sumeyye
Mon 6 September 2010, 09:16 pm GMT +0200
İftarlar ve diş kirası
Bundan elli beş altmış sene evvel zamanın padişahı (Sultan 2. Abdülhamid) birçok sebeplerle, Ramazanlara fevkalade ehemmiyet verirdi. Evvela dindardı. Bu mübârek ayı tes’id eder (kutlar), ona hürmet ederdi. Muntazam oruç tutar, Kur’ân-ı Kerim okur, namaz kılar ve bunu böyle yapanlara ayrıca para verir, severdi. Mübârek ayın gelmesinden evvel kilercibaşıyı çağırır,ona emirler verir, sofralar ve yemekler ve her akşam iftara davet ettiği verilecek iftariyeler üzerinde zihin yorar, âdeta mönüleri kendisi hazırlardı.
Bundan elli beş altmış sene evvel zamanın padişahı (Sultan 2. Abdülhamid) birçok sebeplerle, Ramazanlara fevkalade ehemmiyet verirdi. Evvela dindardı. Bu mübârek ayı tes’id eder (kutlar), ona hürmet ederdi. Muntazam oruç tutar, Kur’ân-ı Kerim okur, namaz kılar ve bunu böyle yapanlara ayrıca para verir, severdi. Mübârek ayın gelmesinden evvel kilercibaşıyı çağırır, ona emirler verir, sofralar ve yemekler ve her akşam iftara davet ettiği verilecek iftariyeler üzerinde zihin yorar, âdeta mönüleri kendisi hazırlardı. Saray-ı hümâyununda iftara gelecek
misâfirlerin hizmetine verilecek olan sofracıların elbiselerine kadar meşgul olur, alaturka setre mi yoksa redingot mu giymelerini münâkaşa ederdi. Ve hele bu adamların fevkalade temiz olmalarını isterdi. Çok titiz ve hem de temizdi bu padişah. O kadar ki iftariye olarak kendi göndereceği çil altınlarıtekrar yıkattırır, kurutturur, gözünün önünde kırmızı atlas keselere koydurtur, ağızlarını mühürlettirirdi. Saray-ı hümâyuna iftara gitmek için davet vaki olmazdı. Amma gidecekler aşağı yukarı zamanlarını bilirlerdi.
Nâzırlar, kendilerine mahsus olan odada, diğer zevat da başkâtibi ve beylerin veya Kızlarağası’nın yahut mabeyincilerin veya yaverlerin odalarında kurulan sofralarda iftar ederlerdi. Bu oda sâhipleri de odalarına verirlerdi. Esasen kapıcılar alelusul saraya gelenlerin isimlerini yazmakla ve Mabeyn-i Hümâyun müdürüne ulaştırmakla mükellef idiler. Her ne ise… Bunlar böyle olurdu.
Padişah da iftara gelenlerin kimler olduğunu öğrenirdi. Bu da böyle idi: Gelmeyenleri merak eder, hasta mıdırlar nedir diye tahkik ettirirdi. Bilâsebep gelmeyenler olursa şüphelenirdi. Çünkü evhamı galipti. İftara yahut muâyedeye gelmeyenleri nasıl buluyor, ne zaman görüyor, anlıyor diye herkes hayret ederdi. En yakınları bile…
İkinci kâtibi olan kayınpederimden “Bu padişahın, değil insan, çerçöp bile gözünden kaçmaz, Allah belalarını versin casusların, adamcağıza rahat vermezler ki” mülâhazasını belki yüz defa işitmişimdir. Bir defasında “Çerçöp ne demektir” diye sormuştum.
“Onu da sen anla” demişti. Ramazan'da Sultan 2. Abdülhamid’i saray ve iftarlar ve iftâriyeler meşgul ediyorsa
iftara gidenleri de alacakları “âtiye-i seniyeler, iftâriyeler” meşgul ederdi. Acaba daha mı çok, yoksa az mı olacak? Tabiatıyla hele paraları aldıktan sonra o enfes yemekler daha kolay Hâzım olunurdu.