- İddet Bahisleri

Adsense kodları


İddet Bahisleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Thu 4 March 2010, 07:05 pm GMT +0200
Tanım:

Iddet kelimesi lügatte aded kelimesinden alınmıştır. Saydt an­lamına gelen "adde" fiilinin simaj mastarıdır. Bir şeyi sayarken "Adedtü´ş-Şey´e iddeten" dersin. "Adde" fiilinin kıyasî mastarı, "Add"dir. Bir şeyin sayılması durumunda/´Reddehû redden" kalıbına uygun olarak "Adde´ş-Şey´e adden" denilir. Lügat bakımından kadının hayızlı günlerine ya da temiz bulunduğu günlere iddet adı verilir ki bu, şer´î mânası değildir. Çün­kü iddetin şer´î mânası, kadının hayizlr olduğu günlerin kendisi değil, ak­sine evlenmeksizin bu günlerin bitip sona ermesini beklemesidir. Şu hal­de iddetin şer´î mânası, hayız veya temizlik süresini beklemekten daha geneldir. Çünkü iddet, aylar hesabıyla olabileceği gibi, doğumla da olabi­lir.

İddetin şer´î mânasına gelince; mezheplerin buna ilişkin geniş açık­lamaları aşağıya alınmıştır.

(60) Hanefîler dediler ki: Istılah bakımından iddetin iki meşhur tanımı vardır:

1- îddetin birinci tanımı: Nikah veya yatağın geride kalan izini yoketmek için tanınan bir süredir.

"Tanınan bir süre" sözünden kasıt, hayız gören kadınların iddetini -bunların iddeti, üç temizlenme devresidir- yaş küçüklüğü veya yaşlılık nede­niyle hayız görmeyen kadınların İddetini -bunların iddeti, üç aydır-, hâmile kadınların iddetini -bunların iddeti doğum yapmaktır- kendisi hâmile değil­ken kocası vefat eden kadınların iddetini -bunların iddeti dört ay on gündür-kapsayan süredir.

"Nikâhın geride kalan izlerini yok etmek için" sözünün anlamı şudur: Nikâhın bazı maddî izleri vardır ki bu hamileliktir. Nikâhın bazı edebî izleri vardır ki bu da karı-kocanın biribirlerine ma,hrem olmalarıdır. İşte bu süre konuldu ki bununla bu izler ortadan kaldırılsın. Nikâhın sahih, fasid ve şüpheli nikâhları kapsadığı açıkça bilinmektedir. Sahih nikâhta iddet, cinsel te­mas ve halvetten biriyle vâcib olur. Bir kimse bir kadınla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa o kadın üzerine iddet vâcib olur. Karısıyla halvete girer ve onunla cinsel temasta bulunmazsa, yine aynı şekilde o kadın üzerine iddet vâcib olur.

Fasid nikâh akdine gelince; bunda halvet dolayısıyla kadın üzerine iddet vâcib olmaz. Çünkü sahih nikâhın aksine fasitte mahremiyet yoktur. Halvet, karı-koca arasındaki özel bir alâka meydana getirir. Çünkü bazen karı-kocadan biri diğerine alâka duyar, ayrıldıktan sonra da pişman olurlar. İddet, kocaya geri dönüş fırsatım verir.

Bir kimse şahit bulundurmaksızın bir kadınla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa, araları tefrik edilir, ister hâkim kararıyla olsun, ister başka yolla olsun ayrılmalarından itibaren kadın, iddet beklemekle yükümlü olur. Ama cinsel temasta bulunmayıp onunla halvete girerse, ayrıldıklarında kadı­nın iddet beklemesi gerekmez. Bu tanım, ric´î olarak boşanan kadını kapsar. Çünkü bu kadının boşanması dolayısıyla, şeriat koyucu bu kadın için bir sü­re koymuştur. Bu süre sona ermeden nikâh bağı ortadan kalkmaz. Bu süre de iddettir.

"Veya yatağın izleri" sözü, nikâh akdiyle değil de efendilik-cariyelik ba­ğıyla kendisiyle cinsel temasta bulunulan cariye için tanınan süreyi kapsar. Bu tanım efradını cami, ağyarını mâni bir tanımdır. Şer´î iddetin en güzel tanımı budur.

