ezelinur
Thu 4 March 2010, 07:05 pm GMT +0200
Tanım:
Iddet kelimesi lügatte aded kelimesinden alınmıştır. Saydt anlamına gelen "adde" fiilinin simaj mastarıdır. Bir şeyi sayarken "Adedtü´ş-Şey´e iddeten" dersin. "Adde" fiilinin kıyasî mastarı, "Add"dir. Bir şeyin sayılması durumunda/´Reddehû redden" kalıbına uygun olarak "Adde´ş-Şey´e adden" denilir. Lügat bakımından kadının hayızlı günlerine ya da temiz bulunduğu günlere iddet adı verilir ki bu, şer´î mânası değildir. Çünkü iddetin şer´î mânası, kadının hayizlr olduğu günlerin kendisi değil, aksine evlenmeksizin bu günlerin bitip sona ermesini beklemesidir. Şu halde iddetin şer´î mânası, hayız veya temizlik süresini beklemekten daha geneldir. Çünkü iddet, aylar hesabıyla olabileceği gibi, doğumla da olabilir.
İddetin şer´î mânasına gelince; mezheplerin buna ilişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(60) Hanefîler dediler ki: Istılah bakımından iddetin iki meşhur tanımı vardır:
1- îddetin birinci tanımı: Nikah veya yatağın geride kalan izini yoketmek için tanınan bir süredir.
"Tanınan bir süre" sözünden kasıt, hayız gören kadınların iddetini -bunların iddeti, üç temizlenme devresidir- yaş küçüklüğü veya yaşlılık nedeniyle hayız görmeyen kadınların İddetini -bunların iddeti, üç aydır-, hâmile kadınların iddetini -bunların iddeti doğum yapmaktır- kendisi hâmile değilken kocası vefat eden kadınların iddetini -bunların iddeti dört ay on gündür-kapsayan süredir.
"Nikâhın geride kalan izlerini yok etmek için" sözünün anlamı şudur: Nikâhın bazı maddî izleri vardır ki bu hamileliktir. Nikâhın bazı edebî izleri vardır ki bu da karı-kocanın biribirlerine ma,hrem olmalarıdır. İşte bu süre konuldu ki bununla bu izler ortadan kaldırılsın. Nikâhın sahih, fasid ve şüpheli nikâhları kapsadığı açıkça bilinmektedir. Sahih nikâhta iddet, cinsel temas ve halvetten biriyle vâcib olur. Bir kimse bir kadınla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa o kadın üzerine iddet vâcib olur. Karısıyla halvete girer ve onunla cinsel temasta bulunmazsa, yine aynı şekilde o kadın üzerine iddet vâcib olur.
Fasid nikâh akdine gelince; bunda halvet dolayısıyla kadın üzerine iddet vâcib olmaz. Çünkü sahih nikâhın aksine fasitte mahremiyet yoktur. Halvet, karı-koca arasındaki özel bir alâka meydana getirir. Çünkü bazen karı-kocadan biri diğerine alâka duyar, ayrıldıktan sonra da pişman olurlar. İddet, kocaya geri dönüş fırsatım verir.
Bir kimse şahit bulundurmaksızın bir kadınla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa, araları tefrik edilir, ister hâkim kararıyla olsun, ister başka yolla olsun ayrılmalarından itibaren kadın, iddet beklemekle yükümlü olur. Ama cinsel temasta bulunmayıp onunla halvete girerse, ayrıldıklarında kadının iddet beklemesi gerekmez. Bu tanım, ric´î olarak boşanan kadını kapsar. Çünkü bu kadının boşanması dolayısıyla, şeriat koyucu bu kadın için bir süre koymuştur. Bu süre sona ermeden nikâh bağı ortadan kalkmaz. Bu süre de iddettir.
"Veya yatağın izleri" sözü, nikâh akdiyle değil de efendilik-cariyelik bağıyla kendisiyle cinsel temasta bulunulan cariye için tanınan süreyi kapsar. Bu tanım efradını cami, ağyarını mâni bir tanımdır. Şer´î iddetin en güzel tanımı budur.
2- îddetin ikinci tanımı şudur: îddet, nikâhın ortadan kalkmasından sonra kadının beklemekle yükümlü olduğu belli bir süredir. Bu nikâh sahih de olabilir, gerdek veya ölümle kesinleşmiş şüpheli bir nikâh da olabilir.
"Belli bir süredir" sözünden kasıt, önce de açıkladığımız gibi şeriat koyucunun koymuş olduğu bir süredir. Kadının bu sürede beklemesi demek, sürenin sonuna dek beklemesidir ki; daha sonra evlenmesi ve süslenmesi helâl olsun. Ama bu süre zarfında evlenmesi ve süslenmesi helâl olmaz.
Ancak bu tanım için üç şey söylenebilir:
a- Bu tanıma göre iddet, ric´î talâkla boşanan kadını kapsamaz: Çünkü bu tanıma göre kadının iddet beklemesi, ancak nikâhın ortadan kalkmasından sonra zorunlu olur. Ric´î olarak boşanan kadının nikâhı ise ric´î talâkla ortadan kalkmaz.
b- Bu tanımda; "îddet beklemek, kadın için gereklidir" denilmektedir. Ki bu da küçük yaştaki kız çocuğunun iddetini kapsam dışına çıkarmaktadır. Çünkü küçük yaştaki kız çocuğu, mükellef değildir.
c- Bu tanım, cariyenin iddetini kapsamaktadır: Çünkü tanımda, "Nikâhın ortadan kalkmasından sonra kadının beklemekle yükümlü olduğu belli bir süredir" denilmektedir.
