- İlk seriyyenin kale halkına eman vermesi

Adsense kodları


İlk seriyyenin kale halkına eman vermesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 18 February 2011, 12:04 pm GMT +0200
İlk Seriyyenin Kale Halkına Eman Vermesi Ve Ardından İkinci Seriyyenin Gelmesi


 
721- Bir seriyyenin, İslam yurduna (darulislama) çıkıncaya kadar kale halkına beşyüz dinar karşılığında eman vermesi geçerlidir.

Çünkü bu amaçla karşılıksız eman vermeleri geçerli olduğuna göre, ücret karşılığında eman vermeleri öncelikle geçerli olur. Çünkü eman öldürme ve kö­leleştirmeyi haram kılmaktadır. Bu da ücretli veya ücretsiz sahihtir. Tıpkı kısas yerine barış yapılması gibi.

722- Bu antlaşmadan sonra onlardan başka düşmanlara sal­dırmakta bir sakınca yoktur.

Çünkü emanı sadece kale içindekilerine verdiler. Kaledekilerle beraber malları ve hayvanları da eman altında olur. Çünkü kalede kalmak üzere kendi­lerine eman verdiler. Antlaşmadan önce aldıkları dışında eman verdikten sonra eşyalarından herhangi birşey almaları doğru değildir. Antlaşmadan önce aldık­larını geri vermeleri de gerekmez. Çünkü alınan şeyler artık onlara ganimet olmuştur. Zaten eman vermeleri önceden aldıklarını onlara geri vermek için değil, canlarına ve diğer mallarına zarar vermemek içindir. Önce alınanlar da mallan kapsamından çıkmış sayılır.

723- Bu seriyye düşman yurdunda ilerledikten sonra ikinci bir seriyye gelse ve kale sakinleri birinci seriyyeden eman aldıklarını söyleyip adaletli iki müslüman da buna şahitlik yapsa, ikinci seriyyenin onlara dokunması yasak olur.

Çünkü birinci seriyenin yaptığı akit bütün müslümanlar için geçerlidir. Rasulullah buyuruyor: "Müslümanlar yabancıya karşı elbirlikür. En bayağıları onların çıkarını gözetir. En önde geleni onlar adına akit yapar ve en uzakta olanı onlardan biridir."

İfade edildiğine göre ilk seriyyenin akdinden maksat emandır ve bütün müslümanlan bağlar.

724- Bu seriyyenin hükmü de birinci seriyyenin hükmü gibi sabit olup düşmana bir daha döndüklerinde daha önce aldık­ları dinarlarını geri vererek emanı bozduklarını belirtmeden kale sakinlerine saldırıda bulunmaları helal olmaz. İkinci se-riyye için de durum aynıdır. İlk seriyyenin aldığı dinarlarını geri verip emanı bozduğunu bildirmeden onlarla savaşması caiz olmaz.

Çünkü birinci seriyye daru'l-harpten çıkıncaya kadar emin olmak için pa­rayı verdiler. Birinci seriyye darulharpten çıkmadıkça onlar eman içinde sayı­lırlar.

Dinarlarını vermeksizin onlarla savaşmamız, aldatma ve zarar ver­me olacağı için haramdır. Ama dinarları geri verildikten sonra onlarla sa­vaşılır ve yenik düşmelerinden sonra iki seriyye birbirine kavuşursa, ikisi de kale halkından birinci seriyyenin aldığı mal ve paralarda ortak olurlar.

Çünkü hepsi ganimettir. Zira darulislamda korumada ikisi ortak olmuş­lardır. Ortak olmalarının sebebi de budur.

Ama ikinci seriyye dinarları kendi mallarından ödemişse, onları dağıtımdan önce ganimetten alırlar.

Çünkü bu malları o dinarları ödeyerek elde ettiler. Ödedikleri bu dinarları bağış olarak vermediler. Aksine bunlarla elde edilen ganimete bir yol yaptılar. Onun için ödedikleri miktarı almakta ganimeti elde edenlerden öncelik hakları vardır

Geri kalan ganimetler ganimet taksimi esaslarına göre hepsine pay­laştırılır. Ödenen miktar başka bir ganimetten ayrılmişsa, onu önce ayırıp alamazlar. Çünkü ganimetin tümünden ödenen miktar hepsi arasında or­taktır. Tıpkı daha sonra aldıkları ganimet gibi.

Tıpkı rehin olayında varislerden bazılarının miras malın tümünden borcu ödemeleri gibi. Bir kişi özel malından o borcu ödemişse, ödediği miktar miras­tan kendisine verilir. Ortak mirastan ödemişse, ayrıca kendisine birşey ayrılmaz.

725- İki seriyye darulharpte kavuşmazsa, birinci seriyyeye aldıkları dinarlar verilir. İkinci seriyyeye de aldıkları ganimetler verilir.

Çünkü her iki taraf darulislamda bunu elinde tutmuştur. Kendi mallarından ödemiş olsalar bile, ikinci seriyye dinarları birin­ci seriyyeden alamaz.