2- îddetin ikinci tanımı şudur: îddet, nikâhın ortadan kalkmasından sonra kadının beklemekle yükümlü olduğu belli bir süredir. Bu nikâh sahih de ola­bilir, gerdek veya ölümle kesinleşmiş şüpheli bir nikâh da olabilir.

"Belli bir süredir" sözünden kasıt, önce de açıkladığımız gibi şeriat ko­yucunun koymuş olduğu bir süredir. Kadının bu sürede beklemesi demek, sürenin sonuna dek beklemesidir ki; daha sonra evlenmesi ve süslenmesi he­lâl olsun. Ama bu süre zarfında evlenmesi ve süslenmesi helâl olmaz.

Ancak bu tanım için üç şey söylenebilir:

a- Bu tanıma göre iddet, ric´î talâkla boşanan kadını kapsamaz: Çünkü bu tanıma göre kadının iddet beklemesi, ancak nikâhın ortadan kalkmasın­dan sonra zorunlu olur. Ric´î olarak boşanan kadının nikâhı ise ric´î talâkla ortadan kalkmaz.

b- Bu tanımda; "îddet beklemek, kadın için gereklidir" denilmektedir. Ki bu da küçük yaştaki kız çocuğunun iddetini kapsam dışına çıkarmakta­dır. Çünkü küçük yaştaki kız çocuğu, mükellef değildir.

c- Bu tanım, cariyenin iddetini kapsamaktadır: Çünkü tanımda, "Nikâ­hın ortadan kalkmasından sonra kadının beklemekle yükümlü olduğu belli bir süredir" denilmektedir.

Birinci tanım daha açık ve kapsamlıdır: Açıkça görüldüğü gibi birinci tanım, kocanın bir sebeple başka kadınla evlenememesini kapsamaktadır ki bu sebep ortadan kalkmadıkça evlenemesin. Çünkü bu men´, kocaya nispetle nikâhın kalan izlerini ortadan kaldırmak için tanınmış bir süre değildir: Bu süre, kadın için konulmuştur. Meselâ adamın biri bir kadınla evlenir, sonra onu boşar ve o kadının bacısıyla evlenmek isterse; boşadığı kadının iddeti tamamlanmadan onun bacısıyla evlenmekten men´ olunur. Bu süreye erkek için iddet denmez. Bu ancak kadının iddetidir. Boşanan kadının kıskançlığı sakinleşsin, kendisini boşayan erkekten ümidi kesilsin ve kocasıyla evlenecek olan bacısına fazlaca kin duymasın diye kocası, iddet süresi dolmadan bacı­sıyla evlenmekten menedilir. Görmüyor musunuz ki karısı Ölen koca, hiç bek­lemeksizin baldızıyla evlenebilmektedir. Aynı şekilde kadın irtidad edip dar-ı harbe giderse kocası, hiç beklemeden onun. bacısıyla tıpkı karısı Ölmüş gibi evlenebilmektedir..

ikinci tanıma gelince; bunda, iddetin kadına özgü olduğu bildirilmekte­dir. Bu tanımda iddet süresini beklemenin, erkek için değil de kadın için zo­runlu olduğu anlatılmaktadır. Buna göre kocanın karısını boşadıktan sonra başka kadınla evlenmeksizin beklemesi, şer´î iddet değildir. Sonra kocanın beklemesi bazan karısının iddetiyle sınırlı olur. Bazan da başka bir sebepten ötürü bekler. Karısının iddetiyle sınırlı oluşunun Örneği, önce de anlattığı­mız gibi kocanın, boşamış olduğu karısının bacısıyla evlenmek istemesidir. Bu karısının halasıyla kardeşinin ya da bacısının kızıyla evlenmek istemesi de böyledir. Boşadığı karısının iddeti tamamlanmadan bu sayılan kadınlar­dan biriyle evlenmesi helâl olmaz. Dört kadınla evli bir erkeğin bu karıların­dan birini boşaması da böyledir. Boşadığı bu karısının iddeti tamamlanma­dan beşinci bir kadınla evlenmesi helâl olmaz. Dördüncü karısıyla sahih bir nikâha dayanarak cinsel temasta bulunduktan sonra onu boşaması veya fa­sid bir nikâh ya da şüpheli bir nikâha dayanarak karısıyla cinsel temasta bu­lunduktan sonra onu boşaması arasında bir fark yoktur. Bu kadın, her hal-ü kârda İddet bekler. îddet beklemekte bulunduğu sürece kocasının beşinci bir kadınla evlenmesi helâl olmaz. Bir kimsenin yabancı bir erkekten boşanan bir kadınla evlenmek istemesi de böyledir. îddeti tamamlanmadıkça bu ka­dınla evlenmesi helâl olmaz. Ama kendi boşadığı karısı iddet beklemektey­ken, bu karısıyla ikinci kez evlenebilir.

