hafiza aise
Tue 3 May 2011, 10:50 am GMT +0200
İki Yahudi ve İlk İntiba
Elbette herkes, Abdullah İbn Selam gibi hakperest değildi. Medine'de, Huyey İbn Ahtab ve Ebu Yasir adında iki kardeş vardı. Her ikisi de, Tevrat ilmine vakıf kimselerdi. Gelecek bir Nebi hakkında malümat sahibi olan bu kardeşler, Efendimiz'in yakınlarına geldiğini duyunca merakla yola düşmüş; Kuba'ya kadar gelmişlerdi. Henüz sıcakların yeni başladığı kuşluk vaktiydi.
Konakladığı yeri öğrendiler; çok geçmeden Amr İbn Avf oğullannın yurduna geldiler. İmanla inkar arasında gidip geliyorlardı; ya gerçekten Beklenen Nebi buysa?. Kendilerinden olmadığını biliyorlardı ve bunun için de, bildikleri özellikleri taşımayacağını umarak yürüyorlardı.
Nihayet, değişmeyen realite ile karşılaşıverdiler! N e diyeceklerini şaşırmışlardı. Oturup onlar da sohbetine kulak verdiler; oturması, kalkışı, konuşması, duruşundaki ululuk ve simasındaki duruluk çarpmıştı onlan da! Ancak, bir türlü kendilerini ikna edemiyorlardı. Renklerini belli etmemek için de durumlarını gizliyor ve her şeyi kabullenmiş gibi duruyorlardı.
Derken güneş dönmüş ve guruba yaklaşmıştı; meclis dağılınca bunu fırsat bilip onlar da aynldılar Kuba'dan. Yolda konuşarak geliyorlardı. Küçük Safiyye, babasıyla amcasının gelişini görünce, koşarak onlan karşılamaya gitmiş ve babasının boynuna sarılmıştı. Sanki, baba eski baba değildi; amca da başka bir amca oluvermişti! Kol ve kanatlan kırılmış ve
526 Abdullah İbn Selam'ın Efendimiz'e Medine'ye lıicretten önce iman ettiğine dair rivayet de vardır. Bkz. Buhari, Sahih, 3/1211 (3151)
bitkin bir halleri vardı. Konuştuklarına biraz kulak vermeye çalıştı; şöyle diyordu amca Ebu Yasir:
- Bu, gerçekten O mu?
- Vallahi de O!
- İyi bakıp teşhis ettin ve tanıdın mı yani?
- Evet!
- Peki, O'nun hakkında ne düşünüyorsun?
- Vallahi de, yaşadığım sürece karşısında olacağımle"
Bu son cümleyi söyleyen, daha sonraları Efendimiz' e zevce olacak olan Safiyye validemizin babası Huyey İbn Ahtab'dan başkası değildi ve görüldüğü gibi, net bilgi sahibi olmasına rağmen kuru bir inada kurban gidiyor, bir adım daha atıp bir türlü teslim olamıyordu.