ezelinur
Fri 29 January 2010, 06:54 pm GMT +0200
Namazın tamamını imamla kılamayan kişi için iki durum söz konusudur:
1. İmama tâbi olarak namaza girdikten sonra, izdiham ve benzeri bir özürden dolayı namazın rek’atlerinden birini veya daha fazlasını kılamamasıdır.
2. Namaza girmeden önce namazın rek’atlerinden birini veya daha fazlasını kılamamasıdır. Bir kimsenin ancak ikinci, üçüncü veya dördüncü rek’atte imama kavuşması gibi. Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.
Hanefiler dediler ki: Birinci durumda bulunan kişiye “lâhik”, ikinci durumda bulunana ise “mesbûk” denir. Lâhik, imamla birlikte namaza girdiği halde, daha sonra izdiham ve benzeri bir sebepten dolayı rek’atlerin tümünü veya bir kısmını kaçıran kimsedir. Mesbûk, imama namazın başında değil, arasında veya sonunda; meselâ bir veya üç rek’at kılındıktan sonra veya son ka’dede uyarak namaza giren kimsedir.
Lâhik, kaçırıp da kılamadığı namaz kısmında, normal şekilde imama tâbi olan kimsenin hükmüne tâbidir. İmama bağlılığı kopmuş değildir. İmamla birlikte kılamadığı rek’atleri tamamlarken kıraatte bulunamaz. Tamamlama esnasında, sehiv secdesini gerektiren bir pozisyona girdiğinde de secde etmez. Zîrâ imamın arkasında namaz kılmakta olan kişi, bir hata yaptığı takdirde sehiv secdesi yapmaz. Eğer yolcu ise, ikâmete niyet etmekle farzı, dört rek’at olarak değişmez. Lâhikin, kaçırdığı kısmı kaza etmesine gelince, bu kişi imamla beraber kılamadığı kısımları, imam hâlâ namazdaysa kendi başına tamamlamalı, sonra da imama yetişebilirse geri kalan kısımda imama tâbi olmalıdır. Kavuşamazsa, namazını kendi başına sonuna kadar devam ettirir. Namazını tamamlarken kıyam hâlinde bir şey okumaz. Çünkü imamın arkasında imiş gibi sayılır. İmamın sehiv secdesi yapması gerekmişse, lâhik, bu secdeyi ancak, kendi eksik kalan namazını tamamladıktan sonra yerine getirir. Lâhik kişi bazan mesbûk da olabilir. Şöyle ki: İkinci rek’ate yetişip de imama tâbi olan kişi, bilâhare bir rek’ati veya daha fazlasını kaçırırsa, hem lâhik hem de mesbûk olur. Bu durumda, namaza girmeden önce imam tarafından kılınmış olan rek’ati, namaza girdikten sonra kaçırdığı rek’at veya rek’atleri ikmâl ettikten sonra kılabilir. Namaza girmeden önce imam tarafından kılınan namazını ikmâl ederken kıyam hâlinde kıraatte bulunur. Namaza girdikten sonra imamla birlikte kılamadığı kısmı ikmâl ederken kıyam hâlinde kıraatte bulunmaz. İkmâl ettikten sonra imama kavuşabilirse, imama tâbi olmalı, namaza girmeden önce imamın kılmış olduğu kısmı da imamın selâm vermesinden sonra ikmâl etmelidir. Bu durumda imam, sehiv secdesini yapmakla yükümlü olmuşsa, bu kişinin de sehiv secdesini, mesbûk olduğu kısmı ikmâl ettikten sonra yapması gerekir. Namaza girmeden önce imamın kılmış olduğu kısmı, namaza girdikten sonra imamla birlikte kılamayıp kaçırdığı kısımdan önce ikmâl etmesi sahîh olur. Ancak meşru sıraya uymadığından ötürü günahkâr olur.