Erkeğin evlenemeyip başka bir sebeple beklemesinin örneğine gelince; bir kimse, karısını üç talâkla boşarda ikinci kez bu kadınla evlenmek isterse; başka kocayla evlenip boşanmadıkça ve boşanma nedeniyle iddetini tamam­lamadıkça, bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Buna şöyle bir örnek daha ve­rebiliriz: Bir kimse zinadan gebe kalmış bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahin olur. Ama doğum yapmazdan önce bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Burada kadının doğurması, iddetin tamamlanması içindir ve o birincidendir denilmez. Çünkü doğurması iddet olsaydı, onun üzerine nikâh akdi yapmak sahih olmazdı. Bir kimsenin harbî bir kadınla evlenmesi ve bu kadının hami­leyken müslüman olarak islâm diyarına hicret etmesi de böyledir. Kocanın bu kadınla cinsel temasta bulunması değil de bu kadın üzerine nikâh akdet­mesi sahih olur. Ancak doğurduktan sonra bu kadınla cinsel temasta bulu­nabilir. Esir alınan cariyeler de böyledirler. Esir alınan kadın hayız görecek durumda ise bir hayız görmeden; hayız görecek durumda değilse bir ay bek­lemeden onunla cinsel temasta bulunmak helâl olmaz. Putperest, mürted ve mecûsî kadınları nikahlamak da bu cümledendir. Bu kadınlarla evlendiğin­de, müslüman olmadıkları takdirde kocalarının kendileriyle evlenmeleri he­lâl olmaz. Erkekler, kâfirlikleri nedeniyle bu kadınlardan herhangi biriyle ev­lenmekten menedilmiştir.

Hülâsa; erkek, menetme sebeplerinden biri mevcud olduğunda evlenmek­ten menediIİr. Sebep ortadan kalkınca yasakhk da kalkar. Sonra erkeğin ev­lenmekten menediliş süresi; bazan kadının iddeti olur, bazan istibrâ süresi olur, bazan da küfür süresi olur. Kocanın bekleme süresine her halü kârda iddet adı verilmez.

Böylece öğrenmiş oluyoruz ki iddetin rüknü, kadının belli bir zaman kesiti içerisinde iddete bağlanmasıdır. Öyle ki; kadın bu süre zarfında sınırı aşma­yacaktır. Çünkü kadın, başka erkekle evlenmekten ve bu süre zarfında koca­lar için karılarının normal olarak yaptıkları süslenmekden menedilîr. Sebep gerçekleştiği ve şart tahakkuk ettiği takdirde kadın, başka erkekle evlenmek­ten ve süslenmekten menediIİr.

îddetin vücup sebepleri üçtür:

1- Sahih nikâh akdi: Sahih bir akidle nikahlanan kadının kocası ölürse, kocası kendisiyle gerdeğe girmiş olmasa da, kadının yaşı küçük de olsa, bü­yük de olsa; iddet beklemekle yükümlü olur. Bu durumda iddetin sebebi iki şeydir:

a- Sahih nikâh akdi. b- Kocanın vefatı.

2- Cinsel temas: Bu, sahih bir nikâh akdiyle olabileceği gibi, fasid bir nikâh akdiyle de olabilir. Veya bu, şüphe sonucu yapılan bir cinsel temas da olabilir.

Bâtıl nikâh akdi ve zina yoluyla yapılan cinsel temasa gelince; kendisiyle bu şekilde temasta bulunulmuş olan kadının iddet beklemesi gerekmez. Fa­sid ile bâtıl nikâhlar arasındaki fark, ilgili bölümde anlatılmıştır. Aynı şekil­de şüphe sonucu yapılan cinsel temas da ilgili bölümde açıklanmıştır. Dileyen ilgili bölüme müracaat edebilir. Kendisine dayanılarak cinsel temas ya­pılmayan fasid nikâh akdi, iddeti gerektirmez. Bâtıl nikâh akdi, hiç de iddeti gerektirmez.

