müzzemmil
Fri 16 September 2011, 05:52 pm GMT +0200
“İddet»in Tarifi Ve Çeşitleri
İddet, Arapçada saymak demektir. Şeriat dilinde ise iddet, kocası ölen veya boşanan kadınların, tekrar evlenebilmeleri için beklemeye mecbur oldukları bir müdettir ve dört çeşittir şöyle ki :
1- Kocası ölenlerin iddeti, yukardaki ayetlerde belirtildiği gibi 4 ay 10 gündür.
2- Boşanan kadınlardan aybaşı hali devam edenlerin iddetî, meali altta yazılan ayet gereğince, üç aybaşı görüp temizlenmesine kadardır :
“Boşanmış kadınlar, kendi kendilerine üç hayız (aybaşı hali) ve temizlenme müddeti bekler...» [155]
3- Boşanmış kadınlardan ay başı görmeye henüz başlamayan veya yaşlılığı yahut başka bir hastalığı sebebiyle aybaşı görmekten ümidi kesilenlerin iddeti ise, meali altta yazılan ayet gereğince üç aydır :
“Kadınlarınız içinden aybaşı âdetinden kesilmiş olanlarla, henüz aybaşı âdeti görmemiş olanlar (hakkın) da şüphe ederseniz, onların iddetleri (bilin ki) üç aydır...» [156]
“Hamile kadınların iddetleri ise, çocuklarını doğurunca (ya kadar) dır...» [157]
Mealini yazdığımız şu hadîsi şeriften anlaşılacağı üzere, ilk islamiyette iddet bekleyen kadınlar, süslü elbiselerini dahi giymezlerdi. Nitekim :
“Eshapdan Bedir savaşında şehit düşen Sâd İbni Havlenin (r.d.) hamile olan eşi Sübeyâ, çocuğunu doğurup nifastan da temizlendikten sonra süslü elbiseelrini giymiye başlamıştı. Onu bu haliyle gören Ebussenabil (r.d.) ona “seni süslü ve güzelleşmiş gördüm. Vallahi 4 ay 10 gün geçmeden evlenemezsin» der. Sübeyâ bu söz üzerine eski elbiselerini tekrar giyerek Peygamber Efendimize, ne zaman evlenebileceğini sorar. Cevap olarak Peygamberimiz şöyle buyurur :
- Senin iddetin, çocuğunu doğurunca bitmiştir. Seni isteyen varsa hemen evlen.» [158]
Müsnedin 293. hadîsinde de Abdullah İbni Abbasın (r.d.) meali okunan (Talak : 4) ayetteki iddete ait hükmü kasd ederek, şöyle dediği görülür :
“Dileyenle bahsa girerim ki bu ayet, kadınların iddetlerini bildiren diğer hükümleri neshetmiştir»
22- “Dinde zorlama yoktur. Muhakkak ki îman ile küfür apaçık anlaşıldı. Kim Şeytana uymayıp da Allah'a (c.c.) îman ederse, muhakkak ki o, kopmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyle işitici, kemaliyle bilicidir.»[159]
Ayetin iniş sebebi şudur.:
Bâzı Hıristiyan Şam Tüccarları zeytin satmak için Medine'ye gelmiş bulunuyorlardı. Geri dönecekleri zaman, Ensarda Ebul Hasanın iki oğlu, bu Hiristiyanlarla Şama gitmek isteyince onlara, Hiristiyan olmalarını şart koşmuştu. Bu iki kardeş ise, şartı kabul etmiş ve Hiristiyan olup yola çıkmışlardı. Durumu haber alan baba, oğullarının gitmelerini engellesin diye Peygamber Efedimize ricada bulundu. Bunun üzerine meali yazılan “Dinde zorlama yoktur» ayeti indi. Bu defa Aleyhisselam Efendimiz babaya dönerek,
- Ya Ebelhasan, Allâh (c.c.) onları uzaklaştırdı. Müslümanlardan ilk kâfir olan bunlardır, buyurdu.
