- İki Liderlik Arasındaki İlişkiler

Adsense kodları


İki Liderlik Arasındaki İlişkiler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Wed 8 August 2012, 03:16 pm GMT +0200
İki Liderlik Arasındaki İlişkiler

Bu iki liderlik arasında işbirliğinden ziyade ihtilâf sözkonusuydu. İşbirliği hemen hemen yok gibiydi. Siyasî liderlik dinî liderliğe gö­revlerini yapabilmesi için çok az yardım edi­yordu. Dİnî liderlik esas itibariyle diğerinin yardımını kabule hazır değildi. Çünkü siyasî olanı, yaptığı yardıma karşılık, dinî liderlik­ten daima fedakârlık beklemekteydi. Kendisi ise böyle bir fedakârlığa yaklaşmıyordu. Hem dinî liderlerin vicdan ve maneviyatları bu tür­lü bir fedakârlığa katlanmaya müsait bulun­muyordu. Bundan başka dinî liderler, siyasî otoriteye yanaştıkları, ona boyun eğdikleri takdirde millet fertlerinin kendilerine olan iti­madının sarsılacağını da biliyorlardı. Çünkü dinî liderler devlet mekanizmasında bir vazi­fe kabul ettikleri anda müslüman halk, onla­rın hakiki iman sahibi olduklarından şüpheye düşüyordu. Müslümanların nazarında dinî li­derliğin ölçüsü, "sultanlardan uzak durmak, onların zulüm ve baskılarına karşı koymak, şiddet ve gazaplarından korkmamak"tı. Bu ölçüye muhalif davranana karşı hürmet edil­miyor, liderliği kendiliğinden kalkıyordu. Müslüman ahalinin haricinde, siyasî liderler de bu hususu sezmiş ve anlamışlardı. Tayin ettikleri kişiler dışındakilere dinin hükümleri­ni tevil edecek davranış içine sokamıyorlardı.

Böylece hicrî yüzyılın ikinci yarısına doğru dinî ve siyasî liderlikler birbirinden tamamen ayrılmıştı. Artık ümmetin âlimleri tefsir, ha­dis, fıkıh ve diğer dinî ilimleri tedvin etmeye, ders ve fetva vermeye başlamışlardı. Yöne­timden tamamiyle müstağni şartlar altında, otoritenin yardımı olmaksızın, hatta zaman zaman yönetimden gelen eziyet, haksızlık, yersiz müdahale ve baskılara rağmen dersle­rini ve faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Müslü­manlar, ümmetin salihleri tarafından zihniyet, ahlâk ve davranışlarıyla dinin zaruretine uy­gun bir tarzda yetiştirilmiştir. Siyasî kudretin tesirinden azade bir şekilde gelişme imkânları bulundu. İslâm prensiplerini yeryü­züne yayma faaliyetleri bu muhterem zatların himmetiyle daha fazla hızlandı. Halkı onlar terbiye etti. Gayretleri neticesinde birçok in­san müslüman oldu. Sultanların vazifesi sa­dece bazı toprak ve memleketleri fethetmek­ten ibaretti. Fakat halkın gönlünü kazanamı-yorlardı. Sultanlar vasıtasıyla İslâm Devleti­nin nüfuzu altına giren memleketlerin halkı ancak dinî liderler ve milletin salih evlatları tarafından gönülden fethedilmekteydi. Mil­yonlarca insanın İslâm'ın halkasına dahil ol­ması, sultanların ve siyasî liderlerin değil, ümmetin sahillerinin gayreti neticesinde meydana gelmiştir.