sidretül münteha
Sat 29 January 2011, 04:43 pm GMT +0200
5. İmamla İlgili Özel Hükümler:
İmam'a has olan hükümlere gelince: Onlarda mansus ile ilgisi bulunan dört mes'eledir:
1- İmam fatihayı bitirirken o da -kendisine uyanlar gibi- âmin der mi? Yoksa âmin demek yalnız imama uyanlaramı mahsustur?
2- imam ne zaman iftitah tekbiresini alır?
3- imam fatiha veya zamm-ı sûreyi okurken şaşırır veya unutursa arkasındakiler ona söyler veya hatırlatabilirmi?
4- îmam namazda arkasındakilerin durduğu yerden daha yüksek yerde durabilir mi? [256]
a)İmamın Âmin Demesi:
îbn Kasım ile Mısırlıların rivayetine göre îmam Mâlik; «îmam, âmin demez» demiştir. Cumhur ise «İmam da arkasındakiler gibi- âmin der» demiştir. Bu görüşü Medineliler, İmam Mâlik'ten de rivayet etmişlerdir.
Bu ihtilâfların sebebi, bu mevzuda zahirleri birbirleriyle çelişen iki hadisin bulunmasıdır.
Biri sıhhatinde ittifak edilen Peygamber (s.a.s) Efendimizin,
«îmam âmin dediği zaman siz de âmin deyiniz» [257]buyurduğuna dair Ebû Hüreyre'nin hadisidir.İkincisi İmam Mâlik'in yine Ebû Hüreyre'den getirdiği Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in: «İmam buyurduğuna dair hadistir [258] dediği zaman siz âmin deyiniz»
Birinci hadis, imamın âmin diyeceğinde -görüldüğü gibi- her ne kadar nass ise de, ikinci hadisten, imamın âmin demiyeceği anlaşılmaktadır. Çünkü eğer imam da âmin deseydi, imam fatihayı bitirir bitirmez, yani daha âmin dememişken ona uyanlar âmin demekle emrolunmazlardı. Zira Peygamber (s.a.s) Efendimiz -metni yukarıda geçtiği üzere- «İmam kendisine uyulsun diye imam edilmiştir» [259] buyurmuştur.
Âmin demek, imamın uyulması gereken okuyuşlarından istisna edilip «İmamdan Önce veya sonra âmin demek caizdir» denilmiş olabilir. Fakat o zaman da hadis sadece imama uyanların bu husustaki hükmünü bildirmiş olur, imamın hükmü hakkında ise hadiste bir deiil bulunmaz.
İmam Mâlik ise hadisi tercih yolu tutarak, "Dua eden değil de, duayı dinleyen kimse âmin der» diyerek kendisinin rivayet ettiği hadisi tercih etmiştir.
Cumhur ise, birinci hadisi tercih etmiştir. Çünkü birinci hadiste hem açıklık, hem de imam ile ilgili bir hüküm de bulunmaktadır. îkinci hadis ise sadece imama uyanların ne zaman âmin diyeceklerini bildirmekte, imamın âmin deyip demiyeceği mevzuuna değinmemektedir. Bunun için iki hadis arasında çelişme yoktur. Bunu düşün. «Birinci hadisin mânâsı «İmam, âmin denildiği yere vardığı zaman âmin deyiniz» demektir» deyip birinci hadisi te'vil etmek de mümkündür. Kimisi de «Âmin demek, dua etmektir» demiştir. Bu ise, zahir olan mânâdan, hadisten anlaşılmayan bir diğer mânâya -herhangi bir delile dayanmaksızın- geçmektir. «İmam
dediği zaman âmin deyiniz» hadisinden imamın âmin demeyeceği anlaşılır denilmiş olursa, bu bir delil yerinde sayılır. [260]
b-İmamın İftitah Tekbiri Alışı;
İmam ne zaman iftitah tekbiresini alırmes'elesine gelince:
Kimisi «Kamet tamamlanmadan ve saflar düzelmeden imam iftitah tekbiresini almaz» demiştir. Bu görüş îmam Mâlik ile imam Şâfıi ve bir grubun görüşüdür. Kimisi de «İftitah tekbirini alma yeri kamet tamamlanmadan öncedir» demiş ve müezzin dediği zaman İmamın tekbir almasını iyi görmüştür. Bu da İmam Ebû Hanife ile Süfyan Sevrî ve Züfer'in görüşüdür.