Mesbûkla ilgili hükümler fazlaca olup şu şekilde sıralanabilir:
1. Sessiz kıraatli bir rek’atte imama kavuşursa, iftitah tekbirini aldıktan sonra “Sübhâneke”yi okur. Sesli kıraatli bir rek’atte imama kavuşursa, kuvvetli görüşe göre imamın kıraatinin yanısıra o da “Sübhâneke”yi okumaz. Ancak imamın selâmından sonra eksik kalan kısmı tamamlamaya başladığında okur. Sonra da tek başına namaz kılan kimse gibi, kıraat için eûzü besmele çeker. Rükû veya secde hâlinde imama kavuşan kişi bakar: Eğer “Sübhâneke”yi okuduğu takdirde rükûun veya secdenin bir kısmında İmama yetişebileceğine galip bir zanla kanaat ederse okur. Yoksa okumaz. Ka’de hâlinde imama yetişen kişi, “Sübhâneke”yi okumaz. Sadece iftitah tekbirim alınca hemen oturup imama uyar.
2. Mesbûk kişinin, son ka’dede tesehhüd miktarı oturduktan sonra, eksik kalan kısmı tamamlamak için imamın selâmından önce ayağa kalkması bazı durumlar dışında tahrîmen mekruh olur. Mekruhluktan istisna edilen yerleri şöylece sıralayabiliriz:
a. Mesbûk kişi, mest üzerine mesh etmiş olur da mesih müddetinin sona erip geçmesinden korkarsa, imamın selâmını beklemeksizin kalkıp namazını tamamlayabilir.
b. Özürlü kişi, vaktin çıkmasından korkarsa, eksik kalan namazını tamamlamak için imamın selâmını beklemeyebilir. Çünkü özürlü kişi bu durumda bekler de vakit çıkarsa, abdesti bozulur.
c. Cuma namazındayken, ikindi namazının vaktinin girmesinden korkutursa, imamın selâmını beklemeksizin namazın geri kalan kısmı tamamlanır.
d. Bayram namazlarından birindeyken ikindi vaktinin girmesinden veya sabah namazındayken güneşin doğmasından korkan kişi, imamın selâmını beklemeyip namazın eksik kalan kısmını tamamlar.
e. (Sıkışık olması nedeniyle) abdestinin bozulacağından korkan kişi, imamın selâmını beklemeksizin kalkıp eksik kalan kısmı tamamlar.
f. İmamın selâm vermesine kadar, insanların önünden geçmesinden korkan kişi de imamın selâmını beklemeksizin namazının eksik kalan kısmını tamamlar.
Bu sayılan durumlarda mesbûk kişi, imamının selâm vermesinden önce tesehhüd miktarı oturduktan sonra kalkıp namazının eksik kalan kısmını tamamlar. İmamın tesehhüd miktarı oturmasından önce ayağa kalkan mesbûkun namazı batıl olur. Ayrıca bu gibi özürlerin bulunması hâlinde, mesbûk kişinin selâm hususunda da imama tâbi olması vâcib olmaz. Bu gibi özürlerden biri söz konusu olduğunda, müdrik kişi de selâm hususunda imamına tâbi olmaz?. Bu özürlerden biri bulunmadığı takdirde imama tâbi olan kişi, teşehhüdü tamamlamışsa, selâm hususunda da imama uymak mecburiyetindedir. Henüz teşehhüdü tamamlamasından önce imam selâm verirse, kendisi imamla birlikte selâm vermez. Aksine, teşehhüdü tamamladıktan sonra selâm verir. İmama tâbi olan kişi, teşehhüdü imamdan önce tamamlamasından ötürü selâmını ondan önce verir ve bu özürlerden biri de bulunmazsa, namaz sahîh olmakla birlikte mekruh işlemiş olur. Selâm vermede imama uymanın en faziletlisi, ne önce ve ne de sonra, tam tamına imamla birlikte vermektir. İmamdan önce selâm verdiği takdirde, bunu mazeretsiz olarak yapmışsa namazı kerahetle birlikte sahîh olur. İmamdan sonra verdiği takdirdeyse, efdal olan davranışı terk etmiş olur. İftitah tekbirinde imama tâbi olmak da böyledir. En faziletli davranış, tekbiri imamla birlikte almaktır. İmamdan önce alma hâlinde namaz sahîh olmaz. İmamdan sonra alma halindeyse, iftitah tekbirinin fazilet vakti kaçırılmış olur.