Çünkü kale sakinlerinden alınan ganimet kendilerine verilmekle Öde­diklerinin yararım onlar elde etmişlerdir ve ganimetler onlara tahsis edilmiştir. Halbuki birinci durumda iş öyle değildi. Orada kale sakinlerinden alman gani­met olan yararda iki seriyye ortak olmuştur ve arada bir fark yoktu. Orada kale sakinlerinden alınan ganimetlerde sadece ortaklık vardı. Burada ise kale sakin­lerinden alınan ganimetler sadece onlara mahsustur.

726- İkinci seriyye muzaffer olmayıp da diğer seriyye ile darulharpte bir araya gelse, darulislamda birinci seriyyenin koruduğu dinarlardan ikincinin birşey alması caiz olmaz.

Çünkü kale sakinlerinin ganimetini ele geçiremeyince geri verdikleri dinarlardan birinci seriyye yarar sağlamamış oldular. Birinci durumun aksine onları bir bakıma teberru etmiş oldular. Sonra, ganimet külfet karşılığıdır. Geri verdikleri dinarlar sebebiyle hepsi yarar sağladıkları taktirde hepsine ayrı ayrı dağıtım yapılır. Ama hepsi yarar sağlamıyorsa sadece dinarları geri verenlere paylaştırılır.

727- İkinci seriyye kale dışındaki diğer düşmandan ganimet almış ve dinarlarını ondan almak istemişlerse, bu caiz olmaz.

Çünkü bu ganimetleri, dinarları geri vermeden elde etmişlerdir. Dolayı-siyle birinci seriyyenin payında dinarları geri verme hükmü sözkonusu olma­dığı gibi bunda da söz konusu olmaz. Ama kale içindekilerden ganimeti almış­larsa durum değişir. Çünkü o ganimetleri ancak dinarları geri verdikleri için el­de etmişlerdir. Böylece paylaşmadan önce dinarlarını o ganimetten ayırıp alırlar.

728- Kale sakinleri ikinci seriyyeye eman altında olduk­larını bildirip delil getirmezlerse, sözleri tasdik edilmez. On­larla savaşır ve ele geçirebilirler. Ancak yendikten sonra eman altında olduklarını öğrenirlerse, alman malları geri verilir, te­lef edilenler tazmin edilir ve kan diyetleri ödenir.

Çünkü kale sakinlerinin eman altında oldukları açığa çıkmış, mal ve can­larının dokunulmaz ve himaye altında olduğu anlaşılmıştır. Onlardan öldürülen­ler hata ile öldürülmüş olur ve diyetlerini öldürenlerin ödemesi gerekir.

Öğrendiğimize göre Rasulullaha iki adam gelerek eman istedi. Rasu-lullah onlara iki elbise verdi. Ayrıldıktan sonra müslümanlardan bir cema­atle karşılaştılar ve müslümanlar onları Öldürdüler. Rasulullaha da öldür­düklerini haber verdiler. Rasulullah o iki kişiyi ve elbiseleri tamdı. Hür iki müslüman diyetiyle diyetlerinin verilmesine karar verdi.

İmam Muhammed hadisi bu şekilde nakletmiştir. Meğâzî kitaplarında iki adamın Amir oğullarından olduğu ve Amr bin Ümeyye ed-Damrî'nin (Bi'rİ) Maune'den dönüşte öldürdüğü kaydedilmektedir. Amir oğulları da arkadaşla­rına daha önce aynısını yapmıştı.[9]

729- Aynı şekilde kaledekiler birinci seriyyeden "Siz bize eman verin" demesiyle "Bize eman verin" demesi arasında fark yoktur.

Çünkü "siz" deseler de, demeseler de, emanı verecek yine onlardır.

730- Ama darullslama gidinceye kadar sadece "siz bize do­kunmayın," diye eman isteseler ve onlar da eman verdikten sonra ikinci seriyye gelse, kale sakinlerine birşey geri vermek­sizin onlarla savaşabilir.

Çünkü emanı sadece birinci seriyyenin kendilerine saldırmaması için aldılar. Dinarları vermelerinden maksat da sadece birinci seriyyenin saldırısını Önlemektir. Bu da gerçekleşmiş olmaktadır. Halbuki birinci durumda iş böyle değildi. Orada belirli bir süre için genel bir eman istemişlerdi.

Eman, zaman bakımından süre ile sınırlı olabileceği gibi, seriyyeler bakımından da sınırlandırılabilir. Ancak sınırlandırma olmadan mutlak olarak kullanıldığında lafız genellik ifade eder. Sınırlandırmayı gerektiren bir şeye tahsis edildiğinde de hüküm o şey için sabit olur, yani hangi şey için tahsis edilmişse ancak ona delalet eder.