Bu ihtilâfın se bebi,Enes[261] ile Bilâl'ın [262] hadisleri arasında bulunan çelişmedir. Enes'in hadisi «Peygamber (s.a.s) tekbir almadan bize dönüp
«Saflarınızı düzeltin ve sıkışın.Çünkü ben sizi arkamdan görüyorum» dedi» şeklindedir. Bu hadisin zahirinden, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in kamet bittikten sonra dönüp bunu söylemiş olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim rivayet olunduğuna göre Hz. Ömer (r.a.) de kamet bittikten ve saflar düzeldikten sonra tekbir alırdı. Bilâl'in hadisine gelince: -Tahavî'nin rivayetine göre «Bilâl, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'e kamet getirdiği için geri kalıyor ve: «Ey Allah'ın Peygamberi, âmin'ine yetişmem için bana imkan ver» diyordu. Bu ise, Peygaber (s.a.s) Efendimiz'in kamet bitmeden tekbir aldığını gösterir» demişlerdir.
c- Cemaatin İmama Hatırlatmada Bulunması:
îmam'a uyanların, imamı, -unuttuğu veya yanlış okuduğu zaman- uyarmasına gelince: İmam Mâlik, îmam Şafii ve ulemanın çoğu bunu caiz görmüşlerdir. Küfe uleması ise «Caiz değildir» demişlerdir.
Bu ihtilâfın sebebi bu mevzudaki hadislerin çelişmesidir. Çünkü rivayet olunduğuna göre, Peygamber (s.a.s) Efendimiz bir kere bir âyette tereddüt edip birkaç defa tekrarlamış ve namazı bitirip döndükten sonra,
«Übeyy'in oğlu nerededir, cemaatta değil miydi?»)[263]demiştir ve bu sözü ile «Bana hatırlatsaydı»yı kast buyurmuştur.
Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in «İmam uyanlamaz» [264]diye buyurduğu da rivayet olunmaktadır. Bu mes'ele, tâ sadr-ı İslâm'dan beri ihtilâf edilegelen bir mes'eledir. Caiz olmadığı görüşü Hz. Ali (r.a.)'den ve caiz olduğu görüşü de İbn Ömer'den meşhurdur. [265]
d- İmamın Duracağı Yer:
İmamın duracağı yerin kendisine uyanların yerinden yüksek olmasına gelince: Kimisi bunu caiz görmüş, kimisi görmemiş. İmam Mâlik de: «İmam'ın kendisine uyanlardan biraz yüksek yerde durması müstehabtır» demiştir.
Bu ihtilâf in sebebi, bu mevzuda çelişen iki hadisin bulunmasıdır. Biri «Peygamber (s.a.s) halka öğretmek İçin minber üzerinde namaz kıldı-rırdı ve secde etmek istediği zaman da minberden inerdi» [266] şeklindeki hadistir.
İkincisi Ebû Davud'un rivayet ettiği «Huzeyfe bir seki üzerinde durup namaz kıldırırken İbn Mes'ud gömleğinden tutup onu çekti ve namaz bittikten sonra: Sen bilmiyor musun ki bundan nehyederlerdi veyahut edilirdi? dedi» [267] şeklindeki hadistir[268]
e-İmamlık Niyeti:
İmam'ın, imamet niyetini getirmesinin vücubunda da ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «imamet niyetini getirmek vacib değildir. Çünkü rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.s) Efendimiz namazda iken îbn Abbas yanında durup kendisine uymuştur» [269] demiştir. Kimisi de «Eğer imam kendisine uyanlardan namazın bazı fiillerini yükleniyorsa imamet niyetini getirmesi vacibtir» demiştir ki bu görüş, imamın imama uyanlardan namazın farz veya sünnetlerini yüklendiğini benimseyenlerin görüşüne göredir. [270]
[256] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/305-306.
[257] Buhârî, Ezan, 10/111, no: 780.
[258] Mâlik, Salât, 3/11, no: 47.
[259] Buhârî, Ezan,10/74, no: 722; Müslim, Salât, 4/19.
[260] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/306-307.
[261] Buhârî, Ezan, 10/72, no: 719.
[262] Ebû Dâvûd, Salât, 2/172, no: 937.
[263] Ebû Dâvûd, Salât, 2/163, no: 907.
[264] Ebû Dâvûd. Salât, 2/164, no: 908.
[265] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/307.
[266] Buhârî, Cuma, 1/26, no: 917.
[267] Ebû Dâvûd, Salât, 2/67, no: 597.
[268] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/307.
[269] Buharı, Ezan, 10/58, no: 697.
[270] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/308.