- İlâhi Yolculuk (Kaybettiklerimiz)

Adsense kodları


İlâhi Yolculuk (Kaybettiklerimiz)

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 7 November 2010, 05:55 pm GMT +0200
İlâhi Yolculuk (Kaybettiklerimiz)

Naif Özkul


Onların altısı da hekim idi. Bir sabah hastanede aynı sofrada kahvaltı yapıyorlardı. Yaşları elli civarında idi. Onlardan dördü, belirli zaman aralıklarında birer birer ortalıkta gözükmez oldular. Meğer onlar birbiri ardınca İlâhi emir ve fermâna boyun eğmiş, bir acziyet içinde İlâhî rahmete yürümüşlerdi. Ruhları Allah’a vâsıl olmuş kendileri toprakta fânî olmuşlardı. Geride bıraktıkları arkadaşları ise göçen dostları için şöyle düşünüyorlardı:

– Acaba şimdi nerede ve ne hâldeler?

Oysa onlar güçlü insanlar, hekim olarak hizmetleri vardı. Hastalarının muztar ve bîçâre bakışlarına, onlar merhametle mukâbele ediyorlardı. Ama İlâhi emir karşısında, bu ölüm fermanına boyun eğmekten başka insanoğlunun elinden ne gelebilirdi? Hastanede hastalarına yakın ilgi gösteriyor, onlara hizmet ediyorlardı. Kimi zaman “Koma”ya giren hastayı yoğun bakım odasına naklederek müşahede altında tutuyor, kimi zaman konuşma melekesini de kaybeden felçli hastayı tedavi ediyor ve onlarla dert ortağı oluyorlardı. Kimi zaman da ahiret yolculuğunun ilk merhalesinde Kur’an’da geçen ifadesiyle “Sekretü’l-mevt” denilen ölüm şiddetinin sarhoşluğu içinde hastalarını bazen de birer birer kaybediyorlardı:

“Ölüm sarhoşluğu birgün gerçekten gelir de “İşte (ey insan) bu, senin ötedenberi kaçtığın şeydir” denir. (Kaf sûresi, 19)

İşte o anda hastaya tıbbî olarak yapabilecek bir şeyleri yoktu. Hasta, bazen ölüm çırpınışları içinde, bazen de çok rahat bir teslimiyet halinde ruhunu teslim ediyordu. “Sekretü’l-mevt” can verme durumunda hastaların neler hissettiğini anlamak mümkün değildi. Yani, İlahi bir sır olarak gizlenmişti bizlerden... Bu zorlu ve sır dolu merhalede ölüm ânı, âhiret hayatının dünyadaki ilk tezahürü, belirtisi idi. Ana baba ve kardeşleri yanı başında da olsa her fert tek başına yapayalnız ölüyordu. Paskal bu yanlızlığı:

“– Nous mourrons seul: Yapayalnız ölürüz” şeklinde ifade eder.

Geride bıraktıkları arkadaşları da, kendilerininde bu mutlak âkıbetle yüzleşeceğini, Hazreti Azrâil (a.s) ile olan randevularının bir gün ansızın gelivereceğini biliyorlardı.

Heyhât! Bu kaçınılmaz yolculuğa evvel gidenler, ölüm gerçeği bizi yakalamadan yani şuurumuzu ve konuşma duyumuzu kaybetmeden önce “Rabbimizi zikr-i kesir ile (O’nu çokça zikrederek) anabilmiş olsaydık, bir garibin daha dert ortağı olsaydık, bir hastanın daha şifâ bulmasına vesîle olsaydık, bu zorlu devreye girmeden Allah’a daha çok ibadet ve O’nu daha çok zikredebilseydik diyeceklerdi...

Zira âyette buyrulduğu gibi:

“Ey îman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyâna uğrayanlardır.” (Münâfikûn sûresi, 9)

İnsanın bu ilâhî yolculuğa çıkmadan önce zamanını iyi değerlendirip Allah’tan bir ân dahi gafil olmaması, insanlara hayırhahlıkta bulunması, Allah’ın rızasını kazanmaya çalışması, akl-ı selîmin ve kalb-i selîmin bir muktezasıdır.

Giden yolcular şu anda Âlem-i berzahta (makberde) din gününü, o dehşetli günü beklemekteler... O din günü ki, Kâinatın düzen ve âhenginin bozulduğu o kıyamet hengamesinde;

“Ey insanlar Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet gününün zelzelesi (depremi) müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer; her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir, fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.” (Hac sûresi, 1-2)

Ya Rabbi bizim tek istek ve duamız müslüman olarak canımızı alman ve bizi salihler zümresine katmandır...

Bu vesile ile Vakıf Guraba’ya hizmeti geçen ve âhirete irtihal eden bu inançlı arkadaşlarımızı rahmetle anıyor, ilahi affa mazhar olmalarını diliyoruz.

Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde

Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.

Yahya Kemal