731- İkinci seriyye o kaleye varmadan önce birinci seriyye islam yurduna çıkıp gitmişse, ikinci seriyyenin kaleye vardığın­da kale sakinlerine savaş açması caizdir. Emanın bozulduğunu belirtmeden veya dinarları geri vermeden onlarla savaşabilir.

Çünkü onlara belirli bir süre için eman verilmiştir. O da birinci seriy­yenin darullslama çıkmasına kadardır. Bu sürenin bitmesi ve seriyyenin darul-İslama çıkmasiyle eman da bitmiş olur. Nitekim darullslama çıktıktan sonra birinci seriyye tekrar geri gelse onlarla savaşabilir. Onun için ikinci seriyye de onlarla savaşabilir.

732- Seriyyenin bir kısmı çıkmış, bir kısmı da henüz çık-nıamışsa, muteber olan, komutanla beraber caydırıcı güce sa­hip kısmın çıkmış olmasıdır.

Çünkü kale sakinlerinin sulh isteyip dinarları ödemesinin sebebi, seriyye­den korkmuş olmalarıdır. Bu da seriyyedeki askerler ve caydırıcı güçleri sebebiyledir.

Halbuki Ebu HanhVnin görüşünde ve kıyasa göre seriyyeden darul-harpte bir kişi de kalmış olsaydı, dinarlarını geri vermeden onlarla sa­vaşılması caiz olmazdı.

Çünkü hüküm genele göre sabit olduğunda bir kişinin kalmasiyle de baki kalır. Nitekim bütün halkı irtidat eden bir memlekette bir tek mü'min veya zim-mî bile emniyet içinde kalmışsa, orasının darulharp olmadığını söylemektedir.

Ancak bu kıyas burada sakınca bulunduğundan uygulanamaz. Nitekim seriyye çıktıktan sonra onlardan bir adam öldürülür veya ölür veya esir edilir yahut kaybolsaydı onlarla savaşmak caiz olmaz mıydı?

733- Nitekim birinci seriyye çıkmayıp öldürülürse, kale sa­kinleriyle savaşmak yine helâl olur.

Çünkü öldürülmesi sanki çıkması demektir. Yani kale sakinleri seriyye-nİn çıkması veya öldürülmesi durumlarında onlardan eman içinde olur.

734- Seriyyedekilerin bir kısmı öldürülür, bir kısmı da kalırsa, muteber olan, yine çıkmaları durumundaki gibi caydı­rıcılıktır. Geri kalanlar düşmanı caydıracak güçte değilse, kale sakinleriyle savaşmakta sakınca yoktur. Ama caydıracak güçte iseler, darulîslama bunlar da çıkmadıkça kaledekilerle savaş­mak caiz olmaz. Bu sene onlara eman vermek üzere antlaşma yapmaları da caizdir.

Çünkü emanı kesinlikle malum olan bir zamanlama ile belirlediler. İslam yurduna çıkmaları gibi zamanı belirsiz bir olayla belirlemeleri caiz olduğuna göre, malum olan birşeyle belirlemeleri öncelikle caiz olur.

Sonra "sene" sözünü elif lam ile belirli söyleyince içinde bulundukları malum sene kastedilmiş olur. Zilhicce ayının geçmesiyle de o sene geçmiş sa­yılır. Arta kalan bir ay ise onlar için sadece bu ay hesaplanır.

735- Bizim sene hesabımıza göre sizinle antlaşma yaptık, derlerse, sözlerine itibar edilmez.

Çünkü müslümanlar kendileri onlara eman verdiler. Sözkonusu müddet de onlar tarafından bilinen müddet değil, müslümanlarca malum olan müddettir. Çünkü müslümanlar onlarca malum olan şeyi bilmezler. Nitekim hükümleri bildiğimiz şeye bina etmekle emrokmmuşuz. Yüce Allah buyuruyor: "Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir etti"[10]   Ama antlaşmada

bunu belirtmişlerse, o taktirde dedikleri geçerli olur.

736- Barış anından itibaren bizim tam bir sene hakkımız vardır, derlerse, sözlerine itibar edilmez.

Çünkü onlar bu sene dediler. Oniki ay ise belirli bir sene değil, belirsiz bir sene süresidir. Nitekim bir yıl oruç tutmak borcum olsun, denirse, tam bir sene oruç tutulması gerekir. Ama bu sene denilirse o yılın geri kalan kısmı an­laşılır. Onun geçmesi de Zilhiccenin geçmesiyle olur.

737- Bu seneden maksadımız sizin yaz mevsimini geçirme-ııizdir, derlerse sözlerine yine iltifat edilmez.

Çünkü açık ve zahir olanın hilafını iddia etmişlerdir. Zira zahir, akla ge­len ve anlaşılan şeydir. Bu sene denilince de akla gelen, onların iddia ettiği de muhtemel olmakla beraber o yılın henüz geçmemiş kısmıdır.

738- Antlaşmada bir süre belirtmişlerse, o süre muteber­dir. Bize bir sene eman verirsiniz, demişlerse bu antlaşmadan itibaren oniki ay süre ile geçerli olur.

