- İbrahim b. Edhemin İşi

Adsense kodları


İbrahim b. Edhemin İşi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Thu 15 September 2011, 11:55 am GMT +0200
Binbir Damla



Şubat 2007 98.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.

İbrahim b. Edhem’in İşi

İbrahim b. Edhem Hazretleri (ö.161/778) anlatıyor:

Bir gece Beytü’l-Makdis’de (Kudüs) Kaya’nın altında gecelemiştim. Gece ilerleyince gördüm ki, iki melek inmiş şöyle konuşuyorlar: “Bu şahıs kimdir?” Diğeri dedi ki: “Bu İbrahim ibn Edhem’dir.” Öteki dedi ki: “Allah Tealâ’nın, derecelerinden bir derece düşürdüğü kimsedir.” Öbürü: “Niçin öyle oldu?” dedi. “Çünkü Basra’da hurma satın almıştı da, bakkalın hurmalarından bir hurma bunun hurmalarının üzerine düştüğü halde, onu sahibine geri vermemişti.”

İbrahim b. Edhem der ki: Bunu duyunca ben de Basra’ya yolculuk yaptım. Aynı adamdan tekrar hurma satın aldım. Hurmalardan birini onun hurmaları üzerine düşürüverdim. Sonra tekrar Beytü’l-Makdis’e döndüm, Kaya’nın altında uykuya yattım. Gecenin bir bölümü geçince, yine gökten iki melek indiğini gördüm. Biri diğerine dedi: “Bu kimdir?” Öbürü cevap verdi: “Bu İbrahim ibn Edhem’dir.” Öteki de: “Allah’ın makamını tekrar geri verdiği ve derecesini yükselttiği kimsedir.” dedi.

İbrahim b. Edhem hasat işinde çalışır, bostan bekçiliği ve başka işler de yapar, kazandığını arkadaşlarına harcardı. Bir ara arkadaşlarından bir grupla beraberdi ve gündüz kazandığını onlar için harcıyordu. Oruçlu olarak akşam bir yerde toplanırlardı. O ise işinden geç dönerdi. Bir akşam arkadaşları aralarında dediler ki: “Gelin, bu akşam iftar yemeğimizi onu beklemeden yiyelim. Belki bundan sonra daha çabuk dönüverir.” İftar edip uyudular.

İbrahim ibn Edhem işinden döndüğü zaman onları uyur vaziyette buldu. “Zavallılar, galiba yiyecek bir şey bulamadılar” diye düşündü.  Oradaki undan bir şeyler yapmak istedi. Hamur yoğurdu, ateşi yaktı ve hamuru közlemeye koydu. Arkadaşları uyanınca, onu yanağını toprağa dayamış ateş üflerken gördüler. “Bu ne iş?” diye sordular. “Galiba iftarlık bulamadınız da uyuyakaldınız, dedim. Közleme pişince sizi uyandırmak istemiştim.” dedi. Onlar ise birbirlerine şöyle dediler: “Bakın biz ona ne yaptık, o bize nasıl muamele ediyor?”

İbnü’l-Esîr, el-Muhtâr min Menâkıbi’l-Ahyâr (el-Ayn 2003), 1/237; el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye (Beyrut 1997, s.108.


Bir Ayyaşın Akıbeti


İçki düşkünü bir adam kafadarlarını toplamış, hizmetçi kölesine de dört dirhem para vererek, mezelik meyveler alması için çarşıya gitmesini emretmişti. Hizmetçi giderken, Vaiz Mansur ibn Ammar’ın (ö.225/840) bulunduğu yere uğramıştı. Mansur bir fakir için bir şeyler istiyor ve şöyle diyordu: “Kim bana dört dirhem verirse, ona dört dua edivereceğim.”

Hizmetçi çocuk da dua almak için elindeki dört dirhemi ona veriverdi. Mansur sordu: “Sana nasıl dua etmemi istersin?” Çocuk dedi ki: “Efendimin köleliğinden kurtulmak istiyorum.” Adam ona dua ettikten sonra: “Öbürü nedir?” dedi. “Sana verdiğim paranın yerine Allah’ın bana para vermesi.” dedi. Onun için de dua etti ve “Öbürü neydi?” dedi. “Allah efendime günahından tevbe nasip etsin.” cevabını alınca bunun için de dua etti. “Dördüncü arzun nedir?” dedi. Hizmetçi: “Allah beni, efendimi, seni ve efendimin yanındaki topluluğu affeylesin.” dedi. Vaiz Mansur bunun için de dua etti.