Birinci tanım daha açık ve kapsamlıdır: Açıkça görüldüğü gibi birinci tanım, kocanın bir sebeple başka kadınla evlenememesini kapsamaktadır ki bu sebep ortadan kalkmadıkça evlenemesin. Çünkü bu men´, kocaya nispetle nikâhın kalan izlerini ortadan kaldırmak için tanınmış bir süre değildir: Bu süre, kadın için konulmuştur. Meselâ adamın biri bir kadınla evlenir, sonra onu boşar ve o kadının bacısıyla evlenmek isterse; boşadığı kadının iddeti tamamlanmadan onun bacısıyla evlenmekten men´ olunur. Bu süreye erkek için iddet denmez. Bu ancak kadının iddetidir. Boşanan kadının kıskançlığı sakinleşsin, kendisini boşayan erkekten ümidi kesilsin ve kocasıyla evlenecek olan bacısına fazlaca kin duymasın diye kocası, iddet süresi dolmadan bacısıyla evlenmekten menedilir. Görmüyor musunuz ki karısı Ölen koca, hiç beklemeksizin baldızıyla evlenebilmektedir. Aynı şekilde kadın irtidad edip dar-ı harbe giderse kocası, hiç beklemeden onun. bacısıyla tıpkı karısı Ölmüş gibi evlenebilmektedir..
ikinci tanıma gelince; bunda, iddetin kadına özgü olduğu bildirilmektedir. Bu tanımda iddet süresini beklemenin, erkek için değil de kadın için zorunlu olduğu anlatılmaktadır. Buna göre kocanın karısını boşadıktan sonra başka kadınla evlenmeksizin beklemesi, şer´î iddet değildir. Sonra kocanın beklemesi bazan karısının iddetiyle sınırlı olur. Bazan da başka bir sebepten ötürü bekler. Karısının iddetiyle sınırlı oluşunun Örneği, önce de anlattığımız gibi kocanın, boşamış olduğu karısının bacısıyla evlenmek istemesidir. Bu karısının halasıyla kardeşinin ya da bacısının kızıyla evlenmek istemesi de böyledir. Boşadığı karısının iddeti tamamlanmadan bu sayılan kadınlardan biriyle evlenmesi helâl olmaz. Dört kadınla evli bir erkeğin bu karılarından birini boşaması da böyledir. Boşadığı bu karısının iddeti tamamlanmadan beşinci bir kadınla evlenmesi helâl olmaz. Dördüncü karısıyla sahih bir nikâha dayanarak cinsel temasta bulunduktan sonra onu boşaması veya fasid bir nikâh ya da şüpheli bir nikâha dayanarak karısıyla cinsel temasta bulunduktan sonra onu boşaması arasında bir fark yoktur. Bu kadın, her hal-ü kârda İddet bekler. îddet beklemekte bulunduğu sürece kocasının beşinci bir kadınla evlenmesi helâl olmaz. Bir kimsenin yabancı bir erkekten boşanan bir kadınla evlenmek istemesi de böyledir. îddeti tamamlanmadıkça bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Ama kendi boşadığı karısı iddet beklemekteyken, bu karısıyla ikinci kez evlenebilir.
Erkeğin evlenemeyip başka bir sebeple beklemesinin örneğine gelince; bir kimse, karısını üç talâkla boşarda ikinci kez bu kadınla evlenmek isterse; başka kocayla evlenip boşanmadıkça ve boşanma nedeniyle iddetini tamamlamadıkça, bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Buna şöyle bir örnek daha verebiliriz: Bir kimse zinadan gebe kalmış bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahin olur. Ama doğum yapmazdan önce bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Burada kadının doğurması, iddetin tamamlanması içindir ve o birincidendir denilmez. Çünkü doğurması iddet olsaydı, onun üzerine nikâh akdi yapmak sahih olmazdı. Bir kimsenin harbî bir kadınla evlenmesi ve bu kadının hamileyken müslüman olarak islâm diyarına hicret etmesi de böyledir. Kocanın bu kadınla cinsel temasta bulunması değil de bu kadın üzerine nikâh akdetmesi sahih olur. Ancak doğurduktan sonra bu kadınla cinsel temasta bulunabilir. Esir alınan cariyeler de böyledirler. Esir alınan kadın hayız görecek durumda ise bir hayız görmeden; hayız görecek durumda değilse bir ay beklemeden onunla cinsel temasta bulunmak helâl olmaz. Putperest, mürted ve mecûsî kadınları nikahlamak da bu cümledendir. Bu kadınlarla evlendiğinde, müslüman olmadıkları takdirde kocalarının kendileriyle evlenmeleri helâl olmaz. Erkekler, kâfirlikleri nedeniyle bu kadınlardan herhangi biriyle evlenmekten menedilmiştir.
Hülâsa; erkek, menetme sebeplerinden biri mevcud olduğunda evlenmekten menediIİr. Sebep ortadan kalkınca yasakhk da kalkar. Sonra erkeğin evlenmekten menediliş süresi; bazan kadının iddeti olur, bazan istibrâ süresi olur, bazan da küfür süresi olur. Kocanın bekleme süresine her halü kârda iddet adı verilmez.
Böylece öğrenmiş oluyoruz ki iddetin rüknü, kadının belli bir zaman kesiti içerisinde iddete bağlanmasıdır. Öyle ki; kadın bu süre zarfında sınırı aşmayacaktır. Çünkü kadın, başka erkekle evlenmekten ve bu süre zarfında kocalar için karılarının normal olarak yaptıkları süslenmekden menedilîr. Sebep gerçekleştiği ve şart tahakkuk ettiği takdirde kadın, başka erkekle evlenmekten ve süslenmekten menediIİr.
îddetin vücup sebepleri üçtür:
1- Sahih nikâh akdi: Sahih bir akidle nikahlanan kadının kocası ölürse, kocası kendisiyle gerdeğe girmiş olmasa da, kadının yaşı küçük de olsa, büyük de olsa; iddet beklemekle yükümlü olur. Bu durumda iddetin sebebi iki şeydir:
a- Sahih nikâh akdi. b- Kocanın vefatı.
2- Cinsel temas: Bu, sahih bir nikâh akdiyle olabileceği gibi, fasid bir nikâh akdiyle de olabilir. Veya bu, şüphe sonucu yapılan bir cinsel temas da olabilir.
Bâtıl nikâh akdi ve zina yoluyla yapılan cinsel temasa gelince; kendisiyle bu şekilde temasta bulunulmuş olan kadının iddet beklemesi gerekmez. Fasid ile bâtıl nikâhlar arasındaki fark, ilgili bölümde anlatılmıştır. Aynı şekilde şüphe sonucu yapılan cinsel temas da ilgili bölümde açıklanmıştır. Dileyen ilgili bölüme müracaat edebilir. Kendisine dayanılarak cinsel temas yapılmayan fasid nikâh akdi, iddeti gerektirmez. Bâtıl nikâh akdi, hiç de iddeti gerektirmez.
3- Halvet: Sahih de olsa fasit de olsa mutemed kavle göre halvet, iddeti gerektirir.
