seymanur K
Tue 5 July 2011, 09:30 am GMT +0200
İlkçağ Felsefesinde Akıl
Felsefe tarihçilerine göre antik çağda rasyonal anlamda ilk felsefe hareketinin Yunan kentlerinde ortaya çıktığı aşikardır. Rasyonalist filozofların en belirgin siması Sokrat'tır (M.Ö. 399). Bunun da ötesinde Sokrat, felsefenin maddî varlıklar aleminden aklî mahiyetler alemine doğru köklü bir değişime yönelen antik felsefenin bu dönüşümünde büyük pay sahibi olan sofistik filozofların en belirgin simasıdır. Sokrat'la felsefenin konusu haline gelen bu soyut aklî varlıklarla birlikte bu eğilimin temellerinin atıldığını görmekteyiz. Daha sonra bu yeni eğilim antik Yunan'da gelişmiş ve bütün felsefesini idealar teorisi diye bilinen soyut gerçekler üzerine kuran Platon (M.Ö. 327) ve kendi özgün sisteminde formlar olarak yer alan bu gerçeklere dayalı sağlam bir felsefe sistemi oluşturan Aristo (M.Ö. 322) tarafından temellendirilmiştir.
O dönemde son tahlilde hem teorik hem de pratik akla isim olarak verilen rasyonal felsefe ifadesi ile biz burada hem teorik metafizik, hem de pratik felsefe eğilimlerini kasdediyoruz. En belirleyici özelliği, bütün irrasyonel unsurlardan arınması ve tam bir rasyonel akım olması olduğuna göre bu felsefede artık; akıl başlı başına bir kriter ve kesin bir bilgi kaynağıdır. Teorilerinin doğruluğunu isbat için kendi çerçevesi dışında her hangi bir haricî delile ihtiyacı yoktur ve sübjektif olsun objektif olsun her bilgiye ulaşmaya kendi başına yeterlidir.
Yunan düşüncesinin sonbaharında, durum bu şekilde devam etmemiş, antik dönem düşünürlerince gündeme getirilen aklın işlevi sorunu içinden çıkılmaz bir hal almış ve daha önce tanıdığımız rasyonal akım bu dönemde kısmî bir horlanma ile karşılanmıştır. Düşünce, Doğu gnostizmi hakimiyeti altındaki Yeni Platoncu felsefe akımına doğru bir dönüşüm geçirmiş, rasyonalist akım zayıflarken, çoğu alanda ruhçu akım hakimiyet kurmuştur.
Böyle bir ortamda, birinci eğilimden önemli ölçüde etkilenmiş, ikincisine saygılı ve İslâm'a bağlı İslâm filozofları geldiler ve bu sac ayağının tam ortasında aradaki çelişkileri gidermeye çalışırken kendileri de bir takım çelişkilere düştüler. En büyük çelişkileri ise İslâm'da akıl teorisi ile Yunan filozoflarının ortaya koyduğu akıl teorisini birbirine karıştırmış olmalarıdır. İbn-i Teymiye'nin el-Farkan beyne Evliyai'r-Rahman ve Evliyai'ş-Şeytan isimli eserinde belirttiği gibi söz konusu iki teori arasında çok büyük farklar bulunmaktadır.[303]
[303] İbn-i Teymiye; el-Farkan beyne Evliyai'r-Rahman ve Evliyai'ş-Şeytan, s. 68. Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 122-123.