Sonra hizmetçi dönüp efendisine geldi. O da: “Niçin geç kaldın?” diye söylendi. Hizmetçi başından geçenleri anlattı. İçkici adam sordu: “Önce ne diye dua etti?” Hizmetçi dedi ki: “Kendim için kölelikten azat olma duasını istemiştim.” Adam: “Haydi git, bundan sonra sen serbestsin.” dedi. “İkincisi neydi?” deyince: “Dört dirhem para yerine Allah’ın bana para vermesini dilemiştim.” cevabını aldı. Adam: “Sana dört dirhem yerine dört bin para. Ya üçüncü isteğin neydi?” dedi. Hizmetçi de: “Allah’ın şu işlediğin günahtan sana tevbe nasip etmesini diledim.” deyince ayyaş adam: “Ben bu işten artık Allah Tealâ’ya tevbe ettim.” dedi. “Dördüncüsü neydi?” deyince hizmetçi: “Yüce Allah’ın seni, beni, içki arkadaşlarını ve o vaizi bağışlamasını diledim.” dedi. Adam: “İşte bu beni aşar.” dedi.

O gece bu adam bir rüya gördü. Bir ses ona şöyle diyordu: “Sen kendine düşeni yaptın. Ben de bana ait olanı yapmam mı zannettin? Ben seni de, hizmetçiyi de, Mansur b. Ammar’ı da, o meclisteki arkadaşlarını da affettim. Ben merhametlilerin en merhametlisiyim.”

el-Yafiî, Ravzu’r-Reyâhîn (Beyrut 2000), s.199; er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, s.136


Hidayet Erişince


Mecusî adamın biri, İbrahim Aleyhisselam’a misafir olmak istemişti. Hz. İbrahim a.s. ise: “Eğer müslüman olursan seni misafir ederim.” dedi. Mecusî: “Ben müslüman olursam senin bana yaptığın iyiliğin ne önemi kalır ki?” dedi, yürüyüp gitti. Allah Tealâ İbrahim Aleyhisselam’a şöyle vahyetti: “Ya İbrahim! Dinini değiştirmedikçe niçin onu misafir edip yemek yedirmezsin? Halbuki o kâfir olduğu halde yetmiş senedir biz onu yedirip rızıklandırıyoruz. Bir gece olsun onu misafir ediversen sana ne zararı olurdu?” Bu ikaz üzerine İbrahim Aleyhisselam mecusînin peşine gitti, onu misafir etti. Mecusî dedi ki: “Sende görülen bu değişikliğin sebebi nedir?” O da Allah’tan kendisine haber verilen durumu açıkladı. Mecusî merakla sordu: “Gerçekten Allah benim gibi birine böyle iyi muamele mi ediyor?..” Sonra da: “Bana İslâm’ı anlatıver.” dedi, peşinden müslüman oldu.

Abdullah ibnü’l-Mübarek Hazretleri bir savaşta mecusî bir kâfirle ölesiye savaşıyordu. Kâfirin ibadet vakti gelince İbn Mübarek’ten müsaade istedi, o da buna izin verdi. Mecusî güneşe secde edince, İbn Mübarek kılıcıyla ona vurmak istedi. O anda şöyle bir ses duydu: “Ahde vefa gösterin. Şüphesiz kişi verdiği sözden sorumludur.” (İsra, 34). İbn Mübarek ona vurmaktan vazgeçti. Mecusî tapınmasını bitirince ona sordu: “Yapmak istediğin şeyi yapmaktan neden vazgeçtin?” O da duyduğu sesi (ayet-i kerimenin ikazını) anlattı. Mecusî ona dedi ki: “Ne iyi Rab. Düşmanı için dostunu uyarıyor.” Ardından müslüman oldu ve müslümanlığı da güzel oldu.

İbrahim Utruş adında bir zat şunu anlatmıştır: Dicle kenarında Maruf-i Kerhî Hazretleriyle oturuyorduk. Bir sandal içinde def çalan, içki içen ve oynayıp zıplayan genç bir topluluk yanımızdan geçmişti. Maruf’a dedik ki: “Görüyor musun şunları? Aşikâre olarak Allah Tealâ’ya nasıl isyan ediyorlar? Şunlara beddua ediversene!” Maruf-i Kerhî ellerini kaldırıp şöyle dedi: “İlâhî, şunları dünyada neşelendirdiğin gibi ahirette de neşelendir!” Dedik ki: “Biz senden beddua istemiştik.” O ise: “Allah onları ahirette neşelendirecekse, dünyada tevbeye kavuşturur.” dedi.

er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, s.134-135, 137t