Mâlîkîler dediler ki: îddet, kadının boşanması veya kocanın Ölümü veya nikâhın feshi dolayısıyla içindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu süredir.
´´İçindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu" sözü, kocanın da içindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu süreyi kapsar: Meselâ adamın biri dört kadınla evli olup dördüncüsünü boşar ya da bir kadınla evli olup, bu kadım boşar ve bu kadının bacısıyla ´evlenmek isterse; boşadığı kadının iddeti tamamlanmadan başkasıyla şevlenmek isterse; evlenmesi helâl olmaz. Bazı kimselerin kavline göre; erkeğin beklemesine iddet denir. Bazıları da derler ki; erkeğin evlenmeksizin beklemesine iddet denilmez. Öyleyse iddetin tanımına ekleme yaparak şöyle demek gerekir: "İddet, içindeyken kadının evlenmesinin yasaklanmış olduğu bir süredir." Bazıları derler ki; İddet, nikâhın feshi veya kocanın vefatı veyahut kocanın boşaması nedeniyle rahmin beraetine delil kılınan bir süredir." Bu tanım, kocanın bir süre beklemesini kapsam dışına çıkarmaktadır. Bu tanıma karşı denebilir ki; iddet, yaşı küçük kız çocuğu gibi rahminin temizliği (beraeti) sabit olanlar içindir. Buna cevaben denir ki: îddette asıl, rahmi temizlemek için olmasıdır. Ama bu pek de sağlam bir cevap değildir. Çünkü iddette asim bu olduğuna ilişkin bir delil yoktur. îddette aslın bu olduğunu faraza kabul edersek yapılan tanım, her hal-ü kârda noksan olacaktır. Doğru olan, birinci tanımdır. Zira şeriat koyucusu bir süre koymuştur. İster rahmini temizlemek maksadıyla olsun, ister ibadet kastıyla olsun -nitekim bazıları _öyle söylemektedirler- kadının bu süre zarfında evlenmemesi vaciptir.
Böylece öğrenmiş oluyoruz ki fâsid akde dayanılarak yapılan, şüphe sonucu yapılan vezinâ yoluyla yapılan cinsel temas bu anlamda iddeti vacip kılmamaktadırlar. Ama bu kadınlardan her biri ister zinayla, ister şüpheyle, ister fasid akidle, ister cebren kendisiyle cinsel temasta bulunulmuş olsun, arada hiç fark olmaksızın iddet kadar süreyle rahmini istibrâ etmesi (temizlemesi) gerekir. Bu, iddet süresi kadar bir istibrâdır. Ancak zina eden kadının, kendisiyle evlenmek için değil de üzerine had tatbik etmek için istibrâsı istenildiğinde bir hayız görmekle istibrâ eder. Hâmile olabilir korkusuyla, istibrâdan önce öldürülmez. Dinden çıkan kadın da böyledir. Bu da bir hayız görerek istibra etmeden öldürülmez. Açıklaması gelecek olan Hân bahsindeki istibrâ da böyledir.
Bil ki cariyenin iddeti, hür kadının iddetinin yan süresi kadardır. Ama cariye hayız göreb ili yorsa, onun iddeti iki kez hayız görmesidir. Zinada ve şüpheyle yapılan cinsel temastaki iddetine gelince; bunun için bir hayız görmesi yeterli olur. İddetin tanımında geçen "Kadının boşanması veya kocasının ölümü sebebiyle" sözünden de anlaşıldığı gibi iddetin sebebi iki şeydir:
1- Karının, sağken boşanma veya nikâh feshi yoluyla ayrılması.
2- Kocanın ölümü.
Bunun dışında zİnâ veya şüphe sonucu ve benzeri nedenlerle yapılan cinsel temaslara gelince; bunların doğurdukları sonuca iddet adı verilmez. Ama bu her ne kadar iddet süresi kadarsa da bir istibrâdır. İster ihtida halveti için olsun, ister ziyaret için olsun; halvet, cinsel temas gibidir. Yalnız kocanın baliğ ve cinsel temasa muktedir olması, kesik penisli olmaması şarttır. Mûte-med kavle göre sevişmekle de olsa menisi aksa dahi şart ihlâl edilmiş olmaz. Kadın, hayızlı olsa bile cinsel temasa dayanacak kadar güçlü olmalıdır. Kocanın, cinsel temasta bulunacak bir süre kadar karısının yanında kalmış olması gerekir.Karı-kocanın ikisi de temasta bulunmadıklarım iddia ederlerse, iddiaları dinlenmez.Çünkü iddet,ALLAH´ın hakkıdır. Ama karı-koca, hakları olan şeydeki ikrarlarıyla muamele görürler. Bu durumda kadının nafakası düşer, mehri tekemmül etmez. Çünkü gerdekten önce boşanmış olmaktadır. Ko* canın ric´î olarak boşaması durumunda ric´at hakkı düşer. Karı-kocadan sadece biri ikrarda bulunursa, yalnızca ikrarda bulunan, kendi ikrarına göre muameleye tabi tutulur.
Halvetten başka öpme veya kucaklama sebebiyle kadın iddet beklemez. Kadın, kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunduğunu söyler ve halvete girdiği bilinmezse; ikrarına göre muamele görür. Yalan da söylese, doğru da söylese iddet beklemesi gerekir. Koca karısıyla cinsel temasta bulunduğunu iddia eder, halvete girdiği bilinmez ve kadın da kocasının bu iddiasını yalanlarsa, iddet beklemesi gerekmez. Koca; mehİr, nafaka ve meskende barınma konusunda kendi ikrarına göre muamele görür.
Koca cinsel temasta bulunduğunu inkâr eder, kadının hâmile olduğu görülür ve kocasının kendisiyle halvete girmiş olduğu bilinmezse, kadın/doğum yaparak iddet görür; tabiî koca, doğan çocuğun kendisinden olmadığını liân yaparak reddetmezse... Ama liân yaparak çocuğun kendisine ait olduğunu reddederse, yine doğuruncaya kadar kadın bekler. Fakat bu durumdaki beklemesine iddet denmez. Ancak o, istibrâ eder. Bu kocasından dolayı kadının iddet beklemesi gerekmez. Başka kocayla evlenebilmesi için, doğum yapması gerekir. Ancak birinci duruma göre iddet bununla tamamlanır. Hamileliğin var olması; mirasçı olma, ric´at ve nafaka gibi iddet hükümlerini meydana getirir. İkinci duruma göre istibrâ, bununla (doğumla) tamamlanır. Bu durumda hamileliğin var olması, mezkûr iddet hükümlerini meydana getirmez.
