi kaydeden ve bizden hiç ayrılmayan meleklerin varlığını bilip onlardan hayâ etmek gerekir Onlardan hayâ etmek ise, onların bizi utandıracak ve azaba düşürecek şeylere şahit olmamalarını temin etmekle olabilir Peygamber aleyhisselam efendimiz insanın avretini açarak oturması halinde, bizden hiç ayrılmayan meleklerden utanmamızı emretmiştir
İnsanlardan hayâ
Ahlakın özü, faziletlerin esası, güzel sözlerin, iyi davranışların aslı hayâdır İnsanların kendi aralarında hayâ ölçüsünü korumaları şüphesiz bir fazilettir Takdire şayandırAncak birbirlerine karşı hayâlı davrandıkları gibi, hayâ tek başına kalındığında da korunursa kemale ermiş bir hayâ olur Birinci derecedeki hayâ, insandan çekinme; ikinci derecedeki hayâ ise, insanı yaratandan çekinmedir, ki asıl aranan bu seviyedir

Her halükarda insanların ayıplamalarından çekinip, haramlardan, mekruhlardan uzak kalmak bir fazilettir Bu da kaybedildikten sonra, insanların ayıplamasını hesaba katmadan yaşamaya alışmak, imanın yok olmaya doğru gittiğinin göstergesidir Bundan da daha vahimi, insanların ayıplama, tepki gösterme cesaretlerinin kaybolmasıdır ki artık bu düzey helak olma düzeyidir
Hayâ, Müslümanlar için yaşadıkları toprak gibi, herhangi bir mukaddesatları gibi korunması gereken bir değer olmalıdır Yıpranmış hayâ anlayışı ile İslam, hayata şekil veren bir din olarak yaşanamaz Genç bir kız gibi hayâ taşıyan bir Nebi’nin ümmeti, yırtılmış hayâ damarları ile din yaşayabilir mi?
Konuşurken ve giyinirken, yürürken, yazarken hayâdan uzak kalamayız Birbirimize saygımız kurallar ve kanunlardan önce vicdanlarımızın ve imanımızın teminatı altında olmalıdır Çıplak veya ‘giyinmiş çıplak’ bir mümin kadın, ne derlerden önce imanının ne emrettiğini muhasebe etmelidir Ağzımızdan çıkan sözler, kulağımıza girenler, elimizde tuttuklarımız, midelerimize girenler iman süzgecinden geçmelidir Sürüde sürünemeyiz
Kimliğimizden hayâ
İnsanlık onuru ve iman izzeti gözümüzün önünde, kulağımızın dibinde, dilimizin altında olmalıdır Bir müminin kimliğinden utanması en üst seviyedir ki, bundan sonra zaten diğer insanlara karşı hayâ standardı kendiliğinden oluşmuş olacaktır Değil haramı, mekruhu bile düşünürken dahi kızaran bir yüz sahibi olmak imanda seviye sahibi olmaktır

Hayâmız bize güzellikleri sevdirdiği gibi, çirkinliğe de nefret oluşturmalıdır Hürriyetler ve serbestlikler çağında yaşıyor olmamız, bizim elimizi kolumuzu salamaz Biz zaten esir değildik Kullukta hürriyeti ve izzeti bulmuştuk Allah’ın çizdiği çizgilerin içinde kalmak, helallerle yetinmek, nebevi terbiyeyi baş tacı edinmek bizim için ölçüydü İnsanlık adı altında hayvani değerlere iniş yapılmış olması bizim için kazanç değil, kayıptır Sınırsız, sorumsuz bir anlayış sahibi olamayız Allah’ın sınırları ile sınırlıyız Allah’a karşı sorumluyuz
Hakkımızdan ve Hak’tan hayâ etmeyiz
İtidali emreden bir dinimiz var Hayâ da bir noktaya kadardır Bizden borç isteyen birine senet yazmasını teklif etmeye utanmayız Ölümlü kalımlı dünyada senet istemek, kefil sormak hayâ edilecek bir şey değildir Üç kuruş beş kuruş için daha sonra cedelleşmek hayâ edilecek bir iştir Hakkımızı çiğnetmemekten hayâ etmeyiz Hakkımızı haksız usullerle korumaktan hayâ ederiz Maddi bile olsa bir hakkını korumak ve elde etmekten sıkılmak yersiz ve gereksiz hatta sakıncalı bir hayâdır
Kendisiyle evlenilmesi caiz olan bir kadının eline tutmak haramdır Elini uzatan kadına bunun haram olduğunu söylemeye sıkılıp elini tutmak yersiz bir hayâdır Hayâ kılıfı ile harama batmaktır Allah’ın ahkâmından hayâ değil, izzet duyarız

İlim meclislerine, insani faaliyetlere, İslami hizmetlere katılıma bir yolla engel olan hayâ, hayâ değildir Ebeveynin emrine itaate engel olan hayâ, hayâ edilecek bir hayâdır