Çünkü belirsiz bir sene zikretmişlerdir. Bu da oniki aydır. Yüce Allah "Allah indinde ayların sayısı şüphesiz oniki aydır"[11] buyurmaktadır. Yani yılın aylan on ikidir.

739- Zaman belirtmeden sadece bin dinar karşılığında bize eman verin demişlerse, bu» seriyyenin islam yurduna çıkması anına kadar demektir.

Çünkü sözün mutlakhğı durumun delaleti ve konuşanın sözünden malum olan şeyle mukayyet olmaktadır. Kendilerini seriyye kuşattıktan sonra böyle demeleri, başlarına gelen tehlikeden emin olmak için antlaşma yapmış olma­larını ifade eder. Bu da seriyyenin darulîslama çıkmasiyle sona erer. Bununla sanki, darul İslama çıkıncaya kadar bize eman verin, demiş oluyorlar.

740- Seriyye çıktıktan sonra kendisi veya başkaları geri ge­lirse, dinarları geri vermeden kaledekilerle savaşabilirler. An­cak emanlarmın bittiğini haber vermeden onlarla savaşma­maları gerekir.

Çünkü onlara verilen eman mutlaktır. Belirttiğimiz maksat ise verdikleri dinarlara raci olmaktadır. O maksat itibariyle darultıarbîn dışına çıktıklarında dinarları almaya hak kazanırlar. Ama eman mutlak olduğu için bozulduğunu haber vermeden onlarla savaşmak helal olmaz. Tıpkı karşılıksız eman vermiş gibi. Bu, yukarıdaki durumun aksinedir. Orada eman resmen zaman ile sınır­landırılmıştır. Belirtilen zaman geçtikten sonra eman diye birşey kalmaz.

741- Devlet başkanı darulİslamdan onlara antlaşmaya da­vet edecek bir heyet gönderse ve belirsiz bir mal karşılığında eman vermeleri şartiyle antlaşma yapmayı kabul etmelerinden sonra devlet başkanı fikrinden dönüp onlarla savaşmak ister­se, onlardan alınan malı geri vermeden savaşması doğru değil-

dir. Bu, birinci durumun aksinedir.

Çünkü orada malı vermelerinden maksatları başlarına gelen tehlikeyi uzaklaştırmaktı. Burada malı vermelerinden amaçları ise, müslümanlardan hiç­bir kimse kendilerine saldırmamak üzere emanı mutlak olarak elde etmektir. Teyidi muhtemel olan şeylerde mutlak teyidin zikredilmesiyle sarahat kazanan mesabesindedir. Sanki, bize sürekli eman verin, demişlerdir. Onun için malları geri verilmeden kendileriyle savaşmak helal değildir.

742- Kaleyi kuşatan seriyye, bin dinar karşılığında içinde­kilerle antlaşma yapmayı teklif edip başka birşey söylemezse, seriyyedekiler aynı seferde devam ettikleri sürece onlara doku­namazlar. Bu seriyye darulharpten çıkmasa bile başka seriy-yenin kaledekilere savaş açmasında bir sakınca yoktur. Çünkü malı verirken kendilerine saldırmamalarını şart koştular. Bu ise başkalarını değil, sadece o seriyyedekileri kapsar.

743- Maksat itibariyle bunlar seriyyenin saldırısından emin olmak istemişlerdir. Bunların darulİslama çıkmasiyle kaledeki-lerin maksadı gerçekleşmiş olur. Bunlar da dinarları almayı hak etmiş olurlar.

744- Bir daha gelecek olurlarsa, dinarları geri vermeleri ge­rekmez. Ancak saldırmadan önce emanın bozulduğunu bildir­meleri gerekir.

Çünkü kendileriyle kale sakinleri arasında özel bir eman işlemi vardır. Ancak bu emanın süresi resmen mutlak olup sınırsızdır. Daha önce de belirt­tiğimiz gibi böyle bir eman kaledekilerle müslüman cemaat arasında yapıldı­ğında hileden sakınmak için emanın bozulduğunu haber vermeden onlara sal­dırmak helal değildir.

745- Aynı şekilde seriyye ile aralarında bir anlaşma olmuş ve malları alınmışsa, emanlarınm bittiği bildirilmeden onlara saldıracak olurlarsa, mallarını geri verirler.

Çünkü emanları kaldırılıncaya kadar onlar eman içinde idiler. Rasulullah

buyuruyor: "Antlaşmakların malından birşey almanız helal olmaz."

746- Devlet başkanı darulharbe üç koldan asker gönderse ve müslüman askerler henüz varmadan bir kale halkı, kollar­dan birinin kumandanına "Bu seferden dönünceye kadar falan kale halkına dokunmamak üzere bin dinar karşılığında eman verin" diye haber gönderse ve iki taraf bu şekilde anlaşsa, di­ğer iki askeri birliğin olsun, başka müslümanların olsun, üç birliğin de darulİslama dönüşüne kadar onlara saldırması caiz değildir.