3. Mesbûkla ilgili hükümlerin üçüncüsü, kıraate nisbetle namazın evvelini, teşehhüde nisbetle de namazın sonunu kaza etmesidir. Şu halde akşam namazının son rek’atine yetişen bir kimse, imamın selâmından sonra iki rek’at kılar. Ki bunların her ikisinde de Fatiha ve zamm-ı sûreyi okur. Zîrâ ikmâl etmekte olduğu bu iki rek’at, namazın ilk iki rek’atidir. Bu iki rek’atten birincisinin sonunda teşehhüdde de bulunur. Zîrâ bu birinci rek’at, onun için ikinci rek’at sayılır. Böyle olunca da akşam namazının farzını üç ka’de ile kılmış olur. İkindi namazının son rek’atine kavuşan kişi, imamın selâmından sonra ayağa kalkıp bir rek’at kılar. Bunda, Fatiha ve zamm-ı sûreyi okur. Bu rek’atin sonunda teşehhüdde bulunur. Sonra bir rek’at daha kılar. Bunda da Fatiha ve zamm-ı sûreyi okur, ama teşehhüdde bulunmaz. Sonra da en son rek’ati kılmak için ayağa kalkar. Bunda, kıraatte bulunup bulunmamakta serbesttir. Ne var ki kıraatte bulunması daha faziletlidir.
İkindinin son iki rek’atinde imama yetişen kimse (mesbûk), imamın selâmından sonra, yetişemediği iki rek’atin her birinde Fatiha ve zamm-ı sûreyi okur. Teşehhüdde bulunur. Bu iki rek’atten birinde kıraatte bulunmazsa namazı batıl olur.
4. Mesbûk kişi, İmamın selâmından sonra namazının eksik kalan kısmını tamamlarken dört durum dışında münferid kimsenin hükmüne tâbi olur. Şöyle ki:
a. Bu kişi, namazının eksik kalan kısmını ikmâl ederken, kendisi gibi mesbûk birine tâbi olamayacağı gibi, başkası da kendisine tâbi olamaz. Bir mesbûk başka bir mesbûka tâbi olursa, imam olanın değil de imama uyanın namazı batıl olur.
b. Mesbûk kişi, yeni bir namaza başlamak için tekbir alıp eski namazı keserse sahîh olur. Ama münferid böyle yapamaz.
c. Mesbûkun namaza girmesinden önce imam, sehiv secdesini gerekli kılan bir şey yapmış olur da, imamın sehiv secdesi yaptığını ancak imamın selâmından sonra eksiğini tamamlamak için ayağa kalktıktan sonra görürse; eğer kılmakta olduğu rek’atin secdesine henüz gitmemişse, dönüp imamla birlikte sehiv secdesi yapması gerekir. Dönmediği takdirde namazına devam eder ve namazını tamamladıktan sonra sehiv secdesi yapar. Münferid namaz kılan kimsenin durumuysa bunun aksinedir. O, başkasının yanılmasından (sehiv) dolayı secde yapmakla yükümlü olmaz.