Sahabîlerden Mesruk ise bu olayı şöyle rivayet etmiştir:
Ensardan Salim Bini Avfın iki oğlu, İslamiyetten önce, Hiristiyan olmayı kabul etmişler ve yiyecek yüklü bir kafile ile Medine'ye dönmüşlerdi. Oğullarını gören baba, onların Müslüman olup Medine'de kalmalarını istemişse de sözünü dinletememişti. Bunun üzerine baba, iki oğlunu da yanına alarak Peygamber Efendimize şöylece arzeder,
- Ya Resülüllâh, ailemden bâzımız Cehennemde yanarken, ben de bakacak mıyım? der. Bu sırada “Dinde zorlama yoktur» mealindeki ayet iner. Bu defa Hz. Peygamber babaya “oğullarının yolunu aç» diye emir verir.[160]
Bu ayetin iniş sebebini İbni Abbas (r.d.) şöyle açıklar :
Medineli bâzı Müslümanlar, Yahudi olan Beni Nadir kabilesinden kız alıp evlenmek isterler. Kadınlar ise, doğacak olan çocukların Yahudi olarak kalmalarını şart koşarlar. Bu şartı kabul edip evlenen Medinelilerin onlardan bir çok çocukları olmuştu. Vakta ki Beni Nadir denen bu Yahudi kabilesi, Yalnız Medineden değil, ayni zamanda Arap Ceziresinden bile çıkmaya mecbur edildi işte o vakit, bu kabilenin kadınlarında çocuğu olan Müslümanlar, çocuklarının cebren alıkonmasını Hz. Peygamberden istemişlerdi. Bunun üzerine “Dinde cebir yoktur» mealindeki ayet indi.
Bâzı alimlere göre “Dinde zorlama yoktur» mealindeki hüküm, kitap ehli hakkında indiği için muhkemdir, yâni nesh edilmemiştir. Diğer taraftan bâzı alimler, bu hükmü taşıyan ayetin, Tevbe Sûresinin 5, bâzılarına göre 29, bâzılarına göre ise 73. ayet ile nesh edilmiş olduğunu söylemişlerdir. [161]
Neshedici oldukları bildirlien üç ayetin mealleri :
“(Vuruşmanın) haram olduğu aylar çıktığı zaman, artık o (kitapsız) müşrikleri, nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, onları hapsedin, onların bütün geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe (îman) ederlerse, namaz kılar zekât verirlerse, yollarım açın. Çünkü Allah çok afvedicidir, çok esirgeyicidir» [162]
“Kendilerine kitap verilenlerden (Yahudi Hiristiyan) Allâha ve ahiret gününe inanmayan, hak dinini din olarak kabul etmeyen kimselerle, güçsüz halleriyle bir elden cizye verecekleri zamana kadar savaşın» [163]
“Ey Peygamber! kâfirler ve münafıklarla cihad et, üzerlerine kaskatı ol (çünkü) onların gideceği yer Cehennemdir (ki) o (gireni) kötüye dönüştüren yerdir » [164]
Bu mealden anlaşılan odur ki “dinde zorlama yoktur» hükmü, yalnız Tevbe Sûresinin 5. ayetiyle nesh edilmiştir. Çünkü bu ayet, putperest müşrikleri tevbe, yâni iman edinciye hatta namaz kılıp zekât da verinciye kadar öldürmek emrini taşıyor.
Tevbe sûresinin 29. ayeti ise, kitap ehli olup da İslâm dinini kabul etmiyenleri, iman edinciye kadar değil, cizye verinciye kadar öldürme emrini kapsamaktadır.
Ayni sûrenin 73. ayetine gelince o, müslüman görünüp kalben iman etmemiş münafık ve kâfirlerle cihadı emrederken, diğer ayetlerde olduğu gibi, öldürmekten söz etmiyor. Bu sebeple İbni Abbas (r.d.) ve Dahhk (r.h.) “Allah (c.c.) cihadı, kâfirlere karşı kılıçla, münafıklara karşı ise sözle emretmiştir» demişlerdir. [165]
Görülüyor ki Tevbe Sûresinin gerek 29. ve gerekse 73 ayetleri “dinde zorlama yoktur» mealindeki hükmü neshedici nitelikte değillerdir. Esasen İbni Abbas (r.d.) “dinde zorlama yoktur» hükmünü kitap ehli hakkında indiği için nesh edilmiş değildir» demiştir. [166]
Anlaşılan o dur ki “dinde zorlama» yalnız putperestlere karşı uygulanmış ve onlar, Arap Yarımadasından temizlenmişlerdir. Kitap ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlar için “dinde zorlama yoktur» hükmü hala bakıdır, muhkemdir. Bu konuda İslâm Tarihi, en büyük şahittir. Aksi olsaydı, aramızdaki Yahudi ve Hiristiyan kişilerin bulunmamaları gerekirdi.