Çünkü bu eman İslam cemaatinin tümü için geçerlidir. Kale sakinlerinin amacı da sadece üzerlerine gönderilen birlikten emin olmak değildir. Çünkü bu birlik henüz onlara varmamıştır. Belki maksatları, bu ve diğer birliklerin tü­münden emin olmaktır. Bundan anlıyoruz ki, mallarını ancak belirli bir süreye kadar müslümanların tehlikesinden emin olmak için vermişlerdir. Sözkonusu süre de müslüman askerlerin islam yurduna çıkmalarıdır. Bu da bütün müslü­manların emandan haberdar olmaları halinde meydana gelebilir. Onun için mal­ları geri verilmeden ve emanlarınm bittiği bildirilmeden onlara saldırmak caiz değildir.

747- Ama üzerlerine gönderilen askeri birlik kaleye yaklaş­mış veya kaleyi kuşatnıışsa, bu durumda maksatları sadece bu birlikten emin olmaktır.

Çünkü bu birlik tarafından kuşatılmış ve mecbur edilmişlerdir. Daha önce de belirttiğimiz gibi sözün mutlaklığı maksadın belirli olmasiyle mukay-yed olur. Onun için diğer iki askeri birlik emanlarınm bittiğini haber vermek­sizin onlara saldırabilirler. Nitekim devlet başkanı birliklerden birinin başında olup düşman "Bu seferden îslam yurduna dönünceye kadar bize eman verin" di­ye haber görderse ve devlet başkanı veya onu temsil eden kişi bunu kabul etse, bu bütün askeri ve düşmanı kapsar. Çünkü belirli bir kale halkını belirtmemiş­lerdir. Lafızları genel olduğu için hüküm kapsamı içine giren herkesi kapsa­maktadır. Ama hususiliğini gösteren bir delil varsa, belirli bir kaleyi zikret­meleri gibi, hükmün genelliği geçersiz olur.

748- Devlet başkanı askeriyle o kaleyi kuşattıktan sonra eman verse ve başka bir gelişme olmazsa, onları kuşatan aske­rin verdiği eman sadece o kaledekiler için geçerli olur. Daha önceki de böyledir.

749- Aynı şekilde askere haber gönderip sadece siz bize e-man verin, derlerse durum bir önceki gibidir.

Çünkü bu fazla ifadeyi zikretmeseler bile, sadece onlara eman verecek bunlardır. Ancak onlara verilen eman bütün müslümanlan bağlar.

750- Sadece sizden emin olmak için bize eman verin, der­lerse, bu, askerleri özellikle zikretme durumunun aksinedir. Şüphesiz bu da askerler kendilerine varmadan önce olur.

Çünkü tahsis için delil bulunmaktadır.

Yine devlet başkanına, "Sadece bize eman verin" derlerse durum ay­nıdır. Düşmandan sadece onlar emana kavuşurlar.

Çünkü kelamda tahsisi gerektiren şey vardır.

751- Bu askeri birlikten bir fert diğer birliklere katılacak olursa, onlarla beraber düşmanla savaşması caiz olmaz.

Çünkü sadece o askeri birlikten eman almışlardır. Bu da birliğin bütün fertlerini bağlar. Kendi birliği içinde onlarla savaşması caiz olmadığı gibi başka birliklerle beraber onlara karşı çarpışması da caiz değildir.

752- Bir seriyye bir kaleyi muhasara ettikten sonra kale-dekiler beşyüz dinar karşılığında dört ay süre ile eman istese­ler ve onlar da eman verseler, sonra ikinci bir seriyye gelip bu durumu öğrense, belirlenen süre geçmeden veya dinarlar geri verilmeden onlara saldırması caiz olmaz.

Çünkü verilen eman bütün müslümanlan bağlamaktadır.

Dinarlarım geri verdikten sonra onlarla savaşıp mağlub etse ve ver­dikleri dinarlarla beraber bütün ganimetleri darulîslama çıkarsalar, her türlü taksimden ve beşte bir ayrılmadan önce ödedikleri dinarlar kendi­lerine verilir.

Çünkü bu ganimetleri verdikleri dinarlar yardımıyle elde ettiler. Verdik­leri dinarlar bir bağış değil, belki aldıkları ganimetten öncelikle almağa daha la­yıktırlar. Nitekim o dinarların kendisini kalede ele geçirseler beşte birin ayrıl­masından ve her türlü taksimden önce onları almağa layıktırlar. Aynısını veya benzerini bulmaları arasında fark yoktur.

Düşmanın esir ettiği rehine benzer. Bir müslüman onu düşmandan satın alıp darulîslama çıkarır, sonra rehin veren onu rehin para miktariyle satın alırsa, bu durumda rehin alan kişinin alacağı borç, düşer. Ama rehin veren kimseye ödediği ücreti kendisi öderse, köleleşen rehin kişiyi alır ve yanında rehin kalır. Çünkü rehin veren kişinin onu alması ve mülk edinmesi ancak ödediği ücretle mümkün olmuştur. Yoksa gönüllü olmuş değildir.