d. İmam, tilâvet secdesi yapmasının gerektiğini hatırlar da secdeye dönerse ve bu esnada mesbûk da eksik kalan namazını tamamlamak için ayağa kalkmış olursa, bu durumda secdede imama uymak için derhal geri dönmelidir. Zîrâ bu durumda imama uymak farzdır. İmam tilâvet secdesine geri dönüp secdeyi yaptıktan sonra ka’deyi yeniden edâ eder. İâde etmek farz olduğundan ötürü, mesbûkun bu hususta da imama tâbi olması farz olur. Tâbi olmadığı takdirde namazı batıl olur. Tabii bu anlatılan halde mesbûk ayağa kalkmış olsa da, henüz secdeye varmamış olmalıdır. Secdeye varmış ise namazı batıl olur. Tilâvet secdesi için imama tâbi olmaya dönse de, dönmese de namazı batıl olur. İmam, namazın aslî secdesini terk ettiğini hatırladığında da durum böyledir. İmam, tilâvet secdesini edâ etmeye geri dönmediği takdirde hem kendisinin hem de mesbûkun namazı sahîh olur.
Malikîler dediler ki: İmama uyan kişi, namaza girmeden önce bir veya daha fazla rek’ati kaçırırsa mesbûk olur. İmamın selâmından sonra, yetişemediği kısmı kalkıp tamamlamalıdır. Yalnız bu kişi, eksikliği tamamlarken söze nisbetle kaza edici, fiile nisbetle de bina edici olur. Kaza edici olması hâlinde, önceden kaçırıp da kılamadığı kısmı, namazının ilki saymalı ve kıraat açısından önce ne şekilde kılmışsa yine aynı şekilde kaza etmelidir. Buna göre namaz sesli kıraatli ise, önceden kaçırmış olduğu kısmı kaza ederken Fatiha ve zamm-ı sûreyi, ya da sadece Fatihayı seslice okur. Namaz, sessiz kıraatli bir namazsa sessizce okur.
Bina edici olması hâlinde, imama kavuşarak kılmış olduğu kısmı, namazının ilki saymalı; imamla birlikte kılamadığı kısmı da namazının sonu saymalıdır. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: Meselâ bir kişi yatsı namazının dördüncü rek’atinde imama kavuşursa, üç rek’ati kaçırmış olur ki, imamın selâmından sonra ayağa kalkıp bir rek’at kılar. Bu rek’atte Fatiha ve zamm-ı sûreyi seslice okur. Zîrâ kendisi için bu rek’at, kıraat açısından namazın ilk rek’ati sayılır. Bu rek’ati tamamladıktan sonra teşehhüde oturur. Zîrâ bu jek’at, oturmaya nisbetle onun için ikinci rek’at sayılır. Teşehhüdden sonra ayağa kalkıp bir rek’at daha kılar ve bunda Fatiha ve zamm-ı sûreyi sesli okur. Zîrâ bu, kıraat açısından ikinci rek’at sayılır. Bu rek’ati tamamladıktan sonra teşehhüde oturmaz. Zîrâ bu, oturma bakımından üçüncü rek’at sayılır. Sonra bir rek’at daha kılar ve bunda yalnızca Fâtiha’yi okur, bu okuyuşu da sessiz yapar. Zîrâ bu, kıraate nisbetle üçüncü rek’at sayılır. Bu rek’ati tamamladıktan sonra teşehhüde oturur. Zîrâ bu, fiiller açısından dördüncü rek’attir. Teşehhüdden sonra selâm verir.