3- Halvet: Sahih de olsa fasit de olsa mutemed kavle göre halvet, iddeti gerektirir.

Mâlîkîler dediler ki: îddet, kadının boşanması veya kocanın Ölümü veya nikâhın feshi dolayısıyla içindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu süredir.

´´İçindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu" sözü, kocanın da içindey­ken evlenmenin yasaklanmış olduğu süreyi kapsar: Meselâ adamın biri dört kadınla evli olup dördüncüsünü boşar ya da bir kadınla evli olup, bu kadım boşar ve bu kadının bacısıyla ´evlenmek isterse; boşadığı kadının iddeti ta­mamlanmadan başkasıyla şevlenmek isterse; evlenmesi helâl olmaz. Bazı kim­selerin kavline göre; erkeğin beklemesine iddet denir. Bazıları da derler ki; erkeğin evlenmeksizin beklemesine iddet denilmez. Öyleyse iddetin tanımına ekleme yaparak şöyle demek gerekir: "İddet, içindeyken kadının evlenmesi­nin yasaklanmış olduğu bir süredir." Bazıları derler ki; İddet, nikâhın feshi veya kocanın vefatı veyahut kocanın boşaması nedeniyle rahmin beraetine delil kılınan bir süredir." Bu tanım, kocanın bir süre beklemesini kapsam dışına çıkarmaktadır. Bu tanıma karşı denebilir ki; iddet, yaşı küçük kız çocuğu gi­bi rahminin temizliği (beraeti) sabit olanlar içindir. Buna cevaben denir ki: îddette asıl, rahmi temizlemek için olmasıdır. Ama bu pek de sağlam bir ce­vap değildir. Çünkü iddette asim bu olduğuna ilişkin bir delil yoktur. îddette aslın bu olduğunu faraza kabul edersek yapılan tanım, her hal-ü kârda nok­san olacaktır. Doğru olan, birinci tanımdır. Zira şeriat koyucusu bir süre koy­muştur. İster rahmini temizlemek maksadıyla olsun, ister ibadet kastıyla ol­sun -nitekim bazıları _öyle söylemektedirler- kadının bu süre zarfında evlen­memesi vaciptir.

Böylece öğrenmiş oluyoruz ki fâsid akde dayanılarak yapılan, şüphe so­nucu yapılan vezinâ yoluyla yapılan cinsel temas bu anlamda iddeti vacip kıl­mamaktadırlar. Ama bu kadınlardan her biri ister zinayla, ister şüpheyle, is­ter fasid akidle, ister cebren kendisiyle cinsel temasta bulunulmuş olsun, ara­da hiç fark olmaksızın iddet kadar süreyle rahmini istibrâ etmesi (temizleme­si) gerekir. Bu, iddet süresi kadar bir istibrâdır. Ancak zina eden kadının, ken­disiyle evlenmek için değil de üzerine had tatbik etmek için istibrâsı istenildi­ğinde bir hayız görmekle istibrâ eder. Hâmile olabilir korkusuyla, istibrâdan önce öldürülmez. Dinden çıkan kadın da böyledir. Bu da bir hayız görerek istibra etmeden öldürülmez. Açıklaması gelecek olan Hân bahsindeki istibrâ da böyledir.

Bil ki cariyenin iddeti, hür kadının iddetinin yan süresi kadardır. Ama cariye hayız göreb ili yorsa, onun iddeti iki kez hayız görmesidir. Zinada ve şüpheyle yapılan cinsel temastaki iddetine gelince; bunun için bir hayız gör­mesi yeterli olur. İddetin tanımında geçen "Kadının boşanması veya kocası­nın ölümü sebebiyle" sözünden de anlaşıldığı gibi iddetin sebebi iki şeydir:

1- Karının, sağken boşanma veya nikâh feshi yoluyla ayrılması.

2- Kocanın ölümü.