Şâfiîler dediler ki: İddet, kadının rahminin ibrasını bilmesi veya Allah´ın emrine itaatle kulluk etmesi veya kocası üzerine elem duyması için bir süre beklemesidir.
Bu tanımda "Kadının" kaydını kullanmakla, kocanın beklediği süre kapsam dışına çıkarılmış oldu. Kocanın beklediği bu süreye iddet denmez.
"Rahminin ibrasını bilmesi için sözünden kasıt, zan ve yakîni kapsayan bilgidir. Yakînî bilgi, doğumun vukûbulmasıyla elde edilir. Zannî bilgi ise başka yollarla elde edilir ki bu da yeterlidir. Çünkü kadın, rahminin ibrasını kesin olarak bilecek şekilde araştırma yapmakla yükümlü değildir. Sadece hayızla yetinir.
"Veya ALLAH´ın emrine itaatle kulluk etmesi için" sözüyle, rahminin temiz olduğu sabit olan küçük yaştaki kız çocuğunun iddeti kastedilmiştir. Yaşı küçük kız çocuklarının iÖdet beklemesi, evlilik ilişkisinin saygınlığı dolayi-sıyladır denilebilir. Çünkü bu durumdaki karı-koca, ayrıldıktan sonra pişman olup, bu iddet sayesinde evliliğe dönüş fırsatını elde edebilirler. Ama bu kadın iddet beklemekle yükümlü olmadığı için başka bir erkekle evlenecek olursa, ilk kocası başkasına nispetle ona geri dönmede öncelikli olmakla birlikte ona geri dönme fırsatını yitirmiş olur. Kendisiyle gerdeğe girilmemiş kadının durumu sorulamaz. Çünkü kocasının onunla temasta bulunmamış olması, onun için kocanın şahsında bir mekân meydana getirmez. Bu nedenle de iddet beklemesi gerekmez. Burada kadından maksat, sahih veya fâsİd bir nikâh akdine dayanılarak kendisiyle cinsel temasta bulunulan ya da şüphe sonucu kendisiyle cinsel temasta bulunulan kadına gelince; bunun iddet beklemesi gerekmez. Fâsid ile bâtıl nikâhın açıklaması, ilgili kısımda yapılmıştı.
"Veya kocası üzerine elem duyması için" sözüyle, kocasının ölmesi durumunda kendisiyle cinsel temasta bulunulmamış olsa da sırf sahih bir nikâh akdi dolayısıyla kadının iddet beklemekle yükümlü olduğuna işaret edilmektedir. Kocanın döl suyunun şırınga ve benzeri bir aletle kadının vaginası-na zerkedilmesi de cinsel temas gibidir.
Halvete gelince; bu, iddeti gerektirmez. Bâtıl bir nikâh akdine dayanılarak veya zina yoluyla yapılan cinsel temas da böyledir.
Hanbelîler dediler ki: îddet, şer´an sınırlandırılan bir beklemedir. Bundan maksat, şeriat koyucunun, kadını beklemekle yükümlü kıldığı süredir. Şu halde boşanmış veya kocasının vefat etmiş olması nedeniyle, gelecek şartlar çerçevesinde kadının bu süre içinde evlenmesi helâl olmaz. Açıkça görüldüğü gibi, bu güzel bir tanımdır. Çünkü bu tanımda rahmin berâetine ve diğer şeylere değinilmemiştir. İddeti sırf bundan ibaret saymak doğru olmaz.
Sonra şeriat koyucunun zevce için koymuş olduğu bu süre: kendisiyle ger değe girmiş olsun olmasın, sahih bir akidle kendisini nikahlamış olan kocasının vefatından, bazan fâsid bir nikâh akdine dayanılarak veya şüphe sonucunda ya da zinayla kendisiyle cinsel temasta bulunulmasından ötürü gerekir. Hanbelîlere göre zina, iddet beklemeyi kadın için gerekli kılar. Bâtıl nikâh akdine dayanılarak yapılan cinsel temas da böyledir. Ancak kadın, zinada ve bâtıl nikâh akdinde, -kocası Ölse bile- kendisiyle yapılan temas vaktinden itibaren üç defa hayız görüp temizlenmekle iddet bekler. Kocasının döl suyunun onun vaginasma girdirilmesi de cinsel temas gibidir. Vaginasına girdirilen dölsuyu, yabancı bir erkeğe aitse; bu hususta tashih edilmiş iki kavil vardır: Birinci kavle göre bununla iddet gerekir. İkinci kavle göre ise iddet gerekmez.
îddet bazan halvet dolayısıyla da gerekebilir: Halvetin sahih veya fasid olması ve hükmün tesisi bakımından aynıdır. Yapılan nikâh akdinin sahih veya fâsid olması da bu "bakımdan farketmez. Koca, halveti bilerek karısıyla halvete girerse, iddet vâcib olur. Halvetteyken karısına değmez veya ellemezse bile bu halvet nedeniyle karısının iddet beklemesi vâcib olur. Ancak kadın istemediği halde kocası zorlayarak onunla halvete girerse veya kadın, emsalleriyle cinsel temasta bulunularnayacak kadar küçük yaştaysa veya koca, emsallerinin cinsel temasta bulunamayacağı kadar küçük yaştaysa; cinsel temasta bulunsa bile, her hal-ü kârda karısının iddet beklemesi gerekmez. Küçük erkek, yaşı ondan aşağı olandır. Küçük kadınsa, yaşı dokuzdan aşağı olandır.
Bâtıl nikâh akdine gelince; buna dayanılarak girilen halvetle iddet vâcib olmaz. Bâtıldan kasıt, dört karısı olan kimsenin beşinci kadınla evlenmesi veya iddet beklemekte olan kadını nikahlamak gibi bâtıl olduğunda icma edilen nikâh akilleridir. Hanbelîlere göre iddetin sebepleri halveti mutlaka kapsamına alır. Bâtıl nikâh akdine dayanılarak yapılan cinsel temasla, zina yoluyla yapılan cinsel teması da kapsamına alır.