Kunut duası da kaza edilen sözlü unsurlardandır. Kişi, sabah namazının ikinci rek’atinde imama tâbi olursa ona uyarak kendisiyle birlikte Kunutu okur. Kılmamış olduğu tek rek’ati, imamın selâmından sonra kalkıp kaza eder ve bu rek’atte ayrıca Kunut okumaz. Zîrâ bu, Kunuta nisbetle birinci rek’at sayılır ki, sabahın birinci rek’atinde Kunut okunmaz. Kaza edici olduğu şeyler, Kunut ve diğer kıraattir. Mesbûk olduğu rek’atte imam sehiv yapmışsa, mesbûk bu secdeyi, kendi kaza ettiği kısmı tamamladıktan sonra edâ eder. Mesbûk kişi imamla birlikte iki rek’at veya bir rek’atten az kılmışsa, imamın selâmından sonra eksikliğini ikmâl için ayağa kalkarken tekbir alır. Aksi takdirde ayağa kalkarken tekbir almaz. Kalkarken susarak kalkar. İmama uyan kişi namaza girdikten sonra, abdesti bozmayan izdiham veya uyuklama gibi bir mazeretten ötürü namazın bir kısmını imamla birlikte kılamayıp kaçırırsa, kendisi için üç durum söz konusu olur:
1. Söz konusu mazeretlerden ötürü bir rükûu veya rükû’dan kalkmayı kaçırmış olabilir.
2. Bir veya İki secdeyi kaçırmış olabilir.
3. Bir rek’at veya daha fazlasını kaçırmış olabilir.
Birinci halde bu rükûu veya rükûdan kalkmayı imamla birlikte yerine getiremeyip kaçırması, ya birinci rek’atte veya diğerlerinde vukû bulabilir. Birinci rek’atte olmuşsa namazın diğer kısmına imamla birlikte devam eder. Rükûu imamla birlikte edâ etmediği ve yine imamla birlikte rükûdan başını kaldırarak rek’ati bağlamadığı için -rek’at, rükûdan başı kaldırmakla bağlanır- geçen rek’ati lağveder. İmamın selâmından sonra, lağvetmiş olduğu rek’atin yerine bir rek’at daha kılar. Rükûda ve rükûdan kalkarken imama kavuşmayan kişinin bu geri kalışı, birinci rek’atten sonraki rek’atlerden birinde vukû bulmuşsa; rükûa giderek veya rükûdan kalkarak, yalnız birinde de olsa secdede imama kavuşabileceğini zannederse, imama kavuşmak için eksik kalan kısmı tamamlayabilir. Bu zannı gerçekleşirse, yani rükûa gidip veya rükûdan kalkıp da yalnız birinde de olsa secdede imama kavuşabilirse mesele kalmaz. Ama zannı gerçekleşmezse bu rek’ati lağveder, İmamın selâmından sonra da eksik kalan rek’ati yeniden kılar. Emre muhalefet ederek kaçırmış olduğu rükû veya rükûdan kalkmayı yerine getirir de secdelerden birinde imama kavuşursa namazı sahîh olur ve rek’ati de geçerli olur. Aksi takdirde, imamla birlikte kılması gereken kısımdan kaçırmış olduğunu ikmâl etmesine rağmen, emre muhalefet ettiği gerekçesiyle namazı batıl olur.
İkinci halde, imamla birlikte bir veya iki secdeyi kılamayıp kaçırmış olur. İmama uyan kişi imamın son rek’atte başını rükûdan kaldırmasından önce imama kavuşabileceğini ya zanneder veya zannetmez. Zannederse, kaçırmış olduğu kısmı kendi başına ikmâl ettikten sonra imama kavuşur ve bu rek’ati de geçerli olur. Zannetmezse, secdesini imamla birlikte edâ edemediği rek’ati lağveder ve namazın devam eden kısmında imamla birlikte olur. İmamın selâmından sonra da kalkıp bir rek’at namaz kılar. Lağvettiği rek’ati yeniden kıldığı için ayrıca secde etmesine de gerek kalmaz. Zîrâ bu tür noksanlıkları imam üstlenmiştir.