Bunun dışında zİnâ veya şüphe sonucu ve benzeri nedenlerle yapılan cinsel temaslara gelince; bunların doğurdukları sonuca iddet adı verilmez. Ama bu her ne kadar iddet süresi kadarsa da bir istibrâdır. İster ihtida halveti için olsun, ister ziyaret için olsun; halvet, cinsel temas gibidir. Yalnız kocanın ba­liğ ve cinsel temasa muktedir olması, kesik penisli olmaması şarttır. Mûte-med kavle göre sevişmekle de olsa menisi aksa dahi şart ihlâl edilmiş olmaz. Kadın, hayızlı olsa bile cinsel temasa dayanacak kadar güçlü olmalıdır. Ko­canın, cinsel temasta bulunacak bir süre kadar karısının yanında kalmış ol­ması gerekir.Karı-kocanın ikisi de temasta bulunmadıklarım iddia ederlerse, iddiaları dinlenmez.Çünkü iddet,ALLAH´ın hakkıdır. Ama karı-koca, hakları olan şeydeki ikrarlarıyla muamele görürler. Bu durumda kadının nafakası dü­şer, mehri tekemmül etmez. Çünkü gerdekten önce boşanmış olmaktadır. Ko* canın ric´î olarak boşaması durumunda ric´at hakkı düşer. Karı-kocadan sa­dece biri ikrarda bulunursa, yalnızca ikrarda bulunan, kendi ikrarına göre muameleye tabi tutulur.

Halvetten başka öpme veya kucaklama sebebiyle kadın iddet beklemez. Kadın, kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunduğunu söyler ve halvete gir­diği bilinmezse; ikrarına göre muamele görür. Yalan da söylese, doğru da söy­lese iddet beklemesi gerekir. Koca karısıyla cinsel temasta bulunduğunu id­dia eder, halvete girdiği bilinmez ve kadın da kocasının bu iddiasını yalanlar­sa, iddet beklemesi gerekmez. Koca; mehİr, nafaka ve meskende barınma ko­nusunda kendi ikrarına göre muamele görür.

Koca cinsel temasta bulunduğunu inkâr eder, kadının hâmile olduğu gö­rülür ve kocasının kendisiyle halvete girmiş olduğu bilinmezse, kadın/doğum yaparak iddet görür; tabiî koca, doğan çocuğun kendisinden olmadığını liân yaparak reddetmezse... Ama liân yaparak çocuğun kendisine ait olduğunu reddederse, yine doğuruncaya kadar kadın bekler. Fakat bu durumdaki bek­lemesine iddet denmez. Ancak o, istibrâ eder. Bu kocasından dolayı kadının iddet beklemesi gerekmez. Başka kocayla evlenebilmesi için, doğum yapma­sı gerekir. Ancak birinci duruma göre iddet bununla tamamlanır. Hamileli­ğin var olması; mirasçı olma, ric´at ve nafaka gibi iddet hükümlerini meyda­na getirir. İkinci duruma göre istibrâ, bununla (doğumla) tamamlanır. Bu durumda hamileliğin var olması, mezkûr iddet hükümlerini meydana getir­mez.

Şâfiîler dediler ki: İddet, kadının rahminin ibrasını bilmesi veya Al­lah´ın emrine itaatle kulluk etmesi veya kocası üzerine elem duyması için bir süre beklemesidir.

Bu tanımda "Kadının" kaydını kullanmakla, kocanın beklediği süre kap­sam dışına çıkarılmış oldu. Kocanın beklediği bu süreye iddet denmez.

"Rahminin ibrasını bilmesi için sözünden kasıt, zan ve yakîni kapsa­yan bilgidir. Yakînî bilgi, doğumun vukûbulmasıyla elde edilir. Zannî bilgi ise başka yollarla elde edilir ki bu da yeterlidir. Çünkü kadın, rahminin ibra­sını kesin olarak bilecek şekilde araştırma yapmakla yükümlü değildir. Sade­ce hayızla yetinir.

"Veya ALLAH´ın emrine itaatle kulluk etmesi için" sözüyle, rahminin te­miz olduğu sabit olan küçük yaştaki kız çocuğunun iddeti kastedilmiştir. Ya­şı küçük kız çocuklarının iÖdet beklemesi, evlilik ilişkisinin saygınlığı dolayi-sıyladır denilebilir. Çünkü bu durumdaki karı-koca, ayrıldıktan sonra piş­man olup, bu iddet sayesinde evliliğe dönüş fırsatını elde edebilirler. Ama bu kadın iddet beklemekle yükümlü olmadığı için başka bir erkekle evlene­cek olursa, ilk kocası başkasına nispetle ona geri dönmede öncelikli olmakla birlikte ona geri dönme fırsatını yitirmiş olur. Kendisiyle gerdeğe girilmemiş kadının durumu sorulamaz. Çünkü kocasının onunla temasta bulunmamış olması, onun için kocanın şahsında bir mekân meydana getirmez. Bu neden­le de iddet beklemesi gerekmez. Burada kadından maksat, sahih veya fâsİd bir nikâh akdine dayanılarak kendisiyle cinsel temasta bulunulan ya da şüp­he sonucu kendisiyle cinsel temasta bulunulan kadına gelince; bunun iddet beklemesi gerekmez. Fâsid ile bâtıl nikâhın açıklaması, ilgili kısımda yapıl­mıştı.