Yine birinin mülkü olduğu halde belirli bir süre bir insana hizmet etmesi vasiyyet edilen köle gibi. Kendisine hizmetle vasiyyet edilen kişi onu para ile satın alan düşmandan ücretini vererek kurtarırsa, kendisi ona sahip olmaya da­ha layık olur ve bu kurtarmada parası teberru sayılmaz. Çünkü ancak bununla ona hizmet yolu bulmuştur. Hizmet müddeti sona erince köle bedeli karşılı­ğında ona satılmış olur. Ama köle sahibi ödediği miktarı kendisine verirse, köle tekrar ona ait olur.

Satanın elindeki satlık da böyledir. Düşman onu esir ettikten sonra düş­mandan biri onu satın alsa, satan önceki adam onu tekrar para ile satınalabilir. Sonra müşteriye: Dilersen iki fiyat tutariyle al, dilersen alma, denilebilir.

Çünkü satıcı kişi hakkını ancak ödediği fidye ile elde edebildi. Ödediği bu fidye de bir teberru değildir. Ödedikleri dinarlarda ikinci seriyyenin durumu da böyledir. Ödedikleri dinarlar ganimetten beştebir (humus) pay ayrılmadan önce kendilerine ayrılır. Beştebir pay verilmeden önce, dedik. Çünkü bu pay ganimetin tümünden alınır. Halbuki ödedikleri dinarlar ganimetten değildir. Kendilerine geri verildiği zaman da ganimetten verilmiş olmaz. Sadece beştebir ayrılmadan önce verilen nafile bir sadaka mesabesindendir.

753- Kaleyi fethedemeyip savaş dört ay devam etse, sonra kale fethedilse, beştebir pay ayrılmadan önce genimetten o di­narları veya benzerini almaları caiz olmaz. Alınan ganimetin önce beşte biri ayrılır, geri kalanlar, ganimet taksimi esasla­rına göre taksim edilir.

Çünkü kaledekileri ve mallarını ganimet almaları, bu dinarların geri veril­mesi sebebiyle olmamıştır. Eman süresi geçtikten sonra dinarları geri verme­den de onlara saldirabilir ve emanlarınm bittiğini bildirmeğe de gerek olmazdı.

Bu da birinci meselenin aksinedir. Çünkü orada dinarları geri vermeden belirtilen süre içinde o ganimeti almaları mümkün olmazdı. Belirtilen süre için­de onlara saldırmış olsalar, aldıkları mallan geri vermeleri ve halkı emin ol­dukları yere iade etmeleri emredilirdi.

754- Da inlisi a m a çıkmadan önce darulharpte askerlerle bi­rinci seriyye birbirine kavuşsa, bakılır; Eğer kaledekileri belir­lenen dört aydan sonra ele geçirmişlerse, hepsi alman gani­mette ortak olup dinarlarını ayırmaları sözkonusu olmaz. Ama belirtilen dört ay içinde ele geçirmişlerse, önce tüm ganimetten dinarlarını alırlar, sonra arta kalanı aralarında paylaşırlar.

Çünkü darulîslamda ganimetleri hepsi korumuş (ihraz etmişlerdir. Gani­mette ortaklığın sebebi budur. Belirttiğimiz gibi belirlenen dört aylık sürenin geçmesinden sonra ganimeti elde etmişlerse, Önce dinarları alınır, sonra kalan ganimet paylaşılır. Bu da beştebir payda ve birinci seriyyenin ortaklığında sözkonusudur.

755- Dinarları geri verdikten sonra ikinci seriyye kaleyi fet-hedeıneyip darulharpte ilerleseler, sonra üçüncü bir seriyye gelse, kaleye saldırmasında bir sakınca yoktur.

Çünkü dinarlarını İkinci seriyyenin geri vermesiyle emanları geçersiz ol­muştur. Zaten ikinci seriyyenin de onlara saldırması caiz idi. Aynı şekilde üçün­cü seriyye de onlara saldırabİlir.

756- Belirlenen süre içinde veya ondan sonra kaleyi fethet­menin ardında bütün seriyyeler darulhapte kavuşup bir araya gelse, hepsi bütün ganimetlerde ortak olurlar. Bizzat kendisini görse bile ikinci seriyyenin dinarları ayırıp alması sözkonusu olmaz.