Iddet kelimesi lügatte aded kelimesinden alınmıştır. Saydt anlamına gelen "adde" fiilinin simaj mastarıdır. Bir şeyi sayarken "Adedtü´ş-Şey´e iddeten" dersin. "Adde" fiilinin kıyasî mastarı, "Add"dir. Bir şeyin sayılması durumunda/´Reddehû redden" kalıbına uygun olarak "Adde´ş-Şey´e adden" denilir. Lügat bakımından kadının hayızlı günlerine ya da temiz bulunduğu günlere iddet adı verilir ki bu, şer´î mânası değildir. Çünkü iddetin şer´î mânası, kadının hayizlr olduğu günlerin kendisi değil, aksine evlenmeksizin bu günlerin bitip sona ermesini beklemesidir. Şu halde iddetin şer´î mânası, hayız veya temizlik süresini beklemekten daha geneldir. Çünkü iddet, aylar hesabıyla olabileceği gibi, doğumla da olabilir.
İddetin şer´î mânasına gelince; mezheplerin buna ilişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(60) Hanefîler dediler ki: Istılah bakımından iddetin iki meşhur tanımı vardır:
1- îddetin birinci tanımı: Nikah veya yatağın geride kalan izini yoketmek için tanınan bir süredir.
"Tanınan bir süre" sözünden kasıt, hayız gören kadınların iddetini -bunların iddeti, üç temizlenme devresidir- yaş küçüklüğü veya yaşlılık nedeniyle hayız görmeyen kadınların İddetini -bunların iddeti, üç aydır-, hâmile kadınların iddetini -bunların iddeti doğum yapmaktır- kendisi hâmile değilken kocası vefat eden kadınların iddetini -bunların iddeti dört ay on gündür-kapsayan süredir.
"Nikâhın geride kalan izlerini yok etmek için" sözünün anlamı şudur: Nikâhın bazı maddî izleri vardır ki bu hamileliktir. Nikâhın bazı edebî izleri vardır ki bu da karı-kocanın biribirlerine ma,hrem olmalarıdır. İşte bu süre konuldu ki bununla bu izler ortadan kaldırılsın. Nikâhın sahih, fasid ve şüpheli nikâhları kapsadığı açıkça bilinmektedir. Sahih nikâhta iddet, cinsel temas ve halvetten biriyle vâcib olur. Bir kimse bir kadınla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa o kadın üzerine iddet vâcib olur. Karısıyla halvete girer ve onunla cinsel temasta bulunmazsa, yine aynı şekilde o kadın üzerine iddet vâcib olur.
Fasid nikâh akdine gelince; bunda halvet dolayısıyla kadın üzerine iddet vâcib olmaz. Çünkü sahih nikâhın aksine fasitte mahremiyet yoktur. Halvet, karı-koca arasındaki özel bir alâka meydana getirir. Çünkü bazen karı-kocadan biri diğerine alâka duyar, ayrıldıktan sonra da pişman olurlar. İddet, kocaya geri dönüş fırsatım verir.
Bir kimse şahit bulundurmaksızın bir kadınla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa, araları tefrik edilir, ister hâkim kararıyla olsun, ister başka yolla olsun ayrılmalarından itibaren kadın, iddet beklemekle yükümlü olur. Ama cinsel temasta bulunmayıp onunla halvete girerse, ayrıldıklarında kadının iddet beklemesi gerekmez. Bu tanım, ric´î olarak boşanan kadını kapsar. Çünkü bu kadının boşanması dolayısıyla, şeriat koyucu bu kadın için bir süre koymuştur. Bu süre sona ermeden nikâh bağı ortadan kalkmaz. Bu süre de iddettir.
"Veya yatağın izleri" sözü, nikâh akdiyle değil de efendilik-cariyelik bağıyla kendisiyle cinsel temasta bulunulan cariye için tanınan süreyi kapsar. Bu tanım efradını cami, ağyarını mâni bir tanımdır. Şer´î iddetin en güzel tanımı budur.
2- îddetin ikinci tanımı şudur: îddet, nikâhın ortadan kalkmasından sonra kadının beklemekle yükümlü olduğu belli bir süredir. Bu nikâh sahih de olabilir, gerdek veya ölümle kesinleşmiş şüpheli bir nikâh da olabilir.
"Belli bir süredir" sözünden kasıt, önce de açıkladığımız gibi şeriat koyucunun koymuş olduğu bir süredir. Kadının bu sürede beklemesi demek, sürenin sonuna dek beklemesidir ki; daha sonra evlenmesi ve süslenmesi helâl olsun. Ama bu süre zarfında evlenmesi ve süslenmesi helâl olmaz.
Ancak bu tanım için üç şey söylenebilir:
a- Bu tanıma göre iddet, ric´î talâkla boşanan kadını kapsamaz: Çünkü bu tanıma göre kadının iddet beklemesi, ancak nikâhın ortadan kalkmasından sonra zorunlu olur. Ric´î olarak boşanan kadının nikâhı ise ric´î talâkla ortadan kalkmaz.
b- Bu tanımda; "îddet beklemek, kadın için gereklidir" denilmektedir. Ki bu da küçük yaştaki kız çocuğunun iddetini kapsam dışına çıkarmaktadır. Çünkü küçük yaştaki kız çocuğu, mükellef değildir.
c- Bu tanım, cariyenin iddetini kapsamaktadır: Çünkü tanımda, "Nikâhın ortadan kalkmasından sonra kadının beklemekle yükümlü olduğu belli bir süredir" denilmektedir.