"Veya kocası üzerine elem duyması için" sözüyle, kocasının ölmesi du­rumunda kendisiyle cinsel temasta bulunulmamış olsa da sırf sahih bir ni­kâh akdi dolayısıyla kadının iddet beklemekle yükümlü olduğuna işaret edil­mektedir. Kocanın döl suyunun şırınga ve benzeri bir aletle kadının vaginası-na zerkedilmesi de cinsel temas gibidir.

Halvete gelince; bu, iddeti gerektirmez. Bâtıl bir nikâh akdine dayanıla­rak veya zina yoluyla yapılan cinsel temas da böyledir.

Hanbelîler dediler ki: îddet, şer´an sınırlandırılan bir beklemedir. Bundan maksat, şeriat koyucunun, kadını beklemekle yükümlü kıldığı süre­dir. Şu halde boşanmış veya kocasının vefat etmiş olması nedeniyle, gelecek şartlar çerçevesinde kadının bu süre içinde evlenmesi helâl olmaz. Açıkça gö­rüldüğü gibi, bu güzel bir tanımdır. Çünkü bu tanımda rahmin berâetine ve diğer şeylere değinilmemiştir. İddeti sırf bundan ibaret saymak doğru olmaz.

Sonra şeriat koyucunun zevce için koymuş olduğu bu süre: kendisiyle ger değe girmiş olsun olmasın, sahih bir akidle kendisini nikahlamış olan koca­sının vefatından, bazan fâsid bir nikâh akdine dayanılarak veya şüphe sonu­cunda ya da zinayla kendisiyle cinsel temasta bulunulmasından ötürü gere­kir. Hanbelîlere göre zina, iddet beklemeyi kadın için gerekli kılar. Bâtıl ni­kâh akdine dayanılarak yapılan cinsel temas da böyledir. Ancak kadın, zina­da ve bâtıl nikâh akdinde, -kocası Ölse bile- kendisiyle yapılan temas vaktin­den itibaren üç defa hayız görüp temizlenmekle iddet bekler. Kocasının döl suyunun onun vaginasma girdirilmesi de cinsel temas gibidir. Vaginasına gir­dirilen dölsuyu, yabancı bir erkeğe aitse; bu hususta tashih edilmiş iki kavil vardır: Birinci kavle göre bununla iddet gerekir. İkinci kavle göre ise iddet gerekmez.

îddet bazan halvet dolayısıyla da gerekebilir: Halvetin sahih veya fasid olması ve hükmün tesisi bakımından aynıdır. Yapılan nikâh akdinin sahih veya fâsid olması da bu "bakımdan farketmez. Koca, halveti bilerek karısıyla hal­vete girerse, iddet vâcib olur. Halvetteyken karısına değmez veya ellemezse bile bu halvet nedeniyle karısının iddet beklemesi vâcib olur. Ancak kadın istemediği halde kocası zorlayarak onunla halvete girerse veya kadın, emsal­leriyle cinsel temasta bulunularnayacak kadar küçük yaştaysa veya koca, em­sallerinin cinsel temasta bulunamayacağı kadar küçük yaştaysa; cinsel temasta bulunsa bile, her hal-ü kârda karısının iddet beklemesi gerekmez. Küçük er­kek, yaşı ondan aşağı olandır. Küçük kadınsa, yaşı dokuzdan aşağı olandır.

Bâtıl nikâh akdine gelince; buna dayanılarak girilen halvetle iddet vâcib olmaz. Bâtıldan kasıt, dört karısı olan kimsenin beşinci kadınla evlenmesi veya iddet beklemekte olan kadını nikahlamak gibi bâtıl olduğunda icma edi­len nikâh akilleridir. Hanbelîlere göre iddetin sebepleri halveti mutlaka kap­samına alır. Bâtıl nikâh akdine dayanılarak yapılan cinsel temasla, zina yo­luyla yapılan cinsel teması da kapsamına alır.