Üçüncü halde, imamla birlikte namaza girdikten sonra bir rek’at veya daha fazlasını imamın peşi sıra kılamayıp kaçırmış olur. Kaçırmış olduğu kısmı, imamın selâm vermesinden sonra, kıraat ve Kunuta nisbetle kaza eder; fiillere nisbetle de bina eder. İmama uyan kişi, namaza girmeden önce, namazın bir kısmını kaçırmış olabileceği gibi, namaza girdikten sonra bir rek’at veya daha fazlasını da izdiham ve benzeri bir sebepten ötürü imamla birlikte kılamayıp kaçırmış olabilir. Bunu şu şekilde örneklendirebiliriz: Kişi, dört rek’atli bir namazın ikinci rek’atinde gelip imama tâbi olarak namaza girer, ikinci ve üçüncü rek’atleri imamla birlikte kılar, ama dördüncü rek’ati bazı sebeplerden ötürü imamla birlikte kılamayıp kaçırmış olur. Bu kişi böylelikle iki rek’ati, imamla birlikte kılamayıp kaçırmış olur. Bunlardan biri, imama tâbi olarak namaza girmesinden önceki rek’attir. Diğeri de, imama tâbi olarak namaza girmesinden sonraki (dördüncü) rek’attir. Bu durumdaki kişi, eksikliğini tamamlarken, önce, imama göre dördüncü rek’at olan ikinci rek’ati kaza eder.
Bu rek’atte sadece Fâtiha’yı -namaz, sesli kıraatli olsa bile- sessizce okur. Bu rek’atten sonra oturmaz. Çünkü bu, imamın dördüncü rek’atidir. Oturmadan son rek’atten sonra kalkar. Bu rek’ati de namaza girmeden önceki ilk rek’atin yerine kılar. İlk rek’at olduğu gerekçesiyle de bunda Fatiha ve zamm-ı sûreyi okur. Namaz, sesli kıraatli ise, bu okuyuşu da seslice yapar. Kendisine göre son olan bu rek’ati tamamladıktan sonra da oturur ve teşehhüdün arkasından selâm vererek namazını tamamlar.
Hanbeliler dediler ki: Namazın başından itibaren veya bir ya da daha fazla rek’at kılındıktan sonra imama tâbi olarak namaza giren ve namazın bir kısmını imamla birlikte kılamayıp kaçıran kişi her iki durumda da mesbûk olur. Namazın başından itibaren imamla birlikte namaza giren kişi, dalgınlık veya hafif uyuklama gibi, abdest bozucu olmayan bir sebepten ötürü ülr rüknü imamla birlikte edâ edemeyip kaçırırsa, özrü ortadan kalktıktan sonra bu eksikliği ikmâl etmesi vâcib olur. Tabiî bunu yaparken de müteâkib rek’atin rükûunda imama kavuşacağından emin bulunmalıdır. Zîrâ rek’at, rükû ile geçerlilik kazanır. Ama müteâkib rek’atin rükûunda imama kavuşacağından emin olmazsa, eksik kalan rek’atini tümden lağvederek imama uyması vâcib olur. İmamın selâm vermesinden sonra bu rek’ati, asli şekliyle kaza eder. Belirtilen mazeretlerden ötürü kişi, bir rek’at veya daha fazlasında geri kalırsa imama uyar. İmamın selâmından sonra bu rek’atleri aslî şekilleriyle kaza eder.