Birinci tanım daha açık ve kapsamlıdır: Açıkça görüldüğü gibi birinci tanım, kocanın bir sebeple başka kadınla evlenememesini kapsamaktadır ki bu sebep ortadan kalkmadıkça evlenemesin. Çünkü bu men´, kocaya nispetle nikâhın kalan izlerini ortadan kaldırmak için tanınmış bir süre değildir: Bu süre, kadın için konulmuştur. Meselâ adamın biri bir kadınla evlenir, sonra onu boşar ve o kadının bacısıyla evlenmek isterse; boşadığı kadının iddeti tamamlanmadan onun bacısıyla evlenmekten men´ olunur. Bu süreye erkek için iddet denmez. Bu ancak kadının iddetidir. Boşanan kadının kıskançlığı sakinleşsin, kendisini boşayan erkekten ümidi kesilsin ve kocasıyla evlenecek olan bacısına fazlaca kin duymasın diye kocası, iddet süresi dolmadan bacısıyla evlenmekten menedilir. Görmüyor musunuz ki karısı Ölen koca, hiç beklemeksizin baldızıyla evlenebilmektedir. Aynı şekilde kadın irtidad edip dar-ı harbe giderse kocası, hiç beklemeden onun. bacısıyla tıpkı karısı Ölmüş gibi evlenebilmektedir..
ikinci tanıma gelince; bunda, iddetin kadına özgü olduğu bildirilmektedir. Bu tanımda iddet süresini beklemenin, erkek için değil de kadın için zorunlu olduğu anlatılmaktadır. Buna göre kocanın karısını boşadıktan sonra başka kadınla evlenmeksizin beklemesi, şer´î iddet değildir. Sonra kocanın beklemesi bazan karısının iddetiyle sınırlı olur. Bazan da başka bir sebepten ötürü bekler. Karısının iddetiyle sınırlı oluşunun Örneği, önce de anlattığımız gibi kocanın, boşamış olduğu karısının bacısıyla evlenmek istemesidir. Bu karısının halasıyla kardeşinin ya da bacısının kızıyla evlenmek istemesi de böyledir. Boşadığı karısının iddeti tamamlanmadan bu sayılan kadınlardan biriyle evlenmesi helâl olmaz. Dört kadınla evli bir erkeğin bu karılarından birini boşaması da böyledir. Boşadığı bu karısının iddeti tamamlanmadan beşinci bir kadınla evlenmesi helâl olmaz. Dördüncü karısıyla sahih bir nikâha dayanarak cinsel temasta bulunduktan sonra onu boşaması veya fasid bir nikâh ya da şüpheli bir nikâha dayanarak karısıyla cinsel temasta bulunduktan sonra onu boşaması arasında bir fark yoktur. Bu kadın, her hal-ü kârda İddet bekler. îddet beklemekte bulunduğu sürece kocasının beşinci bir kadınla evlenmesi helâl olmaz. Bir kimsenin yabancı bir erkekten boşanan bir kadınla evlenmek istemesi de böyledir. îddeti tamamlanmadıkça bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Ama kendi boşadığı karısı iddet beklemekteyken, bu karısıyla ikinci kez evlenebilir.
Erkeğin evlenemeyip başka bir sebeple beklemesinin örneğine gelince; bir kimse, karısını üç talâkla boşarda ikinci kez bu kadınla evlenmek isterse; başka kocayla evlenip boşanmadıkça ve boşanma nedeniyle iddetini tamamlamadıkça, bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Buna şöyle bir örnek daha verebiliriz: Bir kimse zinadan gebe kalmış bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahin olur. Ama doğum yapmazdan önce bu kadınla evlenmesi helâl olmaz. Burada kadının doğurması, iddetin tamamlanması içindir ve o birincidendir denilmez. Çünkü doğurması iddet olsaydı, onun üzerine nikâh akdi yapmak sahih olmazdı. Bir kimsenin harbî bir kadınla evlenmesi ve bu kadının hamileyken müslüman olarak islâm diyarına hicret etmesi de böyledir. Kocanın bu kadınla cinsel temasta bulunması değil de bu kadın üzerine nikâh akdetmesi sahih olur. Ancak doğurduktan sonra bu kadınla cinsel temasta bulunabilir. Esir alınan cariyeler de böyledirler. Esir alınan kadın hayız görecek durumda ise bir hayız görmeden; hayız görecek durumda değilse bir ay beklemeden onunla cinsel temasta bulunmak helâl olmaz. Putperest, mürted ve mecûsî kadınları nikahlamak da bu cümledendir. Bu kadınlarla evlendiğinde, müslüman olmadıkları takdirde kocalarının kendileriyle evlenmeleri helâl olmaz. Erkekler, kâfirlikleri nedeniyle bu kadınlardan herhangi biriyle evlenmekten menedilmiştir.
Hülâsa; erkek, menetme sebeplerinden biri mevcud olduğunda evlenmekten menediIİr. Sebep ortadan kalkınca yasakhk da kalkar. Sonra erkeğin evlenmekten menediliş süresi; bazan kadının iddeti olur, bazan istibrâ süresi olur, bazan da küfür süresi olur. Kocanın bekleme süresine her halü kârda iddet adı verilmez.
Böylece öğrenmiş oluyoruz ki iddetin rüknü, kadının belli bir zaman kesiti içerisinde iddete bağlanmasıdır. Öyle ki; kadın bu süre zarfında sınırı aşmayacaktır. Çünkü kadın, başka erkekle evlenmekten ve bu süre zarfında kocalar için karılarının normal olarak yaptıkları süslenmekden menedilîr. Sebep gerçekleştiği ve şart tahakkuk ettiği takdirde kadın, başka erkekle evlenmekten ve süslenmekten menediIİr.
îddetin vücup sebepleri üçtür:
1- Sahih nikâh akdi: Sahih bir akidle nikahlanan kadının kocası ölürse, kocası kendisiyle gerdeğe girmiş olmasa da, kadının yaşı küçük de olsa, büyük de olsa; iddet beklemekle yükümlü olur. Bu durumda iddetin sebebi iki şeydir:
a- Sahih nikâh akdi. b- Kocanın vefatı.
2- Cinsel temas: Bu, sahih bir nikâh akdiyle olabileceği gibi, fasid bir nikâh akdiyle de olabilir. Veya bu, şüphe sonucu yapılan bir cinsel temas da olabilir.
Bâtıl nikâh akdi ve zina yoluyla yapılan cinsel temasa gelince; kendisiyle bu şekilde temasta bulunulmuş olan kadının iddet beklemesi gerekmez. Fasid ile bâtıl nikâhlar arasındaki fark, ilgili bölümde anlatılmıştır. Aynı şekilde şüphe sonucu yapılan cinsel temas da ilgili bölümde açıklanmıştır. Dileyen ilgili bölüme müracaat edebilir. Kendisine dayanılarak cinsel temas yapılmayan fasid nikâh akdi, iddeti gerektirmez. Bâtıl nikâh akdi, hiç de iddeti gerektirmez.
3- Halvet: Sahih de olsa fasit de olsa mutemed kavle göre halvet, iddeti gerektirir.