Günah Hayâ İlişkisi “Günahların sonuçlarından biri de, kalbî yaşamın ham maddesi olan hayânın gitmesidir Hayâ ise her hayrın aslıdır Onun gitmesi de bütün hayırların gitmesidir Sahih hadiste ‘Hayânın hepsi hayırdır’ denmiştir
Mesele şudur: Günahlar kulun hayâsını zayıflatır Hatta sonunda toptan da hayâdan sıyrılabilir Kimi zaman insanların onun kötü halini bilmelerinden, onu görmelerinden etkilenmez O kadar ki, kendini ele verdiği, çirkin işlerini anlattığı bile olur
Bunun nedeni hayâdan sıyrılmış olmasıdır Bu seviyeye gelen bir kulun toparlanmasında umut kalmaz” İbni Kayyım

İbni Mesud radıyallahu anh diyor ki:
“İnsanlardan hayâ etmeyen Allah’tan da hayâ etmez” Ahmed

Bir hayâ testi yapabiliriz


üMüslüman kimliğine uygun giyiniyor, konuşuyor, yiyor içiyor muyuz? Ağzımızdan çıkan sözler ‘Lailaheillellah’ diyen ağza uygun sözler mi? Ellerimiz, ayaklarımız kontrollü mü?
üMelekleri ne kadar yanımızda hissediyoruz? ‘Kimse görmedi’ zannettiğimiz oluyor mu?
üİbadet yaparken -mesela namaz kılarken- bizi gören Allah’ın önünde olduğumuzun şuurunu ne kadar canlı tutabiliyoruz?
üPeygamber aleyhisselam efendimizin üzerimizdeki bunca iyiliğine rağmen O’nun adına, Sünnet’ine ve O’nu yansıtan her şeye ne kadar saygılı olabiliyoruz? Kabr-i şerifi’nin önünde O’nu görür gibi olup heyecandan eriyip gittik mi?
üAnne babamızın önünde nasıl duruyoruz? Onları bir arkadaş gibi mi, cennet veya cehennemimiz gibi mi görüyoruz? Onlara itaat edip emirlerine uymaktan, uşak gibi hizmetlerinde kalmaktan ar ettiğimiz oldu mu?
üAvretimizin teşhir edilmesinden ne kadar etkileniyoruz? Kadınlarımızın giyinmemelerinden veya Peygamber aleyhisselam efendimizin dediği gibi ‘giyinmiş çıplak’ olmalarından hayâ ettik mi?
üÇanakkale’de veya başka bir şehitlikte dolaşırken ‘ne içindi, ne oldu?’ duygularının beynimizi ezip geçtiği oldu mu?
üGünahlarımızın konuşulduğu bir yerde ezilip büzüldük mü? Yoksa ‘gençlik günleriydi o günler’ gibi uyduruk bir mantığa mı sığındık?
üÇocuklarımızdan utandığımız oldu mu? Bizi cemaate gitmeyip evde namaz kılarken görmelerinden, ömrümüzü israf ettiğimize şahit olmalarından, TV önünde malayani ile vakit heder ettiğimizi bilmelerinden hayâ ettiğimiz oldu mu?
üKur’anımız, dinimiz, Sünnet’imiz bir mecliste horlanırken ‘ben buradayım’ demeye gelen bir savunma yapamadığımıza, ‘ben Müslümanlardanım’ demeye hayâ ettiğimize hayâ ettik mi?
üGeciktiğimiz randevumuz için hayâ ettik mi?
üYaşı bizden büyük birini emsalimiz gibi görüp öyle konuşmaktan arlandık mı?
üDinimizi bilmemekten, hadis okumamış olmaktan, fıkıh tanımamaktan hayâ ettik mi?
üHala dikili bir ağacımız, infak edip yaşattığımız bir hayrımız olmamasından utandık mı?
üEbedi olan cennet yerine fani dünyayı ebedileştirmeye hayâ ettiğimiz oldu mu?
üGömdüğümüz ölülerden ibret alamadığımıza hayâ ettiğimiz oldu mu?
üÖmrünü ilim yolunda geçirmiş bir âlimin, kendini Allah’a davete adamış bir veli kulun önünde ileri geri konuşmaktan hayâ ettiğimiz oldu mu?
üBize sabredip azap etmeyen Rabbimizin o büyük sabrını gördüğümüz halde ‘sabırsız’ Müslüman olmaya hayâ ettiğimiz oldu mu?
üBize emanet edilen bir sırrı yaydığımıza hayâ ettiğimiz oldu mu?
üİslam’a karşı bütün şer güçler tek yumruk haline gelip saldırırken, bir gayretin içinde olmamaktan, bir vakıfta bir dernekte aktif olmamaktan hayâ ettiğimiz oldu mu?



Nureddin YILDIZ