Aslî şekliyle kaza etmek şu anlama gelir: Şayet birinci rek’ati kılamayıp kaçırmışsa, bunu kaza ederken iftitah duasını okumalı, eûzü besmele çekmeli, Fâtiha’dan sonra zamm-ı sûre okumalıdır. Şayet ikinci rek’ati kılamayıp kaçırmışsa, bunu kaza ederken Fatiha ve zamm-ı sûre okumalıdır. Üçüncü rek’ati kılamayıp kaçırmışsa veya dördüncü rek’ati kılamayıp kaçırmışsa, bunları kaza ederken de yalnızca Fâtiha’yı okumalıdır. İmamla birlikte namaza girip birinci rek’atin rükûunu da onunla birlikte edâ ettikten sonra vukûbulan bir mazeret dolayısıyla imamdan geri kalırsa ve bu mazereti, imamın ikinci rek’atin rükûundan kalkmasından hemen sonra ortadan kalkarsa, bu ikinci rek’atin secdesinde imama katılır. Böylece de telfikli bir rek’at kılmış olur. Bu rek’at, birincinin rükûu ile ikincinin secdesinden oluşmuştur. Kaçırmış olduğu kısımları, imamın selâm vermesinden sonra kalkıp aslî şekliyle ikmâl eder. Bütün bu anlatılanlar, kişinin namazın başlangıcından itibaren imama tâbi olarak namaza girmiş olmasıyla ilgiliydi. Ama bir rek’at veya daha fazla kılındıktan sonra imama tâbi olarak namaza girmişse, eksik kalan kısmı imamın selâmından sonra tamamlaması vâcib olur. Kaza ettiği bu kısım, namazının ilk bölümü, imamla birlikte kıldığı kısmı ise, namazının son bölümü sayılır, Sözgelimi öğle namazının üçüncü rek’atinde imama yetişen kişi, kılamadığı ilk iki rek’ati, imamın selâmından sonra kaza eder. Bunların birincisinde iftitah duasını okumalı, eüzü besmele çekmeli, Fatiha ve zamm-ı sûre okumalıdır. İkincisindeyse Fatiha ve zamm-ı sûre okumalıdır. Namaz, Cuma namazı dışındaki sesli kıraatli bir namazsa, bu tamamlamayı yaparken kıraati sesli veya sessiz yapmakta serbesttir. Ama Cuma namazının kazaya kalan kısmını ikmâl ederken kıraati seslice yapamaz. Mesbûk kişinin, eksik kalan namazını tamamlamak için imamın ikinci selâmını beklemesi vâcibtir. Eğer ikinci selâmdan önce, imamdan ayrılmayı mubah kılan bir mazeret olmaksızın ayağa kalkarsa, sonradan eksiğini ikmâl etmek için tekrar ayağa kalkma maksadıyla ka’de haline yeniden dönmelidir. Dönmediği takdirde namazı nafileye dönüşür ve bu durumda imamla birlikte kıldığı farzı iade etmesi vâcib olur. Mesbûkun teşehhüd dışındaki kaza ettiği kısımlar, namazın ilk kısmı sayılır. Teşehhüde gelince, bir kimse dört rek’atli bir namazın veya akşam namazının yalnız bir rek’atinde imama kavuşursa, namazın şeklinin bozulmaması için, imamın selâmından sonra bir rek’at kılıp teşehhüde oturmalıdır.
Mesbûk kişinin namazı dört rek’atli bir namaz veya akşam namazı ise, imamın son teşehhüdünde teverrük ederek oturmalıdır. Ki imama uyma prensibini zedelemesin. Mesbûk kişi, eksiğini tamamlamak için ayağa kalkması gerekirken, sehven imamla birlikte selâm verirse, kendi namazını tamamladıktan sonra sehiv secdesi yapması vâcib olur. İmamla birlikte kıldığı kısımda sehiv yaparsa, bunun için secde etmesi gerekir. Kendi başına eksikliklerini kaza ederken sehiv yaparsa imam, sehvinden ötürü secdede kendisine ortak olsa bile, yine secde etmesi vâcib olur. İmam sehiv yapar, ama sehiv secdesi yapmazsa, mesbûkun kendi eksikliğini ikmâl ettikten sonra sehiv secdesi yapması vâcib olur. Mesbûk kişi, imamın birinci selâmı vermesinden önce iftitah tekbirini alıp da namaza girebilirse cemaate kavuşmuş olur. Ama mesbûk, imamla birlikte rükûuna kavuşamadığı rek’ati kılmış sayılmaz. Rükûa kavuşup mutmain olmasa da, itmi’nânı kendi başına sağlamalı, sonra da imama katılıp ona tâbi olmalıdır.