23- “Alışveriş ettiğinizde şahit tutun, yazana da, şahitlik edene de, asla zarar verilmesin» [167]
Üstteki mealle başlayan bu ayet, bu günkü noterlik müessesesinin temelini atmış olan hükümleri getirmiştir. Mushaf ta bir sahifeyi tutan bu ayetin, meali yazılan ve şahide ait hükmü, meali altta yazılan ayetle nesh edilip şahit tutma zorunluğu kaldırılmıştır. [168]
“Eğer bazınız, bazınıza emniyet ederse, kendisine emniyet edilen kişi, (aldığı) emaneti iade etsin.» [169]
24- “Göklerde ne varsa, yerde de ne varsa Allah'ın (c.c.) dır. Eğer siz içinizdekini açıklar yahut gizleseniz de, Allah (c.c.) sizi onunla hesaba çekecek.» [170]
Bu Ayeti Kerime hakkında Hz. Ayişe (r.d.) buyurmuş ki :
“- Kıyamet gününde muhakkak ki Allah, herkese gizli ve açık her ne iş işlemişse onu haber verecek. Müminlerin, gizli yaptıklarını affedecek, kâfirleri ise azaplandıracak.»
Bu Ayeti Kerime indiği zaman, Sahabîler endişelendiler ve bâzıları, “bu mes'ele o kadar ağır ki, gökten yere düşsek, daha hafif gelirdi» dediler.
Müslümanlar Resülüllâha müracaatla “buna tahammül edemeyiz, zira kalbimize, hakim olmadığımız şeyler giriyor» demişler. Peygamber Efendimiz de onlara “Yahudiler gibi-işittik, isyan ediyoruz-demeyin. Ancak-işittik itaat ediyoruz-deyin» buyurmuşlar. Sonra “Lâ yükellifullâhu nefsen illa vüsaaha» ile başlayan ve meali de aşağıda yazılan Ayeti Kerihle nazil oldu. [171]
“Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez, (herkesin) kazandığı (hayır) kendi yararına, yaptığı (şer) kendi zararınadır. (Ey iman edenler deyin ki) Ey Rabbimiz, unuttuk yahut yanıldıysak, bizi alıp sorguya çekme, Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet)lere yüklediğin gibi, üzerimize ağır bir yük yükleme, Ey Rabbimiz, takatimiz yetmediğini bize taşıtma. Bizden (işlediğimiz günahları) sil, affeyle, bizi mağfiret eyle, bizi esirge. Sen, bizim Mevlâmızsın. Artık Kâfirler kavmine karşı bize yardım eyle.» [172]Sahihi Müslimde İbni Mes'uddan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimize Mî'raç gecesi üç şey verilmiştir. Beş vakit namaz, Bakara sûresinin sonu, Muhammed Aleyhisselâm ümmetinden Allâhu Taâlâya ortak tanımayan kimsenin büyük günahlarının affı. [173]
[155] Bakara: 2/228.
[156] Talak: 65/4.
[157] Talak: 65/4.
[158] Buharı, Müslim ve Ebu Davud'dan naklen Mehasinut-tevil : C. 3, S. 163
[159] Bakara: 2/256.
[160] Esbabı nüzul : S. 45, 46
[161] Annasih vel mensûh: S. 27 El İzah linasihil Kur'an: S. 161,162
[162] Tevbe: 9/5.
[163] Tevbe: 9/29.
[164] Tevbe: 9/73.
[165] İbni Kesir Tf : C. 2, 371
[166] Nasih fi Kur'an : S. 162
[167] Bakara : 2/282.
[168] Ennasih vel mensûh : S. 27
[169] Bakara: 2/283.
[170] Bakara : 2/284.
[171] Ennasih vel mensûh : S. 28
[172] Bakara: 2/286.
[173] Tefsiri Tibyan : C. 1, S. 150 Ahmet Gürkan, Kur’an’ın Nasih Ve Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Kitabevi, Ankara, 1980: 60-66.