Mâlîkîler dediler ki: îddet, kadının boşanması veya kocanın Ölümü veya nikâhın feshi dolayısıyla içindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu süredir.
´´İçindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu" sözü, kocanın da içindeyken evlenmenin yasaklanmış olduğu süreyi kapsar: Meselâ adamın biri dört kadınla evli olup dördüncüsünü boşar ya da bir kadınla evli olup, bu kadım boşar ve bu kadının bacısıyla ´evlenmek isterse; boşadığı kadının iddeti tamamlanmadan başkasıyla şevlenmek isterse; evlenmesi helâl olmaz. Bazı kimselerin kavline göre; erkeğin beklemesine iddet denir. Bazıları da derler ki; erkeğin evlenmeksizin beklemesine iddet denilmez. Öyleyse iddetin tanımına ekleme yaparak şöyle demek gerekir: "İddet, içindeyken kadının evlenmesinin yasaklanmış olduğu bir süredir." Bazıları derler ki; İddet, nikâhın feshi veya kocanın vefatı veyahut kocanın boşaması nedeniyle rahmin beraetine delil kılınan bir süredir." Bu tanım, kocanın bir süre beklemesini kapsam dışına çıkarmaktadır. Bu tanıma karşı denebilir ki; iddet, yaşı küçük kız çocuğu gibi rahminin temizliği (beraeti) sabit olanlar içindir. Buna cevaben denir ki: îddette asıl, rahmi temizlemek için olmasıdır. Ama bu pek de sağlam bir cevap değildir. Çünkü iddette asim bu olduğuna ilişkin bir delil yoktur. îddette aslın bu olduğunu faraza kabul edersek yapılan tanım, her hal-ü kârda noksan olacaktır. Doğru olan, birinci tanımdır. Zira şeriat koyucusu bir süre koymuştur. İster rahmini temizlemek maksadıyla olsun, ister ibadet kastıyla olsun -nitekim bazıları _öyle söylemektedirler- kadının bu süre zarfında evlenmemesi vaciptir.
Böylece öğrenmiş oluyoruz ki fâsid akde dayanılarak yapılan, şüphe sonucu yapılan vezinâ yoluyla yapılan cinsel temas bu anlamda iddeti vacip kılmamaktadırlar. Ama bu kadınlardan her biri ister zinayla, ister şüpheyle, ister fasid akidle, ister cebren kendisiyle cinsel temasta bulunulmuş olsun, arada hiç fark olmaksızın iddet kadar süreyle rahmini istibrâ etmesi (temizlemesi) gerekir. Bu, iddet süresi kadar bir istibrâdır. Ancak zina eden kadının, kendisiyle evlenmek için değil de üzerine had tatbik etmek için istibrâsı istenildiğinde bir hayız görmekle istibrâ eder. Hâmile olabilir korkusuyla, istibrâdan önce öldürülmez. Dinden çıkan kadın da böyledir. Bu da bir hayız görerek istibra etmeden öldürülmez. Açıklaması gelecek olan Hân bahsindeki istibrâ da böyledir.
Bil ki cariyenin iddeti, hür kadının iddetinin yan süresi kadardır. Ama cariye hayız göreb ili yorsa, onun iddeti iki kez hayız görmesidir. Zinada ve şüpheyle yapılan cinsel temastaki iddetine gelince; bunun için bir hayız görmesi yeterli olur. İddetin tanımında geçen "Kadının boşanması veya kocasının ölümü sebebiyle" sözünden de anlaşıldığı gibi iddetin sebebi iki şeydir:
1- Karının, sağken boşanma veya nikâh feshi yoluyla ayrılması.
2- Kocanın ölümü.
Bunun dışında zİnâ veya şüphe sonucu ve benzeri nedenlerle yapılan cinsel temaslara gelince; bunların doğurdukları sonuca iddet adı verilmez. Ama bu her ne kadar iddet süresi kadarsa da bir istibrâdır. İster ihtida halveti için olsun, ister ziyaret için olsun; halvet, cinsel temas gibidir. Yalnız kocanın baliğ ve cinsel temasa muktedir olması, kesik penisli olmaması şarttır. Mûte-med kavle göre sevişmekle de olsa menisi aksa dahi şart ihlâl edilmiş olmaz. Kadın, hayızlı olsa bile cinsel temasa dayanacak kadar güçlü olmalıdır. Kocanın, cinsel temasta bulunacak bir süre kadar karısının yanında kalmış olması gerekir.Karı-kocanın ikisi de temasta bulunmadıklarım iddia ederlerse, iddiaları dinlenmez.Çünkü iddet,ALLAH´ın hakkıdır. Ama karı-koca, hakları olan şeydeki ikrarlarıyla muamele görürler. Bu durumda kadının nafakası düşer, mehri tekemmül etmez. Çünkü gerdekten önce boşanmış olmaktadır. Ko* canın ric´î olarak boşaması durumunda ric´at hakkı düşer. Karı-kocadan sadece biri ikrarda bulunursa, yalnızca ikrarda bulunan, kendi ikrarına göre muameleye tabi tutulur.
Halvetten başka öpme veya kucaklama sebebiyle kadın iddet beklemez. Kadın, kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunduğunu söyler ve halvete girdiği bilinmezse; ikrarına göre muamele görür. Yalan da söylese, doğru da söylese iddet beklemesi gerekir. Koca karısıyla cinsel temasta bulunduğunu iddia eder, halvete girdiği bilinmez ve kadın da kocasının bu iddiasını yalanlarsa, iddet beklemesi gerekmez. Koca; mehİr, nafaka ve meskende barınma konusunda kendi ikrarına göre muamele görür.
Koca cinsel temasta bulunduğunu inkâr eder, kadının hâmile olduğu görülür ve kocasının kendisiyle halvete girmiş olduğu bilinmezse, kadın/doğum yaparak iddet görür; tabiî koca, doğan çocuğun kendisinden olmadığını liân yaparak reddetmezse... Ama liân yaparak çocuğun kendisine ait olduğunu reddederse, yine doğuruncaya kadar kadın bekler. Fakat bu durumdaki beklemesine iddet denmez. Ancak o, istibrâ eder. Bu kocasından dolayı kadının iddet beklemesi gerekmez. Başka kocayla evlenebilmesi için, doğum yapması gerekir. Ancak birinci duruma göre iddet bununla tamamlanır. Hamileliğin var olması; mirasçı olma, ric´at ve nafaka gibi iddet hükümlerini meydana getirir. İkinci duruma göre istibrâ, bununla (doğumla) tamamlanır. Bu durumda hamileliğin var olması, mezkûr iddet hükümlerini meydana getirmez.