Şafiiler dediler ki: İmama uyan kişiler, “mesbûk” ve “muvafık” olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Mesbûk, bir rek’ate kavuşsa bile, normal okuyuşlu birinin Fâtiha’yı okuyacağı bir süre kadar imamla birlikte namaz kılamayan kimsedir. Muvafık, namazın son rek’atinde olsa bile iftitah tekbirini almasından sonra ve imamın rükûa varmasından önce Fatiha okuyacak kadar imamla birlikte namaz kılmış olan kimsedir. Bu ikisini ilgilendiren bazı hükümler vardır. Mesbûk, üç halde bulunur:
1. Mesbûk, rükûdayken imama kavuşur.
2. İmam kıyamda bulunur da mesbûk, iftitah tekbirini alır almaz imam hemen rükûa varırsa, onunla birlikte rükûa varır.
3. İmam kıyamda bulunurken iftitah tekbirini alır ve imam da onun Fâtiha’dan bir miktar okuyabileceği kadar rükû’a yaklaşmış olur.
Bu üç hâlin ilk ikisinde, mesbûk kişinin imamla birlikte rükûa varması vâcib olur. Fâtiha’yı okuma yükümlülüğü düşer. Rükûda kesin olarak imamla birlikte mutipain olarak durmuşsa, o rek’ati de geçerli olur. Aksi takdirde geçerli olmaz. İmamın selâmından sonra bunun yerine bir rek’at daha kılar. Üçüncü hâlde ise, imamın rükûa varmasından önce mümkün olduğu kadarıyla Fâtiha’nın bir kısmını okur. Okuyamadığından muaf tutulur. Fâtiha’dan önce iftitah duâsıyla eûzüyü terk etmesi mendub olur. Şayet bunların bir kısmını okursa, imamla birlikte rükûa gitmeksizin öylece ayakta durup Fâtiha’dan, bu duayı okuduğu kadar okuması vâcib olur. Bundan sonra rükûa vardığında imamla birlikte rükûun da itmi’nânını tahakkuk ettirirse rek’ati geçerli olur. Aksi takdirde geçerli olmaz. Namazı sahîh olur. Ancak kendisi, vâcib olan Fâtiha’yı okumaya devam etmekteyken imam rükûdan kalkıp secdeye doğru giderken imamdan ayrılmaya niyet etmesi vâcib olur. Bundan önce niyet etmesi gerekli olmadığı gibi, bu esnada niyet etmesi halinde de namazı batıl olur. Zîrâ özürsüz olarak iki fiilî rükünde imamdan geri kalmış olmaktadır.
Muvafık olan kimseye gelince; Onunla ilgili hükümler, “İmama uymanın gerekli olduğu hususlar” bahsinde anlatılmıştır. Sonra mesbûkla muvâfıkın ikisi de anlatılan mânâda mesbûk olurlar. Şöyle ki: Mesbûk, imamla birlikte kılamayıp da namazın bir kısmını kaçırırsa, bu kişinin imamla birlikte kıldığı son kısım, namazının evveli sayılır. Sabahın ikinci rek’atinde imama kavuşup namaza giren kişi, imamın selâmından sonra eksiğini tamamlarken imamla birlikte kılmış olduğu ikinci rek’at, kendisi için birinci rek’at sayılır. Dolayısıyla ikmâl ettiği rek’at, kendisine nisbetle birinci rek’at sayıldığından ötürü, kavuştuğu rek’atte imamla birlikte Kunut duasını okumuş olsa bile yine bu rek’atte Kunut okuması sünnet olur. İmamın, Fâtiha’sını üstlenmediği mesbûkun, namazında Fâtiha’dan sonra sûre okuması da gerekir. Meselâ öğle namazının üçüncü rek’atinde imama kavuşan kişi, imamın selâmından sonra kılamamış olduğu kısmı ikmâl ederken Fâtiha’dan sonra zamm-ı sûreyi okuması sünnet olur. Ki namazı, zamm-ı süresiz kalmasın.[78]