saniyenur
Tue 31 July 2012, 11:28 am GMT +0200
İddiayı Delillendirmek Davacıya Aittir
Rasûlullah önüne getirilen delilleri esas alarak davalarını sonuca bağlayacağı için tarafların kendisine daima doğruyu sunmaları ve Allah'tan korkup sakınmaları gerektiğini ısrarla belirtmiştir. İslâm Hukuku'nun hükümlerine uygun olarak iddiasını isbatlama sorumluluğunu, bu isbat için yeterli delili göstermek zorunda olan davacıya yüklemiştir.
"... Az olsun, çok olsun, onu küresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Bu, Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için de daha elverişlidir..." (2:282). "Ey iman edenler! Kendiniz, ana-ba-banız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutanlar olun..." (4:135). Bu âyet-i kerime, yalnızca adaleti ikame edip insanların haklarını korumaları için değil, aynı zamanda bütün vazifelerin üzerinde bir vazife olan Allah'a karşı mükellefiyetlerini yerine getirmeleri için şa-hidliği müslümanların temel bir görevi yapmaktadır.
Rivayet olunur ki, Hadramut ve Kinde bölgesinde iki kişi bir arazi üzerinde ihtilaf etmişler ve Rasul-ü Ekrem'e gelmişlerdi. Hadra-mut'lu şahıs "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu zât benim toprağımı gasbetti" dedi, Kinde'li ise, "Hayır, o benim toprağımdır ve mülkiyetim-dedir. Onun bu toprakta hiçbir hakkı yoktur" cevabını verdi. Rasûlullah Hadramut'luya herhangi bir delili olup olmadığını sordu ve hayır cevabını alınca diğerine yemin teklif etti. Hadramut'lu, "Yâ Rasûlullah! Bu adam her şeye yemin eden ve hiçbir şeyden çekinmeyen bir günahkârdır" şeklinde itirazda bulundu, ancak Rasûl-ü Ekrem bunu kabul etmedi. Kinde'li yemin etmek için kalkıp sırtını döndüğünde Rasûlullah, "Eğer araziyi haksız yere almak için kasem ederse, Allah'la karşılaştığında mutlaka O'nu kendisinden yüz çevirir bulacaktır" buyurdu. (Müslim). Ebu Davud'un rivayetine göre, Kinde'li yemin etmek için hazırlanırken Rasûlullah'in "Bir kimse yemininde fâcir olduğu hâlde bir şeye yemin eder ve o yeminle bir müslümanın malını elinden alırsa huzur-u İlâhiye Allah kendisine gazablı olarak çıkar" buyurduğunu duymuş ve "Arazi Hadramut'lunundur" demiştir.
Rasûlullah'in, "Beyyine (delil) gösterme davacıya, yemin etme davalıya aittir." buyurduğu nakledilir (Tirmizî). Ümmü Seleme'nin anlattığına göre miras hakkında ihtilafa düşen ve iddiaları için delilleri bulunmayan iki kişi anlaşmazlıklarını Rasûlullah'a getirmişlerdi. Rasûl-ü Ekrem, "Şayet birinize aslında kardeşinin olan hakkı verirsem, gerçekte ona cehennemden bir parça tahsis etmişim demektir" buyurmuş, onlar da bir ağızdan, "Ey Allah'ın Rasûlü! Benim hakkım kardeşimin olabilir" diyerek iddialarından vazgeçtiklerini bildirmişlerdi. Ancak Rasûlullah bunu kabul etmeyip, "Hayır, gidip doğru bir şekilde o malı bölün, sonra kur'a çekin ve meşru hakkınız ne ise ona kavuştuğunuzu kabul edin" buyurmuştur (Ebu Davud).
Câbir'den nakledildiğine göre, iki zât bir dişi deve hakkında ihtilafa düşmüş ve her ikisi de, "Bu deve benim hayvanlarımdan birinin doğurduğudur" diyerek delil getirmişlerdi. Bunun üzerine Rasûlullah devenin zilyede (malı elinde bulunduran şahsa) ait olduğuna hükmetmiştir (Beyhaki).
Ebu Musa el-Eşari'nin rivayetine göre, iki kişi Rasûlullah'in huzurunda bir hayvan için davada bulunmuşlar ve herbiri ikişer şahit göstermiştir. Rasûlullah de deveyi aralarında ikiye taksim etmiştir (Ebu Davud). Diğer bir rivayette, ikisi de delil getirememişler, Rasûl-ü Ekrem de aralarında müsavi olarak paylaşmaları gerektiğini bildirmiştir (Neseî ve İbnİ Mâce).
Bir hayvan hakkında anlaşamayan, beyyine de gösteremeyen bir şahsa Rasûlullah'in, "Hoşunuza gitse de gitmese de yemin vermek için kur'a çekersiniz" buyurduğunu Ebu Hu-reyre nakleder (Ebu Davud ve İbni Mâce).
Esad b. Kays, mülkiyetine ortak olduğu topraktaki hakların şeriki olan Yahudinin inkâr ettiğini, bunun üzerine ortağını yanına alarak Rasûlullah'in huzuruna gittiklerini, Rasul-ü Ekrem'in kendisinden delili olup olmadığım sorduğunu, delilinin olmadığını beyan ettiğinde Nebi'in Yahudiye yemin teklif ettiğini, kendisinin buna, "Ey Allah'ın Rasûlü! Yemin edip benim malımla gidecek" diyerek itiraz ettiğini, ardından "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir pahaya satanlar var ya, işte onların âhirette bir payı yoktur..." (3:77) âyetinin nazil olduğunu anlatır.