Çünkü kaleyi fethetmediler. O dinarları geri vermekle belirtilen süre için­de üçüncü seriyye kaleyi fethetme imkanı bulduğu için ikinci seriyyenin gani­met taksiminden önce dinarları ayırıp alması gerekir, denilse, cevap olarak deriz ki:

Evet, ama ikinci seriyyenin üçüncü seriyyedekiler üzerinde bir velayeti yoktur. Nitekim kavuşmadan darul İslama çıkmış olsalardı ele geçirdiklerinden hiç birşey alamazlardı. Darulharpte karşılaşmaları sadece ganimette ortak olma­larının yegane sebebidir. Bu dinarlar ganimetten sayılmasaydı ikinci seriyyenin onda hiçbir hakkı olmazdı. Ganimetten sayıldığında da onlarda özel hiçbir haklan yoktur. Yani onlara mahsus olmaz. Ancak devlet başkanı veya kumandan ikinci seriyyeye dinarları kendi mallarından geri vermelerini emretmişse, o zaman bütün seriyyeler üzerinde velayeti olup onun emriyle ödeyenler onları teberru etmiş sayılamazlar ve almağa hak kazanırlar.

757- Üçüncü seriyye belirtilen süre içinde kaleyi fethederse, önce ikinci seriyyenin dinarlarını verirler.

Çünkü bu ganimetleri ancak onlar sebebiyle elde edebildiler.

Ama belirtilen süreden sonra fethetmişlerse onlara birşey vermeleri sözkonusu değildir. Ancak devlet başkanı onların ödediklerini beytulmal-dan vermesi gerekir.

Çünkü müslümanların yararı için özel mallarından vermelerini emretmiş­tir. Bu da beytulmala borç vermiş olmaları demektir. Sonra bu ganimetin beşte biri beytulmala gitmiştir. Onun için ödedikleri miktar kendilerine beytulmaldan ödenir ve zarar karşılanmış olur.

758- Başka seriyye gelmeden önce birinci seriyye tekrar kaleye dönse ve dinarlarını geri verdikleri kaleyi fethetse, di­narlarım alınan ganimetten almalarında bir sakınca yoktur.

Çünkü istediklerinin benzerini almış ve geri vermekle yaptıklarının hük­münü bozmuş oldular. Sanki kaleyi fethedinceye kadar başta birşey almamış gibidirler. Böylece aldıklarının tümü ganimet hükmüne girmiş olur.

759- Verdikleri dinarların bir kısmı kaybolmuşsa, süresi içinde kaleyi fethettikten sonra dönüşte alınan ganimetten de-ğilde başka yerden benzeri kendilerine verilince, ganimetten verdikleri kadar almaya daha müstehak olurlar.

Çünkü dönüşte onların durumu ve dinarları geri vermeleri başka seriyye­nin durumu gibidir.

760- Devletin başka bir milletle verdikleri mal karşılığında bir yıl saldırmazlık antlaşması yapması caizdir. Ancak bunu müslümanlar için yararlı olduğunda yapması gerekir.

Çünkü devlet başkanı müslümanların koruyucusu olarak görevlendiril­miştir. Müslümanların yararı gözetilmeden savaşı bırakması ve malı almağa meyletmesi caiz olmaz.

Bu mal da ganimet veya feyr olmadığı için beşte biri alınmaz. Haraç mal gibi hepsi beytulmala verilir.

Çünkü ganimet, at ve süvari saldırılarıyle elde edilen maldır. Fey' ise düş­manın teslimiyet göstermesi sonucu müslümanların eline geçen maldır. Bu mal ise iki tarafın rızasiyle müslümanların eline geçmektedir. Onun için cizye ve haraç gibi olup beytulmala verilir. Çünkü bu malı devlet başkanı ancak müs­lümanların gücü sayesinde elde etmiştir.

761- Devlet başkanı saldırmazlık antlaşmasının müslürnan-Iara zararlı olduğuna kanaat getirirse, aldığı malı sahiplerine geri vermeden onlara saldırması doğru değildir.

Çünkü hileden sakınmak ve ahde vefa göstermek vaciptir.

762- Aldığı malı veya benzerini onlara beytulmaldan geri verdikten sonra antlaşmanın bittiğini haber verir ve gönderdiği asker kaleyi fethedip ganimet alırsa, alman bütün ganimetin beşte biri ayrılır, geri kalan miktar ganimet taksimi esaslarına göre mücahidler arasında taksim edilir. Verdiği dinarlardan birşey geri alması doğru olmaz.

Çünkü bunu alırken müslümanlar için malı almış olur. Onu veya benze­rini müslümanların malından iade etmiş sayılır. Zaten beytulmaldaki mal müs­lümanların sıkıntı ve felaketlerine harcanması için hazırlanmaktadır. Bu da musibetler cümlesinden sayılır. Ama dinarları ellerinden çıktıktan sonra birinci seriyyenin dinarları sahiplerine geri vermeleri durumunda olay bundan farklı oluyordu. Çünkü orada kendilerinden alman ve kayıp olan mal ganimetin tü-mündendi. Geri verilen ise ganimetten değildi. Sadece onların özel mallarm-dandı. Burada ise alman şey bütün müslümanların malıdır. Geri verilen mal da müslümanların ortak malıdır. Onun için bundan birşey geri verilmez.