Şâfiîler dediler ki: İddet, kadının rahminin ibrasını bilmesi veya Allah´ın emrine itaatle kulluk etmesi veya kocası üzerine elem duyması için bir süre beklemesidir.
Bu tanımda "Kadının" kaydını kullanmakla, kocanın beklediği süre kapsam dışına çıkarılmış oldu. Kocanın beklediği bu süreye iddet denmez.
"Rahminin ibrasını bilmesi için sözünden kasıt, zan ve yakîni kapsayan bilgidir. Yakînî bilgi, doğumun vukûbulmasıyla elde edilir. Zannî bilgi ise başka yollarla elde edilir ki bu da yeterlidir. Çünkü kadın, rahminin ibrasını kesin olarak bilecek şekilde araştırma yapmakla yükümlü değildir. Sadece hayızla yetinir.
"Veya ALLAH´ın emrine itaatle kulluk etmesi için" sözüyle, rahminin temiz olduğu sabit olan küçük yaştaki kız çocuğunun iddeti kastedilmiştir. Yaşı küçük kız çocuklarının iÖdet beklemesi, evlilik ilişkisinin saygınlığı dolayi-sıyladır denilebilir. Çünkü bu durumdaki karı-koca, ayrıldıktan sonra pişman olup, bu iddet sayesinde evliliğe dönüş fırsatını elde edebilirler. Ama bu kadın iddet beklemekle yükümlü olmadığı için başka bir erkekle evlenecek olursa, ilk kocası başkasına nispetle ona geri dönmede öncelikli olmakla birlikte ona geri dönme fırsatını yitirmiş olur. Kendisiyle gerdeğe girilmemiş kadının durumu sorulamaz. Çünkü kocasının onunla temasta bulunmamış olması, onun için kocanın şahsında bir mekân meydana getirmez. Bu nedenle de iddet beklemesi gerekmez. Burada kadından maksat, sahih veya fâsİd bir nikâh akdine dayanılarak kendisiyle cinsel temasta bulunulan ya da şüphe sonucu kendisiyle cinsel temasta bulunulan kadına gelince; bunun iddet beklemesi gerekmez. Fâsid ile bâtıl nikâhın açıklaması, ilgili kısımda yapılmıştı.
"Veya kocası üzerine elem duyması için" sözüyle, kocasının ölmesi durumunda kendisiyle cinsel temasta bulunulmamış olsa da sırf sahih bir nikâh akdi dolayısıyla kadının iddet beklemekle yükümlü olduğuna işaret edilmektedir. Kocanın döl suyunun şırınga ve benzeri bir aletle kadının vaginası-na zerkedilmesi de cinsel temas gibidir.
Halvete gelince; bu, iddeti gerektirmez. Bâtıl bir nikâh akdine dayanılarak veya zina yoluyla yapılan cinsel temas da böyledir.
Hanbelîler dediler ki: îddet, şer´an sınırlandırılan bir beklemedir. Bundan maksat, şeriat koyucunun, kadını beklemekle yükümlü kıldığı süredir. Şu halde boşanmış veya kocasının vefat etmiş olması nedeniyle, gelecek şartlar çerçevesinde kadının bu süre içinde evlenmesi helâl olmaz. Açıkça görüldüğü gibi, bu güzel bir tanımdır. Çünkü bu tanımda rahmin berâetine ve diğer şeylere değinilmemiştir. İddeti sırf bundan ibaret saymak doğru olmaz.
Sonra şeriat koyucunun zevce için koymuş olduğu bu süre: kendisiyle ger değe girmiş olsun olmasın, sahih bir akidle kendisini nikahlamış olan kocasının vefatından, bazan fâsid bir nikâh akdine dayanılarak veya şüphe sonucunda ya da zinayla kendisiyle cinsel temasta bulunulmasından ötürü gerekir. Hanbelîlere göre zina, iddet beklemeyi kadın için gerekli kılar. Bâtıl nikâh akdine dayanılarak yapılan cinsel temas da böyledir. Ancak kadın, zinada ve bâtıl nikâh akdinde, -kocası Ölse bile- kendisiyle yapılan temas vaktinden itibaren üç defa hayız görüp temizlenmekle iddet bekler. Kocasının döl suyunun onun vaginasma girdirilmesi de cinsel temas gibidir. Vaginasına girdirilen dölsuyu, yabancı bir erkeğe aitse; bu hususta tashih edilmiş iki kavil vardır: Birinci kavle göre bununla iddet gerekir. İkinci kavle göre ise iddet gerekmez.
îddet bazan halvet dolayısıyla da gerekebilir: Halvetin sahih veya fasid olması ve hükmün tesisi bakımından aynıdır. Yapılan nikâh akdinin sahih veya fâsid olması da bu "bakımdan farketmez. Koca, halveti bilerek karısıyla halvete girerse, iddet vâcib olur. Halvetteyken karısına değmez veya ellemezse bile bu halvet nedeniyle karısının iddet beklemesi vâcib olur. Ancak kadın istemediği halde kocası zorlayarak onunla halvete girerse veya kadın, emsalleriyle cinsel temasta bulunularnayacak kadar küçük yaştaysa veya koca, emsallerinin cinsel temasta bulunamayacağı kadar küçük yaştaysa; cinsel temasta bulunsa bile, her hal-ü kârda karısının iddet beklemesi gerekmez. Küçük erkek, yaşı ondan aşağı olandır. Küçük kadınsa, yaşı dokuzdan aşağı olandır.
Bâtıl nikâh akdine gelince; buna dayanılarak girilen halvetle iddet vâcib olmaz. Bâtıldan kasıt, dört karısı olan kimsenin beşinci kadınla evlenmesi veya iddet beklemekte olan kadını nikahlamak gibi bâtıl olduğunda icma edilen nikâh akilleridir. Hanbelîlere göre iddetin sebepleri halveti mutlaka kapsamına alır. Bâtıl nikâh akdine dayanılarak yapılan cinsel temasla, zina yoluyla yapılan cinsel teması da kapsamına alır.