- İhtişamın farkında olmak

Adsense kodları


İhtişamın farkında olmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
rabia
Tue 1 June 2010, 12:45 am GMT +0200
İhtişamın Farkında Olmak

Allah uzun ömürler versin, bereketini artırsın, Sezâi Karakoç üstâdımız şöyle buyurur:

"Gül, güneş, su, çocuk hep olağanüstüdür. Fakat bütün bu olağanüstülükler hakkında duygumuzu sürekli koruyamayışımız yok mu? İşte bütün felâketler oradan doğuyor." (Yitik Cennet s. 28, 3. Baskı)

"Çalışmaların, bihassa paraya dönük çalışmaların yorgunluğu olsa da kaygısı olmasa" diye düşünüyorum -"El kârda gönül yarda" formülü uygulanabilse. Ne ki, hırs cümle güzellikleri silip süpürüyor. Kazanma duygusu ön plâna çıkıyor. Çalışma hem beden, hem de mâalesef gönül yorgunluğu meydâna getiriyor. Hâlbuki beden çalışırken gönül başka dünyâlarda dolaşıp durmalıdır. Saâdetin sırrı burada: İhtirâsa kapılmaksızın devâmlı ve düzenli bir çalışma temposu tutturmak.

Alınyazımız mıdır nedir, insanlığın pek büyük bir kısmı duygusal derinlikten mahrum. Yaratılmış tekmil varlıklar insanları ne kadar az duygulandırıyor. Doğumdan tutun da ölüme kadar binbir güzellik insanlara birşeyler söylemiyor. Veya söylüyor da biz duyamıyoruz. Ölüm bile artık bizde esrârengiz düşünceler uyandırmaz hâle geldi. Halbuki tabiata, göğe, buluta, yağmura, aya, güneşe bakıp ihtişâmı farkedebilsek duygusal sığlığımızdan üzüntü duyacağız. "Sen çok güzel yarattın Rabbim, lâkin yüseysellik, dikkâtsizlik, dağınıklık bizde" diyeceğiz.

Ne kadar doğru, "gül, güneş, su, çocuk hep olağanüstü" ama biz bu olağanüstülükler hakkında, duygusal bir yoğunlaşma sağlayamıyoruz ki. Bu da bizim saâdetimizi olumsuz yönde etkiliyor.

Nice günler gül gibi doğar, ay gibi batar gider de, biz yine odun gibi kalırız vesselâm.

* * *

Senin yarattığın dünya ne güzel Rabbim. Bu kadar güzelliği yaratmaktan maksadın ne? Binbir şekil, binbir değişik güzellik her an, her adımda değişen manzara. Bize, kendini eserlerinle mi anlatmak istiyorsun? Kendini anlata anlata bizi hangi noktaya çekmek istiyorsun? Senin istediğin insan tipinin ruhsal boyutu nedir?

Bir duman yükselir dağın bağrından. Bir dere şırıldar yamaçlarda. Bir kuş sür'atle o tarafa bu tarafa uçar, o dala bu dala konar. Bir bulut yığılır karşı ufuklara, karlar gibi, pamuk öbekleri gibi. Bir ışıklandırmadır tepelerde âhenkler oluşturan. Gür ağaçlık dalgalanır, rüzgar uğuldar, yaprak hışırtıları çevremizi doldurur. Mütevâzi, pırıl pırıl bir su birikintisinde gün ışıkları yansır.

İmdi, böyle bir atmosferde yalnız fiziğimizle yaşamak ne büyük nasibsizliktir. Unutmamalıyız ki insanı insan eden de, sultan eden de, müslüman eden de imânî ve duygusal boyuttur.

Evet, ihtişamın farkında olmamak... Bu bir mahrûmiyettir.

* * *

Yağmurlar yine yağsa. Dereler şırıldasa, rüzgar uğuldasa. Bizler hayâl âlemlerinden öteye aşıp hayret ve hayranlık makamlarına yine yükselsek. Mest-ü hayrân olsak. Bedenimiz ayaktayken bile rûhumuz secdeye kapansa.

Yine biz kitaplara dalsak, güzel tesbitler, tam hasretlerimizi ifâde eden sıcak cümleler bulsak.

Yine biz samimi, kasıntısız, eziklik hissi duymayan insanlarla karşılaşsak. Yine biz bir dertten kurtulmuş olmanın sevinci gibi net ve berrak sevinçler yaşasak.

Yine biz mezarlar başında derin düşüncelere dalsak.

Yüce bir dağ zirvesinde kollarımızı "V" şeklinde uçarak "Ne büyüksün Ya Rabbe-l âlemîn" desek. Bu cümle, tâ yürekten gelse.

Yine biz "veren el" olmaktan büyük, mânevî hazlar alsak.

Yine biz sâdece kendi çalışmamızın bereketine, Yüce yaratanın yardımına güvenerek yarınlara ümitle baksak.

Yine biz kutsal aşıkların özlemlerini duyar hâle gelebilsek.

Yine bizim garazsız ivazsız düşünenlerimiz, hissedenlerimiz, plânlayıp-programlayanlarımız olsa.

Yine biz yeryüzünü mescid olarak görsek te sıcak topraklarda secdelere kapansak, yüksek heyecanlara ulaşsak.

Yine biz geleneksel âilenin ve tabiî gıdâların tadına ersek.

Tedirgin dünyâlarda, Cennet özlemleri içimizde buram buram tütse, ufuklar ötesi özlemlerle yanıp kavrulsak.

Tekke ve medrese ortamlarında yaralarımız yumuşasa, karalarımız yunsa.

Yine karanlığın adamları, karanlıklar içinde kahrolup gitseler.

Yine çelik gibi bir hava dünyâmızı sarsa, sarmalasa.

* * *

Kendi tezini öğren, öğret, yaşa. İnsanların ne diyeceğini umursama Allah'ın ne dediğine kulak ver. Övgünün ve yerginin üzerine yüksel kendi mühimlerinle meşgûl ol. Rûhunu halktan Hakk'a çevirir. Güneş dururken ateş böcekleriyle ilgilenme. "Ân'ın vâcibi"ni bul ve ifâ et. Ötesi seni ilgilendirmiyor. Hayâtını şuna buna, paraya pula değil, Allah'a (c.c) ayarla. Faâl, hareketli-bereketli ve, Allah'a güvenir ol.

Doğruları bilmek, yüreğinde yaşamak zor, hayâta ve pratiğe aktarmak daha da zordur. Fakat zor'a talib ol, zor zamanların insanı ol. Unutma ki, hep kolaya kolaya kaçanlar, hayâtı ellerinden kaçırırlar.
Alıntı