763- İkinci seriyye, kumandanlarının emri ile kendi mal­larından dinarları geri verdikten sonra başka bir seriyye gelip yetişse ve ikisi birlikte kaleyi fethedip içindekilerini alsalar, alınan mallar önce iki seriyyedeki adam sayısına göre payla­şılır, sonra dinarları geri veren seriyyenin payından dinarlar ayırdedilir ve sahiplerine verilir.

Çünkü ikinci seriyye kumandanının emri diğer seriyye için geçerli ol­mayıp sadece kendi seriyyesini bağlar. Kalenin mallarını da iki seriyye birlikte aldı. Onun için önce aralarında paylaştırılır ve ikinci seriyyenin payı belirlenir. İkinci seriyyedekiler de paylarından verdikleri dinarları alırlar. Sonra arta kalan mallar ganimet taksimine göre taksim edilir.

Bu ganimet fert başına taksim edilir.

Çünkü ganimet taksimi sistemine göre değildir ki süvarilerle piyadelerin paylan ayrı ayrı olsun. Nitekim bu taksim beşte bir pay ayrılmadan önce yapıl­maktadır. Halbuki ganimet taksimi beştebİr pay ayrıldıktan sonra yapılır.

764- Dinarları ayrıldıktan sonra geri kalan mal, taksimde üçüncü seriyyenin payına düşen mala eklenir. Hepsinden beşte bir payı ayrılır. Geri kalanı ganimet taksimi esasına göre dağıtılır.

Bu şuna benzer; Devlet başkanı darulharbe iki seriyye gönderir. Bunlardan sadece birine alınan ganimetin beşte biri ayrılmadan önce dörtte birini tahsis eder. O zaman alman ga­nimet önce fert başına taksim edilir. Böylece kendilerine tahsis yapılanların payı belli olur ve payları o maldan ayrılır. Arta kalan mal diğer seriyyenin payına eklenir. Sonra beştebir payı ayırıhr ve kalan mal ganimet taksimine göre aralarında tak­sim edilir.

Bu mesele kitabın başında sözü edilen ve kendi başlarına hareket edip komuta dışına çıkmış yüz isyancı meselesinin ak­sinedir. Orada paylaşma, en sahih rivayete göre, bu yüz kişi ile diğer üçyüz kişinin payını belirleme esasına göre yapılır ve üçüz kişiye tahsis edilen miktar verilir.

Çünkü orada dörttebir payın tahsisi, ancak beşte bir payı ayrıldıktan son­ra kalan maldan yapılmıştır. Beştebir payı ayrıldıktan sonra yapılan taksim ise, ganimet taksimidir. Burada ise beştebir payı ayrılmadan önce malın dörtte biri tahsis edilmiştir. Burada birinci taksim ganimet taksimi değildir. Bu taksim fert başına yapılan taksimdir.

765- Dinarları geri veren seriyyeye düşen pay, dinarlara tekabül etmiyorsa, payın tümü onlara bırakılır. Sonra diğer seriyyenin payından beştebir payı ayrıldıktan sonra kalan mal iki seriyyenin fertlerine ganimet taksimine göre taksim edilir.

Çünkü gerçek ganimet olarak alınan miktar budur.

Dinarları geri veren seriyyeye düşen pay dinarlara tekabül etsin veya etmesin çözüm şekli budur.

Çünkü bu seriyye kumandanının üçüncü seriyye üzerinde kumandanlığı yoktur ki dinarların karşılığım tamamlamak için onların payından bir miktar alabilsin.

Allah doğruyu en iyi bilir.[12]




[9] Serahsi burada, [anne Bi'r-i Maûne olayı olarak geçen şu acıklı olaya işaret etektedir: Hicretin dördüncü yılında Amir b. Sa'saa kabilesi reisi Ebu Becâ Amir b. Mâlik, Medineye geldi. Hz. Peygamber onun verdiği güvenceye binaen çoğu Ensara mensup yetmiş kadar Kur'an-ı Kerim öğreticisi bu amaçla görevlendirdi. Medineden yoia çıkan heyet Bi'ri-Maûne denilen yerde konakladı. Bu sırada Ebu Berâ'nın yeğeni Âmir b. Tufeyİ, kabilesini müslümanlara saldırmaya kışkırttı. Kendi kabilesinden yüz bulamayınca civar kabileleri aynı amaçla kışkırttı. Daha sonra bu çapulcular, istirahat etmekte olan müslümanlara saldırdılar ve iki sahabi dışında heyetin hepsini şehit ettiler.

Olayı. Allah'ın vahyiylc öğrenerek ashabına haber veren Hz. Peygamber, çok hüzünlenmiş ve kırk gün süreyle sabah namazında bu faciaya yol açan katillere beddua etmiştir. (Buhari, Cihad 9; Mcgâzî. 26; İbn Sâd, et-Tabakatü'1-kübrâ, 2/51-54: İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye. 4/71-74). Editör

[10] Yunus, 10/5

[11] Tevbe.9/26

[12] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/27-42